Bağımlılık yaptığından hiç şüphemiz yok. Obeziteyi tetikleyip şeker hastalığı ve kanseri salgın bir sağlık sorunu haline getirdiğini ise “sağır sultan” bile duydu. Peki, şeker pancarından ya da kamışından elde edilen şekerle mısır nişastası şurubundan elde edilen “çakma früktoz” arasında zarar verme potansiyeli bakımından bir fark var mı? Bir başka deyişle “kötünün iyisi” hangisi? Benim kanaatim şu: Mısır nişastasından elde edilen çakma früktoz toplum sağlığı yönünden en tehlikeli şekerdir. Bu şekerin tüketimi arttıkça obezite, tip 2 diyabet, kanser, Alzheimer ve kalp–damar hastalarının sayısı artmakta; özellikle çocuk obezitesi önlenemez boyutlara ulaşmaktadır. Sadece bu nedenle bile obezite ile mücadelede ilk adım, bu gibi çakma şekerlerin kullanımını sınırlamak olmalıdır. Dünyanın her yerinde şeker tüketimi artıyor. Durum bizde de aynı. Bizdeki rakamlar da yıllık şeker tüketiminde kişi başına 100 kiloyu zorluyor. Şeker tüketimi arttıkça da bakın bize neler oluyor:
1 Çocuk ve yetişkin obezitesi artıyor.
2 Bazı kanserler (meme, kolon, yumurtalık) sıklaşıyor.
3 Karaciğer yağlanması önlenemiyor.
4 Bellek bozuluyor. Beyin küçülüyor. Demans ve Alzheimer hastaları artıyor.
5 Kısırlık problemi yaygınlaşıyor.
6 Hipertansiyon hastaları çoğalıyor.
7 Tip 2 diyabet sıklığı özellikle çocuk ve gençler arasında üçe-beşe katlanıyor.
Yorgunluk nöbetlerini de tetikler, zaten bu nedenle çoğu tatlı krizi az ya da çok mutlaka bir yorgunluk atağı ile biter. Bitmedi; depresyon, stres gibi olumsuz duyguları ön plana çıkarabilir. Aynı krizler, uyku bölünmelerine, öfke ataklarına, ödem ve şişkinliğe sebep olabilir. Bu krizleri önlemek için öncelikle öğün atlamayın, un, şeker ve nişastadan uzak durun. Diğer ayrıntılar şunlar:
1- İşlenmiş karbonhidrat dolu hazır, paketlenmiş atıştırmalıklardan uzak kalın, cipslere, gofretlere dokunmayın.
2- Sadece şeker eklenmiş konsantre meyve sularına değil, gazlı, köpüklü, asidik içeceklerin tamamına mesafeli durun.
3- İhtiyaç olmadıkça ara öğün yemeyin. Yediğinizde de protein ağırlıklı olanları (yoğurt, ayran, peynir) tercih edin.
4- Posadan zengin beslenin. Gıdaların posa içeriği arttıkça şeker oranları düşer, bağırsaktaki mevcut şekerin emilimi azalır ve yavaşlar. Sebzeler, bakliyat grubu en önemli posa kaynaklarımız.
5- Meyvenin suyu yerine püresini, püresi yerine salatasını, salatası yerine kendisini, hatta mümkünse kabuklu doğal halini tercih edin.
6- Sebzeleri az pişirin. Mümkünse pişirmeden yiyin.
Demir yetmezliği ve sonucunda oluşan kansızlık özellikle kadınları ilgilendiren yaygın ve önemli bir sağlık sorunu.
Bu nedenle demir içeren haplarla tedavi söz konusu olduğunda kilo alma kaygısı, konuya zaten duyarlı olan kadınları daha çok etkiliyor.
Oysa demir hapları ne şişmanlatır, ne de zayıflatır. Bilinenin aksine iştah açmaz, kilo yapmaz.
Tedavi öncesinde ağır demir yetmezliği nedeniyle iştahtan kesilmiş, hastalanmış, kilo vermiş kişiler, ilaç tedavisi sonrası sağlıkları yerine geldikten sonra eski kilosuna dönebilir.
Yani sadece kaybedilen geri alınmış olur. Demir eksikliği, halsizlik, bitkinlik, yorgunluk, hızlı ve düzensiz kalp atımları, nefes darlığı, saçlarda matlaşma, kırılma ve dökülme, tırnaklarda çukurlaşma, soyulma, solgunluk, el ve ayak üşümesi gibi sorunlara yol açar.
Aşırı eksiklik yüzünden depresyon benzeri yakınmalarla psikiyatrik tedavi görenler bile olabilir. Bu nedenle mutlaka tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunudur.
BİR SORU
Tavuk eti mi, hindi eti mi?
İnsülin direncinden gizli şekere, gizli şekerden Tip 2 diyabete giden mühim bir sağlık sorunumuz var. Ve o sorunu henüz gizli şeker aşamasında iken teşhis etmek zannedildiği kadar zor değil.
Gizli şekerden kuşkulanıldığında, kişinin 8-10 saat açlıktan sonra açlık insülini ve kan şekerine bakmak ve yemekten sonraki ikinci saatte tokluk kan şekerini ve insülinini kontrol etmek yeterli. Bildiğiniz gibi açlık şekeri 125’in, tokluk şekeri 200’ün üzerindeyse, bu bulgular mevcut bir şeker hastalığının varlığını gösteriyor. Sağlıklı bir kişide açlık şekerinin 100’den, tokluk şekerinin 140’tan az olması arzu ediliyor.
Açlık şekerinin 100-125, tokluk şekerinin 140-200 aralığında ve açlık insülininin 8’den, tokluk insülininin 40’dan büyük olduğu durumlardaysa gizli şekerden bahsetmek lazım.
Eğer 8-10 saatlik açlıktan sonra yapılan kan şekeri değerlendirmesinde açlık şekeriniz 100-120 aralığında ise, bu duruma ‘açlık şekeri bozukluğu’, yemekten iki saat sonra yapılan değerlendirmede tokluk şekeri 140-200 aralığındaysa ise ‘tokluk şekeri toleransında bozukluk’ deniyor.
Şeker hastalığını işte bu dönemde yakalamak çok ama çok önemli. Çünkü bu noktadan sonrası hızla diyabete doğru bir koşu başlıyor. Ama hep söylediğim gibi, bu noktada alınacak önlemler, sağlıklı yaşam seçimleri diyabetin ortaya çıkmasını önlüyor. Ayrıca diyabet öncesi dönemde fazla insülinin oluşturabileceği sorunları da önlüyor.
Hatta egzersiz, doğru beslenme modeli ve ilaç üçlüsünde başarı oranının yüzde 90’ları bulduğunu söyleyebilirim.
İYİ HABERKolin takviyesi belleği destekliyor
Kolin en çok balıkta, daha sonra da et, süt ürünleri ve yumurtada var. Beynin temel yapı taşlarından biri. (Aynı zamanda karaciğeri ve eklemleri koruyan bir özelliği de var.) Beyinde iki nöron arasındaki haberleşmede asetilkolin denen bir mesaj molekülü iş yapıyor.
Sırt ve bel ağrılarının çoğunun ev işleri sırasında yapılan yanlış hareketlerden kaynaklandığı kesin!
Temizlik yapmak ve ütü konusu dahil, ev işlerinde en maharetli olan kadınlar bile bunları yaparken hangi pozisyonda durmaları konusunda son derece bilgisizler.
Biz ayakta dururken belimize ve boynumuza ağırlık bindiğini unutmayalım. Bir düşünün, otururken bile boynumuz başımızı taşıyor, belimiz ise boyun, baş ve kollarımızı taşıyor.
Yani bu ağırlıkları taşırken duruşunuza dikkat etmediğinizde, ağırlığı doğru yerlere doğru şekilde dağıtmadığınızda boyun ve sırt ağrılarından kaçış yok. Ağırlığı düzgün taşımaktan geçtim, ağırlığı taşımak için ihtiyaç duyduğunuz kasların da hareketsizlikten aciz durumda olduğunu hatırlatmak isterim. Yani hangi açıdan bakarsanız bakın durum vahim! Farkında mısınız, her gün yaklaşık 150-200 kilo taşıyan hamalların sırtı, beli hiç ağrımaz. Bu kadar yük taşıdıkları halde hiç ortopediste gitmezler.
Çünkü o yükü taşımanın yolunu yordamını bilirler. Bırakın 150 kiloyu, biz 5 kiloyu kaldırırken bile kendimizi sakatlayabiliyoruz. Çünkü o 5 kiloyu nasıl kaldırmamız, nasıl taşımamız gerektiğini bilmiyoruz.
Önemli bir bilgi de şu: Aklınızda bulunsun, herhangi bir ağırlığı kaldırmadan önce mutlaka dizlerinizi kırarak yere çömelin ve öyle kaldırın.
İYİ BİLGİ
Başınız dönüyorsa...
Acaba bende de hipertansiyon problemi var mı? sorusunu cevaplamanın tek bir yolu var, o da düzenli olarak tansiyonunuzu ölçtürmek.
Yaşı 40’ı geçen herkesin yılda en az iki defa tansiyonunu ölçtürmesi gerekiyor. Çocuklarınızın da tansiyonunu kontrol ettirmenizi öneriyorum.
15 yaşından sonra çocuğunuzun tansiyonunu en az iki yılda bir kontrol ettirmelisiniz. Gençler ise 25 yaşından sonra en az yılda bir defa tansiyonlarını ölçtürmeliler.
Biraz önce de belirttiğim gibi, çok ciddi sağlık sorunlarına yol açan bu önemli problem çoğu zaman herhangi bir belirti vermiyor. Sessiz ve derinden ilerleyerek zaman içinde organları tahrip etmeye başlıyor.
Çoğu insan hiç ağrı sızı yapmadığı için hipertansiyona maalesef gereken önemi de vermiyor, kan basıncını ölçmüyor, ölçtürmüyor. Ölçtürse ve tansiyonu yüksek çıksa bile, durumu takip etmeye gerek duymuyor!
Hatta bir doktora bile danışmıyor. Doktora giden ve hipertansiyon hastası olduğunu öğrenenlerin büyük bir kısmı ise bu konuda önlem almıyor. Zaten doktora da adeta yasak savmak için gidiyor. Doktorun söylediklerini yapmıyor, önerdiği ilacı almıyor. Hatta uygulaması en basit kurala bile uymayarak bol tuzlu yemeye devam ediyor.
Bazıları tavsiye edilen ilacı hiç almazken, çoğu da bir süre kullandıktan sonra doktoruna danışmadan ilacı bırakıveriyor.
Tabii, doktorunun yazdığı ilacı bırakıp komşusunun, arkadaşının tavsiye ettiği ilacı almaya başlayanları da unutmamak lazım!
Yoksa farkında olmadan “kendimizden kopmaya, başka birileri olmaya” başlıyoruz. Dahası, toplumsal ilişkilerde de bazı arızalar başlıyor. En başta da “sosyal kopma ve sapmalar” var. Yazar Yuval Nuah Harari bakın ne yazmış “21. Yüzyıl için 21 Ders” isimli yeni kitabında: “Teknoloji bizi bedenlerimizden uzaklaştırmaya başladı. Aldığımız kokuları ve tatları dikkate alma yetimizi bile yitirir olduk. Bunlar yerine “akıllı telefonlarımız” ve “bilgisayarlarımıza” gömülmüş durumdayız. “Siber alem”de neler olup bittiği, oturduğumuz sokakta ne olup bittiğinden daha çok ilgimizi çekiyor. İsviçre’deki kuzenimle her sabah rahatça konuşabiliyoruz ama kahvaltı ederken eşimle sohbet etmem bile zorlaştı. Çünkü kafasını telefondan kaldırıp bana baktığı yok!” Kişisel ve sosyal yalnızlaşmanın bu kadarına emin olunuz taş olsanız dayanamazsınız. İşte bu nedenle “dijital arınma” ya da “başparmak detoksu” zorunlu bir durum, bir tür “mecburiyet” oldu.
TEHDİTLER
1- Sosyal medyada “çevrimiçi kalmak” bazen sosyal yaşamda “toplum dışı kalmak” tehdidine dönüşebiliyor.
2- Sürekli “izlemede ve izlenmede olmak” ruh sağlığını ciddi ölçüde bozabiliyor.
3- “Mavi Ekran Sendromu” diyebileceğimiz “kaliteli uyku” düşmanı yeni bir tehdit hayatımıza giriyor.
4- Yarattığı “yarışmacı tutumlar” nedeni ile stres yükünü üçe beşe katlayan bu yeni medya, belleği tehdit ediyor, nöropatiyi davet ediyor, depresyona yol gösteriyor, obeziteye çağrı yapıyor.
5- “Başkalarının deneyimlerini paylaşmak” avantajı zamanla “kendi deneyimlerinden uzaklaşmak” yanlışına dönüşebiliyor.
Yuval Harari
Selenyumun 8 faydası
* Çok güçlü bir antioksidan. Besinlerle kazandığımız selenyum, hücrelerimizi serbest radikallerin oksitleyici (paslandırıcı ve yaşlandırıcı, yıpratıcı) zararlarından korur.
* Bağışıklık gücünü artırıyor. Bu etkiyi glutatyonu aktive ederek sağladığı düşünülür.
* Tiroit sağlığının en büyük dostu. Tiroidi otoimmün saldırılara karşı korur. Bu sayede haşimato hastalığını engeller.
* Kanser riskini azaltıyor. Özellikle meme, kalın bağırsak ve prostat kanseri riskini azaltır. Bunu DNA’yı serbest radikal zararlarından koruyarak ve bağışıklığı güçlendirerek başarır.
* Kalp damar hastalığı ihtimalini düşürüyor. Bu üstün gücü inflamasyonu azaltarak başarır.
* Belleği destekliyor. Sinir sistemini oksidatif hasarlardan koruyarak Parkinson, Multipl skleroz, Alzheimer olasılığını azaltabilir. Belleği destekler.