Nora Romi

İlk aşk acısı

6 Ocak 2007
Bu yazıyı yazıp yazmamayı önce düşündüm. Çünkü oğlumun özel hayatına giriyor. O yüzden bilemedim. Artık okumayı da ufak ufak söktüğünden, her an yazılarımı okumaya kalkabilir zaten.

Neyse, bizim taaa "küçük okuldan" beri gözbebeğimiz olan bir kız arkadaşımız vardı. Hani, özel olanlarından... Ama onlar daha sonra İstanbul’dan taşındıkları için epey az görüşür olmuştuk.

Ardından yeni sınıfımızda yeni "özel" kız arkadaşlarımız da olmuştu ama bu hanımın yerini hep ayrı tutmuştu oğlum...

Yaklaşık birbuçuk seneden sonra İstanbul’a gelen güzel kızımızla hemen buluşmaya karar verdik. Biz anneler telefonda program yapıp, "her zamanki yerimizde" buluşma kararı aldık. İlk karşılaştığımız anda çocuklar biraz çekinik kaldı. Masanın iki ucuna oturup birbirlerini süzdüler. Neyse sonrasında havaya girildi ve muhabbet, oyunlar başladı. Sonra parka gittik, orada oynadılar. Hava soğuk olduğundan ve vaktimiz de olduğundan yakın olan bizim eve gitmeyi önerdim kahve içmek için. Böylece çocuklar odada oynar, biz de salonda iki çift laf edebilirdik.

Ne var ki hiç öyle olmadı...

Kızımız, Sinan’ın yeni düzenlediğimiz ve çok güzel bir maceracı erkek çocuk odası haline getirdiğimiz odasına girmeyi reddetti...

Sinan da çok bozuldu...

Oğlan odada, kız yanımızda dakikalar geçmeye başladı. Sonra Sinan beni çağırdı ve elindeki kağıdı arkadaşına vermemi istedi. Dayanamayıp okudum tabii. Ciddi bir sitem notu vardı. Notu ilettim ama yine de kızımızı odaya götüremedim.

OĞLANLARI KIZLARDAN KORUMAK GEREK!

Sonra Sinan yine bana seslenip müzik dinlemek istediğini söyledi ve yardım istedi. Onun için doldurduğum bir CD vardı. Bütün sevdiği şarkıları toplamıştım içine. Kargo’nun söylediği "Ayrılmam, sarılırım hayallere" dışında hepsi hızlı parçalardı.

Sinan CD’yi yerleştirirken ben de gitme zamanları gelen ana kızımızı geçirmeye başladım. Öpüştük, vedalaştık. O sırada içeriden bir ses yükseldi: "Ayrılmaaaaam, sarılırım hayallereeeeee..."

Kapıyı nasıl kapadım ve ağlayarak Sinan’a koştum size anlatamam! Tamam abarttım biliyorum ama oğlumu odasındaki koltukta oturup karşı duvara bakarken buldum.

Sinan’ın ilk aşk acısı karşısında o değil, ben ağlıyordum!

İşte kızlar daha bu yaşlardan itibaren bizim tatlı oğullarımızı üzüyorlar!!! Şaka bir yana, çocukları benim yaşlarımda olan bazı arkadaşlarım var. Onlar da oğullarının ne kadar eşlerinin etkileri altında olduklarından şikáyet ediyorlar. Hatta gerçekten bir sebep yokken torunlarını göstermeyenler, "senin ailenle görüşmem" diyenler bile var.

Erkekler gerçekten kadınların çok etkisi altında kalıyorlar. Ve bu durum küçük yaştan başlıyor. Dolayısı ile sanırım oğullarımızı kadınlara karşı daha güçlü yetiştirmemiz gerekiyor.

Benden söylemesi, kızlar çok daha uyanık...

Temizliği nasıl öğreteceksiniz

Çocuğunuzun bu yaşa gelene kadar en sevdiği şey, deneyler yoluyla oyunlar oynamak; etraftaki ve elinin altındaki hemen her şeyi yerlere atmak; o sırada oynadığı oyuncağı bir kenara bırakıp, yenisini bulup evin her yerini talan etmek için oda oda dolaşmaktı belki de... Banyo zamanları ise ayrı bir sorun. Kimisi hemen her gün koşa koşa banyoya giderken, kimi de sudan deli gibi kaçar, sonra da suya girince dışarı çıkmak bilmez. Tabii bir de küvetin içindeki suyun tamamını dışarı sıçratmadan bir türlü rahat etmeyen çocuklar var. Çocuğunuz iki-üç yaşlarında ise, iyi haberlerimiz var: Artık ev düzeni ve bireysel temizlik konusunda daha önemli bir rol sahibi olmaya hazır. Yani, "Ben kendim yapacağım!" noktasına gelmiş iki-üç yaşlarındaki çocuğunuza temizlik konusunda bazı temel eğitimleri vermenizin vakti geldi. Öğretmeye ne kadar erken başlarsanız, o kadar rahat edersiniz. Temizlik konusunda bütün iş, dört temel beceriyi öğretmekle başlıyor. Bunları becerdiniz mi, gerisi kolay.

á EL YIKAMA

Artık rol model olmayı bir kenara bırakın ve çocuğunuzun sabunu ellerine almasına izin verin. Lavabonun hemen altına küçük bir yükselti yerleştirin ki, çocuğunuz rahat bir şekilde ellerini sabunlamanın tadına varsın. İlk denemelerde titiz bir el yıkama işleminin sağlanamayacağından emin olabilirsiniz. Başlangıçta, ellerini ıslatmasını bile alkışladığınızdan emin olun. Küçük küçük yardımlarla, tüm elini temizlemesine, en azından ovuşturmasına yardımcı olun. İyi bir el yıkama işleminin ortalama 20 saniyeye ihtiyacı var. Yıkama işlemi sona erdikten sonra, havlu kullanma alışkanlığını edindirmeyi de unutmayın.

TÜYO: Süper kahramanların resimleriyle süslü sevimli sıvı sabunluklar işinizi kolaylaştırabilir. Bu süre içinde, çocuğunuzun kodlayarak öğrenmesine yardımcı olacak olan, neşeli bir şarkı mırıldanmayı da seçebilirsiniz.

á DİŞ FIRÇALAMA

Çocuğunuz beş-altı yaşına gelene kadar diş fırçalama işleminin tüm ince ayrıntılarını gerçekleştiremeyecek. Yine de örneğin daireler çizerek fırçalamak gibi temel hareketleri öğretebilirsiniz. Öncelikle diş fırçasının çocuğunuzun yaşına uygun olduğundan emin olun. Fırçanın küçük bir başlığı, yumuşak fırçaları ve eliyle tutacağı alanın biraz geniş olması gerekiyor. Fındık büyüklüğünde bir miktar diş macunu da çocuğunuzun minik dişlerini temizlemek için yeterli. Dişlerini kendi başına fırçalama konusunda ısrarcı davranırsa izin verin ancak dişlerinin tam olarak temizlenebilmesi için, son işlemleri siz yapın.

TÜYO: Diş fırçalama seanslarını oyun haline getirebilirsiniz. Ağzını kocaman, bir aslan gibi açmasını isteyin ve küçük aslanınız kükrerken, daireler çizerek yaklaşık bir dakika boyunca dişlerini siz fırçalayın. Çocuklar için hazırlanan rengárenk paketli ve tatlı diş macunları ve en sevdiği kahramanlarla süslü diş fırçaları, diş fırçalama seanslarının uzamasına yardımcı olacak.

á BANYO YAPMA

Çocuğunuza banyoyu sevdirmek için yapabileceğiniz sayısız şey var. Banyo zamanını oyun olarak görenler için önerimiz, ilk birkaç dakikayı temizlenmeye ayırmak ve sonrasında çocuğunuzun bir süre oyun oynamasına izin vermeniz.

Diğer durum için ise, yani banyodan hoşlanmayan çocuklar için biraz daha yaratıcı olmaya ihtiyacınız var. Bu durumda deminkinin tam tersi bir uygulama sırası benimsemelisiniz. Küvetin içini envai çeşit oyuncakla doldurun ve oyun oynamasını teşvik edin. Keyif almaya başladıkça, bir yandan temizliğin önemi üzerine nutuk çekerken, diğer yandan çocuğunuzu ona hissettirmeden temizlemeye başlayabilirsiniz.

İki-üç yaşlarındaki çocuğunuz tüm bedenini temizlemeyi kendi başına başaramayacak kadar küçük olsa da, bazı banyo rutinlerini öğretebilirsiniz. Örneğin kulaklarının arkasını yıkamayı ve dizlerini, bacaklarını hatta gövdesini liflemeyi başarabilir.

TÜYO: Banyo sefalarına, çocuğunuza özel lifler ya da renkli banyo süngerlerinin eşlik ettiğinden emin olun. Sevdiği çizgi film kahramanlarının, onu temizliyor olmasından keyif alacak.

POPO SİLME

Çocuğunuz dört-beş yaşlarına gelene kadar büyük olasılıkla poposunu kendi başına temizleyemeyecek. Ama bu yaşlarda nasıl bir teknikle bu işlemi gerçekleştirebileceğini gösterebilirsiniz. Tuvalet alışkanlığını ilk kazandırdığınız zamanlarda, bir görevle daha baş etmede zorlanacağından, poposunu sizin silmeniz gerek. Yumuşak bir tuvalet káğıdı ile poposunu temizlerken, "önden arkaya doğru" vurgusunu yapmanız ve bir yandan silerken diğer yandan bunu sesli söylemeniz, onun öğrenmesini kolaylaştırır. "Önden arkaya", özellikle kız çocuğunuz varsa, idrar yollarının enfeksiyon kapmasını önlemek için, hayatı boyunca ona yardımcı olacak bir bilgi. Çişini yaptıktan sonra da aynı şekilde önden arkaya doğru temizlemesi gerektiğini öğretmeniz önemli.

Çocuğunuza tuvaletteki işi bittikten sonra sifon çekmeyi, el yıkamayı ve ışığı kapatmayı söylemeyi unutmayın!

TÜYO: Popo silme için piyasada satılan ve alt değiştirirken kullandığımız ıslak bezleri de kullanabilirsiniz. Ama bunların kesinlikle tuvalete atılmaması gerektiğini de öğretmeyi ihmal etmeyin!

ANNEM GİBİ YAPIYORUM!

DİŞLERİNİZİ BİRLİKTE FIRÇALAYIN Dişlerinizi fırçalarken, onu yanınıza almayı unutmayın. Fırçalama bittikten sonra aynanın karşısında dişlerinizin nasıl da parladığını birlikte izleyin.

UMUMİ TUVALETLERDE Tuvalet kağıdı kullanmadan ve sifonu çekmeden tuvaletten kesinlikle çıkmayın. Her ikiniz de ellerinizi iyice yıkamadan oradan ayrılmayın. Ne kadar pis olursa olsun, suyun ve sabunun hijyen sağlayacağından emin olun.

SAÇLARINIZI ÇOCUĞUNUZUN YANINDA TARAYIN Böylelikle, saçlarınızın tarandıktan sonra, daha da güzelve temiz göründüğüne bizzat şahit olacak ve ilerleyen yıllarda defalarcahatırlatmanıza gerek kalmadan, kendi başına saçlarını tarama alışkanlığı kazanacak.

EL YIKAMA MESELESİNİ ABARTIN Ellerinizi yıkayacağınız her anda, bundan çocuğunuzun da haberdar olduğuna emin olun. "Sana yiyecek bir şeylerhazırlamadan önce ellerimi yıkamam gerekiyor. Şimdi ellerimi yıkamaya gidiyorum" şeklinde anonslar yapmaktan çekinmeyin.
Yazının Devamını Oku

Ben 18 çocukla yarım günü zor geçirdim öğretmenleri aylar, yıllar geçiriyor!

30 Aralık 2006
Nasıl eğlendim size anlatamam... Sinan’ın okulunda meslekleri tanıyalım gezisi vardı. Ben de her tarafa yetişen anne olarak, "Gezi işini ben ayarlarım" diye atlamıştım. Aklımda onları Hürriyet gazetesine salmak vardı. Düşünsenize 18 canavar Hürriyet binasında! Ne var ki, henüz hazır olmadıklarını hissederek ilk sene için onlara daha eğlenceli, daha çok zevk alabilecekleri bir yer düşünmeye başladım. Bu gazete binası işini de iki sene sonraya erteledim.

Bir pastane fabrikasının bu yıl için çok uygun olacağını düşündüm ve çocuklar için özel fabrika gezileri düzenlediğini duyduğum Motta ile irtibata geçtim. Gerçekten de Neslihan Hanım her şeyi organize etti ve biz gezi günü sabah erkenden okulda çocuklarla buluştuk.

İlk başta bir servis furyası vardı tabii. "18"ler ve annelerinin olduğu serviste ben çenebazların arasına düştüm. Yolumuz da uzundu. Herkes o kadar kendi kafasından konuşuyordu ki, onları tek ağız haline getirmek için öğretmenleri Yeliz Hanım’la birlikte "şarkı söyleyelim" dedik. Birkaç dakika idare etti şarkı işi. Ne var ki sonra yine dağıldılar. Bu sefer, "oyun oynayalım" dedik ama bazıları "Ben oynamaaaam" diye mızıkınca oyun işi de yattı...

Tam birileri sabah kahvaltısını bizimle paylaşmak üzereydi ki fabrikaya vardık...

Müthiş hazırlanmıştı Motta ekibi. Önce çocukları dev ekranlı bir salona aldılar. Önerinde her biri için pasta malzemesi vardı: Ortadan kesilmiş iki parça yuvarlak pandispanya, krema, meyve şekerlemeleri ve parça çikolata.

Önce onlara ekranda bir masal anlattılar. Masal tabii ki pasta ve hamurla ilgiliydi. Sonra hepsinin önüne kağıt ve renkli kalemler vererek hayallerindeki pastayı çizmelerini istediler. Ben de öğretmen gibi devamlı çocukların arasında dolanıp durdum. Sonra çocukların hepsine beyaz önlük, galoş ve bone giydirdik ve pasta ustası eşliğinde esas bölüme gittiler. Oraya anneleri almadılar çünkü temizlik gereği mümkün olduğunca az kişinin girmesi gerekiyor. Tabii biz içeride, yanlarında biz olmadan nasıl uslu duracaklarını düşünüp durduk...

HER YER KREMA, ÇİKOLATA...

Sonra geri geldiler ve pastalarını yapmaya başladılar... Krema, çikolata, pandispanya üst üste kondu, şekerlemelerle süslendi. Sonra her biri birer kutuya yerleştirildi ve akşam ailecek yenmek üzere çocuklara verildi.

Her birine bir de Moti kitapçığı verildi. Moti, bu pastanenin maskotu. Çocuklar onunla çok ilgilendi. Hepsi Moti’ye mail atıp, gerçekten var olup olmadığını soracaklarmış! İnanmıyorlar yani!

Gezinin sonunda bizim için hazırlanan sofrada küçük bir ziyafet vardı. Kendilerini kaybettiler desem, yalan olmaz. Sandviçler, kurabiyeler ve meyve suları... Bırakın yerlerin batmasını; Sinan’ın montundan, Emre’nin pantolonundan, bir başkasının ceketinden krema temizledim durdum.

Sonra da karnımız tok, pastalarımız elimizde okulumuza döndük. Yolda, çocuklara ödev vereceğimi söyledim. O kadar üzerime geldiler ki vazgeçtim...

Akşamüstü başımdaki uğultu, gözümdeki ağrılarla eve döndüm. İşe bile gidemedim. Aklımdan geçen tek şey, öğretmenleriydi. Allah onlara sabır versin... Ben yarım günü geçiremedim çocuklarla, onlar aylar, yıllar geçiriyor. Tamam, bize yaptıkları şımarıklıkları yapmıyorlar okulda belki ama inanın onlara da çok çektiriyorlar. Bence ilkokul öğretmenliği, hatta birinci sınıf öğretmenliği en zoru.

Evet, artık seneye düşüneceğiz yeni bir gezi işini. Bu senelik rahatım...

İyi seneler!

Gelenekleri çocuklarımıza öğretelim

Yeni yıl ve bayramlar, aileler için farklı bir önem taşır. Çünkü bazı gelenekleri çocuklarımıza öğretmenin en güzel yollarıdır bu günler. Bir yandan da evde misafir ağırlama, program yapma, hediye alma telaşı vardır. İşte size yeni yıl ve bayram arifelerini kolaylaştırmanın yolları...

1. YAPILACAKLAR LİSTESİ ÇIKARIN: İster bayram olsun ister yılbaşı, mutlaka sıkı bir hazırlık dönemi gerekiyor. Hediye alacağınız kişileri listeleyin. Hatta mümkünse kime ne alacağınızı bile yanına not edebilirsiniz.

2. PROGRAM YAPIN: Eğer zamanınız uzunsa haftalık, yakınsa günlük programlar yapın. Hangi gün hangi işi halledeceğinize karar verin. Yaptığınız iş planına göre mutlaka her gün bir şeyi halletmeye bakın.

3. GELENEKLERE RENK KATIN: Bayramlar konusunda hepimizin geçmişten gelen alışkanlıkları var. Bunları renklendirmek elinizde. Hatta başka geleneklerden esinlenmek ve onların beğendiğimiz parçalarını uygulamak elimizde. Mesela yeni yıl için örnek verelim: Yılbaşı ağacı kurun. Ağacı süslerken çocuğunuzla beraber pişireceğiniz kurabiyeleri de asın ağaca. Ve yeni yıl gecesi bunları ağacınızdan toplayıp yiyin.

4. BAYRAMLA İLGİLİ KİTAPLAR ALIN: Çocuğunuza bayramları anlatmanız için onun anlayabileceği bir dilde hazırlanmış kitaplar alabilirsiniz. Boyama kitapları bile olabilir bunlar. Akşamları yatmadan ona bu kitapları okuyup, o bayramın hikayesini anlatabilirsiniz.

5. EVİNİZE İLGİ GÖSTERİN: Bayram temizliği önemlidir. Ama temizliğin dışında da küçük değişiklikler yapabilirsiniz. Dekorasyon değişikliği gibi...

6. ÖZEL YEMEKLER HAZIRLAYIN: Bu, bayrama özel bir yemek de olabilir daha önce yapmadığınız bir yemek de... Bu dönemler, özellikle ailenizden yeni lezzetleri öğrenmeniz için de iyi bir fırsat. Ama ailevi bayram yemeklerini mutlaka öğrenmeye başlayın.

7. KATALOG BAKIN: Eğer hediye almak durumundaysanız katalogları iyi değerlendirin. Mesela çocuklar için bazı oyuncakçıların çok güzel ürün katalogları var ve bütün ürünleri orada görebiliyorsunuz. Telefonla bilgi bile alabiliyorsunuz. Böylece bazı alışverişleri toplu olarak halledebilirsiniz.

8. GÖRDÜĞÜNÜZ ZAMAN ALIN: Eğer çok dolaşıp "en"leri ararsanız yetiştiremezsiniz. Bu zamanlar, unutmayın ki herkes için alışveriş zamanıdır. Makul bulduğunuz bir şeyi hemen alın.

9. MÜKEMMEL OLMAYA ÇALIŞMAYIN: Tabii ki en iyisini yapmaya çalışacaksınız... Aileniz için en güzel sofrayı kurmak, yemekler, hediyeler, gezi programları... Özellikle özenilen bu tip durumlarda çocuklar kesin huysuzluk çıkarır. Hastalanabilir ya da aksilik yapabilirler. Buna hazırlıklı olun.

10. TEBRİK KARTLARINIZI KENDİNİZ YAPIN: Çocuklarınızla birlikte yılbaşı ya da bayram kartları yapabilirsiniz. Piyasada satılan "Kağıt vs." isimli bir dergi var mesela. Bunun içinde çocuklarla yapılabilen bu tür çalışmalar var.

11. KENDİNİZE ÖDÜL VERİN: Bu bir hediye olabilir, bir yemek olabilir ya da bir program... Tercih tamamen sizin.

12. BOL BOL FOTOĞRAF ÇEKİN: Dijital makineler çıktığından beri fotoğrafların çoğu bilgisayarlarda kalıyor. Bu sefer onların bir kısmını karta bastırmayı ihmal etmeyin.

13. BAYRAM TATİLİNİN BİR GÜNÜNÜ ÇEKİRDEK AİLENİZE AYIRIN: Anne baba ve çocuk(lar) şeklinde bir program yapın. Beraber yemeğe gidin, gezin dolaşın.

14. AYNI HEDİYEDEN 3-5 TANE ALIN: Özellikle de ucuz ve sempatik bir objeden... Böylece herhangi bir sürpriz durumunda yedekli olursunuz.

15. BUZLUKTA YEMEK STOKLAYIN: Özellikle börek ve köfte böyle günlerde kurtarıcı. Beklenmedik misafirler için hemen sigara böreklerini kızartabilirsiniz mesela... Ya da direkt buzdan çıkarıp fırına atabileceğiniz bir tepsi böreği...

16. ÇOCUKLARIN BİRBİRLERİYLE İLGİLENMESİNE İZİN VERİN: Böyle günlerde farklı yaşlarda çocuklar da bir araya gelir. Büyük olanların küçüklere yardımcı olmasına izin verin. Hatta mümkünse çocuklar için ayrı bir masa hazırlayın ve birbirleriyle vakit geçirmelerini sağlayın.

17. ÇOCUKLARA ÖZEL PROGRAM YAPIN: Evinizin bir odasına normal zamanda yoksa bile televizyon ve varsa DVD-VCD oynatıcı kurun. Çocuklar bu odada mümkün olduğunca fazla zaman geçirirlerse siz de daha rahat edersiniz.

18. MAHALLEDEKİ ÇOCUKLARI İHMAL ETMEYİN: Ya da apartman görevlisinin çocukları için de bir şeyler hazırlayın. Bir minik oyuncak ve yanına bir torba kurabiye onları çok mutlu eder.

19. BÜYÜKLER İÇİN DE OYUN: Kutu oyunları şu aralar çok revaçta. Bir de tabii eskilerin hikayelerini anlatma faslı vardır. Çok klişe de gelse, bu tip eğlencelere devam edin.

Kaybolan tarifler

Köşedeki yazıyı yazarken, aklım konudan konuya gitti, aile büyüklerine ve yemeklere takıldı...

Anneannemin annesini ben 25 yaşlarındayken kaybettik. Dolayısı ile onunla ve yemekleriyle ilgili çok anım var. Örneğin badem ezmesi ve pandispanyası. Ne var ki tarifler onunla beraber gitti. Şimdi hiçbirimiz bu ikisini onun gibi yapamıyoruz. Anneannem deniyor duruyor, ben bekliyorum. Gerçi anneannemin de çok iyi yaptığı yemekler var. Aslında bir an önce onları öğrenmem lazım!

Annem ise sinir bir şekilde ne yapsa iyi yaptığı için ondan öğrenecek hiçbir şeyim yok!!!
Yazının Devamını Oku

Şikáyet edip duracağınıza bilgilenin!

23 Aralık 2006
Hakikaten canım sıkıldı... Geçen hafta düzenlenen Compex Bilgisayar fuarında "Çocuk ve İnternet" adlı bir konferans vardı. Üç bölümden oluşan konferansta 15’e yakın konuşmacı vardı. Milletvekilinden tutun da dernek yöneticisine, eğitimciye, şirket elemanından bilişim gazetecisine kadar...

Pek çok kişinin sorularına cevap bulabileceği toplu bir ortamdı bu. Ama salon neredeyse bomboştu.

Aileler için "İnternet ve Çocuk" konusunda seminerler düzenleyen arkadaşım, konferanstan bir gece önce düzenlediği seminere sadece altı kişinin katıldığını söyledi.

Şikayet etmeyi biliyorsunuz ama! "İnternet kötü. İnternet zararlı. Oyunlar çocuklarda şiddeti artırıyor. Her şeyin suçlusu onlar! Eğitim şart. Çocuklar eğitilmeli. Aileler eğitilmeli. Aile ve çocuk arasındaki diyalog önemli..." diyorsunuz.

Eyvallah... İyi de nerede bu aileler?!

Sinirlenmemdeki neden, bu ilgisizliğin sadece bahsettiğim bu iki organizasyonla sınırlı kalmayışını bildiğimden. Neyse ki elimizden geldiğince gazetelerde, dergilerde bunları anlatmaya, açıklamaya çalışıyoruz. Bilmiyorum artık kaç kişi okuyor ya da okuduğunu uyguluyor...

Bir zamanlar televizyona takmıştık çocuk eğitimi ile ilgili olarak. Biz masumduk da, pek çok şeyin sorumlusu televizyondu sanki. Şimdi de internet ve bilgisayar aynı durumda. Ortak bir dil de sağlanıyor tabii: "Evet, doğru kullanıldığında internet ve bilgisayar çok yararlı."

Çok yakın bir arkadaşım anlattı. 10-12 yaşındaki yeğenlerinin arkadaşları çocuk pornosunu "çocuklar için porno" sandıkları için merak etmişler... Onları da suçlayamayız ki!!!

İSTİKRARLI OLMAK GEREK

Compex’teki konferansta bir grup öğrenci vardı. Sadece bir grup. Onlar da Işık Lisesi’nden gelmişlerdi. Öğretmenleri de yanındaydı.

Konuşmacılar, insan ve internet arasındaki dengenin nasıl kurulması gerektiği konusunda bilgiler verirken öğrencilerin internetten nasıl ödev indirdiklerinden, küçük hilelerden bahsettiler. Bunun üzerine öğretmenimiz de söz alarak bu işe artık uyandıklarını; dolayısıyla da artık sadece araştırmaya değil, daha çok uygulamaya yönelik ödevler verdiklerini anlattı. Bu hoş bir detaydı ama anlatılanlar ve verilen rakamlar daha çok olumsuzdu tahmin edersiniz ki...

Evet, bütün hikaye ailelerde. Teknolojiye yetişmek hatta önüne geçmek çok zor. O yüzden elimizdekilerle idare etmek durumundayız. Elimizdekiler de bizim çocuklarımız!

Aklımda takılan bir nokta daha var: Televizyonu ve bilgisayarı, "çocuklar takılsın da biz büyükler kafa dinleyelim" amacıyla kullanan çok ebeveyn var. O yüzden başıboş kalıyor çocuklar ekran karşısında. Şimdilerde endişe ettiğimiz bilgisayar konusunda titiz davranıp, diğer konularda baştan savıcı davranırsak yine iyi bir sonuca ulaşacağımızı sanmıyorum. Yani internet başında çocuklarımızla durup güzel güzel takılırken, biraz sonra anlamsız bir müzik kanalını açıp "Otur seyret" demek pek işe yarar değil.

Geçen hafta bu sayfada ailelerin neler yapması gerektiğine dair koca bir yazı vardı, o yüzden aynı şeyleri tekrar etmeyeceğim. Lütfen bazı şeylerin bizi sadece hislendirmesine izin vermeyelim. Biraz mücadele edelim... Sevgiler saygılar...

Değişen yaşam koşulları çocukları hasta ediyor

Hep büyüklerimizden duyardık; sonra biz de söylemeye başladık: "Bizim zamanımızda böyle değildi..." Peki, yaşadığımız ortamın, yiyeceklerin ve hayat koşullarının değişmesi, çocukların sağlığını nasıl etkiliyor dersiniz? Yeni yaşam koşulları, çocuklarda hastalık riskini artırıyor mu? Cevap, maalesef evet. Ergenliğe erken geçiş, diyabet, alerji ve hatta tiroid kanseri... Bunlar, son yıllarda gittikçe daha sık karşılaşılan çocuk hastalıkları. Bunların en büyük nedeni ise, katkı maddeleri içeren gıdaların tüketiminin artması ve hava kirliliği. Sekiz yaşındaki kızınızın ádet görmesini veya çocuğunuzun diyabet gibi kronik hastalıklarla erken yaşta tanışmasını istemiyorsanız Acıbadem Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi, Büyüme ve Ergenlik Bölüm Sorumlusu Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz’in anlattıklarına kulak verin.

Vücudumuzda değişik hormonlar salgılayan bezler var. Vücudumuzun gizli patronu olarak nitelendirebileceğimiz bu bezler hayatımızı sürdürmek için sürekli çalışıyorlar. Boyumuz, kilomuz gibi dış görünüşümüzde, psikolojimizde ve organlarımızın çalışmasında bu bezlerin etkileri büyük. Bu hormonlar hamilelerde, bebeklerde ve ergenlerde çok daha fazla önem taşıyor. Sağlıklı bir insanda, doğumdan itibaren gerekli bütün hormonlar, gerektiği miktarlarda salgılanarak, vücudun gelişmesini ve tüm fonksiyonların normal çalışmasını sağlıyor. Ancak beslenme alışkanlıkları başta olmak üzere dışarıdan, farklı ve vücuda zararlı müdahaleler yapıldığında sistem bozulabiliyor.

Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz, hazır gıdaların yan etkilerini gösteren, yurtdışındaki araştırmalardan da çarpıcı sonuçlar veriyor: "Belçika’da yapılan bir araştırma, tarımda kullanılan bazı ilaçların östrojen salgılanmasını artırarak kız çocuklarda erken ádet görülmesine, erkek çocuklarda ise meme büyümesine sebep olduğunu ortaya koyuyor. Kuzey ülkelerinde yapılan bir çalışma, Tip 1 diyabetin görülme sıklığının yüzbinde 45’ten 60’a çıktığını gösteriyor." Bu veriler insanı ürkütüyor ama elbette her hazır gıda, katkı maddeli yiyecek, hormonlu meyve ve sebzeler hastalık ve erken ergenlik riskini artırmıyor. Ancak kontrolsüz uygulamalar bu tehlikeye davetiye çıkarıyor.

Peki önlem almak için ne yapmak gerek? Prof. Dr. Büyükgebiz, soruyu şöyle yanıtlıyor: "Öncelikle üretim dönemindeki denetim çok iyi işlemeli. Ailelerin çocuklarına aynı gıdadan çok fazla miktarda vermemelerinde yarar var. Ayrıca katkı maddeli gıdaların yol açtığı hastalıkları iyi tanıyıp, gereken durumlarda doktora erken başvurulması son derece önemli."

ZAMANE HASTALIKLARI

á Diyabet: Çocuklarda diyabet uzun süreli hastalıklar arasında birinci sırada. Üstelik çocukluk çağı diyabetinin son 30 yıldan beri tüm dünyada görülme sıklığı giderek artıyor. Diyabet, genetik yatkınlığı olan çocuklarda çevresel faktörlerin etkisi sonucunda pankreasın ensülin üreten hücrelerinde tahribat oluşması ve vücudun ensülin üretemez hale gelmesiyle ortaya çıkıyor. Çevresel etkenler arasında yanlış beslenme, şişmanlık, geçirilmiş gribal enfeksiyonlar, hareketsizlik ve stresi saymak mümkün. Sık idrar yapma, çok su içme ve ani kilo kaybı gibi belirtilerde uzmana başvurmakta yarar var.

á Erken ergenlik:
Ergenlik belirtilerinin görülmesinde kızlar ve erkekler arasında farklar var. Zamanlama olarak da kız ve erkek çocuklar arasında belirgin ayrılıklar bulunuyor. Kızlar ergenlik dönemine erkeklerden yaklaşık iki yıl önce giriyorlar. Kızların 10 yaşından, erkeklerin 12 yaşından itibaren ergenliğe adım attığı kabul ediliyor. Kızlarda meme, erkeklerde cinsel organların büyümeye başlaması ile ergenlik başlıyor. Atilla Büyükgebiz, "Ergenlik 10-18 yaş aralığı olarak kabul edilir. Kızlarda sekiz, erkeklerde dokuz yaşından önce ergenlik belirtilerinin ortaya çıkması bir hastalık belirtisi olarak görülmeli ve tedavi edilmeli" diyor. Kız çocuklarda erken ergenliğin sonuçlarından biri de, olası boy kısalığı.

á Alerji: Kadınların sigara içme alışkanlığının artması, annelerin hamilelikte ve emzirme döneminde sigara içmiş olmaları, çevredeki otomobillerin çoğalması ile egzoz dumanının ve hava kirliliğinin artması sonucu solunan kirli havada var olan karbon monoksit, nitrojen dioksit, ozon, sülfür dioksit gibi gazların solunması, solunum yollarını etkileyerek astım gibi alerjik hastalıkların görülme sıklığını artırıyor. Ancak bu hastalıkların tek nedeni bu değil. Endüstrileşme ile birlikte beslenme alışkanlıklarının değişmesi, doğal gıdalar yerine hazır ve katkı maddeleri içeren alerjen düzeyi yüksek gıda tüketiminin artması, besin alerjilerine neden oluyor. Alerjik hastalık gelişme riski olan, yani ailesinde alerjik hastalık öyküsü olan bebeklerin alerjenlerle temasının önlenmesi gerek. Annenin gebelikte ve emzirme döneminde sigara içmemesi ve alerjen gıdaları mümkün olduğunca az tüketmesi, bebeğin en az altı ay sadece anne sütü ile beslenmesi, inek sütünün bir yaşından sonra içirilmesi ve katı gıdaların altı aydan önce verilmemesi ilk önlemler. 1990’lı yılların başlarından itibaren ev dekorasyonlarının hızla değişmesi, özellikle evlerin birçoğunun halı ile kaplanması sonucu ev tozu akarlarının artması da alerji oluşumunu destekliyor.

Soluduğumuz hava tehlike saçıyor!

Son yüzyılın önemli sorunlarından biri, hava kirliliği. Çocuklar olumsuz etkilere erişkinlere göre çok daha açık. Akciğerleri henüz gelişim süresinde olduğundan, bu dönemde havadaki toksik maddeler onları daha olumsuz etkiliyor. Alerji riskini artıran sadece kirli hava da değil. Şehirde yaşayan ve hijyenik ortamlarda büyüyen çocukların mikroplarla daha az karşılaşması sonucu savunma sisteminin dengesi bozularak hastalıkların gelişimi de kolaylaşıyor.
Yazının Devamını Oku

İlk veli toplantım

16 Aralık 2006
Küçük yaşta çocuklarımızı yuvaya ya da kreşe vermeye başladığımız zaman, sadece çocuğumuzun değil, bizim de ufkumuz genişliyor. Tip tip, çeşit çeşit insan tanıyoruz, farklı annelerle tanışıyoruz. Bazıları ile anlaşabildiğimiz için görüşüyoruz, bazıları ile çocuklar için. Özellikle doğum günlerinde ve özel okul günlerinde birçok anne-babayla iç içe oluyoruz ve çocuk yetiştirme konusunda pek çok farklı uygulamaya tanık oluyoruz.

Ben en son böyle bir kalabalığı, ilk veli toplantımda gördüm...

Aslında gitmeyi düşünmüyordum. Henüz erken olduğunu düşünüyordum çünkü. Zaten sınıf öğretmeni ile ayrıca randevulaşmıştım. Ama sonra babam bize uğrayınca, Sinan’ı onunla bırakıp gittim okula.

İlk olarak İngilizce öğretmenimiz için sıraya girdim. Ve o gün sadece onunla konuştum çünkü diğerlerinde çok sıra varmış!!!

Eve gelirken annemi hatırladım. Ben lisedeyken başlamıştı veli görüşme seansları. Heyecanla eve gelmesini beklerdim ama o günlerde okulda nasıl bir sistem işler, bu kadar saat ne yaparak geçiyor diye düşünmezdim...

Meğerse ne zormuş!.. Hem öğretmenlerin ne diyeceğini bilmiyoruz, dolayısıyla stres var hem de sıra sıra kuyruklar anneleri zorluyor. Öğretmenleri neye göre, nasıl sıraya koyacağımızı bilemiyoruz. Yani yine stres... Dolayısı ile işe kafadan gergin başlıyoruz.

Ben sırada beklerken bir veli geldi, arada bir yeri göstererek orasının kendi yeri olduğunu söyledi. Sonra da neden sırada olmadığını açıklamaya başladı. Başladık konuşmaya... O bir şeyler söylüyor, ben bir şeyler. Öyle kavga falan değil, yanlış anlamayın. O, kendince neden haklı olduğunu bana açıklamaya çalışırken ben, hiçbir şeyin beni ikna edemeyeceğini savunuyorum. Bir yandan da elinde başka bir sıra listesi vardı. Herkes öğretmenlerle görüşmek için kendi çapında bir yol bulmak istiyor. Hiç kimseninki yanlış değil ama sonuçlar birbirlerine uymuyor...

Neyse, sonuçta sessizlik oldu ve öylece durduk... Şimdilerde idare ederiz ama çocuklar liseye geldiğinde ya da ders sayısının iyice arttığı zaman ne yaparız bilemem artık!!!

Kim bilir, belki bunu da zamanla öğreniriz.

Çocuğunuzu internetten nasıl koruyacaksınız

Türkiye’de 16 milyon internet kullanıcısı var. Bunların büyük bir kısmını ise genç nüfus oluşturuyor. Durum böyle olunca, çocuklarımızı internetin zararlarından nasıl koruyabileceğimizi öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü, örneğin çocuğunuz öğretmenin derste anlattığı kara delik konusunu araştırırken bambaşka içerikli sitelerle karşılaşabiliyor. Birçok ebeveyn, pornografi ve satanizm gibi konularla ilgili web siteleri için, "Aman canım nereden haberi olacak benim çocuğumun böyle sitelerden" diyor ama aslında kendini kandırıyor. Çünkü çocukların bu tip içerikle karşılaşma yaşı gün geçtikçe düşüyor. Bazen okuldaki ağabeylerinden ablalarından duyuyorlar, bazen de masum aramalarda pat diye karşılarına çıkıyor. Smartkids Çocuk Gelişim Merkezi’nde yönetici ve öğretmen olan Mert Balin’e çocuklarımızı internetin zararlı içeriğinden korumak için ne yapacağımızı sorduk.

Evdeki çözümler

Yapacağınız ilk iş, bilgisayarı ortak kullanım alanına kurmak ve ekranı duvara değil odaya dönük olarak yerleştirmek olsun.

İnternet kullanım şartlarını sürelerini birlikte belirleyin. İnternetin iyi ve kötü yanlarını konuşun, tartışın.

Bilgisayarınızda çocuklara yönelik web sitelerinin linklerini bulundurun ve sayfalara bu linklerden girmelerini isteyin.

Çocuğunuzun internette karşılaştığı kötü tecrübeleri sizlerle paylaşabilmesine olanak tanıyın.

Dosya paylaşım programları yüklemesine izin vermeyin ve kontrol altında tutun.

Çocuğunuzun arkadaşlarının ailelerini tanımaya çalışın.

Chat programı kullanıyorsa, ki büyük ihtimalle kullanıyor, listesindekilerin kimler olduğunu öğrenmeye çalışın. Çocuğunuzun sanal ortamda tanıştığı kişilerle buluşmasına asla izin vermeyin.

Çocuğunuza, chat yaparken hiçbir şekilde ismini, adresini, telefon numaralarını, okulunu veya bu tip bilgileri vermemesini tembihleyin. Ayrıca internetten alışveriş izni de olmasın. Kimseyle bir tartışmaya katılmaması gerektiğini de ona anlatın. Onu kıstırmaya çalışan olursa da mutlaka size gelmesini söyleyin.

Bilgisayarda yapabilecekleriniz

İnternetteki zararlı içerikleri filtreleyen programlar mevcut. Ancak bu programlar anne-babaların kullanabileceği kadar kolay olmakla beraber, çocuğunuzun devre dışı bırakamayacağı kadar da korumalı olmalı.

İnternet Explorer gibi tarayıcı programlar, gidilen sayfaları tarihçe (history) bölümünde saklar. Buraya ulaşıp, çocuğunuzun ziyaret ettiği siteleri görebilirsiniz. Bu programlar ayrıca bu sayfaların resimlerini bir daha girildiğinde çabuk açsınlar diye geçici bir yerde depolar.

Filtreleme programlarıçeşit çeşit

Türlü türlü filtreleme programları, farklı metotlar ve teknolojiler kullanarak zararlı içerikleri engellemeye çalışırlar. Bunların çoğunu internetten ücretsiz olarak indirebilirsiniz. İşte size birkaç örnek:

URL tabanlı: Bu programlarda zararlı içerik sitelerinin adresleri programa girilir ve kullanıcılar bu sitelere giriş yapmak isterlerse sayfa bloke edilir. Harika bir fikir gibi gelse de 372 milyon sayfanın hangi birinin adresini buraya yazacağız sorusunu da berberinde getirir.

Kelime tabanlı: Kelime tabanlı filtrelemede, içinde yasakladığınız kelimeler içeren sayfaların açılması engellenir. Bu da güzel bir fikir, ancak "seks" kelimesini engellediğinizi düşünelim. Bu durumda bir haber sitesindeki "seks skandalı" başlıklı haber de engellenecek...

Pop-up engelleme: Pop-up olarak nitelendirilen, bir sayfaya girdiğinizde isteğiniz dışında açılan pencereleri engelleyen sistemdir. Günümüz internet tarayıcılarında bu özellik var.

Cookie engelleme: Bu programlarla bilgisayarınızdan bilgi toplayan programcıkların çalışmasına engel olabilirsiniz.

Ekran kayıtları: Bu özellik sizin belirlediğiniz zaman diliminde örneğin her beş dakikada bir- veya her yeni pencere açıldığında ekran görüntüsünün fotoğrafını çeker. Bu fotoğrafları inceleyerek çocuğunuzun bilgisayar başında neler yaptığını görebilirsiniz. Birçok aile bu fikri beğenmesine rağmen, kişisel mahremiyet açısından etik olmayan bir durum.

Eğitim Danışmanı ve Pedagog Prof. Dr. Norma Razon

ÇOCUKLAR, CİNSEL İÇERİKTEN ÜRKÜYOR

Çocuklarımızı internet yoluyla gelen çirkin ve yanlış uyaranlara karşı korumanın tek yolu, onları doğru bilgilendirmek ve bilinçlendirmek. Bu bilgilendirme çocuğun yaşına, zihinsel-duygusal-sosyal olgunluk düzeyine ve ihtiyaçlarına uygun yapılmalı, çocuğunun sorusu cevapsız bırakmamalı.

Bilgisayar kullanabilen küçük çocuklar bu tip sitelerde kavrayamadıkları sahnelerle karşılaştığında, anlamlandıramadıkları cinsel resimlerden ürker, olumsuz etkilenir, hatta bazen travma yaşar.

Bu yüzden, bu konuda anne babalara düşen görevler çok önemli:

4 Çocuklarını iyi izlemek 4 ilgi alanlarını takip etmek 4 boş zamanlarında nelerle uğraştıklarını görmek 4 kimlerle arkadaş olduklarını 4 neler okuduklarını, bilgisayar başında neler yaptıklarını gözden kaçırmamak 4 merak ettikleri konular hakkında onlarla sohbet etmek 4 hemen yargılamadan onları dinlemek 4 sırlarını paylaşabilecekleri bir zemin oluşturmak 4 hatalarını korkmadan itiraf edebilecekleri bir diyalog kurmak 4 dış tehlikelere karşı onları uyarmak 4 mutlu ve başarılı olabilecekleri hobilere yönlendirmek ve bu hobilerin sürekliliğini sağlamak, bir çırpıda akla gelenler.

ANNEMİN KÖŞESİ

Kızlar ve kılıklar

Annem süslüdür, ben değilim. Annemin arkadaşı Sara da süslüdür ama kızı Dalya değil. Hadi benim oğlum oldu, yırttım. Dalya’nın ise üç yaşında bir kızı var, diğerleri de yolda. Geçen gün Dalya’nın kızı Danita’yı görünce nefesim kesildi. Güzelliği bir yana, giyimine de bayıldım. Haki rengi ekose bir golf pantolon giymişti, altına da kalın bağcıklı bot. Üzerinde de sıradan bir tişört ve dizinin üstüne kadar gelen, nefis renkli salaş modeli bir hırka vardı... "İşte," dedim. "Olay bu!" Bu kız diğerlerinden farklı giyinmeye daha üç yaşında başlamış. Belki biraz büyüyünce arkadaşlarının etkisi ile pembe kılıklara bürünebilir ama başlangıç sağlam! Zaten bu kızın dedesi tekstilci. Annesi moda okumuş. Zaten Dalya, çocuk kıyafetleri satan Jujube’nin de sahibi. Aile, işi bilince çocuk böyle oluyor anlaşılan!

Yazının Devamını Oku

Çocuğuma prebiyotiksiz mama vermem abi...

9 Aralık 2006
Geç keşfettiğim meraklarım var. Son yıllarda "keşke tıp okusaydım" diyorum. Oğlumun doğmasıyla birlikte hayatıma giren doktorumuz sayesinde Sinan’ın geçirdiği hastalıkları ve tedavilerini epey detaylı şekilde öğrendim. Ardından doktor dizileri başladı: House ve Grey’s Anatomy için günlerce eve kapanabilirim...

Tekrar üniversite sınavına girip tıp okumaya kalkışmayacağım tabii ama elime geçen fırsatları da kaçırmamaya çalışıyorum. Misal, bir arkadaşım rahatsızlandığında hemen ahret sorularıma başlıyorum. Sonrasında da "Hımmm" diyerek son noktayı koyuyorum: "Sen bir doktoru ara..."

Nitekim, geçen haftalarda bana bir davet geldi. Milupa firması beni Roma’daki tıp kongresine davet etti. 350 doktorun katılacağı kongrede bebek maması hakkındaki son yenilikler anlatılacaktı.

Dınnnnn!!! Bir tarafta tıp, bir tarafta Roma! Daha ne isteyebilirim!..

"Nutricia- Beslenmenin Geleceği ve Geleceğin Beslenmesi Sempozyumu"nda, dünyanın her tarafından doktorlar vardı ama aralarında üç-beş tanesi çok sıkı konuşmacıydı. Hatta onlardan biri, Bebek Beslenme Merkezi ve İtalyan Anne Sütü Derneği Başkanı Prof. Dr. Guido E. Moro daha önce ülkemize de gelmişti. Kendisini oradan bilirim...

Roma’daki organizasyona katılan doktorlar sadece pediatrist değildi. Çok farklı alandan doktorlar vardı ve bir araya gelip bebek maması için en ideal formülü bulmak üzerine çalışıyorlardı. Zaten bu sempozyum da bunun sonuçları hakkındaydı.

Peki nedir son durum?

PREBİYOTİKLERİN FAYDALARI

Bir kere şu prebiyotikler sayesinde mama konusunda epey yol kat edilmiş. Prebiyotikler anne sütünün önemli bir kısmını oluşturuyor. Bebeğin bağışıklık sistemini güçlendirmede önemli bir rol oynadıkları kanıtlanmış. Bebeğin sindirim kanalındaki milyonlarca iyi bakteri için besin görevi üstleniyorlar.

Özel prebiyotik karışımlı bebek mamalarının bağışıklık sistemini düzenleyebildiği ve bebeğin dünyaya geldiği ilk aylarda "atopik dermatit" adı verilen ve gerçekten rahatsızlık veren bir çeşit deri hastalığını ve enfeksiyon riskini azalttığı kanıtlandı. Bu, besinlerin bağışıklık sistemi üzerindeki etkilerini derinlemesine araştırmak için önemli bir başlangıç noktası.

ÇİKOLATAMA DOKUNMAYIN!

Çok fazla tıbbi detaylara girip kafanızı karıştırmak istemem. Zaten ben de anlayana kadar epey kafa patlattım. Ne var ki beni okuyan annelere önerim, bu prebiyotik işini biraz ciddiye alsınlar. Bebeklerine verecekleri ek mamalarda prebiyotik olmasına dikkat etsinler.

Doktorlar bütün bir gün boyunca birbirlerini yeni gelişmeler konusunda aydınlattıktan sonra sıra basın toplantısına ve "acar gazeteci analar"ın sorularına geldi. Türk ekibimiz, soru sorma konusunda Alman gazeteciyle yarıştı diyebilirim.

Size son bir şey söyleyeyim mi? Onlar aşmış. Uğraştıkları bilimsel program, bağışıklık sisteminin düzenlenmesinin 2050 yılı itibariyle insanlığa nasıl bir fayda sağlayacağı hakkında... O zamanlarda mama olur mu, olmaz mı, hap ve şırıngayla mı besleniriz bilemem. Ama bari çikolata kalsın derim...

Çocuğunuz diş teli ve gözlükle de mutlu olabilir

Küçük bir çocuk için gözlük ve diş telinin ne kadar büyük bir sıkıntı olduğunu tahmin etmek zor değil... Diş teli ve gözlük yüzünden görüntüsü diğerlerinden ciddi biçimde farklılaşan çocuklarımıza yardımcı olmak için neler yapmamız ya da yapmamamız gerektiğini Davranış Bilimleri Enstitüsü Çocuk Genç Bölümü’nden psikolog Şeyda Özdalga’dan öğrendik.

Çocuklar doğumlarından yetişkinliğe kadar farklı hız ve yapıda değişim ve gelişim içinde olurlar. Sağlıklı psikolojik gelişim için çocuğun kendini olumlu olarak algılamayı kazanması çok önemli. Bu da, çocuğun davranışlarına, duygularına, kişisel özelliklerine, yeteneklerine, becerilerine, toplumun onu kabul ediş şekline ve görünümüne ait algılarla gelişir. Bu algılar aile, yakın çevre, öğretmenleri ve yaşıtlarının tepkileri ile beslenerek öz beğeniye dönüşür. Sağlıklı bir öz beğeniye sahip çocuk, sosyal ilişkilerinde ve öğrenme süreçlerinde kendini yeterli hisseder. Bazı çocuklar ise fiziksel özelliklerini beğenmez, kendini dışlanmış hisseder. Mesela gözlük veya diş teli kullanımı yüzünden.

GÖZLÜK TÜYOLARI

Gözlük kullanmak zorunda olan çocuğa anne-baba veya çevrede gözlük takanların örnek gösterilmesi, bu konuya aşırı odaklanılmaması, bunun göz kusurunu giderecek bir gereklilik olduğu, devamlı takılmasının yararı, oyun oynarken ve spor yaparken dikkatli ve tedbirli davranılması gibi bilgilerin aktarılması gerek.

Göz tembelliği nedeniyle sağlam gözünün bantlanarak bir saatten bir haftaya kadar sürekli kapatılması okul öncesi çocuk ve aile için özellikle zorlayıcı. Bu durumda çocuğu ödüllendirme yöntemine başvurabilirsiniz.

Yaşıtlarının alay etmesini önlemek için okula bilgi verin. "Dört göz" alayları ile baş etmesi için çocuğunuza verebileceğiniz bir öneri de, karşısındakine duygularını anlatması veya duymazdan gelmesi.

Okula giden çocuğunuz gözlükten şikayetçiyse, bu sayede daha iyi göreceğini ve derslerini ancak bu şekilde rahatça takip edebileceğini anlatın. Ergenlik yıllarına vardığında lense geçebileceğini, hatta göz kusurunu ortadan kaldıran teknolojilerin olduğunu da hatırlatın.

Cazip renkli, kırılmayan, camı parlamayan modeller çocukların gözlüğe uyum sağlamalarına destekleyici. Seçilen çerçeve modeliyle de çocuğunuzun gözlüğünü benimsemesine yardımcı olabilirsiniz.

RENKLİ DİŞ TELLERİ VAR

Diş teli kullanımı, çocuğun diş gelişimine bağlı olarak yedi veya 12 yaşından başlayarak ergenliğe kadar sürebilecek uzun ve zahmetli bir tedavi sürecidir. Çocuğun geçici ve sabit ağız içi tellere uyum sağlaması konusunda ailelerin yaklaşımı da çok önemli. Diş telinde klasik ağzı bakımının yanı sıra telleri temizleme, fırçalama, genişletme, kutusunda saklama sorumluluğu da devreye girer.

Sabit diş teli kullanımının yaygın olması aslında bir avantaj. Çünkü çocuklar bu durumda gerekli en büyük desteği yaşıtlarından alırlar. Okulun diş sağlığı konusunda bu konu hakkında da eğitim vermesi, tedavi öncesi ve sonrası karşılaştırmaları fotoğraflarla göstermesi de yararlı. Bir önemli nokta da, tedaviye küçük yaşta başlayan çocukların buna daha kolay uyum sağladığı.

Diş teli takan çocuğunuz gülerken ağzını kapatıyor, gülmemeye çalışıyor, konuşurken teli göstermemek için ağzının içinde konuşuyorsa, bunlar diş telinden rahatsız olduğunun belirtileridir. Tuttuğu takımın ya da sevdiği renklerde tele takılan lastikler ile telini beğenmesini sağlayabilirsiniz.

Çocuğunuzun rahatsız olduğunu nasıl anlarsınız?

Şikayet ediyorsa: "Neden sanki bunu takmak zorundayım?"

Bu konuda öfke, üzüntü, kızgınlık belirtiyorsa.

Kıyaslamalar yapıyorsa: "Keşke Deniz gibi gözlüksüz olsaydım."

Farklı durumdaki kişilerden beğeniyle söz ediyorsa, "Ne güzel, Ahmet’in diş teli yok!"

Kendini sürekli eleştiriyorsa: "Çok çirkin oldum."

Davranış sorunları gösteriyorsa, saldırgan olduysa.

Okulda sorun yaşıyorsa.

Sosyal ilişkileri bozuluyorsa, içine kapanıp kaygılanıyorsa.

NE YAPABİLİRSİNİZ?



Ona hazırlayıcı ön bilgiler verin. Ailede anne-baba ya da kardeşlerde görme bozukluğu ve/veya benzer diş tedavisi olan varsa bu ihtimalin bulunduğunu önceden anlatabilirsiniz.

Ebeveyn olarak bakış açınızı gözden geçirin. Sizin yaklaşımınız onu da etkiler.

Neden gerekli olduğunu, uyum sağlamanın olumlu sonuçlarını anlatın.

Çevrenizden örnek modeller gösterin.

Doğal, heyecansız, rahat davranın.

Alaylar konusunda nasıl karşı durması ya da önemsememesi gerektiğini aktarın.

Aile büyüklerinizin olumlu desteğini isteyin.

ANNEMİN KÖŞESİ

Kaç kadın şantiyeye topuklu ayakkabılarla gider?

İki kadın...

Kim bunlar?

Ben ve annem.

55’inden sonra kocayı değiştirmemek için işini değiştiren annem, artık iş icabı şantiyelerde dolanıyor. Tabii yeni işine henüz adapte olamadığı için, incecik topuklarla ve şıkıdım eteklerle gidiyor işe. Neyse ki yavaş yavaş öğreniyor. Kendine düz pullu payetli ayakkabılar alıyor bu ara.

Yazının Devamını Oku

Zamane çocuklarının doğum günleri

2 Aralık 2006
İnsanın kendi doğum günü gelirken yaşadığı hislerle, çocuğunun doğum günü arasında ciddi farklar var. Hatta hiç ortak nokta yok! Her sene doğum günleri yaklaştığında fenalık geçirmeye başlıyoruz biz anneler. Doğrusunu isterseniz kendi kendimize abarttık her şeyi. Kendi doğum günlerimiz geldi aklıma: Evimizde masalar kenara çekilip ortada boş alan yaratırdık. Limonata, kuru pasta, küçük pizza derken, klasik üç beş yiyecek ve pasta...

Oysa şimdi ilk sorun parti yapacak yeri bulmakta...

Pek çok yeni yer açıldı ama ben hálá fiyatıyla, uygulamasıyla, tadıyla tuzuyla anneleri tamamen memnun eden çok yer bilmiyorum. Her şeyden önce çok ciddi paralar söz konusu, ki bu biz annelerin belini iyice büküyor. Üstelik anneler de davetli partilere. Yani, kişi sayısı otomatikman çocuk x 2 şeklinde...

Arkadaşlarımla sık sık konuşuruz böyle günlerde. Yazın doğum günü yapmak daha kolay. Biraz çayır çimen yeterli. Ama kışın onları ağırlayacak yeri bulmak gerçekten zor. Şimdi bütün çocuklar memnun ayrılıyor partilerden ama büyüdüklerinde böyle olmayacak. Yaşları büyüdükçe daha da zor olacak. Çünkü bir fikir, bir içerik bulmak gerekecek. "İyi parti", "kötü parti" olacak. İşler iyice zorlaşacak.

BENİM HEDİYEM KİTAP

Bu arada gelen çocuklara hediye verme durumumuz da var ki, ben bunu son iki senedir kitap olarak oturttum. Oyuncak yerine kitap görünce çocukların biraz suratı düşüyor ama üzgünüm onlar için. Ben, ekmeğini okuyan insanlar sayesinde kazanan biri olarak, yatırım yapmak ve çocuklara hediye olarak kitap vermek durumundayım!

Dönelim partiye... Ben işimi hallettim. İki senedir aynı yerdeyim. Atlı Spor Kulübü’ndeki Play Cafe benim hayatımı kurtarıyor. Bir kere mekan olarak o kadar güzel ve uygun ki... Anneler yukarıda çay kahve içerken, çocuklar aşağı katta, başında işi bilen insanlarla deli gibi oynuyorlar. Üstelik yukarı gelme sıklığı her sene ciddi biçimde azalıyor.

Sinan’ın hayali, bir doğum gününde havanın güzel olması ve pony turu atabilmek. Ama doğduğu mevsim itibarı ile pek şansı olacağını sanmıyorum.

Bu sefer pastamızı da evde yaptık. Annem sağ olsun, çok lezzetli bir pasta yaptı: Kedi dili ile, tıpkı bizim çocukluğumuzdaki gibi...

Çocuğumun doğum günü için bir yer daha var aklımda: O da Mutfaktayız’daki kendi yemeklerini kendilerinin yapıp yiyecekleri doğum günü partisi. Ama onun için biraz daha büyümeleri gerekiyor. Şöyle 8-10 arkadaş olacaklar. Hatta anneler de olmayacak, bunlar beraber istediği yemeği pişirip yiyecekler. Ne var ki daha erken. Bu yüzden de, Sinan’ın doğum günü akşamı, üç anne çocukları babalarına bırakıp aynı yerdeki suşi kursuna gittik!

Çok eğlendik. Gayet de güzel becerdik valla suşi yapmayı. Evde kendi kendime ne kadar yaparım bilemiyorum ama şimdi aklım çikolata kursunda!!!

En çarpıcı hediye

Sinan ne kadar etkilendi bilemem ama ben bayıldım... Yakın bir arkadaşım evimize bir kutu gönderdi. Kutuyu açtık ve içinden kocaman kurabiyeler çıktı. Üzerindeki renkli drajelerin üstünde "Sinan" yazıyordu. Gerçekten çok hoşuma gitti. Fikir ayrı güzel, lezzet ayrı güzel... Ne diyeyim ki!

Çocuklara özel neşeli ambulans

Yakın zamanda yanınızdan miyavlayan ya da cik cik öten bir ambulans geçerse şaşırmayın. Çünkü Andre ve Jean Poulie adlı iki kardeş tarafından kurulan Theodora Çocuk Hizmetleri Vakfı ve S.O.S grubu, Ford Otomotiv’e tasarlattıkları yeni hasta nakil aracı ile hasta çocukları biraz daha mutlu etmeyi amaçlıyor. Sokakta arkadaşlarıyla koşup oynamak yerine hastanede yatmak zorunda kalan çocuklar hem rahatsızlıklarından, hem de hastanenin farklı ortamından dolayı zor bir dönem geçirirler. Her hafta palyaço kılığına girerek "Sevgi Doktorları" adı altında, çocukların çektikleri acıları paylaşmak için yedi hastaneyi ziyaret eden Theodora Çocuk Hizmetleri Vakfı gönüllüleri, artık onlara bir başka hastaneye nakledilirken de eşlik edecekler. Gönüllü palyaçolar, yol boyunca onlarla oyun oynuyor ve hastalıkları hakkında konuşup dertleşiyorlar. Sadece çocuklar için kullanılan bu nakil aracında kuş ya da kedi gibi siren melodilerinin yanı sıra çizgi film izleme imkanı sağlayan LCD ekranlar da yer alıyor. İ.Ü. Çapa Tıp Fakültesi ve Onkoloji Enstitüsü, SSK Okmeydanı, Kartal Devlet Hastanesi Semiha Şakir Çocuk Kliğini, Bakırköy Kadın Hastalıkları ve Çocuk Doğum Hastanesi, Amerikan Hastanesi ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi olmak üzere toplam yedi hastaneye hizmet veren nakil aracı ve Sevgi Doktorları’na ulaşmak için 444 4 505’i arayabilirsiniz.

Bir şey değişsin, her şey değişsin!

TOÇEV ve NTV Radyo işbirliğiyle yapılan "Bir şey değişir, her şey değişir" kampanyası sayesinde, 22 YTL’lik bağış sayesinde binlerce çocuğa bu eğitim yılı başında içi kırtasiye malzemeleri dolu bir çanta temin edilmişti. Şimdi bu kampanyanın ikinci etabı başladı. Bu sefer başlık, "Bir bot, bir mont. Yapacağınız 22 YTL’lik bağış karşılığında çocukların bedenlerine ve ayak numaralarına uygun bot ve montlar ilköğretim çağındaki bir çocuğun ağır kış koşullarında yaşamını kolaylaştıracak. Böylece onlar bu yıl sizin de desteğinizle büyük adımlar atabilecek, yollarında sıcacık yürüyebilecekler.

Daha çok çocuğa ulaşmak, onların sağlıklı, kendine güveni olan, geleceğine umutla bakan bireyler olarak büyümesini sağlamak için siz de destek verin. Bağışlarınızı Garanti Bankası şubeleri ve internet üzerinden yapabilirsiniz. Garanti Bankası müşterisi olmasanız da, Garanti ATM’lerinden kartsız olarak bağışınızı gerçekleştirebilirsiniz. Bilgi için 0212 282 89 16.

Dünya çocuklarından masallar

Irmak Okulları ve D&R, Uluslararası 2. Çocuk Festivali kapsamında düzenlediği masal yazma yarışmasında dünya çocuklarını buluşturuyor. Küçük Kalemler Yarışması, çocuk edebiyatına katkıda bulunup çocukların hayal güçlerini ve yaratıcılıklarını geliştirerek onlara yazma sevgisi aşılarken, Türk ve dünya çocuklarının eserlerini bir araya toplayarak gelecek kuşaklara keyifle okuyacakları unutulmaz bir armağan bırakmayı da amaçlıyor. Yarışma, Türkiye ve dünyadaki bütün resmi ve özel ilköğretim okullarının 6., 7. ve 8. sınıflarında okuyan öğrencilere açık. Yarışma dili İngilizce ve Türkçe. Eserlerde kültürler arası saygı ve sevgi kavramlarının gözetilmesi, masal türü özelliklerine uygun ve özgün olmaları şartı aranacak. Son katılım tarihi 26 Ocak 2007. Yarışma ile ilgili detaylı bilgi ve katılım formu www.irmak.k12.tr/cocukfestivali adresinde.

Hastalıklara karşı bilgili olun

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre pnömokok adlı bakteri yüzünden dakikada 2 çocuk hayatını kaybediyor. Pnömokok bakterisi dünya çapında bir hastalık ve ölüm nedeni. Gelişmekte olan ülkelerde, bebeklerde ve beş yaşın altındaki çocuklarda büyük ölçüde zatürreeden kaynaklanan yılda bir milyondan fazla ölümden sorumlu. Pnömokok, bakteriyel menenjit, bakteriyemi (kanın enfeksiyonu), toplum kökenli zatürre, orta kulak iltihabı ve sinüzitin önde gelen nedeni. Peki bu hastalıklardan korunmanın mümkün olduğunu biliyor muydunuz? Bu hastalıklardan korunmanın en etkili yolu, pnömokok aşısı. Ülkemizde yeni uygulamaya giren aşı, beş yaş altındaki çocuklarda özellikle menenjite, kısmen de zatürree ve orta kulak iltihabına karşı koruyucu. Aşı, en çok bu hastalıkların en sık görüldüğü ve ölüme neden olduğu iki yaşından küçük çocuklarda kullanılıyor. Küçük çocuğunuz varsa, doktorunuzla ya da en yakın sağlık ocağı ile görüşmekte ve bilgi almakta fayda var.

Yazının Devamını Oku

Bütün bilgisayar oyunları kötü değildir

25 Kasım 2006
Oyun oynamaya meraklı biri değilim ve hiçbir zaman da olmadım. Ama oyun oynamanın ne demek olduğunu iyi bilirim. Dolayısıyla oyunlara, oyun konsollarına, ekran oyunlarına karşı biri değilim. Çocuklara car car bağırmam. Belki bunda benim oğlumun henüz bir ekran delisi olmamasının da etkisi vardır, onu bilemem, ama asıl sebep sanırım geçmişimden geliyor.

Bizim annelerimiz büyürken televizyonları bile yoktu. Dolayısı ile bizi büyütürken bu konuda bilgi sahibi değillerdi. İyi ya da kötü olarak...

Biz büyürken televizyon vardı. Oyun kavramını da tanıdık biz. Yani Atari, Commodore 64 veya Pacman ile... Yine de benim zamanımın erkekleri oyun oynamaya daha meraklı idi. Biz kızlar çene yapmayı tercih ederdik.

Dediğim gibi, biz oyun oynamazdık ama hoşlandığımız çocuklar oynardı. Eh biz de bilirdik oyunları. O yüzden de biz bir oyuna takılmak ne demek, biliriz. Çocuklarımızı daha iyi anlayabiliriz.

Ben; kardeşimin elinden nasıl joystick’i alamadığımı, kırk yılda bir oynayan oyun beceriksizi olarak nasıl da mızıkçılık yaptığımı, kaybetmeye başladığım an oyunu sıfırladığımı çok iyi hatırlarım. E bu durumda da çocukları anlamadığımı iddia edemem. Onlara karşı daha mantıklı ve sabırlı yaklaşmamız lazım.

Beni yanlış anlamayın, çocuklar saatlerce orada otursun da bunları oynasın demiyorum. Onlara müdahale ederken biraz daha düşünceli ve mantıklı olalım diyorum. Zaten doğruya doğru, oyun dünyası da acayip uçmaya başladı. Nefis şeyler çıkartıyorlar, hatta biz, oyun yabancısı olanlar bile havaya giriyoruz. Bugünün kızlarının da erkekler kadar sıkı oyuncu olduklarını göz önüne alırsak, gelişmeler normal...

YENİLİKLERİ SEVİYORUM

Oyun firmaları da her şeyin farkında: Kadınların da oyunlara merak saldığının, çocuklarının gelişim çağında ekran oyunlarının zararları üzerinde ne kadar durulduğunun, ailelerin şiddetle uyarıldığının...

Peki durup dururken bunlar neden aklıma geldi? Çok basit, yeni çıkan bir oyun konsolu yüzünden: "Wii" Wii, Nintendo’nun bir ürünü. Nefis bir şey, çünkü denedim... Daha doğrusu T3 dergisinden tecrübeli arkadaşım Deran oynadı; ben onu manen destekledim.

Bu sistem, çocukların ekran karşısında hareketsiz ve robot gibi kalarak lüzumsuz zaman geçirmesi fikrini tamamen köreltiyor. Çünkü bu oyunda elinizde tutacağınız aletle golf ya da tenis oynayabiliyorsunuz, boks yapabiliyorsunuz. Gerçekmiş gibi... Zıplamanız, sallanmanız. Kolunuzu bacağınızı savurmanız lazım. Arada sesler de çıkıyor. Mesela balık tutmak için olta atarmış gibi yaptığınızda, "clup" sesi çıkıyor.

Ailenin toplu halde oynayabileceği oyunlar da olduğu için hep beraber zaman geçirmek için bence bir alternatif olabilir. Düşünün ki maaile bowling’e gitmişsiniz gibi! Topu atıyorsunuz ama evdesiniz, salona gitmediniz!

Bu alet aralık ayında satışa çıkacakmış. Fazla heyecanlandım galiba ama böyle gelişmeleri görmek hoşuma gidiyor. Tek kaşımı kaldırıp "O zararlı, bu olmaz" diye ahkam kesmek yerine, yenilikleri de olumlu şekilde değerlendirmem gerektiğini düşünüyorum. Tamam, onlar da süzgeçten geçecektir tabii, o başka!

Unuttuğumuz oyunlar

Hadi şimdi yukarıda yazdığımız sanal oyunları bir yana bırakalım, üç boyutlu dünyaya dönelim... Unutulmaya yüz tutmuş klasik oyunları bugünün çocuklarının da öğrenmesini isteyen Cheetos, bir oyun kitapçığı hazırladı. Cips alanlara hediye edilen kitapçıkta artık neredeyse unutulmuş çocuk oyunları anlatılıyor. Kitapçık, pedagog Bengi Semerci’nin danışmanlığında, çocukların bedensel ve zihinsel gelişimini desteklemek ve ekran karşısında yaşanılan tembelliği yok etmek amacıyla hazırlandı. Topluca oynanabilen klasikler arasından seçilen oyunlar, unutulmaya yüz tutmuş klasik oyunlarımızı günümüzün çocuklarına öğretme misyonu da taşıyor. Kitapçıkta 30 oyun var, işte sizin için seçtiklerimiz. 

KÖŞE KAPMACA: Bir ebe seçin. Ebe dışında herkes bir yer tutsun. Herkes hazır olunca, "1-2-3" diye sayın. Üçe gelince herkes tabanları yağlayıp birbiriyle yer değiştirsin. Bu sırada ebe, birinin yerini kapmaya çalışsın. Herkes yeni yerine geçtiğinde kim ortada kalırsa, o ebe olur. 

TOP YUVADA:
Küçük bir top ve 10 tane plastik kap bulun. Kapları yan yana dizin. Üzerlerine sırayla 1’den 10’a kadar numaraları yazın. Sırayla topu kaplara atın. Top kaba girerse, içine girdiği kabın numarası kadar puan kazanırsınız. 50’ye ilk ulaşan bu oyunu kazanır.

 ÇÖMEL KURTUL: Oyunun esası şu: Aranızdan biri ebe olup hepinizi kovalayacak. Hızını artıramayan, hemen olduğu yere çömelsin. Çömelen, kurtulur. Ama zamanında çömelemez ve yakalanırsan, ebe sen oldun demektir!

 ÇAPRAZLAMA: İki top bulun ve iki takıma ayrılın. Diyelim ki A ve B takımı var. İki takım da kendi içinde ikiye ayrılsın. Mesela A1 ve A2, B1 ve B2 gibi... A1 ile A2 karşı karşıya dursun. B1 ve B2 de. Toplar, A1 ve B1’in başında duran arkadaşlarda olsun. Hakem olarak oyunu dışarıdan izleyen arkadaşınız "Başla!" deyince, topu tutan arkadaşlar, topu karşılarında duran kendi takımından diğer arkadaşlarına atıp koşarak sıranın sonuna gitsin. Tabii B grubu da aynısını yapsın. Sonra topu alan A2’nin başındaki oyuncu da topu yine karşısında duran A1’in ikinci oyuncusuna atıyor. B grubu da aynısını yapıyor. Ve topu atan sıranın sonuna koşuyor. İki takımdan hangisi başlangıç pozisyonuna önce dönerse, oyunun da galibi olur. 

YERDEN YÜKSEK: Biri yine ebe olmalı. Hep bir ağızdan üçe kadar sayın. Üç dendiğinde, ebe dışında herkes bir şeyin üstüne çıksın. Bir taşın, bir taburenin ya da bir bankın üstü olabilir. Herkes bir yerlere çıkmaya çalışırken, ebe de birinizi ayakları yerdeyken yakalamaya çalışsın. Yakalanan kişi ebe olur, onun için hemen ayaklarını yerden kaldır!

 GÖLGEYE BASMA: İstediğin kadar arkadaşını topla. Aranızdan kurayla bir ebe seçin. Ebe, bu oyunda sizin değil, gölgelerinizin peşinden koşacak. Ebe kimin gölgesine basmayı başarırsa, o kişi oyundan çıkar.

 KAŞIKTA TOP: Önce malzemeler: Herkese birer çorba kaşığı ve birer pinpon topu lazım. Bir başlangıç ve bir de bitiş çizgisi belirleyin. Hepiniz başlangıç çizgisine yan yana dizilin. Pinpon toplarını çorba kaşıklarının içine koyun. İçinde top olan kaşığın sapını ağzına alıp, böyle taşıyarak bitiş çizgisine varmaya çalışın. 

OVAYA YUVAYA: Yere tebeşirle iki büyük daire çizilsin. Birinin adı "Ova", öbürü de "Yuva" olsun. Ebe, oyunculardan birini çağırsın ve ovaya mı yuvaya mı gideceğini söylesin. Adı söylenen kişi, doğru daireye giderse oyunda kalır. Şaşırır da yanlış tarafa giderse, oyundan çıkar. 

TÜNEL:
İki takıma ayrılın. Oyuncular birbirlerinin arkasına geçip, bacaklarını açarak hazır beklesin. İki takımın en önünde duran arkadaşlarının elinde birer top olsun. Çocuklar aynı anda eğilip, topu bacaklarının arkasından sıranın en arkasındaki arkadaşlarına göndersinler. Tabii aradaki bütün takım arkadaşları da topun en sondaki kişiye gitmesi için topu itmeli. Top en sona gelince, sondaki arkadaşın topu alıp sıranın başına koşsun ve topu yine en sona göndersin. Hangi takım oyuna ilk başladıkları sıraya daha önce gelebilirse, o takım kupayı kapar. 

TIKA:
Üç-dört arkadaşınla birlikte, toprağın üzerine büyük bir deniz topu kadar bir daire çizin. Ortasına plastik bir kap koyun. Şimdi sıra atış malzemelerini toplamakta: Bol bol küçük taşa ihtiyacınız var. Hepiniz aynı hizada durup, sırayla taşları plastik kaba doğru fırlatın. Taşı kaba değdirebilen, bir atış hakkı daha kazanır. Kabı dairenin dışına itmeyi kim başarırsa, oyun onun demektir.

 ÜÇGEN YARIŞI: Bu oyun üçer kişilik iki takımla oynanıyor. Başlangıç ve bitiş noktası belirleyin. Her iki takım da başlangıç noktasında üçgen oluşturacak biçimde durup birbirlerini bileklerinden tutsun. "Başla" işaretiyle, koşmaya başlayın. Kolaycılığa kaçıp birbirinin elini bırakmak yok! Hangi takım üçgeni bozmadan bitişe önce gelirse, yarışın galibi demektir.

 RADAR OYUNU: İki takım kurun. Takımlardan birinden bir ebe seçip gözlerini bağlayın. Ebe, uzun bir yolun başında beklesin, bu sırada siz de yolun sağına soluna küçüklü büyüklü taşlar serpiştirin. Ebenin amacı, taşlara basmadan yolun sonuna kadar yürümek. Gözleri kapalı olduğundan ona sağ sol diye siz yardım edeceksiniz. 

KOVAYA TOP ATMA: Boş kovayı, devrilmesin diye içine bir taş parçası koyup, bir yere yerleştirin. Arkadaşlarınla kovanın üç metre uzağında durup topları kovaya sokmaya çalışın. Herkesin beş hakkı var ve kovaya giren her top sana beş puan kazandıracak. Kim, beş atışta kovaya en çok basketi atar, en çok puanı toplarsa, oyunu o alır.

DİĞER OYUNLAR HANGİLERİ

6 İki ebe 6 el tutmaca 6 elim sende6 seksek 6 çuval yarışı 6 saymaca (endetura) 6 bezirgan başı 6 balon yarışı 6 istop 6 mendil kapmaca 6 saklambaç 6 sandalye kapma 6 halat çekme 6 yakan top 6 körebe 6 yağ satarım bal satarım
Yazının Devamını Oku

Evdeki mikroplar

18 Kasım 2006
Geçenlerde bir yazı geçti elime. Ev temizliği konusuyla ilgiliydi ve Domestos tarafından hazırlanmıştı. Bana çok ilginç geldi. Sizlere de iletmek istedim. Çünkü bazı noktalar biz anneleri, hatta kadınları direkt ilgilendiriyor. Bir baksanıza şunlara:

 Gıda zehirlenmelerinin yüzde 87’sinin kaynağı evlerimiz

 Hijyen eksikliğinden kaynaklanan gıda zehirlenmesi vakaları son 10 yılda dört kat arttı

 Hollanda’da ve İtalya’da yapılan araştırmalara göre Salmonella ve Campybacter enfeksiyonlarının yüzde 70 -80’i ev kökenli

 Bakteriler vücut sıcaklığında 20 dakikada iki kat çoğalabiliyor, kuru yüzeyde 60 güne kadar yaşayabiliyor.

 Bulaşık bezleri, yüzde 70’inin hafif mide bozukluklarına, yüzde 20’sinin ise ciddi zehirlenmelere neden olabilecek mikropları taşıyor

Nasıl?.. Sinir bozucu değil mi! Peki neler yapabiliriz?

Her kadının kendine özgü bir temizlik düzeni ve sistemi vardır mutlaka ama yine bir takım önerileri aktarmak istiyorum.

En başta, tabak ve tezgah bezlerini ayırın. Kesme tahtalarına dikkat edin, her kullanım sonrası hijyenik olarak temizleyin. Yağlı yüzeylerde mikroplar daha hızlı ürer. Çöpteki koku, bakteri oluşumunu gösterir. Mutfak evyenizin üstü gizli mikrop üssü olabilir, iyi temizleyin. Banyo zemininde köşelere dikkat edin. Klozet hijyeni süreklilik ister. Duş perdeleri küf tutmasın. Bebek aksesuvarları ve oyuncakları da belli sürelerde dezenfekte edilmek ister. Kapı kolları, mikrop transfer noktası olmasın, telefonumuz mikrop yaymasın!

Tatile çıkmadan çöpü boşaltın, tabak bezlerini, mopları ve buzdolabını dezenfekte edin. Giderleri, küvet ve lavaboyu, evye ve klozeti dezenfekte edin, bozulabilecek yiyecekleri atın, mutfak tezgahında, ocakta kırıntı kalmamasına özen gösterin.

ANNE-BEBEK SEMİNERLERİ

Geçen gün bir okur aradı. Tutuşmuş gibiydi. Toraman gibi olan oğlu hastalanmış ve yemek yemeyi kesmişti. Oysa hálá antibiyotik kullanıyordu. Benden doktor telefonu istiyordu. Önce onu sakinleştirmeye çalıştım. Sonra kendi acemilik dönemim aklıma geldi. Neler için doktorumu ya da arkadaşlarımı aramıştım...

Aralık Derneği kurucularından Elif Dürüst de aynı durumda olduğunu anlatmıştı bana zamanında. Bunun için de şimdi dernekte seminerler başlatmış. 0-3 yaş bebeği olanlar için düzenlenen bu seminerler, bebeklerin ruhsal gelişimlerinin ve ihtiyaçlarının konuşulacağı, didaktik bir anlatımdan çok, karşılıklı soru cevaplarla gelişen dört haftalık interaktif bir sohbet olarak gerçekleşiyor.

Dersler haftada bir kez yapılıyor. İşlenecek konular arasında emzirme, uyku ve ritüelleri, memeden kesme, özel nesneler ve onlarla ilişki, yemek alışkanlıkları, tuvalet eğitimi, cinsiyet farkındalığı, oyun ve oyuncaklar, çocuğun sosyalleşmesi, korkular ve endişeler, olası davranış sorunları ve başa çıkma yer alıyor.

Yeni anne iseniz ya da hamileyseniz rahat ve doğru bilgi alabileceğiniz bu tip toplantıları kaçırmamanızı öneririm. Aralık Derneği: Tel: 0212 258 69 65, www.aralik.net veya info@aralik.net

DAHA BİR YAŞINDA AMA...

HAMBURGER YİYOR, KOLA İÇİYOR!


Artık yeni doğum yapmış pek çok anne bebeğini nasıl beslemesi konusunda bilgili. Bir yaşına kadar bebeklere ne verilmemesi gerektiği konusunda herkes haberdar. Peki ya bir yaşından sonra neler oluyor?

Her yerde karşılaşıyoruz, her firma, her doktor, her ürün sorumlusu aynı şeyi söylüyor: Bebeğinizi doğduğu zaman anne sütüyle besleyin. Bir yaşından önce bal, inek sütü vermeyin. Onu yapın, bunu yapmayın... Gerçekten de artık pek çok anne, bebeğinin ilk bir yılında onu nasıl beslemesi gerektiğine dikkat ediyor.

Peki ya bir yaşından sonra ne oluyor? İşte burada işler bozuluyor. Milupa, yeni bir ürün tanıtımında bu konuda yapılan çok ciddi araştırmaları iletti bize. Toplantıya katılan çocuk doktoru Hilal Mocan, bağışıklık sisteminin temelinin 0-3 yaşları arasında atıldığını söyleyerek başladı konuşmasına.

12 ilde 4-36 aylık çocuğu olan 600’ün üzerinde anne ile yapılan araştırmada, ilk bir sene çocuğunun beslenmesi konusunda son derece hassas olan annelerin, aynı sofraya oturmaya başladıkları andan itibaren aynı özeni göstermedikleri çıkmış ortaya. Oysa ilk üç yıl bebeğimizin beslenmesine dikkat etmemiz çok önemli. Yetişkinlerin yediklerini yemesi yeterli değil. Araştırma için ayrıca İstanbul, Ankara ve İzmir’de 200 doktorla da görüşülmüş. İşte size ortaya çıkan sonuçlar:

ABUR CUBURA DA ERKEN BAŞLANIYOR

Annelerin bilgi kaynakları eğitim düzeyine göre değişiyor. İlk-orta mezunu annelerin yüzde 29’u kendi bilgi ve deneyimlerinden öğrenirken, lise mezunlarında bu oran yüzde 15’e, üniversite mezunlarında da 6’ya düşüyor.

Lise mezunlarının en büyük bilgi kaynağı yüzde 27 ile uzmanlarken, üniversite mezunlarında en büyük bilgi kaynağı yüzde 33 ile internet-kitap ve dergiler.

Düzenli doktora gitme oranı, bebek 0-12 ay arasındayken yüzde 54. 1-2 yaş aralığındaki bebeklerin doktora götürülme oranı yüzde 39. İki-üç yaşlarındakilerde ise yüzde 32.

Çocukların yüzde 82’sine besleyici ve lezzetli olduğu düşünüldüğü için yemek suyuna batırılmış ekmek veriliyor.

Bebeklerin yüzde 60’ı bir yaşına gelmeden, evdeki yetişkinler için pişen salçalı, baharatlı, tuzlu ve yağlı yemeklerden yemeye başlıyor.

Bir yaşından büyük bebeklerin hayatına abur cubur giriyor.

1-2 yaş çocukların ana yemek grubu çorba-meyve-yoğurt iken, 2-3 yaşlar arasında birinci sıraya makarna, pilav- kızarmış patates- çikolata gofret geliyor.

1-3 yaş arasındaki çocukların sadece yüzde 40’ı meyve yerken, yüzde 60’ı bisküvi, çikolata, gofret gibi tatlılar yiyor.

Oldukça çarpıcı sonuçlardan biri de bu: Hamburger-kola ile tanışma yaşı bire düşmüş durumda. İstanbul’daki bir yaşında hamburgerle tanışan bebeklerin oranı yüzde 41, Türkiye’de ise 24. Çocukların yüzde 19’u hayatının ilk iki senesinde bu ürünleri tüketmeye başlarken, bu oran üçüncü yaşta 33’e çıkıyor.

Kola tüketimi 0-12 ay arasında yüzde altı. 13-24 aylık çocuklar arasında yüzde 22, 25-36 ay arası yüzde 41.

1-3 yaş dönemindeki beslenmede aşırı miktarlarda şeker, tuz ve yağ var. Demir, protein, iyot, fosfor gibi içeren yiyecekler gerekenden az tüketiliyor.

İLK ÜÇ SENE GELECEĞE YATIRIM

Bütün bu sonuçlar, çocuklar büyüdükçe gösterilen hassasiyetin azaldığını gösteriyor. Oysa sağlıklı bir yetişkin olabilmesi için ilk üç sene aynı hassasiyetin devam etmesi gerekiyor. Bu dönemde uygulanacak beslenme sistemi onun bütün geleceğini etkileyecek.

Bir anne, kendimize yemek yapmaya üşense bile, bebeği için sağlıklı yemek hazırlamaya üşenmemeli. Özellikle katı mamaya geçtiğiniz zaman, bebeğinize yemek verirken, her bir besini tanıması için ona fırsat vermelisiniz. Bir yemeği reddettiği zaman ısrar etmeyin, ama üşenmeden, belli aralıklarla 8-10 kere deneyin.

ANNEMİN KÖŞESİ

Annem bozuldu

Annem, geçenlerde yazdığım turp hikayesine bozuldu... Çünkü o, mucize meyve narı keşfetmiş biri. Narla ilgili yazı dizileri yapılırken, millet çikolata yerine nar yerken, ben ne cüretle turptan bahsedermişim... Haklı aslında. O kadar büyük bir iştahla yiyor ki narı, geçen gün dayanamadım, ben de yedim. Kendimi bir anda zinde hissettim. Sanki bütün toksinler nazik vücudumdan hemen çıktı. Nasıl sevindim, nasıl sevindim size anlatamam.

Kendimi o kadar iyi hissetmenin şerefine koca bir dilim pastayı hak ettiğime de inandım. Annem çikolata yerine nar yiyor, ben de çikolata öncesinde... Bu arada reklama girmek istemem ama hani şu dondurma markasının çıkardığı çikolatalar var ya, müthiş! Gerçekten bayıldım. Denemenizi öneririm ama hafif değil, ona göre...

Yazının Devamını Oku