11 Kasım 2006
Evet, bizim oğlan okula başladı. Ödevler, el yazısı muhabbeti derken okul hikayesine kaptırdık kendimizi. Ama ben başka bir konuda daha çok hassasım. O da spor... Bir kere, bütün çocukların küçük yaşta spora başlamaları ve alışmaları gerektiğine inanıyorum. Aksi takdirde 35 yaşında spor salonlarına üye olup senenin yarısında gitmeyen, her sabah, "ay bu gün gitmesem mi!" diye uyanan, ite kaka spor yapan insanlar haline geliyoruz.
Sinan’dan daha büyük, hatta ergen çocukları olan babalarla konuşmuştum bir kere. Bana özellikle erkek çocukların spor yapmaları gerektiğini öğütlemişti. Mümkünse de grup sporu... Böylece yaşı gelince bar pavyon dolaşacağına daha yararlı şeyler yapabilir, demişlerdi.
Ben de spor izlemeye bayılan, ama spor yapmamış olan, yine de spor yapmaya çalışan bir anne olarak, oğlumu okuldan önce sporla tanıştırmak istedim.
Geçen sene beş oğlan için aikido kursu ayarlamıştık. Gerçekten de her hafta sonu iki gün derse gitmişlerdi. Bu sene benimki okulda ciddi olarak basketbola başladı. Her cuma ve pazartesi, derslerden sonra antrenmanı var. Dolayısı ile aikido’yu bir süre için erteledik...
Çalışmalar sırasında bazen gidip onları seyrediyorum. Çok keyif aldıkları belli. Bir keresinde eve dönerken ona çok şanslı olduğunu söyledim. "İleride bana çok dua edeceksin. Çünkü okul arkadaşların var; benim arkadaşlarımın çocukları olan arkadaşların var. Bir de spor arkadaşların olacak ve onlarla da ayrı programlar yapacak, gezeceksin" dedim. Şimdiden etki altında bırakıyorum onu!!!
BU KİTABI OKUYUN
Sonra elime bir kitap geçti. Optimist Yayınları’ndan çıkan Dr. Eric Small’un yazdığı "Çocuk ve Spor" adlı kitaptı bu. İçinde de sporcu ebeveyni olmakla ilgili sayfa sayfa yazı vardı.
Doğru ya, işe hiç bu taraftan bakmamıştım. Daha işin başında olduğum için belki de... İleride maçlar, yarışlar başlayacak. Ve biz maç seyretmeye gideceğiz. Yazıyı yazmadan evvelki antrenmanı camdan seyrederken son dakikalarda iki grup arasında bir yarış vardı. 15 basket atan kazanıyordu. Onları seyrederken kendimden geçmişim... Birden kendimi kapı eşiğinden kendi kendime kısık sesle bağırma çabaları, ahlamalar ohlamalar içinde buldum. O zaman anladım ki bu kitaba biraz bakmam lazım.
Oğlumun iyi ve başarılı bir sporcu olmasını istiyorum ama bu arada ben de doğru ve örnek bir sporcu annesi olmasını da öğrenmem lazım. Evet, sigarayı bıraktım, spora başladım. Bunlar iyi şeyler ama, oğlunun maçında diğer çocuklara laf eden bir anne olursam da fena bir durum olur.
Bu kitapta beslenmeden doğru spor seçimine, spora göre karakter yapısından iyi antrenörün özelliklerine kadar pek çok şey var. Tabii sadece çocuklar değil, ergenler için de geçer, orada yazılanlar.
BİR BABANIN GÖZÜNDEN
Yine bir kitaptan bahsetmek istiyorum. İlke Gürsoy’u Milliyet ve Parents okurları tanırlar. Babalık tecrübelerini aktaran bir arkadaşımızdır. Kendisinin işe başladığı günü bilirim! Neydi o günler geyiği yapmayacağım ama pırıl pırıl bir cevher olan İlke, gerçekten espri anlayışı da olan çalışkan biri. Sabah sabah yaptığım abuk esprileri bir tek o anlar, o gülerdi.
Onun da artık bir kitabı var. Kelebek Yayınları’ndan çıkan kitabın adı, "Oğlum Mozart Dinlesin mi?" Bir nefeste okudum bitirdim. İnanın siz de o kadar çabuk okuyacaksınız.
Bazı şeyleri babaların gözünden görmek açısından da faydalı. Biz burada kadın kadına geçinip gidiyoruz, biliyorum. Ama babaları da fazla harcamamak lazım.
Değil mi İlke? Hálá kesmedin mi şu sakallarını!!!
Bütün çocuklar sinemaya!
Çocukların ve çocuk kalmayı başaranların büyük bir heyecanla beklediği Uluslararası İstanbul Çocuk Filmleri Festivali, salı günü başlıyor. 14-30 Kasım arasında dördüncü kez gerçekleştirilecek olan festival, 40’ın üzerinde ülkeden 100’ün üzerinde filmi çocuklarla buluşturuyor. Pedagoglar tarafından izlenmiş ve onaylanmış filmler, iki hafta boyunca 2-15 yaş arası çocuklarla buluşacak. Festival bu yıl iki ana bölüme ayrılıyor: Birincisi; 15-16 Kasım tarihlerinde Ihlamur Kasrı’nda gerçekleştirilecek olan yarışma ve atölye çalışmaları gibi, çocuklara sinemanın kamera arkasını tanıştırmaya ve sevdirmeye yönelik faaliyetleri kapsıyor. İkinci bölüm ise 17-30 Kasım arasında sadece İstanbul Cinecity Sinemaları ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek olan film gösterimlerinden oluşuyor. Filmler; Cinecity D-Point Etiler, Bonus Premium Cinecity Trio Kozyatağı, Cinecity Olivium Zeytinburnu ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Balmumcu olmak üzere 4 farklı noktada gösterilecek. İşte sizin için seçtiğimiz filmler.
BARBAZAN: Balder Westein & Patrick Raats’in yönettiği, 2005 yapımı olan Hollanda filmi sözsüz. Altı yaş üzeri için öneriliyor. Filmde, İnanılmaz Barbazan cüretkar akrobasi numaraları ve sihirli hileleri ile karşınızda. Peki acaba Barbazan düşünüldüğü kadar inanılmaz mı? Neyse ki sadık yardımcısı Fritz her zaman yanında!
AY ÇOCUKLARI: Manuela Stacke’nin yönettiği 2006 Alman yapımı film 87 dakika, Türkçe seslendirmeli ve 6 yaş üzeri için. Konusu şöyle: Henüz altı yaşında olan Paul her öğleden sonra 12 yaşındaki abisini ziyarete gitmektedir. Abisinin tedavisi olmayan Ay Hastalığı vardır ve evden dışarı çıkmaması gerekmektedir. Lisa, vakit geçirmek için hayal ürünü bir oyun uydurur: Paul uzayda kaybolmuş bir uzay gemisi kaptanıdır. Fakat Lisa’nın hayatında ilk defa aşık olmadan önce yolda onu bekleyen ve gitgide daha önemli hale gelen başka bir randevusu vardır. Abi ve kardeş olarak bu yeni gerçeklikle yaşamayı öğrenmeleri gerekecektir.
RENKLER: Yaklaşık üç saatlik İspanyol filminin yönetmeni Marcial Carrillo. Sözsüz olan film, 2 yaşından büyük çocuklar için uygun. Filmde, birkaç arkadaş canlısı kalem, ufak çocuğun yatak odasını çizerler. En genç olanı resmi bitirebilmek için diğerlerinin ona yardım etmesini ister. "Renkler" arkadaşlığın ve takım çalışmasının önemini anlatan hoş bir hikaye.
DOBRİNYA VE EJDERHA: 65 dakikalık 2006 yapımı Rus filminin yönetmeni İlya Maksimov. 13 yaş ve üstü çocuklara uygun olan film Türkçe altyazılı. Konusu şöyle: Dobrinya, Nikitich Dük’ünün yeğeni Zabava’yı ejderhanın pençelerinden kurtarmak için yola çıkar. Dobrinya ve genç dostu Yelisey’in, kendilerini bekleyenleri fark etmeleri kolay olmayacaktır. Dobrinya’nın çok çetin bir sınav vermesi gerekmektedir. Dürüst ve samimi Dobrinya ve dostu Yelisey karşısında yaşlı cadı bile güçsüz düşecektir.
BABAMI ÖZLÜYORUM: İki yaş üzeri çocuklar için uygun olan sözsüz film 2005 Fransız yapımı. 12 dakikalık filmin yönetmeni Cedric Babouche. Sekiz yaşındaki Antoine, babasını bir uçak kazasında kaybetmiştir. Babasının ölümünü kabullenemez. En sonunda sağlığına kavuşup bu ölümü bir rüya sırasında kabul edecek ve yas tutmaya başlayacaktır.
LEPEL: Hollanda yapımı film 92 dakika ve Türkçe altyazılı oynayacak. Willem van de Sande Bakhuyzen’ın yönettiği film, dokuz yaş üzeri çocuklar için. Lepel, kötü büyükannesinin yanından kaçan dokuz yaşındaki Lepel’in macera dolu yaşamını anlatıyor.
MARTA VE UÇAN BÜYÜKBABASI: 2006 Alman yapımı film 60 dakika. Türkçe altyazılı ve en az dokuz yaşındakiler için. Konusu şöyle: Martha’nın annesi Tita kendine yeni bir iş bulur ve Martha’yı büyükbabasına gönderir. Martha orada farklı bir aile hayatıyla tanışır. Martha, büyükbabasının aklının karışmasına neden olan bir hastalığı olduğunu fark eder.
FIRSATÇI: Sekiz dakikalık bu Finlandiya filmi, altyazılı oynayacak. 13 yaş ve üzeri çocuklar için uygun olan filmde, 10 yaşındaki Marko kendisiyle aynı yaştaki kapı komşusunu kıskanmaktadır. Marko, ailesi ve komşu çocuğuyla birlikte yolculuğa çıkarlar. Benzin istasyonunda durduklarında Marko fırsatın geldiğini düşünür.
İÇİNDE KEDİ OLAN KÖPEK: Yaklaşık 3.5 dakikalık sözsüz, iki yaşından itibaren seyredilebilecek bir İngiliz filmi. Siri Melchior yönetmiş. İçinde kedi olan ilginç bir köpeği anlatıyor. Kedi ve köpek aynı beden içerisinde yaşamaktadır ve bu doğal olarak problemlere neden olur. Sonunda, farklılıklarını kabul edip beraber çalışmanın onlara mutluluğu getirecek yegane yol olduğunu fark ederler.
DÖRDÜNCÜ KRAL: Almanya-İsviçre-İsveç ortak yapımı film 26 dakika ve 6 yaş üzeri çocuklar için uygun. Türkçe seslendirmeli gösterilecek. Soylu deve Chamberlin tarafından anlatılan hikayede, Dördüncü Kral, Bethlehem’deki ahırda diğer üç bilge adamla buluşmasına geç kalır. Ve olaylar gelişir...
BÜYÜLÜ AĞAÇ: Polonya yapımı film 24 dakika ve Türkçe altyazılı oynayacak. Dokuz yaş üzerindeki çocuklar için uygun ve 2006 yapımı. Filmde, Avrupa’da bir yerlerde büyüyen büyülü dev ağacın hikayesi var. Bir gün bu ağacı keserler ve kerestesinden türlü eşyalar yaparlar: Kızak, mobilya, oyuncaklar vb... Bu eşyalardan her biri, ağacın büyüsünün bir kısmını içinde barındırmaktadır. Satılmak için dükkana götürüldükleri zaman ilginç şeyler olmaya başlar.
TOMCAT: 14 dakikalık bu sözsüz Alman filmini 2 yaş ve üzeri çocukların seyretmesi öneriliyor. Konusu şöyle: Kediler dokuz canlıdır. Şans eseri aşık olunca depresyona giren erkek bir kedi ilk canını kaybeder ve sonrasında hayata tutunmaya karar verir.
Yazının Devamını Oku 
4 Kasım 2006
Yedi yaşına doğru oğlumdaki değişiklikleri fark etmeye başladım. Gerçekten de altı yaştan sonra çocukların çok değiştiğini iddia edenler yanılmıyormuş. Bayramda arabayla bir saatlik bir yola çıkmıştık. Annem, babam, eşim, Sinan ve ben. Yolda giderken oğlum sıkılmasın diye "20 soru 20 cevap" oynayalım dedik. Oyunu hatırlamayanlar için hatırlatma: Bir kişi aklından birini tutuyor. Karşı taraf da cevabının evet veya hayır olduğu 20 soru sorarak bu kişinin kim olduğunu bulmaya çalışıyor. Sorular dışında üç tahmin hakkı var.
Başta yakın ve kolay bulunan kişileri tutarken, sonraları biraz zorlaştırmaya karar verdik. Oğlum birini tuttu. Ben sorular soruyorum ama imkan yok, bulamıyorum. Sonunda "tamir işleri falan yapıyor mu, tamirci mi" gibisinden abuk bir soru sordum. "Hayır" diyen oğlum döndü ve "Anne, biz hangi tamirciyi tanıyoruz ki!" dedi.
Haklı! Evet deseydi, aklıma kim gelecekti acaba!!! Ne var ki sonunda tuttuğu kişi benim gençlik, oğlumun ve babamın şimdiki kuaförü Hayri çıktı. Tabii bunda oğlumun uzun saçlarının artık kısacık olmasının da etkisi var. Kendisi o kadar mutlu ki, Hayri’yi çıkaramamış aklından. Kısa saçları karşısında benim üzüldüğümü görünce de "Üzülme anne, yazın senin için uzatırım" dedi.
TİPİK BİR ERKEK OLMA YOLUNDA
Onu seyrediyorum ara ara. Mesela sabahları okul için hazırlanırken... Gerçekten de büyümüş olduğunu görüyorum. Hareketlerinin akışkanlığı, rahatlığı; tuttuğu şeye hakimiyeti var artık. Okul sorumluluğunu taşıyor. Eskiye nazaran çok daha erken kalksa bile, bana sorun çıkarmadan uyanıyor.
Tabii bütün bunların yanı sıra birden bu karizmanın sıfıra indiği ve böğüre böğüre ağlanan anlar da olmuyor değil. Ama olsun, ağırlık ve gelişim belirtileri o kadar ağır basıyor ki, onları affetmeyi tercih ediyorum.
Artık karakterinin oturduğunu, adam olmaya başladığını görebiliyorum.
Ve tabii ki bunların arasında beni gerçekten deli eden noktalar var. Mesela okuldan gelince üstünü değiştirmek bir türlü aklına gelmiyor. İlle de benim elli kere söylemem lazım. Neden o da çoğu erkek gibi bu tip şeyleri kendi kendine beceremiyor. Neden çıkardığı üst başını, oraya buraya fırlatıyor. Ben öyle yapmam ki! Bırak fırlatmayı, ya kirli sepetine atarım ya da dolaba kaldırırım. Ama bizimki öyle değil. Üstelik bu huylarının bazılarının kalıcı olacağını ve benimkinin de böyle bir tip olacağını biliyorum artık.
Peki çocuklar büyüdükçe nerede ne kadar değiştirebileceğiz onları? Sinan şu anda bana çok bağlı ve sevgi gösteren bir tip. Durup dururken gelip sarılır, öper. (Ama sadece beni!!!) Kardeşimi hatırlarım, o da küçükken annemle öyleydi. Şimdi ise yalvarırsınız size bir dokunsun diye! Annem gözünün içine bakar, senede üç öpücük kapabilirse şanslı sayar kendini.
İnsan düşünmeden edemiyor, acaba benimki de bu kadar domuzlaşır mı diye... Biz anneler en iyisi çocuklarımız bu kadar küçükken bol bol sıkıştıralım onları. İlerisi için yedekleyelim...
0-12 aylık bebekler için oyun önerileri
Pek çok kişi, oyunun daha büyük çocuklar için yararlı olduğunu düşünür. Oysa, bir bebeğin gelişimine doğduğu andan itibaren katkıda bulunacak oyunlar da var. Bebeğin birinci yılında, algı ve harekete yönelik, çoğunlukla belirgin amaçlar taşımayan, nesneler ve hareketler üzerinde hakimiyetten kaynaklanan zevk içeren oyunlar ön plandadır. Bebek, kemik ve kasların gelişmesini sağlayan hareketli oyunlarla biriken enerjisini boşaltır, sosyal ilişkiler kurar, kendini tanır, kendi gücünün sınırlarını belirler, duyuları gelişir ve becerileri artar. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayşe Sokullu 0-12 aylık bebekler için önerilen oyunlar hakkında bilgi verdi.
İLK AYLARDA VÜCUDUNU OYUNCAK OLARAK GÖRÜR
İlk aylarda bebek, doğuştan geliştirmiş oldukları refleks tepkileri geliştirir, çevresindeki insan ve objelere bakar. El kol hareketleri geliştikçe yakalamaya çalışır, yakalayabildiklerini inceler.
Birinci ve dördüncü aylar arasındaki bebek beşiğine asılan bir oyuncağın bazen sallanıp, bazen hareketsiz durduğunu fark edebilir. Oyunlarında keşfetmek ön plandadır. Hoşuna giden hareketleri tekrarlar. Oyuncağı, eşyayı çekerek, etrafa çarparak tanımaya çalışır. Vücudu da oyuncak niteliğindedir; parmaklarını, ayaklarını inceler-oynar.
DÖRT-SEKİZ AY DİKKATİ ARTIYOR
Dört-sekiz ay arasında neden sonuç ilişkilerini ayırt etme becerisi başlar. Hareketlerinin yarattığı sonuçları görmek ister. Örneğin; beşiğin kenarındaki ipe tesadüfen dokunduğunda ipin sallandığını ve ses çıkardığını fark ederse bir kez denemeden sonra ses duyabilmek için ipi çekmeye başlar.
SEKİZ-ON İKİ AY YÜRÜMEK DE OYUN
Sekiz ila 12. aylar arasında bebeğin bedensel gelişime paralel olarak hareketlerinde de artış ve farklılaşma gözlenir. Neden-sonuçları daha iyi ayırt etmeye başlar. Hedeflediği sonuçla arasına engel girerse bu engeli ortadan kaldırır. Örneğin; oyuncağı sakladığınızda onu arar (örtünün altına saklanan oyuncağı örtüyü kaldırarak bulur). Ayakta durma, yürüme, tırmanma gibi hareketleri başarır. Bu hareketler mükemmel olana kadar oyun niteliğindedir ve sürekli tekrarlar.
SUYLA OYNAMASINA İZİN VERİN
Su, eğitimsel değeri her yaş için büyük olan bir oyun malzemesidir. Dokunma duyusuna yönelik, çocuğa haz veren, deneyim ve keşif olanağı sağlayan, çocuğun dikkatini toplamasına yardım eden, içe kapanık çocuğu uyaran, saldırgan çocuğu sakinleştiren bir malzemedir. Suyun banyo yapmak ve temizlik amaçları dışında da oyun malzemesi olarak kullanılması önerilmektedir.
OYUNCAKLARI AVCUNA SIĞSIN
Oyuncaklar, gelişim basamaklarına uygun olarak çocuğun hareketlerine düzen getirir; bedensel, zihinsel, psiko-sosyal gelişmesine yardımcı olur, hayal gücünü ve yaratıcılığını, yeteneklerini geliştirir. Bebek, doğumdan itibaren ses-şekil ve renklere karşı hassastır. İlk oyuncakları öncelikle görme ve işitme duyularına yönelik oyuncaklardır. Renkli çıngıraklar, dönenceler gibi.
Oturmayı başardıktan sonra çevresi genişleyen bebeğin oyuncakları arasında küpler, çıngıraklar öne çıkar. Bu dönemde objeleri avuç ile kavradığı göz önüne alınarak avcuna sığacak büyüklükte parçaları olan oyuncaklar seçilmelidir.
Yürümeye başlama ile birlikte oyuncaklarından çok ev eşyaları ilgi çeker. Bu aylarda bebek için ulaşabildiği alanları keşfetmek daha önemlidir. Küplerle kule yapmak, oyuncak parçalarını bir yerden bir yere taşımak haz verir. Hareketin amacından çok, yapılmasından doğan haz ön plana çıkar. Parmakların gelişimi de arttığından büyük parçalı, takılıp-çıkarılabilecek lego gibi oyuncaklar yararlı olur. Yürüme davranışını destekleyecek; çekebileceği, itebileceği tekerlekli oyuncaklar ilgi çeker. Top oynama başarılı olmasa da hareket gelişimine yardımcı olur.
OYUNCAK ALIRKEN...
0-12 aylık bebeklere oyuncak alırken; cinsiyet ayırımı yapmaya gerek yok. Örneğin erkek çocuğa bebek, kız çocuğa araba alınabilir. Oyuncak alımında aşırıya kaçmayın. Özellikle bebeklik döneminde alacaklarınızın kırılmayan, yumuşak, emniyetli, yıkanabilir cinsten olmasına özen gösterin.
Bebeğiniz küçükken parçaları büyük, büyüdükçe de parçaları küçük oyuncaklar seçin. Çünkü parmak kasları geliştikçe, avuçla kavrama, yerini üç parmakla, daha sonra iki parmakla kavramaya bırakır.
Evdeki artık malzemelerden de oyuncak yapılabileceğini unutmayın; ipe dizilmiş boş makaralar gibi.
Bebeğin öğrenmesinde görsel malzeme önemli bir yer tutar. Oyunlarda resim ve kitaplardan yararlanabilirsiniz. Canlı renklerde, büyük boy ve ayrıntısız resimleri olan kitapların anne-baba tarafından okunması, kısa masallar anlatılması, resimlerin birlikte incelenmesi bu yaşlarda bebeğin dil gelişimini hızlandırır, kelime bilgisini artırır, konuşması için fırsat yaratır ve destekler, çevresini tanımasına yardımcı olur ve anne-baba-bebek ilişkisini artırır. Üstelik hayal gücünü geliştirir.
Yazının Devamını Oku 
28 Ekim 2006
Çok güzel bir kitap okuyorum. Adı, "Eyvah Kitap!" Yazar ve Günışı Kitaplığı’nın kurucusu Mine Soysal’ın kitabı, çocukların kitap üzerindeki fikirleri ile ilgili. Müthiş detaylar var ama!
Mine Hanım’la bu kitap vasıtasıyla tanıştık. Senelerce arkeoloji ile uğraştıktan sonra yayıncılığa başlamış ve daha çok çocuklara yönelik olmuş çalışmaları. Kitap yayınlamanın yanı sıra, bir sürü okula gidip öğrencilerle birlikte olmuş. Sohbetimiz sırasında çok iç açıcı şeyler öğrenmedim maalesef.
Birincisi, çocukların h l büyük bir kısmının kitap okumadığı bir gerçek. Hani biz "okumayan toplum olduğumuzun farkında olduğumuz için, çocuğumuzu okumaya yöneltiyoruz" sanıyorduk, ama değilmiş. Daha da acısı, kitap okuyan üçte birlik kısmın da büyük çoğunluğu, annesi babası ya da öğretmeni, dayısı istediği için okuyormuş.
Anlayacağınız, yine okumayan bir nesil yetişiyor...
Peki bu sadece çocukların suçu mu? Hadi, eskiden kitabın önemini bilmiyorduk, uyarılmadık. Ama şimdi okulda olsun, evde olsun, o kadar uğraşıyorlar çocuklarla: Okuyun da okuyun!!!
"Eyvah Kitap!" bu durumun sonucunda ortaya çıkmış. Çocukların, kaleme aldığı küçük yazılardan oluşuyor. Her biri, neden kitap okuduğuna ya da okumadığına dair sebepleri, bazen bunun sonuçlarını, arkadaşları üzerindeki etkisini yazmış.
BAHANELERDEN BAHANE BEĞENİN!
Kitabı elimde kalemle okumaya başladım hemen. Okurken sebepleri rahatlıkla görebiliyorsunuz işte...
Birincisi, sıkılıyorlar. Bir kitabı, özellikle de sevmedikleri bir kitabı zorla okumak istemiyorlar. Ne de olsa her insanın kendi zevki vardır ve buna göre seçim hakkına sahip olması gerekir. Çocuklar da sevmedikleri kitabın zorla okunmasını istedikleri zaman bütün kitaplara karşı tavır alabiliyorlar. Oysa seçme hakları olsa, sevmedikleri ama kendileri için önemli olabilecek bir kitabı daha sonra deneyebileceklerini ve hatta o zaman sevebileceklerini bilseler belki daha kolay olacak...
Size kitaptan birkaç bölüm yazayım ama lütfen bu kitabı okuyun, çünkü bizim çocuklar da bu laflardan edecektir mutlaka...
İşin komik yanı severdim kitap okumayı. Hatta üçüncü, dördüncü sınıfta çok okurmuşum. Sonra sıkıldım. Öyle olmasını ben istemedim, belki kitaplar beni böyle yapmıştır.
Bence kitaplardaki şu çocuklara mesaj verme işini fazla abartıyorlar.
Öğleden sonraki ilk dersten önce bütün okul donacak ve 15 dakika kitap okuyacakmışız... Okumaya karşı değilim ama böyle zorlama sessizliklerle okumanın ne yararı var?
"Babası da ben de sürekli kitap okuyan insanlarız. Bu çocuk bizim aramızda büyüdü de, nasıl böyle oldu?" Annemin son günlerde sıkça tekrarladığı bu söylevden bunaldım... Benim neyi okuyup, neyi okuyamayacağımı da onlar söylerler. Hele annem! Her konuda olduğu gibi bu konuda da benden birkaç adım öndedir o.
Bazen okuduğum kitaptan bir şey anlamayınca fena halde canım sıkılıyordu. Onu bırakıp yerine hoşlanacağım başka bir kitap okumak istiyordum. Evde annem, okulda öğretmenim, "Aman sakın, kitap yarım bırakılmaz!" derlerdi.
KİTAP OKUMAK KIZ İŞİYMİŞ!
Benim takıldığım çocuklar kitap okumaz. "Kız işi bu" diyorlar. Aslında haksız da değiller. Hep kızlar kitap okuyor, oğlanlar okumuyor. Daha doğrusu, okuyanlar da açıkça söylemiyorlar.
Annem sürekli böyle söylüyor bana: Konsantre olamıyormuşum. O yüzden kitap okuyamıyormuşum... Ama haksızlık ediyor bana. Ben çok meraklıyımdır. Kitapları da merak ederim. Her tarafına bakarım kitabın.
Ben bilgili olmak, bir şeyleri öğrenmek için kitap okumuyorum. Heyecan dolu güzel bir kitap okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum. Ben sadece bunu seviyorum.
Heyecan ve gizem dolu kitapları severim ben. Öteki türlü kitapları hiç sevmem. Sıkılırım.
Zaten benim dergim var, o bana yeter. Teknoloji dergisi: her şey var içinde. Cep telefonu kadar küçülecek ev bilgisayarları, lazerle iş yapan el aletleri, daha neler neler...
RÜŞVETLE KİTAP OKUYAN BİLE VAR
Eniştemle anlaşma yaptık. Bana okuduğum kitap başına 20 lira verecek.
Keşke sevmediğim kitapları okumak zorunda olmasaydım. Hepsi bu yüzden...
Sonra Murat bana bakıp gülerek, "Kitapları kızlar okur oğlum! Oğlanlara doğru dürüst şeyler alınır. Böyle armağan mı olur?" dedi... Öyle üzüldüm ki bir daha kimseye armağan vermek istemiyorum.
Dedim ya, yeni numarası benim kitap okumam. Ablam çok kitap okusaymış, üniversite garantiymiş. Ama şimdi ya kazanamazsam diye korkuyormuş. Sanki ablamın önündeki tek engel, bu karmakarışık evde bir tek kitap okumamış olması gibi!
ÇEVREYE DUYARLI YARIŞMA
Atma, Yeni Bir Şans Ver!
Çocuk modası ve hazır giyim markası Studiokids, çocukların çevreye olan duyarlılıklarını artırmak ve hayal güçlerini zenginleştirmek amacıyla bir yarışma düzenliyor. Yarışmanın adı; "Atma, Yeni Bir Şans Ver!" Aslında bu yarışma, çocukların gerçekleştireceği, başlı başına bir geri dönüşüm projesi. "Doğada faydasız olarak gördüğümüz her atığın aslında yeni bir şansa daha ihtiyacı var" diyen çocuklar, pet şişeleri, teneke kutuları, gazoz kapaklarını, naylon poşetleri, kibrit kutularını ve hatta ambalaj kağıtlarını çöpe atmayıp, onları küçük birer sanat eserine dönüştürecekler. Studiokids’in "Atma, Yeni Bir Şans Ver!" başlıklı yarışması, Türkiye’nin tüm çocuklarına açık. 16 Ekim tarihinde başlayacak olan yarışmaya son katılım, 1 Aralık 2006. Yarışmada ilk üç dereceyi paylaşan çocuklar, Studiokids’den 750, 500 ve 250 YTL değerinde hediye çekleri ile ödüllendirilecek. Projeleri ise bir ay süresince sergilenecek. Yarışma başvuru formlarına Studiokids mağazalarından ve www.studiokids.com.tr adresinden ulaşabilirsiniz.
Çocuğunuz hayal kahramanı olsun
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın çocuk kitaplarına yeni bir seri eklendi. Her ay farklı eserlerin yayınlandığı çocuk kitapları dizisinde "Eğer Bir Hayal Kahramanı Olsaydım" serisinin birbirinden eğlenceli dört kitabı çıktı. 1-5 yaş grubu için hazırlanan renkli masal kitaplarında çocuklar, kitapların en arkasında bulunan bölüme kendi fotoğraflarını yapıştırarak eğlenceli maceraların başkahramanı oluyor, hayal dünyasında gezintiye çıkıyor. Seride dört kitap var. Eğer Korsan Olsaydım’da, çocuğunuz korsanların dünyasını keşfederken; kız çocukları, Eğer Prenses Olsaydım kitabıyla kendilerine bir hayal dünyası kuracaklar. Eğer Astronot Olsaydım ile uzayı öğrenecek, Eğer Peri Olsaydım’da çiçeklerin arasında uçacaklar.
ANNEMİN KÖŞESİ
Annem ve turp ilişkisi
Annem zarif kadındır, bahsetmişimdir. Her zaman şık ve bakımlıdır. Nerede ne yapacağını, ne yiyeceğini, ne içeceğini bilir. Her şey çok yerli yerinde de, annemin bütün bu birikim ve zarafetine yakıştıramadığım tek bir şey var; o da turp yemesi!!!
Çok seviyor, tok tuttuğuna inanıyor. Hatta sıkıntı vermemesi, gaz sorunu yaşamaması için ilaç bile alıyor gerekirse.
Dün akşam annemle keyif yaptık. Karşılıklı birer kadeh şarap içelim dedik. Biraz da peynir ve turp çıkardık. Ben iki parça turpu zar zor yutarken, annem kütürdetti! Oysa ben salatalık yemeyi bile beceremem daha...
Yazının Devamını Oku 
21 Ekim 2006
Yazılarımı yazarken, ciddi bir noktaya varabileceğimi sanmıyordum. Mesela eylül ayında yazdığım, büyükanne büyükbabalar ile ilgili olan yazım gibi... Onu yazarken, bugünlerde Meclis’e onlar için bir gün ilan edilmesi için teklif gideceğini tahmin bile edemezdim. Olayı şöyle özetleyeyim: Bu sayfaya başladığım zaman, internet araştırmalarım sırasında Amerika’da eylül ayında kutlanan "Grandparent’s Day" diye bir gün olduğunu öğrenmiştim. Her sene, bu sayfada bir şekilde bu konuya yer vermeye çalıştım.
Çünkü inandığım bir şey var ki, o da bizim ülkemizde büyükanne ve büyükbabaların, torunlarıyla diğer ülkelere nazaran çok daha fazla ilgilendikleri. Anne ve babaların rahat edebilmesi, çalışabilmesi, işe gidebilmesi için az uğraşmıyorlar torunlarıyla. Dolayısı ile böyle bir günü hak ediyorlar doğrusu...
Yazımdan sonra İstanbul milletvekili Dr. Gülseren Topuz aradı. Şaşırdım. Bana yazımı okuduğunu ve benimle hemfikir olduğunu anlattı. Bunun için de çalışacağına söz verdi. Ben de kendi çapımda destek olacağıma...
NE ÇOK GÜN VAR, DEĞİL Mİ!
Dün kendisinden bir faks aldım: Eylül ayının ikinci pazar gününün büyükanneler ve büyükbabalar günü ilan edilmesi hakkında kanun teklifi yazıyordu. Altında maddeler ve gerekçe sıralanmıştı.
Valla, kendimi çok önemli hissettim birden ve heyecanlandım.
Şimdi gelişmeleri takip edeceğiz hep beraber.
Bir taraftan, büyüklerim adına seviniyorum, bir taraftan da "Yahu zaten bir sürü bilmem ne günü varken bir tane daha mı!" diye kızabilecek olanlardan çekiniyorum. Ama ben sevgililer gününü eleyip, bunu hayatıma sokmayı tercih ederim doğrusunu isterseniz.
Gelişmeleri sizlere ileteceğim.
OKULA ALIŞMA KONUSU
Evet, geçen haftaki "ödev" yazımdan sonra epey iletişim haline geçtik sizlerle... Bütün annelerin aynı sıkıntı içinde olduğunu (diğerlerinin de olacağına emin olduklarını) öğrenmiş bulunuyoruz.
O yaşlarda biz nasıldık hatırlamıyoruz tabii, dolayısıyla bir süre daha onları idare edeceğiz. Fakat okul hayatına ne kadar erken alışırlarsa, birinci sınıf krizini atlatmak o kadar kolay oluyor inanın. Bu aşamada okul öncesi eğitimin gerçekten önemli ve etkili olduğu bir kez daha kanıtlanmış oluyor. Çocuklar
ev ödevlerinden sıkılıyorlar ama okula gidişlerde sorun çıkarmıyorlar en azından. Bunda da alışmış olmaları etkili. Daha önceki yuva eğitiminde ev ödevi yapan çocuklar, birinci sınıf ödevlerini çok daha kolay yapıyorlarmış. Bu da küçük çocukları olan annelerin aklında bulunsun.
Çocuklar da acil servise gelir
Her anne en az bir kere çocuğunu kucaklayıp hastane yollarına düşmüştür. Birdenbire ateşlenen ya da sızlanan bebeğimizin nesi olduğunu anlamadan acil servislere gitmişizdir mutlaka. Amerikan Hastanesi Pediatri Bölümü Şefi Dr. Pınar Dayanıklı’ya çocukların en çok ne sebeplerle hastaneye getirildiklerini sorduk. Cevapları, önlemleriyle birlikte aldık. Çocukların acil servise getirilme nedenlerinin başında yüksek ateş, kusma, ishal, çeşitli döküntüler, düşme, boğulma, kesik ve benzeri kazalar geliyor.
Ateşli çocuğunüzerini açın
Vücudun çoğunlukla enfeksiyonlara yanıt olarak geliştirdiği bir bulgudur. Ateşi takip edin ve hemen panik yapmayın. 39’un üzerindeki ateşte durumu ciddi olarak kabul edebilirsiniz. Ateşli çocuğun üstünü açın. Hatta ılık bir banyo da iyi gelir. Bol su içirin. Doktorun verdiği ilaçları kullanarak ateşin düşmesine yardımcı olabilirsiniz.
İshal olduysa su içirin
İshale, ateş veya kusma da eşlik edebilir. Bakteri ve virüslerin dışında besin zehirlenmeleri de, sık rastlanan ishal nedenlerinden biri. İshal ile çıkartılan dışkının kıvamı, kokusu, rengi, sümüksü olması veya kan içermesi gibi özellikler büyük önem taşır. Bu yüzden test edilmesi gerekebilir. İshal olan çocuklarda, karın ağrısının yanı sıra sıvı kaybı nedeniyle halsizlik ve bitkinlik de görülür. Çocuğunuza sık aralıklarla azar azar su içirin. Ayrıca bağırsak hareketlerini azaltan yağsız yiyecekler yedirin. Haşlanmış patates, muz, yağsız tost, yağsız makarna-pilav, elma, havuç gibi yiyecekler rahatlıkla tüketilebilir. Anne sütü ile beslenen bebeklerin beslenmesine aynı şekilde devam edebilirsiniz. Mama ile beslenen bebeklere doktor önerisi doğrultusunda ishal maması verilebilir.
Döküntülerinbirçok sebebi var
Döküntülerin birçok çeşidi ve sebebi var. Örneğin, sıcak havalarda isilik sık görülür. Bazen de isilikle başlayan döküntü, cilt enfeksiyonuna dönüşebilir. Alerjik döküntülerin de onlarca sebebi olabilir. Yeni başlanan yiyecekler, sabun ya da başka temizleyiciler, kimyasal maddeler, ilaçlar, aşılar ya da çevresel etkenler, böcek sokması bu tür döküntüleri başlatabilir. Ateşli hastalıklara eşlik eden ya da ateşli dönemden sonra çıkan döküntüler de vardır.
Ürtiker tekrar eder
Ürtiker, yani kurdeşen, vücudun herhangi bir yerinde aniden ortaya çıkan, etrafı kızarık, ortası soluk, yüzeysel ve kaşıntılı cilt döküntülerine denir. Yaygın kaşıntı ve yanma hissi vardır. Kızarıklıklar, bastırdığınızda beyazlaşıp solar. Kaşıntılı, kabarık, iki milimetreden 30 santimetreye ulaşabilen değişik boyutlarda ve şekillerde görülen plaklar şeklinde olur. Plak şeklindeki bu döküntüler genelde 20 dakika ile üç saat arasında sürüp, iz bırakmadan kaybolur, ardından başka bir bölgede yeniden çıkar. Tek bir ürtiker plağı 24 saatten fazla sürmez, ancak tekrarlayarak devam edebilir veya kronik bir hal alabilir. Derideki kızarık alanlar birleşip, büyük, yuvarlak veya düzensiz şekiller de alabilirler.
KAZALARDA NE YAPACAKSINIZ?
á Düşen çocuğuhareket ettirmeyin
Ağaçtan, balkondan, parklardaki oyuncaklarda düşme ve bisiklet kazaları çok sık karşılaşılan olaylar. Sık sık düşen bir yaş civarındaki bebeklerin her zaman gözlem altında tutulmaları gerekli. Düşen çocukta şu belirtiler görüldüğünde mutlaka doktora başvurmanız gerek: 4 Baş ve boyun ağrısı 4 Şuur bulanıklığı ve uyku hali 4 Kulaktan açık renk sıvı veya kan gelmesi
Düşmelerde, yükseklik ve düşülen zemin çok önemli. Düşme 3 metre yüksekten ve ani ise, omurilik zedelenmiş olabileceğinden çocuğunuzu kesinlikle hareket ettirmeyin ve düştüğü yerde sakinleştirmeye çalışın. Başını hareket ettirmeden, iki yandan destekleyin. Bu arada ambulans da çağırmalısınız. Tüm vücut, özellikle kollar, bacaklar, eller, ayaklar ve kalça elle yoklanarak hassasiyet veya şişme açısından kontrol edilmeli, kırık şüphesi varsa bu bölge hareketsiz kılınmalı ve buz ile soğuk kompres uygulanmalıdır.
Küçük bir çocuğun düşmesini engellemek için yürütece koymayın. Pencere ve balkon kapılarını kilitli tutun. Düşme riski olan aktivitelerde (paten kayma, bisiklete binme) koruyucu kasket, dizlik, dirseklik giydirin. Trafiğin yoğun olduğu yerlerde ise bu aktiviteleri kesinlikle yasaklayın.
Boğulmadakalp masajı gerekebilir
Özellikle beş yaşın altındaki çocuklarda yaz aylarında görülen kazaların başında boğulma geliyor. Bebeğin burnunu ve ağzını örten su seviyesi boğulma için yeterli. Çocuklarınızı denizde veya havuz çevresinde denetim altında tutun. Çocukların olduğu deniz araçlarını kullanılırken alkol almayın. Çocuk ufaksa, suni solunum ve ilkyardım eğitimi alın. Yüzme bilmeyen çocuklar denetim altında, kolluk ve simitle yüzmeli. Sualtında iki dakika kalmak, oksijensizliğe sebep olur, iki-dört dakika sonra kalıcı beyin hasarı oluşur. Çocuğunuzu düz bir yere yatırın, yüzükoyun çevirerek ağız ve burundaki suyu boşaltın. Hemen nabız sayılmalı ve sayılamıyorsa suni solunuma ek olarak ikinci bir kişi kalp masajına başlamalı. Bu sırada mutlaka ambulans çağrılmalı ve acil olarak yoğun bakımı olan bir hastaneye gitmelisiniz.
Kesici ve delici aletyaralanmaları
El ve ayaklara iğne ve çivi batması gibi durumlarda, yara yerinin bol sabunlu su ile yıkanması, yaraya antiseptik bir solüsyon sürülmesi ve eğer son beş yıl içinde yapılmamışsa mutlaka tetanos aşısının yapılması gerekir. Tetanos dışında Hepatit B, Hepatit C ve AIDS gibi hastalıklar da söz konusu olabilir. İlk müdahaleden sonra gerekli aşılar yapılıp, hasta klinik muayeneler ve laboratuvar tetkikleri ile izlenmelidir. Derin kesik nedeniyle kanama olan durumlarda, yarayı temiz bir bezle kapatıp, üzerine baskı uygulayın ve en yakın hastaneye gidin. Kesici alet yaralanması sonucunda kopan bir doku parçası (örneğin parmak ucu) varsa bunun da temiz bir bez ve buz içinde, hasta ile birlikte, en kısa zamanda hastaneye götürülmesi gerek.
Yazının Devamını Oku 
14 Ekim 2006
Bana kızabilirsiniz ya da aşırı bulabilirsiniz ama anne olduktan sonra çocuğunuzu duvara çarpmak isteyebileceğiniz anlar olur. Tabii ki bu bir benzetme: Kimse normal olarak çocuğunu duvara çarpmaz. Ama inanın bazı zamanlarda içinizden bu veya buna benzer hisler geçebilir.
Bu tip bir duyguyu ilk defa hissettiğimde çok kötü olmuş ve kendimden utanmıştım. İyi bir anne olmadığımı ve asla olamayacağımı düşünmüştüm. Oysa ki hiç alakası yokmuş. Zamanla en sakin, sabırlı annelerin bile böyle anlar yaşadıklarını öğrendim.
Mesela iki yaş döneminde "anne oturma, anne kalkma, anne yürüme, anne yürü" krizleri sırasında içimden geçmişti... Ya da bütün programımı ayarlayıp kendim için özel bir şey planladığımda sadece şımarıklık yaparak "anneeeee gitmeee" diye timsah gözyaşlarıyla boynuma sarıldığı zaman.
Tamam, bu örnekler yüzü bulmaz ama biraz daha arttırılabilir.
Ve şimdi onu yine bir yerlere çarpmak istiyorum. Ama eline bile vuramıyorum, o başka.
Nedeni ne dersiniz? Tabii ki ev ödevleri.
"Ev ödevi yapmak için yaratılmadım!!!"
Doğru, kim ne için yaratıldı ki!!! Ödevlere alışmak çok zor. Bunun birçok sebebi de var. El yazısı çok zor ve bir süre sonra yoruluyor, elleri ağrıyor. Sıkılıyorlar. Bazen de becerememek morallerini bozuyor. Ve sanırım doğalarına da aykırı! Bugüne kadar böyle bir sistemle de karşılaşmadıkları için adapte olmaları belli bir süreyi gerektiriyor.
Kızların daha rahat olduklarını duyuyorum. Öğretmenler bu sıkıntının sadece birinci dönem süreceğini söylüyor.
HER HARFTEN SONRA MOLA!
Bir sayfalık ödev iki saat sürüyor: Bir satır en azından 20 dakika. Herhangi bir kesinti olmadan üç tane e harfi arka arkaya çizilmiyor. Araya mutlaka bir başka şey giriyor. Bir saat içinde hem karın hem de diş ağrıyor, hem baş dönüyor hem de bacağa kramp giriyor. Hem acıkılıyor hem de çok yendiği için mide bulanıyor...
Her satır sonrası "mola" istiyorlar. Tamam, ara vereceğiz, yüklenme yapmıyoruz ama her bir harften sonra da olmaz ki!
Bir de tek başına ödev yapmasını öğretmek var. O yüzden hesapta başında durmamak lazım. O yüzden ben kaçıyorum, o peşimden geliyor. Bu sefer oturuyorum biraz yanında, ödevi yapsın diye. Sonra "Ayy ocakta yemek vardı" gibi bahanelerle kaçıyorum yine yanından.
Ama bazen de yanında durmak gerekiyor. Yaptığı yuvarlakları görünce müdahale etmek durumunda kaldım, çünkü tamamen tersten takılıyor.
Her okulun ve öğretmenin ödev konusundaki önerileri ve tavırları farklı. O yüzden işinize karışmak istemem. Ama benim durumumda olan her anne, öğretmeni ile konuşsun ve yol gösterilmesini istesin bence.
Hadi kolay gelsin.
Küçük çocuk anneleri: Zamanınızın kıymetini bilin!!!
Hangi yaşa hangi masal uygun?
Masalların keyfini hepimiz biliyoruz. Keyfin yanı sıra, çocukların gelişimlerine ve edinecekleri alışkanlıklara yönelik önemli katkıları var. Örneğin, okumak. Peki, hangi yaşa hangi masal uygun? Masalların çocuğumuzun gelişimine katkıları neler? Masallar zararlı olabilir mi? Bu soruların ve daha pek çok sorunun yanıtını Parents dergisi yazarlarından Davranış Bilimleri Enstitüsü psikoloğu Filiz Kaya veriyor.
İLK AYLARBOL RESİMLİ
Uzmanlar, daha yaşamın ilk aylarından itibaren, bebeklere kitap ve masal okunmasının dil gelişimine olumlu katkıları olacağı konusunda birleşiyor. Bu dönemde masallar konusundaki seçiminiz aslında çok da önemli değil. En uygun kitaplar, büyük resimli ve her sayfada en fazla bir cümle olan basit hikaye ve masal kitapları. Çünkü bebeğiniz 6-7 aylık olduktan sonra, kitaplarda tek ilgi duyduğu bölüm, resimler olacak.
1-2 YAŞBASİT HİKAYELER
Bebeğiniz bir yaşına yaklaşırken, sadece resimlerle ilgilenmekten vazgeçecek ve söylediklerinize de kulak vermeye başlayacak. Anlamasını kolaylaştırmak için, karmaşık olmayan basit hikayeleri, bebeğinizle birlikte tekrarlayarak okumanız, dil ve zeka gelişimi açısından son derece yararlı. Bu yaşlarda, ona kitap okurken dilediğiniz kadar doğaçlama yapabilirsiniz. Resimlerdeki küçük ayrıntıların tamamı hizmetinizde; bebeğinize yeni kelimeler öğretebilmeniz için karşınızda duruyorlar. Animasyonlu kitaplar ve müzikli masal kitapları son derece ilgi çekici. Bu yaş dönemlerindeki bebekler, ritimlerden de çok hoşlanırlar. Bu yüzden hikayeleri ritimli okuyabilir, cümle içindeki kelimeleri vurgulayabilirsiniz: "Tak tak diye kapıya vurmuş. Tak tak!". Uyuyan Güzel, Pamuk Prenses gibi masallardaki kurgu henüz anlayamayacağı düzeyde olduğu için, 1-2 yaşlarındaki bebeklerin klasik masalları takip etmeleri zor. Seçiminizi, en basit ve kısa hikayelerden yana kullanın.
2-5 YAŞKURGULU HİKAYELER
İki yaşından itibaren, çocukların sözel dil becerileri nesneleri tanımlayabilecek ve iletişim kurabilecek düzeye erişir. Bu becerilerini geliştirmenizi sağlayacak kitapları seçmeniz ve kitap okurken de, onu cesaretlendirecek, yeni kelimeler öğretecek şekilde oyunlar oynamanız çok önemli. Bu dönemde okuduğunuz masallar kelime hazinesini geliştirir ve kendi düşüncelerini ifade edebilme yollarını öğrenmesini sağlar. Söylenenlerin çoğunu zihninde canlandırmaya başlar, hikayelerdeki farklı kahramanları ayırt edebilir, resimlerdeki ve anlatılanlardaki farklılıkları anlayabilir. Çünkü artık ona okuduklarınız yoluyla içinde yaşadığı dünya ile ilgili bilgi edinme peşine düşmüştür. Artık daha uzun ve daha fazla karakterden oluşan hikaye ve masallara geçebilirsiniz. Bu yaş dönemi çocukların aynı zamanda kendilerini "dünyanın merkezi" olarak gördükleri yaşlar. Gelişen hayal güçleri, masallardan sonsuz keyif almalarına, hatta kendilerini o masal kahramanları gibi hissetmelerine ve oyunlarına da yansıyan geniş hayal güçlerini hemen her fırsatta kullanmalarına yol açar. Taklit edebileceği, arkadaşlarına anlatabileceği, hatta arkadaşları ile oynayabileceği hikayeler seçmeniz onun için çok faydalı. Bu yaşta ona bol bol sayı, alfabe, renkler, şekiller, hayvanlarla ilgili farklı konular içeren kitaplar okuyun. Ayrıca dinozorlar, bitkiler, suda yaşayan hayvanlar hatta evrenle ilgili kitaplar ile gerçek dünyayı keşfetmeye çalışan bu küçük beyne katkıda bulunabilirsiniz. Sevimli efsaneler, peri masalları ve farklı ülkelerin masalları ise başka dünyalara dalmalarına yardımcı olur.
5-8 YAŞKENDİ OKUSUN
Eski, bildik masallar artık canını sıkar. Yenilik ister. Bu yaş döneminde, özellikle de okumayı öğrenmeye başladıktan itibaren, bildikleri hikayelerden başlayarak kendi başına kitap okumaya teşvik edin. Bilmediği hikayeleri ise ona siz okumaya devam edin. Bu yaş döneminde okumaktan en çok keyif alacağı ve yaşına en uygun kitaplar şunlar: 4 Bilinen halk hikayeleri 4 Peri masalları 4 Kahramanlık ve macera öyküleri 4 Hayvanlarla ilgili masallar 4 Komik hikayeler, fıkralar.
KORKUSUNU MASALLA YENİN
Çocukların korkuları her yaşta farklıdır. Hemen her çocukta, belirli dönemlerde görülen, çevresel faktörlere de bağlı olan ve bir süre sonra geçen korkular söz konusu olur. Çocuğunuzun korkularını masallar yoluyla yenmesini sağlayabilirsiniz. İhtiyacı olan şey, gerçeğin ne olduğunu anlaması, güvende olduğunu hissetmesi ve yapabilecekleri konusunda bilgilenmesi. Bunun için en iyi yol, vaazlarla ve zorla ikna ile değil, masal kahramanları aracılığıyla anlatmak. Çocuğunuzun korkularını tanırsanız, masal kitabı seçimlerinizi de buna uygun olarak yapabilir, hatta yaratıcılığınızı kullanarak siz onun için masallar uydurabilir, yazabilirsiniz.
4 Yaş: Anne- babasından ayrılmak, karanlık, hayvanlar, gece duyabileceği sesler.
5 Yaş: "Kötü" insanlar, hayvanlar, karanlık, bedenine zarar gelmesi (kaza geçirmek vb.)
6 Yaş: Doğaüstü yaratıklar (cinler, periler, hayaletler, cadılar vs.), bedenine zarar gelmesi, gök gürültüsü, şimşek, yalnız uyumak, evde yalnız kalmak, anne-babasından ayrı kalmak.
7-8 Yaş: Doğaüstü yaratıklar, karanlık, televizyonda gördükleri ürkütücü sahneler, yalnız kalmak, kaza geçirmek, kaçırılmak.
Yazının Devamını Oku 
9 Ekim 2006
Ne var ne yok bir bakalım... Bu aralar çevremde epey doğum yapan var. Haberlerini alıyor, onlara iç açıcı mesajlar gönderip duruyorum. Hani zamanında bana da söylemişlerdi ya: "Kırkı çıksın çok kolay olacak; üç ay bitsin, yırtacaksın; altı aydan sonra rahatsın..." Aynı şeyleri ben de onlara söylüyorum şimdi. Demek ki normalmiş, usul böyleymiş. Nitekim düşündüğüm zaman yanlış da gelmiyor çünkü bir şekilde moral vermiş oluyoruz böylelikle. Aksi takdirde bebeğin 40’ı çıkana kadar, biz anneler "400 darbe"yi çevirirdik.
Bir de bebek bekleyen anne ve baba adaylarının haberlerini alıyorum. Son derece gergin ve evhamlı olduklarını anlatıyorlar. Hatta bazıları ile bir araya geldiğimizde, sokağa bile çıkmadıklarından, evde oturup hazırladıkları özel yemekleri yediklerini anlattıklarında, "Ne yapıyorsunuz, deli misiniz siz!" diye bağırıyorum onlara... Bu kadar da evhamlı olunmaz ki! Tamam, çok endişeli bir dönem ama biraz rahat olmak lazım ki, içerdeki de rahat olsun.
Onlara ahkam kestikten sonra kendimin o dönemini hatırlamaya çalıştım. Şaka maka altı sene geçti üzerinden, unutuyor insan. (Zaten o yüzden ikinciyi üçüncüyü doğruyorlar ya!!!) Ne haldeydik karı koca. Zamanla, öğrendikçe, yaşadıkça piştik haliyle.
OYUNCU ÇOCUKLAR YETİŞECEK
Neyse, onlar da atlatacak, rahatlayacaklar nasıl olsa... Bu arada ünlü hamileler ve onlara yapılan yüksek fiyatlı reklam teklifleri ile ilgili haberlere rastlıyorum son zamanlarda... Ya da arada dedikoduları geliyor kulağımıza. Hem Gülben Ergen’in hem de Aşkın Nur Yengi’nin teklifleri reddettiklerini okudum. Zaten herkesi her yerde görmek insanları bayıyor bence. Bu arada bana, "Millete laf atıyorsun sen oynamaz mısın reklamlarda" diye sorsanız, oynarım. Hiç yapmadığım bir şey olduğu için merak ediyorum çünkü.
Bu arada reklam demişken, Sinan Çetin’in Plato Film Okulu çocuklara yönelik sinema ve oyunculuk atölyeleri düzenliyor.
Dersler, haftasonları Ayla Algan’ın genel danışmanlığında eğitmenler Gülsün Odabaş, Nesrin Karadağ, Ececan Gümeci ile yapılacak.
Amaç, öncelikle çocuğun kendisini keşfetmesini sağlamak. Sonra da doğaçlama çalışmalarının yazıya dökülmesi ile ortaya çıkacak senaryolar kaydedilerek çocuklara izletilecek. Böylece çocuğa kendini televizyonda izleme şansı verilip ve kendi eleştirisini yapma imkanı tanınacak. Eğitimin ikinci aşamasında ise, kamera-ışık-kurgu gibi bilgiler verilecek, çocuklar, çocuk filmleri üzerinden sinema tarihi, animasyonun ve sanatın sinemaya katkısını öğrenecekler.
Doğrusunu isterseniz onları takdir ettim. İçim açıldı.
Emzirme zamanı!
1-8 Ekim arası, Emzirme Haftası. Bundan yola çıkarak herkese, özellikle de yeni annelere, anne sütünün önemini hatırlatmak istedik. İşte mucizevi besin: Anne sütü, bebeğinizin sağlıklı gelişimi için ihtiyaç duyduğu maddelerin tümüne sahip. Çevrenizden emzirmenin ağrılı olabileceğine dair bazı şeyler duymuş olabilirsiniz. Usulüne uygun emzirdiğinizde, emzirmek kesinlikle ağrılı değildir; aksine, bebeğinizle aranızdaki bağların kurulması için en önemli köprülerden biri.
EMZİRMENİNBEBEĞE FAYDALARI
Meme emmek, bebeğin duygusal bir ihtiyacını karşılar.
Anne sütü, hastalanmış bir bebek için en ideal besin: İçinde bebeğin gelişimi için gerekli olan bütün enzim ve mineraller bulunur.
Meme kanserinin, bebekliklerinde kısa bir süre de olsa anne sütü almış kız çocuklarında görülme olasılığı yüzde 25 daha düşük.
Anne sütü bebeğin ilk dışkısının daha kolay çıkarılmasına yardımcı olur: Nispeten kıvamlı ve yapışkan olan ilk dışkı, annenin ilk sütü olan kolostrumun, bebeğin sindirim sistemi üzerindeki etkileri sayesinde kolaylıkla, hiç zorlanmadan çıkarılır.
Anne sütü ile beslenen bebeklerde obezite riski daha düşük.
Anne sütünde bulunan maddeler, bebeğin enfeksiyonlara karşı daha etkili korunmasına yardımcı olur ve bebeğin kendi bağışıklık sisteminin gelişimini hızlandırır.
Anne sütü, mamadan daha kolay hazmedilir ve içeriği kana daha fazla geçer. Çünkü anne sütü içerdiği bazı enzimlerle bebeğin bu sütü daha kolay hazmetmesini sağlar.
Emzirilen bebeklerde kasık fıtığı ortaya çıkma riski, nispeten daha düşüktür.
Anne sütü ile beslenen bebekler daha iyi bir sosyal gelişim gösterirler: Bir yaşını doldurmuş bebekler arasında, mamayla beslenenler ve anne sütü ile beslenenler karşılaştırıldığında, anne sütü ile beslenenlerde motor ve sosyal gelişimin belirgin olarak daha fazla olduğu tespit edildi.
Anne sütü alan bebeklerin ortalama IQ değerleri daha yüksek olur.
Diş çürükleri daha az görülür.
Görme kusurları, daha az sıklıkta ortaya çıkar; çünkü anne sütü önemli bir A vitamini kaynağı.
Egzama daha az görülür: Anne sütü ile beslenme alerjiye karşı korur ve bu koruyucu etki erişkinlik dönemine kadar sürer. Altı ay ve daha fazla süreyle anne sütü almış bebeklerde görülen egzamaya olan koruyucu etki daha da yüksek.
Anne sütü ile beslenen bebeklerde reflü (mideden yemek borusuna gıda kaçması) ve buna bağlı kusmaya daha az rastlanır.
Anne sütü doğal bir sakinleştirici ve ağrı kesicidir: Anne sütünde endorfin hormonu var. Bu morfin benzeri doğal madde, sakinleştirici etkileri yanında ağrı dindirici özelliklere de sahip. Örneğin, aşı sonrası bebeğinizi hemen emzirirseniz, aşının ağrısını hızla unutacaktır.
Aşıların etkinliğini artırır.
Anne sütünde yağ, karbonhidrat ve proteinler bebek için ideal ölçülerde bulunur: Çünkü anne sütündeki miktarlar bebeğin ihtiyaçlarına göre sürekli olarak değişir.
Emzirilen bebeklerin diş ve çeneleri daha iyi gelişir.
Anne sütüyle beslenen bebekler daha kolay konuşurlar.
Anne sütü bir nevi antibiyotiktir. Bebeği pek çok hastalıktan korur.
Anne sütü ergen çocuklarda ortaya çıkan romatizmal hastalıklara karşı koruyucudur: Anne sütü, bu riski yüzde 40 oranında azaltır. Anne sütüyle beslenenlerde Hodgkin hastalığı ve bazı çocukluk çağı lenf kanserlerine yakalanma riski de daha düşük.
Anne sütü, bebeği bakterilerle oluşan menenjit (beyin zarı iltihaplanması) hastalığına karşı bağışıklık sağlar. Ayrıca solunum yolu, idrar yolu ve orta kulak enfeksiyonlarından, astım hastalığından korur.
MEME MASAJI
Emzirmeden önce yapabileceğiniz birkaç hareketle rahatlamanız mümkün. Avuç içlerinizle memenizi alttan ve üstten kavrayın. Ellerinizi, memenizin göğüs kafesinize en yakın noktasından başlayarak, meme başına doğru yavaş yavaş baskı uygulayarak ilerletin. Avuç içleri yine alttan ve üstten memeyi kavramış durumdayken, memenizi hafifçe alta ve üste doğru birkaç kez hareket ettirin. Parmak uçlarınızı kullanarak, dairesel hareketlerle memenizin çeşitli bölgelerine masaj yapın.
NASIL EMZİRECEKSİNİZ
4 Meme başınızı bebeğinizin dudak kenarına yaklaştırarak bebeğinizin emme refleksinin devreye girmesini sağlayın.
4 Bebeğinizin ağzını iyice açmasını ve daha sonra meme başınızı iyice almasını bekleyin.
4 Bebeğiniz, sütünüzü en etkili şekilde emebilmesi için meme başınızın tümünü ağzının içine almalı.
4 Bebeğiniz emmeye devam ettiği sürece elinizle başını alttan destekleyin.
ANNEMİN KÖŞESİ
Annem Sophia Loren, ben Shirley McLaine
Geçenlerde bir film seyrediyordum. Shirley McLaine oynuyordu. Her zamanki gibi çatlak, deli dolu, fazla modern hatta aykırı fikirli anneanne rolündeydi. O anda ben de böyle bir babaanne olmak isterim diye düşündüm. Mesela annem, daha çok Sophia Loren kılıklı bir anneanne. İncecik belli, süper şık ve bakımlı. Gençliğimizde "Full kaporta" dediğimiz türden. Gerçi Shirley de bakımlı kadın ama Loren bir başka ağır! Bir de Vanessa Redgrave var ki kadın şimdi gençliğinde olmadığı kadar iyi. Bu zamanda sadece çocuklarımız değil, annelerimiz de şanslı...
Yazının Devamını Oku 
30 Eylül 2006
Geçen hafta önemli biri konferans vermek için buradaydı: Dr. Daniel S. Acruff. Çocuk ve tüketim üzerine son derece faydalı kitapları var. Bütün bir gün onu dinledim. Dinlerken de bol bol not aldım. İlginç bulduğum bazı şeyleri sizinle de paylaşayım dedim. Çünkü çocuklar artık tüketim hayatımızın büyük bir kısmına hakimler, kararlarımızda etkililer. Bu durumda anne-babaların biraz daha bilgiye ihtiyacı var.
Çocuklar en çok ne alıyor dersiniz? Kendi paraları olduğu zaman yani...
Hemen sırasıyla söyleyelim: 1. Yiyecek içecek 2. Oyuncak ve eğlendirici şeyler 3. Kızlar ağırlıklı olmak üzere giyecek 4. Diğer.
Gördüğünüz üzere bu sıralamada temel neden, ihtiyaç değil, eğlence ve zevk... Biz yetişkinlerden ilk farkları bu sanırım. (Biz bütün alışverişimizi, özellikle de kıyafetleri tamamen ihtiyaca yönelik yaparız ya!)
Yaş gruplarına göre çocuklar için pek çok ürünün anlamı değişiyor. Çünkü farklı yaşlarda farklı bakıyorlar her şeye. Bu, ebeveynler için de geçerli. Mesela üç yaşındakilerin favori kahramanı Ayı Winnie, sekiz yaşındaki çocuklar için " o küçükler için" diye tanımlanıyor. O çocuk 20 yaşına geldiğinde, Winnie sadece geçmişinden bir parça. Ama o çocuk bir gün baba ya da anne olduğunda bu sefer Winnie, "onun çocuğu" için olacak...
Dolayısı ile çocuklarımızın yaşları, tercihlerini çok etkiliyor. Paketin şekli, renkleri, üzerindeki çarpıcı görüntüler. Ve tabii karakterler ve kahramanlar. Bu arada kahramanların yüzde 95’inin erkek olduğunu biliyor muydunuz? Kadın olan yüzde beş ise pek işe yarar türden değil zaten. Bunun sebebi çok açık aslında. Kadınlar da erkek kahraman istiyor, erkekler de! Ne de olsa kızlar o kahraman tarafından kurtarılacak, değil mi?
ABARTIYA BAYILIYORLAR
Üç-yedi yaş arası gerçekten önemli ve etkili bir dönem. Bu dönemde abartı çocuklar için çok önemli. Tatmin olmaları da tamamen abartının yüksekliği ile alakalı. Bir şeyin "on yüz bin milyon tane" olması anca kesiyor onları! Veya, cafcaflı bir ambalajda bile tek bir noktaya dikkat ediyorlarmış. O da yazılı ya da görsel, en çarpıcı bölüm hangisiyse.
Konferansın ilerleyen bölümlerinde Çocuk Aklı Pazarlama ve İletişim şirketinden Senem Ekermen ve Semin Yılmaz da konuşmacılar arasındaydı. Özetle, annelerin de artık çok değiştiğini, ürünlerin annelere nasıl beğendirileceğini anlattılar.
Daha da önemlisi, çocukları alışverişte neyin motive ettiğini özetlediler: Eğlence, güç, ait olmak ve özgürlük... Bunların hepsini içine alan en büyük alan ise internet!
Yaaa, çocukların yaşı büyüdükçe internetin neden bu kadar önemli olduğunu buradan öğrenebiliyoruz işte.
Bebekler de masaj sever
Bebeğinizin fiziksel ve duygusal gelişimine katkıda bulunmak için masajdan yararlanabilirsiniz. Masaj anne-babanın bebekleriyle iletişim kurmaları ve ilişkilerini güçlendirmelerinin en keyifli ve etkili yollarından biri. Bebeğin ağrılarıyla başetmesine de yardımı oluyor. Türkçe’ye çevrilen Euphia Masaj Kitabı’nda, bebeğe masajın ne zaman, nerede, nasıl yapılacağı sorularının yanıtlarını bulacaksınız. Masaj tekniklerinin fotoğraflarla gösterildiği kitapta, shantala ve İsveç masajlarıyla refleks bölgeleri terapisinin nasıl yapılacağı da anlatılıyor. Euphia Doğal Bebek Ürünleri Firması Genel Müdürü Michel Calewaert, Türkiye ziyaretinde bebek masajı ve kitabını anlattı.
STRESE DAYANIKLILIĞINI MASAJLA ARTIRIN
Bebekle konuşmak, iletişim kurmanın bir yolu. Masaj ise bebeğe dokunarak iletişim kurmanın geleneksel yollarından biri. Yumuşak hareketlerle yaptığınız masajla, konuşmasanız bile bebeğinize sevginizi ve şefkatinizi aktarabilirsiniz. Hiç kuşkunuz olmasın, bebeğiniz bunu anlayacak ve karşılığını verecektir. Unutmayın ki bebeklerin ve küçük çocukların kesinlikle fiziksel temasa ihtiyacı var.
Michel Calewaert, bebek masajının bir faydasına daha değiniyor: "Stres ve psikolojik sorunlar çoğunlukla yetişkinlerin sevgi eksikliği yaşadıkları çocukluk çağlarına dayanır. Anne ve babanın çalıştığı ve bu sebeple yeni doğan bebeğine yeterince zaman ayıramadıkları günümüzde, bebekler endişe ve suçluluk duygusuna kapılabilirler. Bu duyguların oluşumu, ebeveyn ve bebeğin birbirlerinden uzaklaşmasına sebep olabilir. Her gün uygulanan masaj, iletişimin tekrar kurulması, duyguların ve bağların derinleşmesi, böylece aile içi dengeyi kurmayı sağlar. Bu yolla bebek kendini güvende hisseder, iletişim kurmayı öğrenerek aidiyet duygusu gelişir ve sevildiğini hisseder." Araştırmalar, ebeveynlerinden düzenli ilgi gören bebeklerin daha seyrek ve daha kısa ağladıklarını gösteriyor. Gözyaşları ve çığlıklar sadece acıdan veya ağrıdan kaynaklanmaz. Aynı zamanda, doğuştan gelen, stres ve gerginlik anlarında devreye giren bir nevi korunma mekanizması işlevi görürler. Sevgi, ilgi ve fiziksel temasla büyüyen bebekler, strese karşı daha dengeli, huzurlu ve dayanıklı olurlar. Masaj, aynı zamanda, bebeğinizin tepkilerini gözlemlemek ve öğrenmek için de iyi bir yol.
GERGİNSENİZ MASAJ YAPMAYIN
Masajın bir duygu alışverişi olduğunu unutmayın. İstekli değilseniz ve gerginseniz masaja girişmeyin. Çünkü olumsuz duygularınız ellerinizle bebeğinize geçer. "Bebeğiniz kadar sizin de masaj için istekli olmanız gerek. Masaj sırasında bedeniniz ve ruhunuzu bebeğinize adayın. Bebeğiniz kendini güvende hissedebilsin" diyor kitap. Yoğun bir işgününün bitiminde, alışveriş ve hazırladığınız akşam yemeğinin sonrası, bebeğinizle şefkatle ilgilenmeniz için elverişli bir zaman olmayabilir. Mümkün olduğunca günün aynı saatlerini ayırın masaja. Masaja ayaklardan başlayın. Sabahları kısa ve canlandırıcı, akşamları sakinleştirici bir masaj yapın. Baş başa sessizliğin tadını çıkarabilmek için telefonun fişini çekin, televizyonu, radyoyu kapatın. Bebeğiniz açsa, oyun oynamak istiyorsa veya yemeklerden veya emzirdikten hemen sonra masaj yapmamaya özen gösterin. Banyo sonrası da masaj için uygun bir vakit.
MASAJIN BEBEKLERE FAYDALARI
Masaj, bebeğin vücudunu, organlarını daha iyi algılamasına yardımcı oluyor.
Zeka ve duygularının gelişimine katkıda bulunuyor.
Sinir ve sindirim sistemi, kan dolaşımı, çeşitli kas grupları ve solunum yolları, eklemlerin gevşemesi, elastikiyeti, kasların yumuşaklığı ve rahatlama-gevşeme yeteneği üzerinde olumlu etkiler yapıyor.
Esansiyel yağlarla yapılan masaj, bebekleri soğuk algınlığına karşı korumada, mide gazının çıkartılmasında yardımcı olmak ve rahat bir uykuya hazırlamak için de etkili.
Kitap, Belçika’dan ithal edilen Euphia bebek ürünlerinin satıldığı eczanelerde ve kitapçılarda 19 YTL’den satışa sunuldu. Rahatlatıcı buhar banyosu, masaj yağı ve hassas temizleme jelinden oluşan Euphia Hediye Seti’ni alanlar kitaba ücretsiz olarak sahip oluyor. Euphia Doğal Bebek Bakım Ürünleri hiçbir sentetik parfüm, SLS, paraben, silikon veya renklendirici madde, hormon, kimyasal veya genetiğiyle oynanmış madde içermiyor.
Mesude ERŞAN
ANNEMİN KÖŞESİ
Fazla yazıya gerek yok. Hep derdim ya, annem Maria Callas’ın kopyasıdır diye. İşte bana inanmayanları Dishy dergisinin ekim sayısı ikna edecek. Dergi, ekim sayısı için ünlülerin yerli benzerlerini buldu. Ama ciddi benzerler! İşte bu da annemin resmi!
Yazının Devamını Oku 
23 Eylül 2006
Ben yine ağladım. Üstelik, domuz gibi sağlam olan ben! Asla duygusal olmayan ben! Çünkü biz pazartesi okullu olduk. Benim küçük danam ilkokula başladı. Dolayısı ile biz de... Ben son bir haftadır gizli pozitif baskı içindeyim: "Yaşşasınnn, okullar açılıyor, hayatının en güzel dönemi başlıyor" ya da "Ahh, biz dün Tuna’yla ne konuştuk biliyor musun? Keşke yine okula dönsek" veya "Ay Sinannnnn çok şanslısın, okulun çok güzel, forman da çok şııııık!"
Sinan bazılarına tepki verirken, bazılarında da boş boş suratıma baktı. Galiba pek anlam veremedi bu konuşmalara. Neyse, biz eylemlerimize dönelim...
Hafta içi okula gidip öğretmenimiz ve diğer sınıf arkadaşlarımızla tanıştık. Defterlerimizi ve çıkan kitaplarımızı aldık, kapladık. Belli derslerin defter ve kitapları belli renklerde kaplanıyormuş; biz bilmediğimizden hepsini "A.T.O.M" ve "Fantastik Dörtlü"lerle süsledik. Neyse ki üzerlerine doğru renkte etiketler koyduk. Bunun sebebi, çocukların henüz okuma bilmedikleri için defter ve kitapları karıştırmalarıymış.
Sinan pazar günü erkenden yattı ama birkaç kere uyandı. En son ben de onun yanına uzandım. Yatmadan önce benim birkaç yakın arkadaşımı arayarak "Ben ilkokula başlıyorum, ilkokul hediyemi bekliyorum" yüzsüzlüğü bile yaptık. Sabah kahvaltı hazırlarken, ne kadar aksilik yaparsa yapsın ona asla kızmayacağımı ve bağırmayacağıma kendi kendime söz verdim.
Son zamanlarda son derece asabi ve kural tanımaz olan oğlum, o sabah lokum gibiydi. Yataktan kolay kalktı, bütün ihtiyaçlarını gördü, giyindi. Kahvaltısını bile etti ve babamızla beraber yollara döküldük.
Eşim, gece epey zor dalmış uykuya. O benden çok daha hassas zaten. Okula varıp sınıflara girdiğimizde bizim takım toparlandık yine. Anneler ve babalar yani! Anneler olarak hepimiz hafiften dolu gözlerle birbirimize bakıyorduk. Eşyaları dolaplarına yerleştirdik, törene gittik. İstiklal Marşı, okul marşı, nutuk derken tören bitti. Biz de okuldan çıktık; kahve içmeye gittik.
Anne babalar için bir dönem daha bitti. İlk kez yürümeye başladığında da bunu hissetmiştik.
Büyüyorlar, onlarla birlikte sorumluluklar da büyüyor. Hem çocukların hem de bizim... Tek bir temennim var şu anda: Umarım okulu sever. Umarım öğrenmeyi sever. Yoksa yandık! Bu dileğim bütün çocuklar için geçerli, onu da belirteyim.
İlk gün Sinan da heyecanlıydı. Bazen çok mutlu olduğunu söylüyordu ama bazen de mutlu olmadığını.
Göreceğiz işte...
ZORUNLU ERTELEME
Geçen haftaki dileğim kabul görmedi; bu hafta yapılması planlanan Minifest, yağmur yüzünden haftaya ertelendi. Yani, 29 Eylül-1 Ekim arasında coşacağız Minifest ile.
Bebekler neden ağlar?
Bebekler ağlar. Bunu herkes bilir. Ama durmadan ağlayan bebekler anne ve babalarını epey endişelendirir. Peki neden ağlıyor bu bebek, diye sormadan edemezsiniz. Hastanede son derece sakin olup da evde durmadan ağlayan bebek, pek çok annenin "eve hoş geldin" sürprizidir. Hiçbir anne bebeğinin ağlamasına dayanamaz ama devamlı ağlayan bebekler annelerini çok zorlarlar. Yeni doğanların ağlaması size gereksinimlerini duyurma yoludur. Gözyaşlarının ise pek çok nedeni olabilir ama mutlaka size söylemek istediği bir şey vardır. Zaman geçtikçe, anneler neden ağladığını anlayabilecek kıvama gelirler. O arada size yardımcı olacak bilgileri de biz derledik.
Canı sıkılmış olabilir: Bebekler hareket eden her şeyi izlemeye bayılırlar; onu oyalamak için bunu değerlendirebilirsiniz. Tutabilecekleri kadar küçük, ancak yutamayacakları kadar büyük olan, parlak renkli oyuncaklar onları oyalar. Hepsini önüne yığmak yerine, az sayıda verin. Böylelikle birkaç günde bir yeni bir keşfe çıkabilir.
Terliyor ya da üşüyor olabilir: Bebekler vücut ısılarını kolay dengeleyemezler. Bu nedenle vücut ısısı artığında ya da üşümeye başladığında, gözyaşları içinde bağırmaya başlarlar. Ellerine ya da ayaklarına bakmayın, çünkü bunlar genellikle vücudunun geri kalanından daha soğuktur. Ensesine ya da karnına bakın, nemli veya terlemiş ise, vücut ısısı artmış demektir. Burnu soğuksa, üşüdüğünü düşünebilirsiniz ve bir kat daha giydirebilirsiniz. Dışarıdaysanız ve hava soğuksa, şapkaya, eldivene ve birkaç tane ince bebek battaniyesine ihtiyacınız olabilir.
Diş çıkarıyor olabilir: Bebeklerin çoğu ilk dişlerini yaklaşık altı aylıkken çıkarırlar. Ancak bazıları daha önce ya da sonra da çıkarabilir. Diş çıkarmanın belirtileri huysuzluk, salya akıtmak, yanaklarda kızarıklık ve eline geçen her şeyi kemirmeye çalışmasıdır; ayrıca dişetinde küçük bir şişlik de olabilir. Ağlamasının nedeni diş ise, dişetlerine masaj yapın veya bebekler için hazırlanmış diş jelleri ile ovun. Elinde tutabiliyorsa, içi su dolu diş halkalarından verin.
Sinirli ya da rahatsız olabilir: Bunun belirgin bir sebebi olup olmadığını anlayabilmek için bebeğinizi baştan aşağı kontrol edin. Kıyafeti rahatsız ediyor olabilir. Kolu ya da bacağı, garip bir şekle girmiş olabilir mi? Belki de parmağı örtüsünün altında kalmıştır ve bu canını acıtıyordur. Sırtüstü yatıyorken dünyaya biraz da yüzüstü ya da oturarak bakmak istiyor olabilir.
Yalnız kaldığı için: Bebeğinizin, sizin onun yanında olduğunuzu bilmeye ihtiyacı var. Sizinle fiziksel temas kurabilmek onun en büyük zevki ve bunun belirli aralıklarla yaşayamazsa, kesinlikle ağlayacaktır. Sarılmanız, onu kucağınıza alıp okşamanız, öpmeniz onun için büyük mutluluk. Onunla konuşun, gözlerinin içine bakın, gülüşünüzü ve koşulsuz sevginizi ona her fırsatta sunun.
Altı kirli olabilir: Bezinin kirlenmiş olması, ağlamasına neden olabilir; bu nedenle altını kontrol edin. Kakasını yapmışsa, anında aşırı tepki verebilir ve ağlaması da hızla şiddetlenebilir. Bu durumdan kaçınmak için, bebeğiniz altını pisletir pisletmez, bezini değiştirin ve poposunu iyice temizleyin. İnce bir tabaka pişik kremi sürün ve fırsatınız oldukça bezini açın ve bir süre öyle kalmasını sağlayın.
Yorgun olabilir: Bebekler de tıpkı yetişkinler gibi, uykuya ihtiyaçları olduğunda halsizleşir ve huysuzlaşırlar. Yeni doğanların çoğu günde 16-18 saat uykuya ihtiyaç duyar. Başlarda, uykusu geldiğinde kendiliğinden uyuyacaktır ancak büyüdükçe uyku vakitlerinden önce huysuzlaşmaya başlayabilir. Uykusu geldiği an yatağına yatırın. Bu şekilde, kendi kendine uyumaya alışır. Odanın sıcaklığının 16-20 derece arasında, ışıkların kısık ve odanın sessiz olmasına dikkat edin. Büyüdükçe, düzenli bir uyku ve uyanma alışkanlığı kazanır ve uykuda geçirdiği süre hızla azalır. Uyku saatini geçirdiğinde ya da çok uykusu geldiğinde uykuya dalmaları kolay olmaz. Bu da daha fazla ağlamasına neden olabilir.
Aç olabilir: Bebeğinizin midesi çok küçük; çok çabuk dolabilir, ama emin olun ki boşaldığında sizi bundan haberdar eder! Yeni doğan bebeklerin genellikle 2-3 saatte bir emzirilmesi gerekir. Anne sütü ile besliyorsanız, onu kısa sürede sakinleştirebilirsiniz. Karnı doymasına rağmen ağlamaya devam ediyorsa, emzik verebilirsiniz.
Susamış olabilir: Bebeğinizi mama ile besliyorsanız, özellikle sıcak havalarda ya da çok kalın kıyafetler giydirilmişse, mama yedikten kısa bir süre sonra susayabilir. Bir miktar kaynatılmış ve ılıtılmış su onu mutlu eder. Ama anne sütü ile besliyorsanız, çok sıcak havalar dışında, ekstra sıvı vermeniz gerekmeyebilir. Kısa süreli bir emzirme sıvı ihtiyacını giderir. Doğal olduğu belirtilse bile, hazır meyve sularından ilk aylarda uzak durun.
Hasta olabilir: Bu olasılık, öncelikle göz önüne almanız gereken bir ağlama nedeni. Ateşini kontrol edin. Normal yiyip yemediğine, yeterince sıvı alıp almadığına bakın. Sonra, ishal ya da cildinde döküntü gibi herhangi bir rahatsızlığı olup olmadığına bakın. Bebeğiniz her zamanki gibi yemiyor veya yukarıda adı geçen rahatsızlıkları gösteriyorsa, hemen bir çocuk doktoruna başvurun. Ayrıca belirtileri takip edin. Örneğin, gündüz başlayan huzursuzluğun nedeni akşam ortaya çıkabilir.
Ağlamayla baş etmeniz için 4 ipucu
1) Onu kanguru ile taşıyın. Sizin sıcaklığını ve yakınlığınızı hissedebilmesi için, onu bebek askısı ile taşıyın. Her hareketinizle birlikte kokunuzu alarak sallanması, onu sakinleştirecektir.
2) Yürüyüşe, pusetle ya da arabayla gezintiye çıkın. Pusette gezinmek çok hoşuna gidecektir. Arabanın içindeki ritmin verdiği huzur hemen uykuya dalmasını da sağlayabilir.
3) Müzik dinletin. Bebeğinizi kollarınıza alın ve ona şarkı söylerken yavaş yavaş dans edin. Bazı bebekler çamaşır makinesinin sesinden bile hoşlanır. Müzik, özellikle de anne ya da babasının sesini bir ritim içinde dinlemek, ona çok iyi gelir.
4) Masaj yapın. Sıcaklığı uygun olan bir odada bebek yağı ile karnına, kollarına, bacaklarına ve sırtına masaj yapın.
ANNEMİN KÖŞESİ
Annem mutluluğun yaşını onayladı
İngiltere’de bin kişi üzerinde yapılan bir anket 57 yaşındakilerin, aile hayatlarını düzene sokmuş, gelecek ile ilgili herhangi bir kaygı taşımayan kişiler olduğunu gösteriyormuş. 57 yaşındakiler aynı zamanda hayata en doymuş gözlerle bakan ve nefes almaktan en mutlu olan kişilermiş. Anketten, 25-30 yaş grubunun ise arkadaşlarından ve seks hayatlarından en mutlu olanlar olduğu sonucu çıkarken, bu yaş grubundaki her 10 kişiden 8’i, arkadaşlarına aşırı düşkün olduklarını ve seks yapmanın kendilerine büyük mutluluk verdiğini söylemiş. Anketi haber yapan İngiliz Sun Gazetesi, 57 yaşındaki birkaç ünlü bulmuş: Meryl Streep, Prince Charles, Bruce Springsteen. Ve Lizet Romi! Ahh pardon, o 47 idi!!!
Yazının Devamını Oku 