Osman Müftüoğlu

Damar değil damak çatlat

28 Ocak 2019
Değişmez sağlık tavsiyelerimizden biri de şudur: Damak çatlatan lezzetlere dikkat edin, bazıları damarlarınızı da çatlatabilir!

Peki hem damak çatlatan, hem de damarları çatlatmak yerine güce güç katan bir besin grubu yok mu? Var! Baharatlar! Baharatların damak çatlatan lezzetlerini pek sevdik. O kadar çok sevdik ki onlara ulaşmak için “baharat yolları” yaptık. Yetinmeyip “baharat savaşları”na bile giriştik. Onları şimdi de sağlık faydaları için seviyoruz. Doğru da yapıyoruz. Zira bu muhteşem besinlerin sadece damaklarımızı şenlendirmedikleri, aynı zamanda “hastalıksavar lezzetler” oldukları da anlaşılıyor. Kısacası, onlar bir yandan damaklarımızı çatlatırken diğer yandan sağlığımızı güçlendiriyor. Mesela mı? Yandaki kutuya buyurun.

BAHARAT MUCİZESİ

Kırmızıbiberin kapsaisin gücü sayesinde ağrıları azalttığı, kilo kontrolünü kolaylaştırdığı, tansiyonu, kolesterolü dengelediği netleşti.

Sarımsağın allisin, soğanın kuarsetin gücüne övgüler düzüyoruz. Biliyoruz ki özellikle sarımsak güçlü bir antibiyotik, etkili antikanser, mükemmel bir antioksidan ilaç gibi çalışıyor. Ondan daha fazla fayda bekliyorsanız iyice ezmeden, gerektiği kadar hırpalamadan, yani içeriğindeki allisin’i açığa çıkarmadan yemeyin. Benfotiamin gücünü de çıkarmak istiyorsanız yağda hafifçe kızartıp öyle tüketin. Sarımsağın etkin bir glutatyon arttırıcı, mitokondri güçlendirici, tansiyon dengeleyici olduğunu da not edin.

Zerdeçala gelince, onun marifetlerini ne saymakla ne yazmakla bitmiyor. Belleği korumadan kanseri önlemeye, bağışıklığı güçlendirmeden damarları gençleştirmeye, iltihapları baskılamadan eklem ağrılarını geçirmeye, yağlı karaciğeri önlemekten glutatyon’u aktive etmeye kadar pek çok alanda işe yarıyor. Bütün bu işleri de sahip olduğu farklı kurkumoidler ve turmeronlar sayesinde başarıyor.

Listeye tabii ki tarçın, muhakkak ki zencefili de eklememiz lazım. Bu son üçlüden daha çok faydalanmak için taze öğütülmüş çeyrek çay kaşığı karabibere de ihtiyacımız var. Listeyi daha da uzatmamız mümkün ama şimdilik bu kadarı yeterli.

İYİ HAYAT İÇİN 10 MÜHİM NOT

Henry Ford’a ait olduğunu söylediği bir cümle 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in dilinden hiç düşmezdi. Cümle şuydu: “Yaşlı insanların tecrübelerinden gelen el freni olmasa dünyayı yerinde tutamazsınız, yuvarlanıp gider.” Demirel bilindiği üzere, tam bir “tecrübe ve bilgi küpü” idi. Ondan, onunla yaptığım sabah sohbetlerinden ezberlediğim kısa bilgileri küçük not defterimde hâlâ saklarım. Hepimize her zaman lazım olabilecek o notların bazılarını sizinle daha önce paylaştım. Bu gün 10 notu daha paylaşımınıza sunuyorum...

Yazının Devamını Oku

Toksin yükümüz artıyor

25 Ocak 2019
Bağırsak içinde oluşan pek çok toksin kana karışıyor. Bu “kronik endotoksemi” yani bedenimizdeki “müzminleşen toksin birikimi” kronikleşen iltihabi süreçler için “tetikçi” vazifesi görüyor. Sonrası mı? Gelsin yorgunluklar, eklem, kas ağrıları, uyku bozuklukları...

Acımasız bir toksin saldırısı ile karşı karşıyayız. Saldırıların en mühim nedenlerinden biri de sindirim sistemimizin biyolojik dengesinin bozulması; iyi bakterilerin (probiyotikler) azalıp, kötü bakterilerin (patojenlerin) çoğalması.
Buna basitçe “disbiyozis” diyoruz. Bağırsaktaki muhteşem biyolojik doğal denge ve muazzam ekosistem bozulunca alan kötü mikroplar ile mantarlar yani kandidalara kalıyor, “Kandida işgali” de bağırsağın iç yüzünü kaplayan doğal yapıyı bozuyor.
Neticede bağırsak içinde oluşan pek çok toksin bu bozuşmadan faydalanıp kana karışıyor. İşte bu “kronik endotoksemi” yani bedenimizdeki “müzminleşen toksin birikimi” kronikleşen iltihabi süreçler için “tetikçi” vazifesi görüyor.
Sonrası mı? Gelsin yorgunluklar, eklem, kas ağrıları, uyku bozuklukları...
Gelsin tekrarlayan enfeksiyonlar, akıl karışıklıkları, damar plakaları... Kısacası, “toksemi tehdidi” sadece dış toksinlerle sınırlı değil.
Bir de “iç toksinler” meselesi var ve bunların oluşturduğu “iç zehirlenme”de çok ama çoook mühim bir mesele.
Peki bu toksinlerden korunmanın yolu ne? Çözüm bağırsaklarımıza daha fazla probiyotik güç kazandırmakta. Probiyotik zengini besinlere (turşu, boza, şalgam, kefir) yüklenip, probiyotikleri azaltan yanlışlardan (antibiyotikler) uzak durmakta.

Yazının Devamını Oku

Siz de bir “metabolik obez” olabilirsiniz

24 Ocak 2019
Kilonuz ne olursa olsun, bel çevrenizi ölçün. Kadınsanız 88, erkekseniz 98 cm’yi üst sınır sayın. Bu rakamlardan yüksek değerlerde bir doktor yardımı almayı düşünün.

Uzmanlar, tartıdaki ölçüleri veya “beden kitle indeksi”ne göre “normal ağırlıkta” yani “sağlıklı bir kilo aralığında” kabul edilen kadınların en az yüzde 20’sinin, metabolik anlamda aşırı kilolu yani obez olduklarını söylüyor.
Bu grupta yer alanlar için de yeni bir tanım, “metabolik obez” kavramı kullanılıyor.
Bu ayrım çok mühim. Çünkü obezite sorununda, sadece artan ağırlık değil, o fazla ağırlıkların yani “fazla yağların” nerede toplandığı da önemli.
Asıl suçlular bacaklarda, kalçalarda ve “deri altında” değil de “organların içinde” ve “çevresinde” biriken yağlar.
Karaciğerinizin içini dolduran, pankreasınızı, kalbinizi, böbreğinizi sarıp sarmalayarak onları yağ denizi içinde boğan toksik yağ birikimleri...
Kronik hastalıklara yani şekere, hipertansiyona, damar sertliğine davetiye çıkaran da, organlarınızın içi ve dışını dolduran “iç yağlar”...
Özeti şu! Obezitenin iki sonucu var: Metabolik ve mekanik! Metabolik hasarları “iç yağlar”, mekanik hasarları (eklem yıpranmaları, pişikler) ise “cilt altında biriken yağlar” yapıyor.

Yazının Devamını Oku

Haşimato kalıtsal mı?

23 Ocak 2019
Sizde ya da ailenizden birinde Haşimato tiroiditi varsa, özellikle anneniz, kız kardeşleriniz ile teyzelerinizin de Haşimato hastalığı yönünden detaylı bir incelemeden geçirilmesi lazım.

Haşimato tiroiditi bir bağışıklık sorunu ama oluşumunda genetik eğilimin de rol oynadığı kesin. Eğer sizde ya da ailenizden birinde Haşimato tiroiditi varsa, özellikle anneniz, kız kardeşleriniz ile teyzelerinizin de Haşimato hastalığı yönünden detaylı bir incelemeden geçirilmesi lazım.
Bu araştırmayı, aileniz veya sizde oto-immün bir hastalık, yani bağışıklık sapkınlığı sorunu ile ilişkili herhangi bir hastalık varsa da mutlaka yapmak gerekiyor.
Cinsiyet, Haşimato hastalığına yakalanmada önemli bir belirleyicidir ve kadınların bu hastalığa yakalanma riskleri 5-10 kat daha yüksektir.
Bu olasılık, orta yaşlı kadınlarda daha da fazladır. Bununla birlikte Haşimato hastalığının, erkekleri de yakalayabileceğini unutmamak gerekiyor.

Haşimatolu biri nasıl beslenmeli?

Eğer Haşimato tiroiditiniz varsa sigara içmeyin, çünkü sigara içenlerde hastalığın kontrolü zorlaşıyor.
Ayrıca anneniz, ablanız ya da teyzenizde Haşimato hastalığı varsa sigara kullanmanız Haşimatoya sizin de yakalanma olasılığınızı yükseltiyor. Haşimato hastalarının iyotlu yiyeceklerden uzak durmalarında da fayda var.

Yazının Devamını Oku

Alzheimer hastası nasıl beslenmeli?

22 Ocak 2019
İlk tavsiyeler şunlar: Çayınıza, kahvenize şeker koymayın. Meyve sularından (gazlı-şekerli içeceklerden) ve tatlılardan uzak durun. Beyaz ekmeği azaltın. Pirinci bırakın.

Alzheimer hastalığının erken dönemlerinde beslenme önlemlerinin işe yarayabileceğini gösteren bulgular var. İlk tavsiyeler şunlar: Çayınıza, kahvenize şeker koymayın. Meyve sularından (gazlı-şekerli içeceklerden) ve tatlılardan uzak durun. Beyaz ekmeği azaltın. Pirinci bırakın. Canınız pilav çektiğinde kepekli bulgur pilavını tercih edin. Ekmek tüketiminizi minimumda tutup tam tahıllı bir dilim ekmekle durumu idare edin. İnsülin direnci sorununuz var mı, yok mu öğrenin. Özellikle ailenizde diyabet eğilimi varsa gizli şekeriniz olup olmadığını araştırın.
Böyle bir durum söz konusuysa rafine karbonhidrat tüketiminizi iyice sınırlayın. Karbonhidrat kaynağı olarak sebzeler ve bakliyattan istifade etmeye çalışın.
Beslenmenizle daha çok B12, demir kazanmaya bakın. Kolin deposu yumurtadan daha sık istifade edin.
Koyu mor-kırmızı-siyah sebzeleri tercih edin. Daha bol ve sık yağlı balık tüketin. D vitamini zengini süt ürünlerine yüklenin.

Haşimatonun belirtileri neler?

Haşimato tiroiditinde en sık görülen kronik seyir, hastalığın sessiz ve derinden giden “hipotiroidi” formudur. Bu hastalıkta ilerleyici bir kilo alma sorunu, gösterilen onca çabaya rağmen kilo vermede zorlanma, halsizlik gibi pek de tiroit hastalığını düşündürmeyen belirtiler ön plandadır. 
Eğer, tahrip olan tiroit dokusu fazlaysa, hipotiroidi belirtileri daha da şiddetlenir. Bu durumda, hastaların şikâyetlerine, cilt kuruluğu, ciltte solukluk ve matlaşma, saç kırılma ve dökülmeleri, kabızlık, ses kalınlaşması, üşüme gibi yakınmalar da eklenir.

Yazının Devamını Oku

Az yemek çok egzersiz yetmez!

21 Ocak 2019
“Yeni bir yıl, yeni bir ben” diyerek 2019’da kalıcı sağlıksal değişimler gerçekleştirmeyi düşünenlerin aldıkları ilk iki karardan biri “daha dikkatli ve ölçülü beslenmek”, diğeri ise “daha sık ve düzenli egzersiz yapmak” oluyor.

Peki sadece bunlar yeterli mi? Bence hayır! “Hayır” yanıtı sadece benden gelmiyor. Bu bildik ve “eksik” yaklaşımı, benim gibi Dr. Robert Lustig de yeterli bulmuyor. O da ısrarla “yeni yıl kararınızın” kalıcı ve etkili olması için “daha sağlıklı mitokondrilere sahip olmanız gerektiğini” söylüyor. Mitokondrilerinizin niçin çok ama çok önemli sağlık belirleyicileri olduklarını daha önce yazdım. Merak edenler Hürriyet arşivine girip “Mitokondrilerinize kıymayın!” başlıklı yazıma bir göz atabilirler. Dr. Lustig’in tavsiyelerine gelince... O tavsiyeleri aşağıki kutuda özetledim.

DR. LUSTİG NELER ÖNERİYOR?

Serbest radikal (paslandırıp yaşlandıran ürünler) üretimini arttırabilecek gıdalardan uzak durun (şekerli, unlu, kızartılmış besinler).

Daha çok posa tüketerek (daha sık ve bol sebze, bakliyat) karaciğerinizin enerjiyi metabolize etme hızını azaltmaya, yani karaciğerinizi daha az yormaya gayret edin.

Daha çok antioksidan takviye (E vitamini, C vitamini, Selenyum, çinko) ve daha çok antioksidan ve vitamin zengini besin (renkli, taze meyve ve sebzeler) tüketin.

Mitokondri sayınızı arttırmak, yaşlı mitokondrilerinizin yerine genç mitokondriler koyup mitokondrilerinizin verimini çoğaltmak için de düzenli aerobik egzersizler yapın, özellikle de yürüyün.

(+) Dr. Robert Lustig-Bildiğin Gibi Değil (Nail Kitabevi)

Yazının Devamını Oku

Kan şekeriniz 100’ü geçmesin!

19 Ocak 2019
Kan şekeri yüksekliğinin hafif değerlerinde bile beyin etkilenip bellek güç kaybedebiliyor. Damarlarınızı ve belleğinizi korumak istiyorsanız açlık kan şekerinizi 100’den, üç aylık şeker ortalamasını gösteren Hba1c’nizi yüzde 5.7’den düşük tutun.

Ünlü tıp dergisi New England Journal of Medicine’ın (NEJM) 2013 Ağustos ayında yayımladığı bir çalışma, açlık kan şekerindeki hafif yükselmelerin bile bellek kaybı riskini “dramatik” denecek oranda artırabildiğini net olarak gösterdi.
Bu mühim bilgi daha sonra başka çalışmalarla birçok defa doğrulandı. Konu bence çok önemli. Çünkü kan şekeri yüksekliğinin beyin harabiyeti ile ilişkisi kandaki şekerin (glikoz) az mı çok mu yükseldiği ile bağlantılı değil. Çoğu doktor ve hasta için güvenli sayılabilen kan şekeri değerlerinde bile bellek problemi çıkabiliyor. Örneğin, şeker seviyeleri 105-110 aralığında seyreden hastalarda bile demans riskinin arttığını gösteren bulgular var. 
Bilindiği gibi insülin direnci olan çoğu hastada ve bunun bir sonraki aşaması olan gizli diyabetli pek çok kişide açlık şekeri 120 mg rakamlarının altında seyreder. Bu rakamlar çoğu hasta ve hekim için güvenli sayılır. Oysa uzmanlar da hastalar da bu bilgiyi doğrulamıyor. Kan şekeri yüksekliğinin hafif değerlerinde bile beyin etkilenip bellek güç kaybedebiliyor.
Damarlarınızı ve belleğinizi korumak istiyorsanız açlık kan şekerinizi 100’den, üç aylık şeker ortalamasını gösteren Hba1c’nizi yüzde 5.7’den düşük tutun.

HANGİ KURUYEMİŞ?

◊ Daha çok kalsiyum ve protein: Badem
◊ Daha fazla omega-3, folik asit: Ceviz

Yazının Devamını Oku

5 soru 5 yanıt

18 Ocak 2019
Bugün sizden gelen 5 ayrı soruya yanıtlar hazırladık. Hazırsanız, buyurun...

HANGİ ETİ TERCİH EDELİM?

Mümkünse sığır eti yerine keçi ya da kuzu etini tercih edin. Çünkü sığır eti toplu halde beslenen, doğal olmayan besinlerle kapalı ortamlarda yaşarken, beslenmelerinde katkı maddelerinin kullanılma ihtimali yüksek yemlerin kullanıldığı sığırlardan elde edilen “endüstriyel” bir et.
Keçi ve kuzular ise genelde doğada serbest dolaşıyorlar. Yapay yemlerle beslenmiyorlar. Bu nedenle etleri daha doğal. Hormon, antibiyotik bulaşma olasılığı daha az.
Ancak keçi eti pek lezzetli değil. Özellikle dişi keçi etinin ekşi bir tadı var. Üstelik bazılarında ishal yapabilir. Öncelik kuzu etinde olmalı.

CİLT İÇİN E VİTAMİNİ Mİ, C VİTAMİNİ Mİ?

İkisi de önemli ve güçlü antioksidanlar ama öncelik C vitamininde.
Nedeni şu: C vitamini ciltte kolajen üretimini artırıyor. Cildi koruyup kollayan çok güçlü bir antioksidan. Cildin kırışmasını da önlüyor.

Yazının Devamını Oku