Osman Müftüoğlu

Tatlı krizleri nasıl önlenecek?

29 Ekim 2018
Tatlı krizleri hipoglisemisi, kilo problemi ve duygusal sorunları olanların en mühim sorunlarından biri.

Olur olmaz yer ve zamanda patlayan bu krizlerden kurtulmaksa başarılması çok zor bir iş. Peki, çaresi yok mu? Sabırlı ve kararlıysanız var. Nasıl mı? Ben açlık ya da tatlı krizi yaşayan herkese öncelikle bir laboratuvara gidip ‘insülin direnci testi’ yaptırmalarını öneririm. Bunun için aç karna bir kan örneği veriliyor. Saptanan açlık insülin ve şeker değerleri birbiriyle çarpılıp 405’e bölünüyor. Çıkan rakam 1,7’den yüksekse ‘insülin direncinin başladığı’ kabul ediliyor. 2,5 ve üzerindeyse sebep de çözüm de çok net ve açık: Sorunun insülin direnci ve buna bağlı reaktif hipoglisemi olduğuna karar verilip hemen harekete geçmek gerekiyor. Tedavide ise beslenme ve aktivite önlemlerine ek olarak metformin içeren bir ilaca da ihtiyaç duyulabiliyor. Peki “metformin” olmadan, yani hapı yutmadan olmaz mı? İsterseniz gelin bu mühim sorunun cevabını vermeden önce tatlı krizleri nasıl önlenecek ona bir bakalım...

YAPILACAK 15 ÖNEMLİ İŞ İLK BEŞ

İnsülin direnci varsa kırılacak.

Kilo sorunu varsa çözülecek.

Un ve nişasta zengini besinlerden uzak durulacak (tahıl içeren her türlü gıda).

Şekerin her türlüsüne veda edilecek, tatlılar “pas” geçilip “meyve” tüketimi minumuma indirilecek, meyve suları asla içilmeyecek.

Yazının Devamını Oku

Bağışıklık dostu ilk 10 besin grubu

27 Ekim 2018
Bazı besinlerin diğerlerine göre daha güçlü bağışıklık desteği verdiği kesin. Peki o besinlerin ilk 10’unda neler var? Buyurun...

Hani “yüz kere yazsam doymam” diyebileceğiniz yazılar vardır ya, böyle yazılar benim için de vardır, onlardan biri hatta ilki de “bağışıklık” yazılarıdır.
Bizi iç ve dış düşmanlardan koruyan bu mükemmel sistem benim için çok “özel”dir. Her daim gözetilmesi, bilinmesi, öğrenilmesi, izlenilmesi gerekir.
Bu nedenle bu sonbahar cumartesi de eski bir bağışıklık yazımın değişiklik yapılmış haliyle huzurunuzdayım. Zira güçlü bir bağışıklık sistemine hepimizin en çok da bu mevsimlerde ihtiyacı var.
Özellikle kış enfeksiyonları yani grip, nezle, farenjit, bronşitle mücadelede sağlam bir bağışıklık sistemi şart. Güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmanın güzel bir uyku, düzenli egzersiz alışkanlığı, güçlü bir moral ve huzur ortamı ile de ilişkisi olsa da ilk adımı akıllı bir beslenme planı. Bazı besinlerin diğerlerine göre daha güçlü bağışıklık desteği verdiği kesin. Peki o besinlerin ilk 10’unda neler var? Buyurun...

1- BALIK: Omega-3 yağlarından zengin yapısı, kaliteli proteinlere sahip oluşu, D vitamini, fosfor ve kalsiyum zenginliği “bağışıklık dostu besinler” sıralamasında balığı ön sıraya yerleştiriyor.
2- SEBZELER: Bağışıklık güçlendirici sebzelerin en önemlileri lahana, karnabahar, turp, sarımsak ve soğandır. Bunları mantar, ıspanak, maydanoz ve kırmızı pancar izler. Prensip olarak antioksidan, C vitamini, mineral zengini her sebze bağışıklığı destekler. 
3- YOĞURT: Probiyotik bakteriler, proteinler, D ve B vitaminleri, kalsiyum ve diğer vitaminlerden zengin yapısı, içindeki omega-3 gibi süper yağlarla birleşince yoğurt otomatik olarak bağışıklık hapı etkisi yapıyor. Kış sofralarına daha çok ve sık yoğurt eklemekte fayda var.

Yazının Devamını Oku

Okul kantinleri şimdi daha güvenli

26 Ekim 2018
Beslenmemizden sorumlu Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’mız okul çocuklarını korumayı hedefleyen “Kantinlerde Beslenme Kontrol Kampanyası”nı devreye soktu. Okul kantinlerinde denetim sistemi başlatıldı.

Şu kesin: Beslenme ile sağlık iç içe. Kötü beslenme ise, sadece obeziteye değil, daha pek çok hastalığa çıkarılmış açık bir davetiye.
Geçtiğimiz günlerde yayınlanan resmi rakamlara göre de çocuk obezitesi önümüzdeki en mühim tehlike.
İyi haber şu: Beslenmemizden sorumlu Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’mız okul çocuklarını korumayı hedefleyen “Kantinlerde Beslenme Kontrol Kampanyası”nı devreye soktu. Okul çağı çocuk ve gençlerin daha sağlıklı ve dengeli beslenmelerine destek amacı ile okul kantinlerinde ciddi bir denetim sistemi başlatıldı.
Bakanlığın Alo Gıda (174) hattı ile bu denetimlere süreklilik ve etkinlik kazandırılması da sevindirici bir gelişme. Beslenme ve atıştırma ihtiyaçlarını kantinlerden karşılayan çocuk ve gençler için giderek artan denetimler onların daha sağlıklı beslenmeleri yolunda önemli bir adım. Önce bu mühim adım için genç ve çalışkan bakanımız Bekir Pakdemirli’ye içten bir teşekkür.
Sonra da samimi bir dilek: Hemen her çocuk en az bir öğün yemeği okulunda yiyor. Bu nedenle okullarda servis edilen yemeklerinde ciddi bir denetim altında tutulması gerekiyor.

Düzenli baklagil tüketmek ömrümüzü uzatıyor

Güvenilir bir çalışmanın sonuçlarına bakılırsa baklagil tüketiminde ısrarcı olmak ömre ömür katıyor.

Yazının Devamını Oku

Portakal mı C vitamini hapı mı?

25 Ekim 2018
Orta boy bir portakalda yaklaşık 150 mg civarında C vitamini var. Ne var ki o portakalın size vereceği sağlık faydası 500 mg’lık bir C vitamini tabletinden çok daha fazlası. Nedeni şu...

Portakalda sadece C vitamini yok. C vitaminine ek olarak çok sayıda antioksidan flavanol, B grubu vitaminler, harika mineraller, tıka basa posa, bol bol limonin, limonol, tangeritin, hesperidin gibi doğal güçler var.
Portakalın 50-100 kalorilik enerjisi ise hoş görmeye değer. Kısacası portakal hem damağınızda müthiş lezzet patlamaları yapıyor, hem de karnınızı doyuruyor.
Ayrıca bir yandan size güç ve enerji yüklerken diğer yandan da günlük C vitamini ihtiyacınızı karşılayan bir doğal takviye görevi üstlenebiliyor.

Damarlarınızı koruyun

Sağlıklı bir yaşlılığın öncelikle sağlam, genç, elastik damarlara sahip olmakla mümkün olabileceğini unutmayalım.
Sigara içmenin, kan şekeri yüksekliğinin, göbeklenmenin, hipertansiyonun, aşırı alkol kullanımının, kan yağlarındaki dengesizliğin, hareketsizlik, uykusuzluk ve stresin bu süreci kolaylaştıracağını aklımızda tutalım.
Ayrıca şu cümleleri de bir kenara yazalım: 50’li yaşlardan sonra “yiyebileceğimiz iki büyük gol” var: Bunlardan biri “kanser”, diğeri de “hızlanmış damarsal yaşlanma”. Tabii ki başka goller de yiyebiliriz ama bu ikisinin etkileri kalıcı ve büyük oluyor.

Yazının Devamını Oku

Her şişman hasta mıdır?

24 Ekim 2018
Yağ artışının deri altında olması ile karın bölgesinde olmasının sonuçları farklı. Karın bölgesinde biriken yağlar çok daha erken dönemde metabolik sorunlara ve hastalıklara sebep olabiliyor.

Eskilerin deyimiyle daha baştan yani “lafı sürdürmeden” söyleyelim: Her şişman hasta değildir.
Nedeni şu: Araştırmalar BKI’nin 30’u metabolik bozuklukların başladığını gösterdiği için bilimsel çalışmalar ve klinik takiplerde BKI’nin 30’dan fazla değerleri şişmanlığın yani obezitenin başlangıç noktası olarak kabul edilir.
Peki bedendeki her yağ birikimi bu değer 30’un üzerine çıktığında bizi hasta eder mi?
Bence hayır. Bazı bölgelerdeki yağ birikimlerinin metabolik olmaktan çok mekanik etkileri var.
Mesela deri altı yağ dokusu artışı böyle bir neticeye sebep oluyor.
Kısacası yağ artışının deri altında olması ile karın bölgesinde olmasının sonuçları farklı.
Karın bölgesinde biriken yağlar mekanik sonuçlara yol açmadan çok daha erken dönemde metabolik sorunlara ve hastalıklara sebep olabiliyor. Detayları aşağıdaki kutularda özetlemeye çalıştım.

BKI NASIL HESAPLANIYOR

Yazının Devamını Oku

Hangi zerdeçal?

23 Ekim 2018
Pişmiş zerdeçal pişmemişten, sıcak zerdeçal soğuk zerdeçaldan, dörtte bir çay kaşığı kadar karabiber eklenmiş zerdeçal eklenmemiş olanından çok daha etkili.

Eğer baharat mucizesi zerdeçalın sağlık marifetlerinden daha fazla yararlanmayı düşünüyorsanız, saf ve doğal zerdeçalı, hazır zerdeçal tabletlerine tercih edin.
Zira araştırmalar taze veya toz zerdeçalın, zerdeçal haplarından daha etkili olduğunu gösteriyor. Makul doz taze zerdeçal kökü için yarım santimlik bir parça yetiyor.
Bunun eş değeri ise dörtte bir çay kaşığı toz zerdeçal. Zerdeçaldan faydalanırken dikkat edilmez. Gereken önemli başka ayrıntılar da var: Pişmiş zerdeçal pişmemişten, sıcak zerdeçal soğuk zerdeçaldan, dörtte bir çay kaşığı kadar karabiber eklenmiş zerdeçal eklenmemiş olanından çok daha etkili.
Aslında her defasında zerdeçalı çiğ ya da pişmiş halde yemek de doğru değil, değişim yapmak daha doğru.
Zira, pişmiş zerdeçalın DNA koruma (yani kanseri önleme gücü) daha fazla iken çiğ zerdeçalın iltihap önleme (eklem ve beyin desteği) gücü daha fazla.
Bir küçük not daha: Zerdeçalın taze olanının tadı daha makul, daha hafif. Kuru zerdeçalın tadından hoşlanmayanlara tadı daha güç hissedilen taze zerdeçal parçası tavsiye ediliyor.
Tazenin en önemli riski boyaması. Eliniz ya da temas ettiğiniz yüzeyde leke bırakması.

Erkeklerin 10 büyük hatası var!

Yazının Devamını Oku

Kışa hazır mısınız?

22 Ekim 2018
Kış hazırlıklarının ilk maddesi “bağışıklık stoklarını gözden geçirmek” olmalı.

İlk sırayı da “D vitamini” rezervi ne durumda araştırmak almalı. Nedeni net ve açık: D vitamininiz yetersiz ise “güvenlik kuvvetleriniz”, yani “bağışıklık sisteminiz” güçsüz kalıyor. Özellikle çocuk ve yaşlıların, düşkün ve hastaların, organ yetmezliği bulunan, bağışıklık baskılayıcı ilaç kullananların bu konuda daha dikkatli olmaları lazım. Yapılacak şey ise son derece kolay ve basit: Aç karnına yaptıracağınız bir “D vitamini” testi (25 OH VİTAMİN D) rezervlerinizin ne durumda olduğunu anlamaya yetiyor. Bu test Sağlık Bakanlığı’nın en küçük birimlerinde bile yapılabiliyor. Bana göre test sonuçlarını aldığınızda orada yazılı rakam eğer 50’den, hele hele 30’dan düşükse hiç beklemeden rezervleri arttırma çabasını hemen başlatmanız gerekiyor. Nasıl mı? Buyurun...

(Not: Kış hazırlıklarının diğerlerini gelecek hafta yazacağım.)

D VİTAMİNİNİN NORMALİ NE?

Biraz önce de yazdığım gibi bedende yeteri kadar D vitamini olduğundan emin olmak için ‘25 OH VİTAMİN’ seviyesinin 50’nin üzerinde olması gerekiyor. Kanaatime göre optimum değerler ise 70-90 aralığı. 100’ün üstüne çıkmamak en doğru olanı. 30 ve üstünü normal sayanlar var ama benim düşüncem güvenlik çizgisinin 50 nanogram/mililitre’den sonra başladığı yönünde. Güçlü bir bağışıklık sisteminin de, kemikler, dişler, kaslar, kalp-damar sistemi ve beynimizin de 50 rakamının üzerindeki değerlerde daha güvende olduğu düşüncesindeyim.

GÜNEŞLENMEK Mİ TAKVİYE Mİ?

Yazının Devamını Oku

Ne yiyelim ne içelim?

20 Ekim 2018
Yiyip içtiklerimiz sadece karnımızı doyurmuyor. Protein, yağ ve karbonhidrat ihtiyaçlarımızı karşılamakla da kalmıyor. Besinler içlerindeki yüzlerce, hatta binlerce doğal mucize sayesinde adeta doğal bir şifa, reçeteli bir ilaç işlevi de görebiliyor.

Neden her gün “yeme-içme” konusunu gündeme getiriyoruz? Neden her gün size bir besinin faydalarını anlatmaya çalışıyoruz?
Nedeni açık: Yiyip içtiklerimiz sadece karnımızı doyurmuyor. Protein, yağ ve karbonhidrat ihtiyaçlarımızı karşılamakla da kalmıyor.
Besinler içlerindeki yüzlerce, hatta binlerce doğal mucize sayesinde adeta doğal bir şifa, reçeteli bir ilaç işlevi de görebiliyor. Besinlerin içinde yer alan vitamin, mineral, antioksidan karotenoid ve flavonoid yapısındaki maddeler, hatta glukozit ve alkaloit yapısındaki bileşiklerin her birinin önemli faydaları var.
Bu doğal mucizeler doğadaki halleriyle yani doğal yapılarının içinden ayrılmadan ve doğal şekilleriyle vücuda kazandırılabilirlerse bağışıklığınızı güçlendirmekten damar duvarınızı korumaya, şekerinizi, kolesterolünüzü, tansiyonunuzu dengelemekten belleğinizi takviye etmeye kadar birbirinden son derece farklı alanlarda işe yarayabiliyor.
Ama bunun için C vitaminini portakal, limonla, likopeni domates ve salçayla, kuvarsetini elma ve soğanla, rezveratrolü üzüm ve kirazla kazanmak en doğru yol gibi görünüyor.
Bu doğal doktorları, üretildikleri doğal besinlerin içinden ayırıp da yutmaya kalktığınızda faydaları hiçbir zaman yukarıdaki anlattığım sistemdeki kadar olmuyor.
Hatta bazıları hiçbir işe yarayamayabiliyor, bir kısmı fayda yerine zarar bile verebiliyor. İşte bu nedenle her doğal mucizeyi kendi kaynağı ile bedene kazandırmak öncelikli hedef haline geliyor. Özeti şudur: “Yeme-içme” meselesi önemli, şansa bırakmamak gerekiyor.

Zerdeçal karabibersiz olmaz!

Yazının Devamını Oku