Osman Müftüoğlu

Bu oran çok önemli

20 Şubat 2025
Hepimiz kalp ve damar hastalıklarından birine yakalanmaktan korkarız.

Nedeni de çok açık: 50 yaş sonrası ölümlerin neredeyse yüzde 60’ından bu hastalıklardan biri sorumlu. Eğer dikkat edilmezse çoğu insan 60’ından 70’inden sonra hatta bazen 50’li yaşlara bile ulaşmadan “kalp krizi, aritmiler, kalp yetmezlikleri...” gibi sorunlar veya “inmeler/felçler ve diğer damar hastalıkları” nedeniyle hayatını kaybediyor. Diğer taraftan 60’lıkların muhtemelen en az yüzde 50’si, 70’liklerin yüzde 60’ı, 80’liklerin yüzde 70’i -bu rakamlar kişisel kanaatimdir- maalesef kalp, beyin ve diğer damarlarındaki plaklar/pıhtılar ile hayatını sürdürüyor. Peki bu talihsizlikler önlenemez mi? Yanıtım net ve açık: Önlenebilir! Önlenemeseler bile ertelenebilir veya hafifletilebilir. Peki, nasıl? Kalp damar hastalıklarını önlemek için dikkatli bir sağlık okur yazarı olmak özellikle damar sağlığını izlememizi kolaylaştıran bazı rakamların anlamını iyi bilmek gerekiyor. O rakamlardan biri de “TRİGLİSERİD-HDL ORANI”dır.

ÖNEMLİ BİR SORU

TRİGLİSERİD-HDL ORANINIZI BİLİYOR MUSUNUZ

Çoğumuzun aklına kalp ve damar hastalıkları söz konusu olduğunda öncelikle “KOLESTEROL RAKAMLARIMIZ” gelir. Ne var ki trigliserid-HDL oranı toplam “kolesterol” veya “LDL/kötü kolesterol” rakamlarında çok daha önemli ve değerlidir. Özellikle “yeni çağın vebalarından biri” olarak bilinen “İNSÜLİN DİRENCİ” meselesini daha iyi anlamanın en etkili yolu trigliserid-HDL oranını izlemekten geçmektedir. Bunun için de “trigliseridinizi HDL’nize bölmeniz” yeterlidir. Araştırmalar net ve açık şekilde bu değerin/oranın altta yatan gizli ya da açık bir “İNSÜLİN DİRENCİ” sorunu ile de güvenilir korelasyon gösterdiğini kanıtlıyor. Dolayısıyla bu oranın takibi sadece damar sağlığı takibinin çok daha ötesinde anlamlar taşıyor. Mesela “karaciğer yağlanması, hipertansiyon, gut hastalığı, obezite” gibi güncel sağlık tehditlerini erken dönemde görebilmenin yolu da bu oranı dikkatle izlemekle yakından bağlantılı. Özetle trigliserid-HDL oranı insülin direncini kontrol etmek için de önemli bir kriter. Kişisel kanaatime göre bu oran “KALP KRİZİ RİSKİNİ TAHMİN ETMEK” söz konusu olduğunda da çok mühim bir parametre. Zira araştırmalara göre bu oran yüksekse kalp krizi riskiniz en az 10 kat artıyor. Kısacası bu oranı çok ama çok önemli bir “damar sağlığı biyobelirteci” olarak hepimizin dikkatle izlemesi gerekiyor. Peki, oranın rakamsal değeri ne olmalı? Bu sorunun yanıtını bir sonraki kutuda bulabilirsiniz...

KESİP SAKLAYIN

BU RAKAMLARI EZBERLEYİN

Yazının Devamını Oku

Lokmaları azalt adımları çoğalt

17 Şubat 2025
Bilimsel araştırmalar da net ve açık olarak, yaşımız ilerledikçe gençlik ve yetişkinlik dönemimize oranla “daha çok bitki bazlı” beslenip “daha az kalori” yüklenmemiz yani “daha az yememiz”, diğer bir deyişle “lokma sayımızı azaltıp egzersize öncelik vermemiz”, net ve açık anlatımıyla, hayatımıza hareket katıp adım sayımızı yükseltmemiz gerektiğini söylüyor.

Özetle benim hastalıklarıma sık sık söylediğim eski önemli bir mottom her zaman geçerlidir: “LOKMALARI AZALT, ADIMLARI ÇOĞALT!” Bu tavsiye bana göre net ve açık bir “İYİ YAŞLANMA KRİTERİ”dir.

ÖNEMLİ
HEDEFİNİZ ‘10 BİN ADIM’ OLSUN 

Neredeyse 50 yıla yaklaşan hekimlik tecrübemin net sonucu şudur: Her türlü fiziksel aktivite özellikle metabolik sağlık için faydalıdır, düzenli fiziksel aktivite alışkanlığı metabolik hastalıklara yakalanma riskini azaltmaktadır. Büyük toplumsal çalışmaların bilimsel verileri de bu bilgiyi doğruluyor. Örneğin, toplam enerji harcaması aynı olduğunda, en çok yürüyüş yapan ve düzenli aktivite yapan kişilerin tip 2 diyabet riskleri önemli ölçüde düşüyor. Peki, yürüyüşün faydası sadece bunlarla mı sınırlı? Hayır! Diğer faydalar için sıradaki kutuya geçebilirsiniz...

KESİP SAKLAYIN
YÜRÜYÜŞÜN 5 RAKAMSAL FAYDASI Günde yaklaşık 10 bin adım yürümek daha az adım sayısıyla karşılaştırıldığında...

1. Bunama riskini yüzde 50,

2.

Yazının Devamını Oku

Alzheimer’da genetik de önemli

15 Şubat 2025
ORTALAMA yaşam süresi uzadıkça kısaca “nörodejeneratif hastalıklar” olarak tanımlanan bazı “yaşlılıkla bağlantılı nörolojik sorunlar”da dikkat çekici bir artış var.

Aslında bu bir sürpriz bir sonuç da değil. Yaşlanmadan, yaşlanmanın oluşturduğu doğal yıpranmadan, nörolojik yapılanmamız ve tabii ki öncelikle de beynimiz payını bir ölçüde alıyor. Yaşlanmayla ilişkili nörolojik sorunların ilk sıralarında ise “Alzheimer hastalığı” var. Onu Parkinson hastalığı izliyor. Bugünkü konumuz Alzheimer hastalığı ile genetik arasındaki önemli ilişki. Hazırsanız buyurun...

BİR NOT

ALZHEİMER HERKESİ ÜZER

Alzheimer hastalığı farklı belirtileri olsa da esas olarak bir bilişsel gerileme, bellek bozukluğu ile başlayıp neticede bellek kaybı ile sonuçlanan korkutucu bir sağlık sorunu. Tıbbi anlamda “DEMANS/BUNAMA” ise bu hastalığın en korkutucu ve üzücü sonucu. Ama bilelim ki “demans” sadece bir sonuç. Ve her sonuç gibi onun da bir başlama ve ilerleme süreci var. Zaten bu nedenle de Alzheimer araştırmaları bu tatsız sonuçla neticelenen hastalığın neden ya da nedenlerine odaklanmış durumda. Diğer taraftan bu nedenlerden birini net ve açık olarak biliyoruz: GENETİK! Peki, o genetik özellik ne? O genetik şansızlığın açılımında neler var?

ÖNEMLİ

APOE4’E DİKKAT!

Yazının Devamını Oku

Bağışıklığın da bir ‘Anayasa’sı var

13 Şubat 2025
KIŞI yarıladık.

Ve o yarının tam da ortasında çok şükür muazzam bir “KAR GÜZELLİĞİ” yaşadık. Görünen o ki inşallah yaşamaya da devam edeceğiz. Bu arada mutlaka siz de farkındasınızdır, kış enfeksiyonlarında özellikle de “soğuk algınlığı, nezle, tonsilit, farenjit, sinüzit, bronşit hatta zatürre vakalarında” gözle görünür bir artış var. Peki, güçlü bir salgın söz konusu mu? Kanaatimce hayır, ciddi bir salgın söz konusu değil. Orta karar bir enfeksiyon yoğunluğu söz konusu. Bunda yıllardır öğrendiklerimiz ve tecrübelerimizle edindiğimiz bağışıklık güçlendirme çabalarımızın önemli bir payının olduğu da kesin. Örneğin eskiye oranla grip veya zatürre aşısı yaptıranların sayısında belirgin bir artış var. Ayrıca daha güçlü bir bağışıklık için hangi tedbirleri almamız gerektiğini de çoğumuz az çok öğrenmiş durumdayız. Ama isterseniz gelin kışın geride kalan ikinci yarısını mikroplardan uzak daha rahat ve keyifli yaşayabilmek için bir başka deyişle “DAHA GÜÇLÜ BİR BAĞIŞIKLIK İÇİN” neler yapmamız gerektiğini biraz daha ayrıntılara girerek “BAĞIŞIKLIK ANAYASASI” başlığı altından yeniden hatırlayalım. Hazırsanız buyurun...

KESİP SAKLAYIN

BAĞIŞIKLIK ANAYASASI

VARAN 1

BESLENMENİZE DİKKAT EDİN: Güçlü bir bağışıklık için bir numaraya protein gücü yüksek besinleri (yumurta, beyaz-kırmızı et, süt ürünleri, bakliyat) koymalısınız. Aşırı şeker, un/nişasta tüketiminin ise bağışıklık gücünüzü azaltacağınızı unutmamalısınız. Alışveriş listenizde sebze ve meyvelere de imkânınız ölçüsünde daha fazla yer açmanızda fayda var. Ayrıca bugünlerde yemeklerinizde baharatları (özellikle zencefil, zerdeçal, tarçın, kırmızıbiber, karabiber) daha sık ve çok kullanmayı da unutmayın.

VARAN 2

UYKU VE EGZERSİZ ŞART:

Yazının Devamını Oku

Hedefimiz sağlıklı bir yaşam olmalı

10 Şubat 2025
Yeni bir haftaya başlarken şu cümlenin altını kalınca ve önemle çizmenizi tavsiye ederim:

Sağlığımızı şekillendirme gücü, hayal edebileceğimizden çok daha fazla oranda bizim elimizdedir. Daha da önemlisi yaşımız ne olursa olsun hayat hepimiz için sadece “önümüzdeki yolculuk”tur, o yolculuğu nasıl yapacağımız ise esas olarak bizim kararlarımızda ve o kararları uygulamadaki dikkatimiz ve samimiyetimizde gizlidir. Ne kadar uzun ve ne ölçüde sağlıklı bir ömür süreceğimiz muhakkak ki birçok faktörün ortak neticesidir. Genetiğimiz, iyi veya kötü yaşam tarzı seçimlerimiz, beslenme şeklimiz, hayata bakış açımız, doğduğumuz yer, eğitim düzeyimiz ve daha pek çok şey sağlığımızı ve ömür süremizi etkiler.

2018 yılında 54 milyon kişilik bir “soy veritabanı”nın analiz edilmesinin sonrasında yaşam süremizin genlerimizle ilişkisinin zannedildiği kadar büyük olmadığını bir kez daha gösterildi. O araştırmaya göre, genetiğimiz/kalıtımsal özelliklerimiz sağlıklı ömür süremizin en fazla yüzde 7’sinden sorumlu. Kısacası “sağlığımızı şekillendirme gücü” yani “hayatımız” önemli ölçüde hatta hayal edebileceğimizden çok daha fazlasıyla bizim elimizde. Benim “ÖNÜMÜZDEKİ YOLCULUK” olarak da tanımladığım sağlıklı yaşam sürecinde tabii ki “kader”in de mutlak bir payı vardır. Ne var ki kendi sağlığınızın yönetimini kendiniz elinize aldığınızda düşündüğünüzden daha kaliteli ve daha iyi bir hayatı kucaklayacağınız da net ve açıktır. Unutmayın: Yaşam da yaşlanmak da değiştirilebilir, şekillendirilebilir, iyileştirilebilir hatta manipüle bile edilebilir. Yeter ki siz o yolculuğu yaparken bilgili, samimi ve kararlı biri olun.

İYİ BİLGİ

GLUTATYON NOTLARI

1- Tek bir sigara bedeninizden en az 50 mg. C vitamini çalıyor.

2- Sigara içenlerde akciğerlerin glutatyon rezervi yüzde 70 azalıyor.

3- Alkol bilinen en tehlikeli glutatyon düşmanı olarak gösteriliyor. Tekrarlanan kullanımda doza bağlı olarak organlarımızın tamamının ama en çok da karaciğerimizin glutatyon rezervleri hızla azalıyor.

Yazının Devamını Oku

Helikopter değil helikobakter

8 Şubat 2025
HELİKOBAKTER çok yaygın bir mide sorunu, mide enfeksiyonu problemi.

Mide ülserlerinin, gastritlerin önemli bir nedeni helikobakter enfeksiyonunun bazı kişilerde mide kanseri ve bir tür mide lenfoması ile ilişkili olabildiği de doğru bir bilgi.

Zaten bu nedenle de H. Pilori mikrobu kanserojen yani kanser yapabilen bir mikrop olarak kabul ediliyor.

Helikobakter sorunu olanların mutlaka tedavi edilmeleri şart. Bunu için de önce bir “kesin tanı” lazım. Kesin tanının yolu da bir Gastroenteroloji uzmanından yardım almak. Aklınızda olsun: Helikobakter için kesin teşhis endoskopi ile yapılan biyopsi sayesinde başarılıyor. Teşhis kesinleşince de tedavi süreci devreye giriyor. Tedavi sonuçları ise son derece yüz güldürücü. Bu nedenle meseleye korkuyla yaklaşmak yerine ilgili hekimin sözünü dinlemek en doğru stratejidir.

CUMARTESİ TAVSİYESİ

TARÇINDAN FAYDALANIN

Neredeyse

Yazının Devamını Oku

Nasıl yaşlanalım

6 Şubat 2025
Haklı olarak hepimiz yaşlanmaya biraz çekinceyle bakarız.

En olumlu düşünenlerimiz bile zihnimizde yaşlanma dönemimizi canlandırdığımızda biraz tereddütlü ve biraz da çekimser kalırız. Bunun temel nedeni kolektif bilincimizdeki yanlış yaşlanma algısıdır. Bunda muhakkak ki popüler medyanın da bir ölçüde etkisi vardır. Medyada ve kolektif bilincimizde yaşlılık “biraz ağrı, biraz yorgunluk, biraz uyku kaybı ve bir dizi kronik hastalığı” içerir. “Fiziksel ve duygusal acılar”ın, daha da önemlisi “sosyal tecritler, finansal kayıplar, bedensel güçsüzlük ve çelimsizlikler, görme ve işitme yetisindeki azalmalar, entelektüel melekelerdeki yıpranmalar” ve daha pek çok olumsuz durumun toplamı gibi düşünürüz yaşlılığı. Peki, doğru mu? Yaşlılık daha önce de yazdığım gibi bir çeşit “KAYIPLAR SENFONİSİ” olmak ve öyle kalmak zorunda mı? Bana sorarsanız bu yaklaşım her zaman herkes için doğru olmasa gerek. Yaşlılığın biyolojik ve psikolojik gerilemelerini tamamen telafi edemesek bile oluşturabileceği olumsuz kimi etkileri önceden yapacağımız plan ve hazırlıklarla savuşturmamız mümkündür. Tıptaki yeni gelişmelere, teknolojik ilerlemelere ayak uydurarak, olumlu yaşam biçimi değişimleri, fiziksel ve ruhsal hazırlıklar yaparak yaşlılığın olumsuz pek çok etkisini hafifletmemiz hatta durdurup önlememiz, daha da ileri gidelim; mevcut bazı yaşlılık sorunlarını tamamen ortadan kaldırmamız mümkündür. Peki, bu nasıl olacak?




ÖNEMLİ
YAŞLILIK BİR DİP DEĞİL ZİRVEDİR

Yazının Devamını Oku

Düşenin dostu olmaz

3 Şubat 2025
Daha önce de bu köşede sizlerle paylaştığım “DURMA, DÜŞME, ÜŞÜTME” mottosundaki “DÜŞME!” uyarısı düşündüğünüzden çok daha önemlidir.

Zira özellikle 60’lı 70’li yaşlardan sonra öncelikle de kadınlarda kemikleriniz ne kadar sağlam olursa olsun “düşme travması” yüzde 90’ın üzerinde bir oranla “KEMİK KIRILMALARI” ile sonuçlanıyor. Üstelik düşmeye bağlı bu kırılmalar çoğu zaman da kalça kemikleri gibi büyük kemiklerde meydana geliyor. Sonrası mı? Sonrası biraz tatsız. Zira bu gibi travmalara uğrayanları bazen can sıkıcı bazı problemler bekleyebiliyor... Peki o gelişmeler neler?

BİR UYARI

SAKIN DÜŞMEYİN

Şu veya bu nedenle düşmeye bağlı kırıklar nedeniyle hastaneye yatırılan yaşlıları daha sonra pek çok tatsız olay bekleyebiliyor. Bu tatsızlıkların en başında da “PIHTI ATMALARI/EMBOLİLER” geliyor. Bitmedi! Bu insanların önemli bir bölümü ise ameliyat sonrasında uzunca bir süre -hatta bazen ömür boyu- tekerlekli sandalyelere de mahkûm olabiliyor. Kısacası “DÜŞMEMEK!” mühim bir iyi yaşam ve yaşlanma ayrıntısıdır. Meselenin çözümü ya da önlemleri ise sadece kemikleri güçlendirmekten de ibaret değildir. Nedenine gelince...

ÖNEMLİ

KASLARINIZ DEPREM İZOLATÖRLERİNİZDİR

Eğer

Yazının Devamını Oku