Yürümenin her türlüsü faydalı. Yavaşı da, tempolusu da işe yarıyor ama konu “bel inceltmek” veya “göbek eritmek” olduğunda “tempolu yürümeler” daha çok çalışıyor.
Bu nedenle “ortopedik sorunu” veya “kalp, tansiyon, şeker” problemi nedeniyle kısıtlaması olmayanların yürüyüşlerine “imkân ölçüsünde” tempo kazandırmalarını tavsiye ediyoruz.
“Peki bu işi ben nasıl yapacağım hocam?” diyenler için de işte 60 dakikalık bir yürüyüş için “örnek plan”. Bu plan haftada 4-5 kez tekrarlanıp günde 2 kez 20 tekrarlı çömelme egzersizi ile birleştirilirse harika bir “göbek eritme” stratejisi gibi çalışıyor.
- 5 dakika, dakikada 80-90 adım
- 5 dakika, dakikada 90-100 adım
- 20 dakika, dakikada 100-120 adım
- 10 dakika, dakikada 120-140 adım
Doktorlar, yıllardır küçük tansiyonun yüksek olmasının daha önemli olduğunu, büyük tansiyondaki zaman zaman oluşan fırlamaların vücut tarafından tolere edilebildiğini düşündüler.
Yani, sürekli yüksek olan küçük tansiyonun bazı doku hasarlarına yol açma riskinin daha büyük olduğu teorisi geçerliydi. Fakat bu teori son yıllarda tekrar gözden geçirildi.
Artık büyük tansiyonun yüksek olmasının en az küçük tansiyon kadar önemli olduğu biliniyor. Hatta 50 yaşından büyük olanlarda büyük tansiyonun daha önemli bir risk faktörü olabileceği düşünülüyor. Küçük tansiyonunuzun 9’dan düşük, büyük tansiyonunuzun 14’ten yüksek olması, sizin izole sistolik hipertansiyon denen ve çok yaygın olan bir yüksek tansiyon probleminden mustarip olduğunuzu gösterir.
Bisiklete bin dengeni koru
Cadde ve sokaklarda bisikletle dolaşanların çoğaldığını gördükçe acayip keyif alıyorum. Hele bir de onları sabahın erken veya akşamüzerinin dingin saatlerinde Boğaz’da gruplar halinde turlarken görmek beni müthiş mutlu ediyor. Bisiklet keyfinden uzak kalmak bizim en büyük yanlışlarımızdan biri. Bunda belediyelerimiz, şehir planlayıcılarımız ve eğitimcilerimizle biz doktorların da payı var.
Yollarımız –maalesef- bu harika fiziksel aktiviteyi yapmaya bu güzel keyfin tadına varmaya pek uygun değil. Ama ne olursa olsun fırsat bulduğunda herkesin bu egzersizden faydalanması lazım.
Çünkü o sadece aerobik bir egzersiz değil, pek çok marifetleri olan özellikle denge konusunda mucize işler başaran harika bir aktivite biçimi.
Zeytinin yeşili mi, siyahı mı?
Tamam, et pahalı, hem de olması gerekenden çok daha pahalı. Tamam, et önemli hem de çok önemli bir besin kaynağı. Tamam, yüksek protein gücü, demir zenginliği, kolajen yükü, doğal yağ yapısı onu “faydalı besinler” listesinde üst sınırlara taşıyor.
Ama ne var ki, kırmızı etin sık ve gereğinden çok tüketiminin de bir hastalık davetçisi olduğu kesin!
Mutfak bütçesinin büyükçe bir kısmını ete değil sebzeye, bakliyata ayırmak bu nedenle daha akılcı. Haftada 2 veya 3 porsiyondan fazla et yemekten kaçınmak bu nedenle önemli. Araştırma sonuçları bile net ve açık olarak şunu söylüyor: Aşırı sığır eti tüketimi kalın bağırsak ve makat kanseri ile ilişkili.
Aynı ilişkinin meme, yumurtalık ve prostat kanserleri için de söz konusu olabileceğini gösteren işaretlerin sayısı ise oldukça fazla. Diğer taraftan doymuş yağlardan (katı) zengin, doymamış yağlardan fakir hayvansal yağların damar tıkayıcı plak oluşumunu hızlandırdığı da biliniyor.
Kırmızı etlerdeki antibiyotik, büyüme hormonu ve diğer kimyasal kalıntıların da sağlık zararlarının olabileceği düşünülüyor.
Kısacası kırmızı et tüketimini abartmamakta, kızartılmış, yanmış, füme edilmiş, kırmızı et ürünlerinden ve işlenmiş mandıra türü (sosis, salam) besinlerden kesinlikle uzak durmakta fayda var. Haftada 2 veya 3 kez 80-100 gram kırmızı et yeterlidir.
Parkinsonun sırrı beyinde mi bağırsaklarda mı?
Parkinson hastalığı önemli bir yaşlılık sorunu. Ne var ki son yıllarda 40’lı yaşlarda bile ona yakalanan genç insanlar var.
Bu önemli merkezde bilim insanı Jingjing Zku liderliğinde yürütülen araştırma, günde iki fincan veya daha fazla kahve içmenin “sigara tiryakisi” olmayanlarda bile akciğer kanseri riskini ciddi biçimde arttırabileceğini gösterdi. Bu, farklı coğrafyalarda, faklı merkezlerde yapılan araştırmaların ortak verisi idi ve bize şunu söylüyordu: Sigara içmeseniz bile bir günde iki fincan veya daha fazla kahve içerseniz akciğer kanseri riski yüzde 41 oranında artabiliyor! Araştırmanın sonuçları geçtiğimiz hafta Amerikan kanser derneğinin yıllık toplantısında da tebliğ edildi. Peki sebep ne? Kahve–akciğer kanseri arasındaki bu can sıkıcı bağlantının nedeni henüz net olarak bilinmiyor. “Muhtemel suçlu”nun ise kahveye uygulanan “kavurma” işlemi olduğu düşünülüyor.
SAĞLIKSIZ BESLENEN ERKEN ÖLÜYOR
- YENİ tamamlanan ve neticeleri ünlü The Lancet dergisinde yayımlanan küresel hastalık yükü çalışmasının sonuçlarında hepimizin “kulağına küpe olacak” mühim bilgiler, ciddi uyarılar var. Bu önemli ve güvenilir araştırmanın neticesine bakılırsa, her 5 yetişkinden biri “beslenme yanlışları”, daha açık deyişle “kötü beslenme” probleminden ölüyor. Öyle ki, araştırmanın ortaya çıkardığı istatistiksel veriler bize “kötü beslenme” meselesinin neredeyse “sigara içme” tehdidinden bile önemli olduğunu gösteriyor. İsterseniz gelin konuyu biraz daha detaylı inceleyelim.
EN ÖNEMLİ TEHDİT: TUZ
- GAZLI-şekerli içeceklerin tüketimindeki artış en mühim beslenme tehditlerden biri.
Aşırı şeker ve yağ tüketimi, özellikle
1- Genelde stres yoğunluğu aşırı, ruhu gergin, kafası karışık, güncel sorunlarını çözememiş ve o gece yatağa endişe ile girmiş kişilerde sabah baş ağrılarının sık görüldüğünü biliyoruz.
2- Akşam alınan alkolün miktarı abartıldığında da ertesi sabaha baş ağrılarıyla uyanmak şaşırtıcı bir durum değil.
3- Sabah baş ağrıları gizli bir depresyon ilk işareti olabilir. Sessiz, derinden giden ya da yeni başlayan bir depresyonun ilk işaretlerinden birinin de sabah yataktan baş ağrılarıyla uyanmak olduğu iyi bilinir.
4- Gece kan şekerinin düşmelerinin ve sabah hipoglisemilerinin de mühim bir baş ağrısı sebebi olabileceği aklınızda olsun. 5- Farkına varmadığınız bir hipertansiyon probleminiz varsa bu da sabah erken saatlerde kendini başınızı ağrıtarak hatırlatabilir.
Sabah baş ağrılarından yakınan herkesin ilk yapacağı işlerden biri kan basıncını öğrenmek olmalı.
6- Uykusuzluğun da sabah baş ağrılarıyla bir bağlantısı var. Uyku saatlerindeki değişimler ve her zamankinden daha kısa süren uyku dilimleri de başımızı ağrıtabiliyor.
7- Uyku apneleri/uykuda solunum durması nöbetleri, horlamalar, burnu tıkayan farklı sorunlar nedeniyle ağızdan nefes almak zorunda kalanlar, kısacası beynine gece boyunca yeteri kadar oksijen kazandıramayanlar da sabahları yataktan baş ağrısıyla uyanabilirler.
Magnezyum kaybına yol açan ilaçlar hangileri?
Saç yapısı, kalitesi ve sağlığını belirleyen farklı pek çok neden olsa da beslenme tercihlerimiz en önemlisi. Kısacası saçlarımızın her bir telinin daha sağlıklı uzayıp gelişebilmesi için de vazgeçilmez bazı besin unsurlarına ihtiyacımız var. İşte bu nedenle saç sorunu olan herkesin beslenme biçimlerini gözden geçirmesi gerekli. Peki nedir bu “saç dostu” besin unsurları? Bana göre ilk 6’da bunlar var...
DEMiR SAÇA GÜÇ VERiR
Demir, hücrelere oksijen taşıyan alyuvarlarda bulunan hemoglobin molekülünün merkezinde yer alır. Saç büyümesi dahil pek çok vücut işlevi için önemli bir mineraldir.
Kansızlığa neden olan demir eksikliği saç dökülmesinin başlıca nedenleri arasında olup özellikle kadınlarda sık görülür. Deniz tarağı, istiridye, yumurta, kırmızı et ve mercimek demirden zengin gıdalardır.
BiOTiN SAÇIN TEMELiDiR
Saçlar için en gerekli B vitamini, biotin denilen B7 vitaminidir. Biotin eksikliği ile saç dökülmesinin bağlantılı olduğu, çalışmalarda gösterilmiştir.
Biotin saç dökülmesini önlediği söylenen pek çok ürüne eklenmektedir ama biotinden fayda görenler biotin eksikliği olanlardır. Diğer B vitaminleri saçlı deriye ve saç köklerine oksijen ve besin taşıyan kırmızı kan hücrelerinin yapımında rol aldıklarından saçlar için dolaylı bir öneme sahiptir.
Çok değil 40-50 yıl evvel çok nadir görülen haşimato hastalığında da tıpkı obezite gibi ciddi bir patlama var.
Aynı yoğunluk bazı romatizmal hastalıklarda (fibromiyalji, lupus), cilt hastalıklarında (sedef, vitiligo), solunum hastalıkları (astım) ve sinir sistemi hastalıkları (nöropatiler) gibi diğer “otoimmün bağlantılı” hastalıklar için de söz konusu.
Peki neden? Ne oldu da bunlar birdenbire öne çıktılar? Neden net ve açık olarak bağışıklık bozukluğu! Bağışıklık sisteminin ayarının altüst olması, bizi dış ve iç düşmanlardan koruması gereken bağışıklık askerlerimizin kendi sağlam dokularına da (tiroid, cilt, eklem) savaş ilan etmesi!
Yani bir çeşit “kendi ayağına kurşun sıkan biri” durumuna düşmesi. Bu tatsız gelişmeleri otoimmün bozukluk adı altında toplamak ve bu sorunlarla tek tek uğraşırken aynı zamanda bu bozulmaya yol açan “ortak nedenleri bulup” onları bir bir ayıklamak daha doğru bir yaklaşım olabilir.
Mamografinin riski var mı?
Meme kanseri kadın sağlığı için çok önemli bir konu. Gerek elle yapılan değerlendirmeler, gerek yıllık doktor kontrolleri, gerekse ultrasonografik incelemelerle yaygın kullanılan mamografiler ise son derece önemli tarama araçları.
Özellikle mamografiler erken teşhiste altın standart olarak kabul ediliyor. Bütün mesele mamografi incelemelerinin kime, ne zaman ve ne sıklıkta yapılacağına doğru karar vermekte. Faydalarını abartıp zararlarını asgarileştirmek ise yanlış bir düşünce.
Hayatımıza neredeyse her gün yeni bir kimyasal giriyor. Bunların bazıları karaciğerimizi, böbreğimizi zedelerken, bazıları da hormonal dengemizi altüst ediyor. İçinde kanserojen olanları bile var. Nonilfenol ve bisfenol hormon bozan kimyasalların en ünlüleri. Fenolik bileşikler olarak bilinen toksik ve kanserojenik özellikleri yanında östrojenik aktiviteleri de olan moleküller. Erkek çocuklarda meme büyümesi, kız çocuklarda erken pubertenin de en iyi bilinen nedenleri. Bisfenol su kabı olarak alınan plastik şişe ve damacanalarda, nonilfenol ise çocuk bezleri dahil pek çok güncel malzemede kullanılıyor.
Nonilfenolün 5 zararı var
Nonilfenol (NF) temizlik ürünleri (deterjanlar), günlük kullanılan eşyalar (çocuk bezleri), böcek öldürücüler ve boyalarda kullanılan ve en az bisfenol A (BFA) kadar toksik ve tehlikeli olduğu düşünülen bir kimyasal. NF’e bağlı zararların ilk 5’inde şunlar var...
- İnsülin şeker dengesini bozuyor.
- Östrojenik aktiviteyi hızlandırıyor. Sperm hareketlerini bozabiliyor.
- Meme kanserini tetiklemesi mümkün.
- Telomer kısalmasını hızlandırıyor.