Hiç torpil yok, hiç insan kayırmaca da yok... Gördüğümü söylüyorum inanın...
Bakmayın siz yersiz eleştirilere. Eleştirinin zekâ dolu olanını severiz biz, diğerlerini görmezden geliyoruz. Otomobil markası Lexus’un davetlisi olarak Venedik Film Festivali’ndeydi Melis Sezen ve Salih Bademci.
Günler öncesinden hazırlanıyor onlar festival için, çok ince elenip sık dokunuyor detaylar, kıyafetler için bir sürü alternatife bakılıyor...
Çünkü bir arena onlar için Venedik.
Melis aldı eline gülünü ve başladı halıda yürümeye. Yine kendine has pozlarını verdi, yine dikkatleri üzerine çekti.
Salih Bademci ile öyle uyumlular ki, sanırım bundan sonra nerede bir kırmızı halı görseler tek başlarına yürüyemezler, öyle bir uyum.
Salih yine halı seremonisinin en rahat isimlerinden biriydi. Önce tek, sonra da Melis’le yaptıkları sempatik hareketler ilginç kareler çıkardı ortaya...
Haber kısaca şöyle: “Serenay Sarıkaya önceki akşam Bebek sahilde ‘Yalı Çapkını’ adlı bir tekneye binerken görüntülendi. Fotoğraflarının çekildiğini fark edince keyfi kaçan ünlü oyuncu menajerini muhabirlerin yanına yollayarak görüntülerin silinmesini istedi.
Şimdi Serenay Sarıkaya’nın menajeri Ayşe Barım.
Sadece Sarıkaya’nın değil bugün ekranda gördüğünüz, sinemada izlediğiniz kalburüstü oyuncuların da menajerliğini yapıyor Ayşe.
Ve tanıdığım kadarıyla magazincilerle arası çok iyidir.
Ve yine bildiğim Ayşe’nin menajerliğini yaptığı ünlü biri tarafından muhabirlerin yanına yollanacağını hiç sanmıyorum.
Çünkü Ayşe’yi tanıyanlar bilir ki, hem iyi bir menajerdir, hem de serttir.
Yani ona bir oyuncunun “Git magazincilerle konuş” demesi mümkün değildir.
Hayatını kaybettikten sonra bıraktığı emanetleri, çocukları sayesinde sahipsiz kalmadı.
Yıllardır Amerika’da Silikon Vadisi’nin en önemli şirketlerinden bir tanesinin CMO’su (pazarlama ve satış yöneticisi) olarak görev yapan kızı Zeynep İnanoğlu Özdemir işlerine ara vererek tüm yazı Türkiye’de geçirdi.
Özdemir’in çalıştığı yer şampiyonlar ligi, o yüzden Türkiye’nin zekâsıyla alkışladığı kadın o...
Ve aylardır Erler Film ve TÜRVAK operasyonlarını yönetmek için gece gündüz çalışıyor. TİM Show Center’ı Darüşşafaka’ya devrettiler, TÜRVAK’ı daha nasıl ileri götürebiliriz diye tüm planlamaları yaptılar ve Erler Film’de oluşabilecek ufak pürüzlerin dahi önüne geçtiler.
Vefadır bu yapılanların bir diğer tanımı.
Dile kolay, siz Amerika’nın en büyük şirketlerinden birini yönetin ama baba vasiyeti için oradaki işi gücü dondurup buraya gelin...
Vallahi bravo!
Çok büyük bir acı yaşadı oyuncu Cihat Tamer. Oğlu Atilla Tamer’i kaybetti. Oğlunun cenaze törenindeyse bizler insanlığımızı bir kez daha kaybettik.
Zihni Göktay ile Cihat Tamer bir bankta yan yana otururken, yanlarına müzisyen Turhan Öge geldi. Zihni Göktay’a yaklaştı ve telefonunu çıkarıp acılı babayı da aldı kareye.
Attı elini Göktay’ın omzuna ve selfie’sini çekip ayrıldı oradan.
Nasıl saygısızsın sen!
Nasıl vicdansız!
Olacak şey mi bu?
Dilan Polat’ın hayatı film olacakmış hatta senaryosu bile hazırmış. Bu kadar da kolaya kaçmamak, hazıra konmamak lazım ama kime anlatacaksın ki.
İzlenmiyor işte kaç kere gördük örneklerini.
Filmi yapılacak insanın buna değer olması lazım öncelikle!
Kusura bakmayın ama hapishanelerde yüzlerce belki binlerce Dilan Polat var.
Çok film yapmak isterseniz biraz araştırma yapıp onlardan hikâye çıkarsanıza?
Hapisten çıkıyor 500 bine yakın takipçi kazanıyor.
E bir de filmi yapılırsa oradan da para alacak.
Benim ülkem mağdurların ülkesi gerçekten.
Geçtiğimiz gün sahnesinde “Büyüyünce Ajda Pekkan olacağım” dedi ve suratını garip şekillere sokarak Pekkan’ın taklidini yaptı.
Demek ki pusuya yatmış Karaca.
“Zamanı gelince intikamımı alırım” demiş ve kendince böyle bir yola başvurmuş.
Fakat geçmedi kimseye.
Aksine, görenler tepki gösterdi haklı olarak. Taklit iyidir güldürür, keyifli, vakit geçirtir izleyenlere.
Ama intikam amaçlı yapılan taklit çok sakil durur. Işın Hanım’da da aynen öyle durmuş.
Ajda Pekkan kıskançlık yapılıp, ezmeye çalışılacak biri değil.
Kazadan sonra Deniz Uğur çocuğuna ulaşamadığını ve çocuğunun Nilüfer ile kızı tarafından alıkonulduğunu açıkladı.
Yahu bu ne ilginç bir iştir, Nilüfer niye çocuk kaçırsın? Kaldı ki o çocuk zaten babasında kalmak istiyormuş. Bunu mahkemeye de açıklamış.
İstese gitmez mi annesinin yanına?
Reha Muhtar ve Nilüfer’in kızları olan Ayşe’nin de adını karıştırmışlar olaya, “Ayşe de suça ortak” falan diyorlar. Yahu tamam algı önemlidir de böyle olaylarda pek işe yaramıyor işte. Çamur at izi kalsıncılık da boşa çıkıveriyor bazen.
Deniz Uğur çektiği videoda “Oğlum telefonlarımı açmıyor” diyor. E ne sanıyor mesela? Nilüfer çocuğun telefonunu saklıyor mu? Belli ki çocuk açmak istemiyor.
Siz babalara olan hırsınızı, kininizi çocuklara yansıtırsanız -ki bunu yapan başka anneleri de gördük- iyice uzaklaştırırsınız o çocukları kendinizden.
Kandan beslenmeyin, acıdan kendinize mutluluk inşa etmeye çalışmayın.
Kapanan mekânları saydınız mı?
10 aya yakın bir süredir cezaevindeydi Dilan Polat. Üzerine atılan suçların en büyüğü kara para aklama, yasa dışı bahis suçlarıydı.
Tahliye edildi geçtiğimiz gün ama kafalarda çok soru işareti var.
Çünkü eşi Engin Polat ile birlikte hapse girmesi de, hapiste geçirdiği günler de çok konuşuldu, çok tartışıldı, çokça haber oldu.
Sonra çıkan bir MASAK raporu bazı durumları lehine çevirdi Dilan’ın.
Peki şimdi ne olacak?
O suçlamaların hiçbirini işlemediyse Dilan ya da o büyük suçlamaları işlemeyip cahillikten ufak ufak hatalar yaptıysa?
Bizler o ağır sözlerimiz için kendimizi sorgulayacak mıyız acaba?
Bir deri bir kemik kalmış, insan üzülüyor.