Osman Müftüoğlu

Kendinize çok iyi bakın

16 Ocak 2025
SİZE bir kez daha hatırlatıyorum, çok azımızın hazırlıklı olduğu olağanüstü bir geçiş döneminin, muazzam bir YAŞ KAYMASI sürecinin tam da ortasındayız.

Eğer bu süreci geç kalmadan fark eder ve doğru işler yaparsak bu “BONUS ZAMAN DİLİMİ” hepimiz için harika bir “HEDİYE” olacak. Yok eğer böyle yapmaz da boş verir, ipe un serersek ya da süreci görmezden gelirsek; aynı zaman diliminin hastalıklarla geçen bir “CEZA” hatta bir “LANET” haline gelebileceğinden de en ufak bir şüpheniz olmasın. Evet, bilimsel veriler çok net ve açık: Ortalama yaşam süremiz -son yıllarda bir miktar hız kesse- giderek ve inatla (!) uzuyor. Net ve açık bilimsel verilere göre son 100 yılda “ORTALAMA YAŞAM SÜRESİ” her on yılda bir 2 yıldan daha fazla uzadı. Üstelik bu uzama istikrarlı bir oranda arttı. Ne var ki bu daha uzun yaşamın bize getirdikleri de bizden götürdükleri de olacaktır. Ama biliniz ki şu anda 20 yaşındaysanız 100 yıldan fazla yaşama şansınız en az yüzde 50’dir; 40 yaşındaysanız 95’i, 60 yaşındaysanız 90’ı görme şansınız da yüzde 50’den aşağı değildir.

Daha önce de yazdım Benjamin Franklin’in şu ünlü cümlesi bugün de hâlâ geçerlidir: “Bu dünyada ölüm ve vergi dışında hiçbir şeyin kesin olduğu söylenemez.

Ama siz yine de gelin beni dinleyin ömrünüzün anne ve babalarınızdan daha uzun olacağından -eğer bir şansızlık olmazsa ve tabii ki rabbimiz de uygun görürse- şüphe etmeyin. Eğer bu süreyi bir “LANET” olarak değil de bir “HEDİYE” olarak yaşamak istiyorsanız -ki kesinlikle öyle yapmalısınız- çözüm de anahtar da sizdedir. Ve o anahtar kendinize iyi bakmanızda, sağlığınıza dikkat etmenizde, hayatı sevmenizde gizlidir.

UNUTMAYALIM, hayatımız bizim elimizdedir ve o hayatın senaryosunu sahneye başarıyla koymak vazgeçilmez görevimizdir.

İYİ BİLGİ 1 

AĞRI AZALTAN 5 DOĞAL TAKVİYE

Yazının Devamını Oku

Kanseri de önleyebileceğiz

13 Ocak 2025
Farklı kanserler bugün de hâlâ en önemli sağlık sorunlarından ve ölüm nedenlerinden biri.

Neredeyse dünyanın her ülkesinde “ölüm nedenleri sıralamasında” kalp ve damar hastalıklarından sonra kanserler ikinci sırada yer alıyor. Araştırma sonuçlarına bakılırsa da bizi -maalesef- dikkat etmezsek eğer yakın bir gelecekte muazzam bir “KANSER FIRTINASI”nın beklediği de anlaşılıyor. Zira istatistiksel verilere bakılırsa çok değil 30-40 yıl kadar sonra ölüm nedenlerinin bir numarasına kanserin yerleşmesi sürpriz olmayacak. Bu nedenle sağlık uzmanları araştırmalarını “KANSER NEDENLERİNİN ANLAŞILMASI, KANSER GELİŞİMİNİN SIRLARININ ÇÖZÜLMESİ, FARKLI KANSERLERİN ERKEN DÖNEMLERDE HATTA DAHA TASARIM AŞAMASINDAYKEN TEŞHİS EDİLMESİ VE YOK EDİLMESİ” üzerine yoğunlaştırıyor. İsterseniz gelin bu karmaşık ve korkutucu haberleri bir kenara bırakalım ve biz önce “KANSER NASIL GELİŞİR?” sorusuna yanıt arayarak yola çıkalım. Eğer böyle yaparsak kanserlerin tamamına olmasa bile çoğuna yönelik “koruyucu/önleyici çok erken dönemlerde bile onlara tanı koyabilecek teşhis yöntemlerini geliştirici ve tedavi edici daha akılcı yollar” bulabilme şansını daha kolay yakalarız.

İLK SORU ŞU

KANSER NASIL GELİŞİR

Bir kanserin gelişmesi, tespit edilebilir boyutlara ulaşması “akşamdan sabaha(!)” olmaz. Bilinen bazı istisnalar dışında bu süreç genellikle “on yıllar” süren uzun bir yolculuktur. Çoğu organda ya da dokuda sağlıklı ve normal bir hücrenin kansere dönüşebilmesi için o hücrenin DNA’sında yüzlerce mutasyonun oluşması, birikmesi ve bunlardan bazılarının da hücreye “yanlış, kontrolsüz ve düzensiz bir şekilde çoğalma talimatı veren genlere isabet etmesi” gerekir. Çoğu kanserde sürecin o korkulan neticeye ulaşabilmesi için kontrolsüz hücre çoğalmasını teşvik eden “genlerin aktive edilmesi/dürtülmesi ve mutasyona uğramış bu tehlikeli ve atipik/anormal hücrelerin intiharını tetikleyen -onları doğal ölüme yönlendiren- genlerin ise kapatılması” zorunludur. Bir kanserin gelişiminde esas belirleyici bu “yanlış/kötü genlerin aktive edilmesi” ve “iyi genlerin susturulması” problemi yapmaktadır.

İKİNCİ SORU 

YAŞLANDIKÇA NEDEN DAHA SIK KANSER OLURUZ

Bir

Yazının Devamını Oku

Magnezyum uykumuzu iyileştirebilir mi

11 Ocak 2025
SAĞLIĞIMIZI korumak için 300’den fazla biyokimyasal reaksiyonu destekleyen, bunların önemli bir kısmında da başrol oyuncusu görevi üstlenen magnezyum minerali eğer doğru kullanılabilirse uyku kalitemizi de iyileştirebiliyor.

Bilimsel çalışmalar magnezyumu uyku için de anahtar bir bileşen olan ve “rahatlamayı” destekleyen önemli bir fonksiyonel beyin molekülünü, GABA’yı (Gama Amino Bütirik Asit) etkileyerek uykumuzun sadece kalitesini değil süresini de uzatabileceğini gösteriyor. Peki, bu süreç nasıl işliyor?

İYİ BİLGİ

UYKU İÇİN EN İYİ MAGNEZYUM FORMU HANGİSİDİR

Magnezyumun farklı formları var, tüm magnezyum takviyeleri uyku için yeterli ve yararlı değil. Araştırmalar uyku söz konusu olduğunda da öncelikle kullanılan magnezyumun biyoyararlanımının dikkate alınması gerektiğini gösteriyor. Örneğin “oksid” formu yani “magnezyum oksid” biyoyararlanım açısından çok kötü ve yetersiz (zaten bu nedenle de ben magnezyum oksid içeren takviyelere “ÇÖP” gözüyle bakarım). Magnezyumun sitrat, malat, glisinat, L-threonate, laktat gibi türevlerinin/şelatlarının biyoyararlanımları ise çok iyi. Eğer uyku desteği söz konusuysa yani daha düzgün, verimli, derin, bölünmemiş, kaliteli bir uyku hedefleniyorsa magnezyum takviyeleri arasında “L-threonate” ve “glisinat” en popüler seçeneklerdir. Bu son ikili arasında bir seçim yapılacak olursa da benim önerim L-threonate’tır.

AKLINIZDA OLSUN

UYKU İÇİN MELATONİN Mİ MAGNEZYUM MU DAHA İYİDİR

Yazının Devamını Oku

Haftada 1-2 egzersiz bile yetiyor

9 Ocak 2025
EGZERSİZİN sağlığımıza yaptığı destekler neredeyse sınırsız.

En önemli tıp dergilerinden biri kabul edilen Circulation’da yayımlanan yeni bir çalışma ile bu bilgi bir kez daha doğruladı. O çalışmaya göre her hafta sadece 1 ila 2 gün egzersiz yapmanız bile sizin “264 farklı hastalığa yakalanma riskinizi” önemli ölçüde azaltabilir. Haftada sadece 1 veya 2 bilinçli egzersiz çabasının bile yalnızca fiziksel sağlığınızı değil zihinsel refahınızı da önemli ölçüde etkileyebileceğini gösteren önemli bir çalışma bu. Zira aynı çalışma bu sınırlı fiziksel aktiviteyi bile her hafta düzenli olarak yapmanız durumunda mutluluk hissinizin artacağını, ruh halinizin iyileşeceğini, gerginlik ve depresyon seviyelerinizin azalacağını gösterdi. Diğer taraftan aynı araştırma asgari düzeyde fiziksel aktivitenin bile genel sağlık ve uzun ömür üzerinde olumlu etkilerinin de olduğunu ortaya koydu.

Unutmayın! Küçük adımlarla başlayacağınız kalıcı ve düzenli egzersiz çabaları sizi daha sağlam ve daha sağlıklı biri yapacaktır. İster evinizde, bahçenizde, parkta, sokakta, ormanda yürüyüş yapın ister günlük işlerinizde olması gerekenden daha aktif olmaya gayret edin isterseniz de haftada 1-2 gün deneyimli bir uzmanın fitness derslerine katılın... Yeter ki egzersiz yapın. Bu basit yaşam tarzı değişimi bile size daha sağlıklı, daha formda ve daha zinde bir hayatın kapısını açacaktır.

İYİ BİLGİ

HER YAĞ DOKUSU AYNI DEĞİL

Bedenimizde farklı yağ dokuları var ve bunların metabolizmamız daha da önemlisi sağlığımız üzerindeki etkileri birbirinden oldukça farklı. Genelde yağ dokusu “fazla kalorilerin depolandığı bir yer” gibi düşünülse de yağ hücrelerinin görevleri ya da yetenekleri birbirinden ve bilinenden oldukça fazla ve farklı. Örneğin “BEYAZ YAĞ DOKUSU”, diğer doku ve organlara zarar verebilecek kötü moleküller de üretebiliyor. Ayrıca yine aynı hücreler bağışıklık sisteminin işlevini de olumsuz etkileyebilen sayısız sinyal molekülleri salgılıyor. Diğer taraftan “TERMOJENİK YAĞ DOKUSU” olarak da bilinen “KAHVERENGİ YAĞ DOKUSU” fazla kalorileri depolamak için değil, ısı üretmek amacıyla kalori yakmak için adeta bir fırın işlevi üstleniyor. Kısacası bedenimizde biriken farklı yağ dokularının farklı yetenekleri ya da zararları var. Ve bu nedenle sağlığımızı sürdürmede ve yaşlanma kalitemizde kilit ve farklı roller oynayabiliyorlar. Mesela mı? Yanıt için bir sonraki kutuya geçebilirsiniz.

UNUTMAYIN

Yazının Devamını Oku

Belleğinize dikkat edin

6 Ocak 2025
Bunama problemi uzun yaşam süreleri ile birlikte giderek daha da önem kazanan bir sağlık problemi olma yolunda.

Diğer taraftan bütün çabalara rağmen -pek çok kronik hastalıkta olduğu gibi- demansı/bunamayı tedavi edebilecek güçlü bir tedavi aracına maalesef hâlâ sahip değiliz. Bu nedenle diğer kronik hastalıklarda olduğu gibi bunama söz konusu olduğunda da önleyici tedbirlerin önemi artıyor. Diğer taraftan demansın da hafifi, otası, ağırı var. Yeni başlayan tipine tıbbi literatürde “HAFİF BİLİŞSEL BOZUKLUK” adı veriliyor. Peki, nedir, neyin nesidir bu hafif bilişsel bozukluk?

İYİ BİLGİ

HAFİF BİLİŞSEL BOZUKLUK NEDİR

Hafif bilişsel bozukluk, demans/bunama ile normal yaşlanma süreci arasındaki “zamanı değişken/kısa ve uzun sürebilen” bir dönem. Bilişsel kapasitedeki azalmanın, kişi ve çevresi tarafından fark edilmeye başlandığı ancak henüz net ve açık olarak hissedilir bunama işaretlerinin henüz net olarak oluşmadığı bir dönemdir bu. Araştırmalar hafif bilişsel bozukluğa ne kadar erken tanı konulursa bilişsel bozukluktaki ilerlemenin yavaşlatılıp ağır bir bunama tablosu gelişiminin önlenmesi ya da geciktirilmesinin o ölçüde kolay ve mümkün olabileceğini gösteriyor. Bu nedenle sizde veya çevrenizdekilerde hafif bilişsel bozukluk varlığından bir şüphe söz konusu olduğunda lütfen uyanık olun ve gecikmeden tıbbi yardım arayın.

Tekrar hatırlatalım: Hafif bilişsel bozuklukta beyin fonksiyonlarında sinsi bir gerileme söz konusudur. DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN TEMEL NOKTA, O KİŞİNİN “YAŞI VE KÜLTÜREL ÇEVRESİNE GÖRE” BEKLENENDEN DAHA AZ KAPASİTEDE BİLİŞSEL FONKSİYON GÖSTERİP GÖSTERMEDİĞİDİR. İsterseniz gelin şimdi de hafif bilişsel bozukluğun risk faktörlerini özetlemeye çalışalım.

KESİP SAKLAYIN

Yazının Devamını Oku

Kış depresyonu gerçek mi

4 Ocak 2025
“KIŞ depresyonu” tanımı bana sorarsanız daha hâlâ netleşmemiş, eski tabirle “muallak” bir konudur.

Aslında tanımın haklı yanları da yok değil: Kış aylarının karanlık, kasvetli ve kısa gündüzlerini; soğuk, üşütücü, uzun ve bitmez tükenmez gecelerini eğer siz de “isteksiz, halsiz, mutsuz ve yorgun” geçiriyorsanız... Daha güne başlarken -neredeyse yataktan bile kalkmadan- yeniden bastıran ağır bir uyku arzusu ya da baş ağrıları, gerginlik duygularıyla uyanıyorsanız... Gün boyunca o güneşsiz kış günlerini odaklanma sorunu, çalışma isteksizliği gibi depresif işaretlerle yaşıyorsanız tabii ki sizin de aklınıza “Acaba depresyona mı girdim?” sorusunun gelmesi son derece normaldir.

Diğer taraftan kış mevsiminin bir ölçüde bunaltıcı taraflarının da olduğu doğrudur. Soğuk, güneşsiz, ışıksız ve sisli kış günleri bazen sınırda bir ruhsal çöküntünün sinsi tetikleyicisi bile olabilir. Bana sorarsanız bu değişimleri “depresyon” yerine “kışa özgü mevsimsel duygu durumu bozukluğu” olarak tanımlamamız daha doğru olur.

Peki, böyle bir durumu önlemek ya da düzeltmek için neler yapılmalı? Yanıtı bir sonraki kutuda bulabilirsiniz...

 

İYİ BİLGİ

KIŞ DEPRESYONUNU ÖNLEMEK İÇİN...

1- Eviniz ve işyerinizde aydınlığı arttırın, perdeleri sonuna kadar açın odanıza daha çok ışık girsin.

2- 

Yazının Devamını Oku

Osman Hoca’dan yeni yıl manifestosu

1 Ocak 2025
“Four Thousand Weeks: Time Management for Mortals” (Dört Bin Hafta: Ölümlüler İçin Zaman Yönetimi) kitabının yazarı Oliver Burkeman bir söyleşisinde “Hepimizin öleceğini düşünürsek yeni yıl için yeni kararlar almaya değer mi?” sorusuna bakın ne yanıt vermiş:

Hayatlarımızın ne kadar kısa ve zamanımızın ne kadar sınırlı olduğu ile yüzleşmek aslında kişisel değişiklikler yapmak da dahil olmak üzere yeni yılda yeni şeyler yapmak için vazgeçilmez bir ön koşuldur.

Oliver Burkeman’a yürekten katılıyorum. Kendi adıma ben de her yeni yıla “Merhaba” demeden önce, bir önceki yılın son gününde -ki her yıl için o yılın en sevdiğim günüdür-, eskilerin tabiriyle “amel/iş defterimi” açar “neleri yapıp yapamadığımı, hangi hataları ve günahları ya da iyilikleri veya sevapları başarabildiğimi” önümdeki kâğıda tek tek yazar; gelecek yılın -ömürler kısa zamanlar belirsiz de olsa- hedeflerini yeniden belirlemeye çalışırım. Bunların bazıları -ister istemez- bir önceki yılın eksik kalanları, bazıları da bir sonraki yılın “hesaba yeni katılanları” olur.

2025 yılı için de böyle bir hazırlık yaptım, notlar çıkardım, köşe taşları belirledim. Müsaade ederseniz onları yeni yılın bu ilk sabahı ve gününde sizlerle de paylaşayım. Hazırsanız buyurun...




Yazının Devamını Oku

2025’in sağlık trendleri

30 Aralık 2024
Her yeni yılın başlangıcı yeni planlar, yeni hedefler ve yeni kararlarla doludur.

Bu kararların bir kısmını da muhakkak ki sağlığımızla ilgili değişimler oluşturur. “2025’e hazırlanırken daha iyi ve daha sağlıklı bir yaşam için sağlıkta temek hedeflerimiz neler olmalı?” sorusunun yanıtının bana sorarsanız tek cümlelik bir özeti var: Mutluluğumuzu korumak! Nedeni net ve açık. Mutluluk puanlarımız giderek ve hızla düşüyor. Mutluluğumuzun dayanakları olan pek çok şey biz farkında olmadan bir bir buharlaşıyor. Bu nedenle Osman Hoca’ya sorarsanız 2025 için öncelikli sağlık hedefiniz  “MUTLULUK MESELESİ” olsun.

Peki, 2025 sağlıkta bize neler getirecek? Ne gibi değişimlere yol açacak? Hazırsanız buyurun...




VARAN BİR

Yazının Devamını Oku