Osman Müftüoğlu

Tansiyon oynamaları ne anlama geliyor?

28 Kasım 2018
Tıp dilinde “labil hipertansiyon” adıyla bilinen tansiyon yükselmeleri çoğu kez bir süre sonra kalıcı hale gelecek olan bir hipertansiyona işaret eder.

Kan basıncının sık sık yükselmesi yani “tansiyon yükselmeleri” hem bedensel hem de psikolojik bakımdan rahatsız edici bir durumdur. Tıp dilinde “labil hipertansiyon” adıyla bilinen bu durum çoğu kez bir süre sonra kalıcı hale gelecek olan bir hipertansiyona işaret eder.
Yani, labil hipertansiyon atakları ileride ortaya çıkabilecek kalıcı bir hipertansiyonun işaret fişekleri olabilir.
Prensip olarak, “oynak” ya da “labil” hipertansiyon tanımı, arada bir görülen hafif tansiyon artışlarından ziyade ciddi tansiyon artışlarını ifade etmekte kullanılır.
Kan basıncında strese, çevre sıcaklığına, yoğun aktiviteye, vücudun duruş bozukluğuna bağlı geçici oynamalarda bu teşhis konulmaz.
İnatçı kan basıncı oynamaları belirlendiğinde, kan basıncının 24 saatlik takibi yapılmalı. Kuşkulu durumlarda başta böbrek hastalıkları olmak üzere hazırlayıcı diğer faktörler araştırılmalıdır.

İdrar kaçırma kadınlarda daha sık görülüyor

Öksürük, aksırık, gülme veya hapşırmayla idrar kaçırmaktan veya sık sık idrara çıkma, gece idrara kalkma, tuvalete yetişememe gibi sorunlardan yakınıyorsanız bu belirtilerin tıbbi bir yardım gerektirdiğini lütfen unutmayın.

Yazının Devamını Oku

Fast food unutkanlık yapıyor

27 Kasım 2018
İngiltere’de yapılan bir araştırma, sürekli fast food besin yiyenlerin sadece damarlarının değil, belleklerinin de tehlikede olduğunu gösteriyor.

Öğünlerinin önemli bir bölümünü kızarmış patates ve şekerli içeceklerden oluşturanlarda sadece bellek problemleri değil, şizofreni, depresyon gibi psikolojik sorunlarla karşılaşma riskleri de yükseliyor.
Bunun pek çok nedeni var. En önemlileri ise şunlar: Fast food besinleri çok fazla tüketenlerde beyne yararlı B vitaminleri, magnezyum, çinko, kalsiyum gibi mineraller ve Omega-3 yağ asitleri yeteri kadar kazanılamıyor.
Fast food beslenenlerde kan şekeri yükselmeleri, hipoglisemi krizleri, kolesterol ve trigliserit sorunlarının daha sık görülmesinin de önemli bir faktör olduğunun altı çiziliyor. Kısacası fast food sadece kalpten, cinsellikten değil, beyinden de vuruyor!

MEYVELERi KABUKLU YEMEK DAHA MI YARARLI?

Eğer dış kısmını iyice temizleyebilir ve bol su ile yıkayabilirseniz, meyveleri kabuklarıyla birlikte tüketmenizde fayda var. Çünkü meyveleri dış ortamdan koruyan kabukta, onların doğadaki tehlikelere karşı korunmasına yardımcı çeşitli antioksidanlar mevcuttur.
Ayrıca çoğu meyvenin vitamin ve mineral içeriğinin önemli bir kısmı kabuktadır. Kabuğu soyulmamış 100 gramlık bir elmada 150 mg civarında olan flavonoid miktarı, kabuk soyulduğunda 100 mg’a düşmektedir. Çok değerli bir antioksidan olan kuvarsetin de elmanın sadece kabuğunda yer almaktadır.
Genel bir öneri; özellikle kabuğu kalın olan meyveler, yenilebildiği takdirde kabuklarıyla birlikte tüketilmeleridir. Çünkü bir meyvenin kabuğu içine oranla ne kadar fazlaysa, antioksidan yeteneği o kadar yükselmektedir. Kabuğu ile birlikte yenilebilen meyve ve sebzeleri kabuğuyla tüketin.

ISPANAK GÖZE iYi GELiR Mi?

Yazının Devamını Oku

Modern TIP ‘korkmayın ben varım’ diyebiliyor mu

26 Kasım 2018
Modern tıp erken teşhis alternatifleri, aşıları, antibiyotikleri, yeni ve etkili ameliyat teknikleri ile hayatımıza değiştirdi.

Yaşam kalitemizi yükseltip ömrümüzü uzattı. Kanserleri erken teşhis ediyor. Kalp damarlarındaki tıkanıkları açıyor. Ateşli bir hastalığı 3-5 günde iyileştirip alerjik bir tehdidi dakikalar içinde bazen tek bir enjeksiyonla bile yok edebiliyor. Özetle, modern tıp akut hastalık ya da sorunlarla baş etmek ve kriz durumlarını başımızdan süratle defetmede son derece başarılı. Bu nedenle ona müteşekkiriz. Peki aynı başarıyı uzun süreli sağlık sorunlarının çözümünde de gösterebiliyor mu? Konu otoimmün hastalıklar, obezite, Alzheimer, Parkinson, kanserler, kalp ve beyin damarı hastalıkları, kronik alerjiler olduğunda da “Korkmayın, ben varım!” diyebiliyor mu? Akut sorunlar ya da acil problemlerde “Hızır gibi” yetişen o müthiş hızlı ve etkili, son derece güvenli, “Ben kanıta dayalı olmayan hiçbir şeye itibar etmem arkadaş!” diye direttiği tavrını kronik hastalıklarda da gösterebiliyor mu? Konu “ruhsal sorunlar” olduğunda, psikolojik ve psikosomatik problemlerin çözümü olduğunda da “Korkmayın, ben varım!” diyebiliyor mu? Bu sorulara güçlü bir “Evet” yanıtı vermek maalesef bir hayli zor. İşte bu nedenle bana göre bize yeni bir tıp anlayışı, farklı bir tıbbi yaklaşım tarzı gerekiyor...

MODERN TIP NEREDE HATA YAPIYOR? SORUN NE

Akut sorunların çözümünde bu kadar başarılı olan modern tıbbın kronik hastalıkların çözümünde yaşadığı bu başarısızlığın sebebi ne? Obeziteyi, diyabeti, Alzheimeri, kalp krizleri ve felçleri, kanserleri son 50 yılda nerede ise 5’e 10’a katlayan yanlışın kaynağı nerede? Modern tıp nerede hata yaptı, yapıyor? Bana göre modern tıbbın ilk hatası sorunları ile “yüzleşmekten korkması”dır. Başka hataları yok mu? Var! Mesela “analitik düşünmeyi” bilmiyor. “Sebebe değil sonuca” odaklı. Ruhu unutup yalnızca bedene itibar ediyor. “Beden ruh ilişkisini ıskalıyor”. Sadece “kanıta dayalı” olana itibar edip, “tamamlayıcı, geleneksel ve doğal” tıbbın yaklaşımlarını görmezden geliyor. Neticede, modern tıp “araziye” değil, orada yetişen bataklık otlarına bakıyor. “Araziyi ıslah etmek” yerine orada yetişen neticeleri imha etmeye çalışıyor. Özetle, sebepleri yok etmek yerine sonuçları maskelemekle meşgul.

ÇÖZÜM BÜTÜNLEŞTİRİCİ BİR YAKLAŞIMDA OLABİLİR

MODERN tıp ruhu en baştan, daha yola çıkarken ıskaladı. Iskalamaya da devam ediyor. İnsanın ruh ve bedenden müşekkel mükemmel bir bileşim olduğunu unutuyor. Bedeni ruhtan, ruhu bedenden ve bu ikiliyi yaşadıkları çevreden, sağlam ve hasta kişileri içinden geldikleri kültür ve geleneklerden uzakta değerlendiriyor. Kısacası sadece insana ve çoğu zaman da ruhtan ziyade bedene odaklı. Durum böyle olunca da geleneksel tıbbi yöntemleri yeteri kadar dikkate almıyor. Onlara gerektiği oranda itibar etmiyor. Peki çözüm tamamlayıcı tıpta mı? Kısmen öyle! Modern tıbbın geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarından da faydalanması zorunlu. Bu özellikle kronik hastalıklar olduğunda vazgeçilmez bir zaruret. Ama bu yeni yaklaşım da bazı şartlara bağlı. Mesela konu “bitkisel tıp” yani “Fitoterapi” olduğunda aşağıdaki maddeler çok mühim...

SAĞLIK BİR BÜTÜNDÜR Önce şunu iyi bilelim. Tıp bir teşhis ve tedavi sanatından ibaret değildir. Sağlığı korumak, moral ve sosyal iyiliği kollamak da tıbbın görevidir. Tedavide farmakolojik ürünler kadar bitkisel ilaçlar da önemlidir. Ne var ki bunlar da öbürleri kadar iki ucu keskin bıçaklardır. Faydaları kadar riskleri ve zararları da vardır.

BİTKİSEL ÜRÜN DE ZARARLI OLABİLİR

Yazının Devamını Oku

Kulak çınlaması depresyon işareti mi?

24 Kasım 2018
Yorgun, isteksiz, keyifsiz, bitkin biri olmak. Her sabaha yorgun, keyifsiz uyanmak.

Her gece tekrarlayan uyku bölünmeleri ve terlemeleri yaşamak. Gün içinde de öfke atakları, alınganlık nöbetleri ile dibe vurmalarla iç içe olmak... Saydıklarımın çoğu klinik depresyonun bilinen işaretleri. Bunları anlattığınızda hemen her doktor size “depresyon” konusunu araştırmak için bir psikiyatriste başvurmanızı önerir.
Ancak depresyon bazen enteresan ve şaşırtıcı belirtilerle de ortaya çıkabiliyor. Örneğin, son dönemde salgın haline gelen vertigo vakalarının büyük kısmının gerçek olmadığını, yalancı vertigo olduğunu ve çoğu zaman nedeninin kaygı bozukluğu, stres ve hatta depresyon olduğunu düşünüyorum. Tıpkı bunun gibi kulak çınlamaları ve uğuldamaları da depresyonun bir işareti olabilir. Aslında kulak çınlaması diye adlandırılan ses bir damar anomalisi veya kas kasılması sonucu oluşur. Sadece yakınması olan kişinin duyduğu kulak çınlaması küçük bir kulak kiri gibi basit bir nedenden ya da enfeksiyon, kulak zarında delinme, orta kulakta sıvı birikmesi ve orta kulaktaki kemiklerin eklem yerlerinin sertleşmesi gibi daha önemli nedenlerden de olabilir.
Baş ve boyun bölgesindeki damar genişlemeleri (anevrizma) veya denge ve işitmeyi sağlayan sinirden kaynaklanan tümörden (akustik nörinom) dolayı da kulak çınlayabilir. Ancak özellikle sabahtan akşama gününüzü kulak çınlaması ile geçiriyorsanız bunun gizli bir depresyon işareti olabileceğini unutmayın ve bu konuda dikkatli olun.

Balık mı, kırmızı et mi daha tok tutuyor?

“Tok tutma” yeni bir kavram. “Tok tutma endeksi” diye bir parametre bile var. Aynı grupta olmasına rağmen her gıda eşdeğer sürede bizi çabuk doyurmuyor ve tok tutmuyor.
Bugünün dünyasında temel hedef, yediğimiz gıdaların besleyici, sağlıklı, vitaminli, mineralli olmasının yanında bizi çabuk doyurması, olabildiği kadar da tok tutması.
Avustralya Sidney Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma da bir endeks hazırlandı. Beyaz ekmeğe 100 değeri verildi. TOKLUK İNDEKSİ adı verilen bu yeni endekste balık 270’lerde, kırmızı et ise 220’lerde çıktı. Yani görüldü ki balık kırmızı ete göre daha uzun süre tok tutuyor.

Yazının Devamını Oku

Neden yorgunuz?

23 Kasım 2018
Yorgunluğun farklı nedenleri var. Bazen fiziksel sebeplerle ortaya çıkıyor. Yani fiziki bir problem yorgunluğu tetikliyor.

 Kalp iyi pompalamıyor, ciğerler yeteri kadar oksijen emip karbondioksit atamıyor, böbrekler görevini yapamıyor, karaciğer hastalanıyor, romatizma ya da kas zafiyetleri olabiliyor.
Neticede de “yorgunluk” kaçınılmaz bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Psikolojik sebeplerle de yorulabiliyoruz. Kimi depresyonu, kimi stresi, kimi paniği, kimi de ruhsal gerginliği nedeniyle yorgun düşüyor.
Unutmayalım ki yorgunluk bir hastalık değil, bir belirti, bir sağlık sorununun işareti. Bu yüzden nedenini bulmak mühim. İşte size kısa bir yorgunluk özeti...

DEPRESYON: Özellikle kalıcı ve ilerleyici halsizliklere isteksizlik, mutsuzluk, endişe ve kaygı hali, uyku bölünmeleri, odaklanma güçlükleri, unutkanlıklar, alınganlıklar ve de baş ağrısı gibi sorunlar da eşlik ediyorsa akla öncelikle depresyon gelmeli.

HİPOGLİSEMİ: “Halsizim, yorgunum, bitkinim” diyenlerin çoğu “gizli hipoglisemik” kişilerdir ama onlar bundan habersizdir. Sabah uykudan düşük kan şekeriyle uyanan yani gece boyunca beyni şekerden mahrum kalan biri isteksiz, endişeli, kaygılı, yorgun ve halsizdir.

Yazının Devamını Oku

Cildi güzelleştiren takviyeler hangileri?

22 Kasım 2018
Cilt kuruluğundan kurtulmak için birçok takviyeden yararlanabilirsiniz.

Cilt kuruluğu kadınların en çok yakındıkları sorunlardan biri. Öyle ki, yaşı 40’ı geçen her üç kadından en az biri cilt kuruluğundan yakınıyor. Sanılanın aksine kuruluğun nedeni sadece az su içmek değil. Kansızlık, tiroid tembelliği, genetik nedenler, hormonal eksiklikler, metabolik sorunlar da cilt kuruluğu yapabiliyor. Bu gibi durumlarda o hastalığı tedavi etmeden kuruluğu gidermek de mümkün olmuyor. Peki başka bir şeyler yapılamaz mı? Tabii ki yapılabilir.
Mesela bir evening primrose oil (gece sefası bitkisi yağı) desteğinden faydalanılabilir. Bu destek, yapısındaki gamma linoleik asit sayesinde cilde nem pompalayabiliyor.
İlk 1 ay günde iki kez 500 mg, sonraki 2 ay günde bir kez 500 mg’lık dozlar ihtiyacınızı karşılayabilir. Hyalüronik asit hapları da aynı faydayı verebilir.
Doğru seçilmiş “şekersiz” kolajen hidrozilatları (ya da peptidleri) ile de iyi sonuçlar alabilirsiniz. Cilt takviyelerinde ilk önerim kolajendir. Tip 1 ve tip 3 kolajen peptidleri ciltte çok iyi çalışır.
Glutatyon takviyeleri de cildi parlatır, rengini açar, lekeleri önler ve nemlendirip destekler. Bir başka önerim de alfa lipoik asit.
O da glutatyonu çoğaltarak nem oranını artırabiliyor. Listeye C vitamini ve koenzim Q10’u da ekleyin. Ve bu son ikilinin de tıpkı alfa lipoik asit gibi glutatyon üzerinden etkili olduğunu da bir kenara not edin. Peki bu takviyeleri nasıl kullanacağız?
Önerim işe kolajenle başlamanız. Sonraki süreci glutatyon ile takviye etmeniz. Sonrasında bir alfa lipoik asit kürü yapılabilir. O kür bittikten sonra bir süre C vitamini-koenzim kullanılabilir. Bir 3 ay sonra yeniden kolajene dönülebilir. Yani yılda en az iki kez 3 aylık kolajen kürü yapılmış olur. Hiçbir zaman ikiden fazla kombinasyon yapılmasını önermem.

CİLDİM KAÇ YAŞINDA?

Yazının Devamını Oku

Nezleyim ne yapayım?

21 Kasım 2018
Nezleyi de gribi de kolay atlatmakta boğaz bölgesini koruyan özel bazı probiyotik pastillerin etkili olduğunu gösteren ciddi yayınlar var. Bu nedenle hem “ koruyucu” hem de “tedavi edici” özelliği olan ve çoğu Laktobasillus Casei içeren farklı probiyotik çiğneme pastillerini kullanmak, tedavide de korunmada da oldukça etkili.

Nezlenin de gribin de basit ve kolay bir tedavisi maalesef hâlâ yok. Bu nedenle geleneksel ve bildik yöntemlerden yararlanmakta fayda var. Nezleyi de gribi de kolay atlatmakta boğaz bölgesini koruyan özel bazı probiyotik pastillerin etkili olduğunu gösteren ciddi yayınlar var.
Bu nedenle hem “koruyucu” hem de “tedavi edici” özelliği olan ve çoğu Laktobasillus Casei içeren farklı probiyotik çiğneme pastillerini kullanmak tedavide de korunmada da oldukça etkili.
Hızlı iyileşmeyi sağlayan takviyelerden biri de çinko içeren ürünler. Çinkonun soğuk algınlığına neden ve nasıl iyi geldiği tam olarak bilinmiyor ama etkisi oldukça güçlü.
En etkilisinin 20 miligramlık çinko asetat pastilleri olduğu belirtiliyor. Pelargonium özleri de çok sık başvurulan bir bitkisel destek. Bu Afrika sardunyası özütlerinin bulunduğu damlalardan günde iki-üç kez 30 damla kullanılabiliyor. 
Bitkisel destek olarak Elderberry özleri de etkili. Elderberry bizde mürver meyvesi olarak biliniyor. Bu meyveden elde edilen özel bir maddenin virüs öldürücü etkisi olduğu birçok araştırmada gösterilmiş.

KIRMIZI ETiN ALTERNATiFi PROTEiN KAYNAKLARI

- BAKLİYAT GRUBU: Her biri birer protein bombası. Zaten bu nedenle de halk arasında kuru fasulye, bezelye, nohut gibi besinlere “fakirin kırmızı eti” deniyor. Bu grup besinlerin 100 gramında ortalama 15-20 gram protein bulunabiliyor.

Yazının Devamını Oku

Kortizol “stres oburu” yapıyor

20 Kasım 2018
Fazla kortizol yarattığı kronik stresle bir taraftan “stres oburluğu” yaratarak kilo aldırırken diğer yandan yorgunluğa, depresyona ve beyin hasarına neden oluyor. Beyin ve vücuttaki yaşlanma süreçlerinin tümünü hızlandırıyor.

Bilmelisiniz ki, göbeğinizde biriken fazla yağlar sadece bedeniniz değil, beyniniz için de ciddi bir problemdir. Zira geniş ve detaylı bir araştırmaya göre, göbek yağınız artıp, beden kitle indeksiniz (BKİ) yükseldikçe beyniniz küçülüyor!
Gözlemler obezite-beyin ilişkisindeki bu tehlikeli gelişmenin öncelikli nedeninin de “kortizol hormonu” olduğunu gösteriyor.
Kısacası, küçük miktarı ve kısa dokunuşları ile beyni gelişmeye, öğrenmeye ve güçlenmeye yöneltebilen kortizolün miktarı artıp etkisi uzadıkça, işler tersine dönüyor.
Fazla kortizol yarattığı kronik stresle bir taraftan “stres oburluğu” yaratarak kilo aldırırken diğer yandan yorgunluğa, depresyona ve beyin hasarına neden oluyor. Beyin ve vücuttaki yaşlanma süreçlerinin tümünü hızlandırıyor.
Netice şu: “Kronik stres” günümüzün en önemli sağlık sorunları arasında. Uzamış stres hali kortizol üretiminde uzun süreli yükselişlere neden oluyor.
Bu yükselişler de kilo almayı ve karın bölgesindeki yağları (hatta yağ hücrelerini) çoğaltmayı kolaylaştırıyor. Gövdesel yağlanma ise sadece kalbi, damarları, eklemleri, karaciğer ya da pankreası değil beyni de yoruyor, üzüyor. Fazla kiloluluk beyne de iyi gelmiyor! Kilo sorununu çözme ve kilonuzu yönetme kılavuzunuzun içinde “stresle mücadele etme”ye de yer açmak zorundasınız.

4 ünlü beslenme palavrası

◊ YEMEĞİN ÜSTÜNE ÇAY İÇİLMEZ!

Yazının Devamını Oku