Nora Romi

Sigara karşıtı kampanyalar çocukları olumsuz etkileyebiliyor

31 Mart 2007
Geçenlerde bir okurumdan mail gelmişti. Sigarayı bıraktığımı anlamış, bunu nasıl yaptığımı soruyor. Kendisi için öneride ve heveslendirmede bulunmamı istiyordu. O ilahi gücün bana nasıl geldiğini ben biliyor muydum sanki! Öyle sinsi bir şey ki, 11 aydır sigarayı bırakmış olmama rağmen, hálá kendime bile gönül rahatlığı ile "Ben sigarayı bıraktım" diyemiyorum. Ama bu yazının konusu, benim sigarayı bırakmam değil. Geçen hafta New York Times Gazetesi’nde çıkan bir yazı...

Yazar Bob Morris, eşi ve çocuğuyla gittiği Jamaika tatilinde (darısı başıma!) keyif olsun diye yemekten sonra eşiyle birer sigara yakıyor. Çocuk aniden "Ne yapıyorsunuz! Kendinizi öldürüyorsunuz! Beni de öldürüyorsunuz" diye panikleyip, anne babasını azarlamaya başlıyor.

Adamcağız bu tepki karşısında dehşete düşmüş. "Sigara içmediğimizi biliyor, o anda da başlamadığımıza göre... Sosyal içicilik diye bir şey var, keyif denilen bir şey var. Ölmüyoruz, öldürmüyoruz yahu! Ne oluyor bu çocuklara" diye özetlemiş durumu.

Gerçekten de çocukların beynine, sigaranın hem içen, hem de içenin yanındakiler için öldürücü olduğunu işliyoruz. Ülkemizde anaokullarında başlıyor bu aşırı bilgilendirme. Ama arada bazı dengeler şaşıyor, ayarlar kaçıyor.

Tamam sigara öldürür ama sosyal içicileri de bu kefeye koyamayız. Günde bir sigara içen, ya da senede bir kez tatildeyken paket satın alan kişinin çocuğu, anne ya da babasına "Ay şimdi ölecek" gözüyle bakmamalı. Ayrıca inanın bazı çocuklar o kadar aşırıya kaçabiliyor ki, sırf onlara inat bir sigara daha yakmayı isteyebiliyorsunuz.

Yalnış anlaşılmasın, kimse sigaradan taraf olamaz ama sigara karşıtı olurken de bazı ayarları kaçırmamalıyız. Çocukların yanında sigara içenleri uyarmalıyız, ama çocukların kendilerini kaybetmiş bir şekilde büyüklere müdahale etmelerine de bir yere kadar izin vermeliyiz.

Eğitimci pedagog Layza Ovadya’ya danıştım. Ben de oğlum sayesinde sigarayı bıraktığımı düşünüyorum nihayetinde. Gerçi, hamileyken ve emzirirken de içmemiş ama bırakamadığımı hissetmiştim. Sonrasında içmeye, hem de keyifle içmeye devam ettim. Ne var ki artık bitişe yaklaştığımı hissediyordum. Sonunda da bir gün bıraktım (Tahminimden çok daha kolay oldu o ayrı).

Layza Ovadya, bana bu konuda kontrolün çocukların elindeymiş gibi gösteriliyor olmasının acıklı olduğuna inandığını söyledi: "Çünkü çocuğun anne-babasını bu konuda tüm duygu sömürüsüne rağmen kontrol edememe ihtimali var. Yani çocuğun o kadar çabasına rağmen sigara içmeye devam ediliyorsa, bu durumda da çocuk, dönüp kendini suçlayacak ve hatta ileri boyutlarda ’nasıl kurtaramadım’ gibi büyük bir sorumluluğun altında kalabilecektir. Endişeli yapıya sahip bir çocukta ise bu sıkıntı gündelik hayatını bile etkileyecek bir hal alıp da (en uç noktayı düşünelim) kalabalığa girmemeye kadar varabilir. Bu kampanya yürütülürken çocukların yaş ve yapı özellikleri tabii ki düşünülmüyor, ancak çocuk 4 yaşından itibaren doğumu, ölümü, tanrıyı sorgulamaya başlayıp kafasında senaryolar kuruyor. Özellikle bu yaş grubu daha fazla etkilenebiliyor. Bu da mutsuzluğu, çaresizliği öğretiyor."

Sigarayı bırakalım ama lütfen çocukları bu işe fazla bulaştırmayalım ve onları alet etmeyelim.
Yazının Devamını Oku

Kuşlar, yardım etme isteğinizi gösteriyor

27 Mart 2007
Rumuz: AkgülRüyamda evdeydim ve elimde inanılmaz güzel, küçük ve beyaz, tombiş bir kuş vardı. Onu öptüm, sevdim. Çok tatlı bir kuştu. Sonra ben dışarı çıktım. Döndüğümde beyaz kuşu göremedim. Balkona çıktım, merdivenden aşağı baktım, merdivenin en altında kuşun elinde beyaz küçük bir taş, içinde de beyaz köpüklü bir şey vardı. Kuş tam içiyordu ki, "İçme, o zehirli" diye bağırdım, elinden aldım. Sonra kuşu elime alıp kusturmaya çalıştım. İyileşti ve canlandı. Onu eve bıraktım, dışarı çıktım. Döndüğümde o küçük beyaz kuş ile başka bir beyaz kuş (sanki güvercindi) perdenin üstünde ölmüşlerdi.

 Yorum: Genelde rüyada görülen kuşlar, sezgiler, hayal gücü veya özgürlük duygularıyla ilişkilendirilir. Ancak sizin rüyanız ve rüyanızdaki kuş figürleri, etrafınızda bulunan korunma ihtiyacı olan birilerine yardım etmek isteğinizi sembolize ediyor gibi. Ya da şu günlerde incinmiş duygularınız rüyalarınızda kendini bu şekilde ifade ediyor olabilir.

Altınlarımı almak istedi 

Rumuz: London

Rüyamda iki büyük pırlanta küpe ve aynı tarzda bir yüzük takmıştım. Bu takılar beyaz altın üzerineydi. Ardından bir kadın, bu takıları elimden almak istedi ama ben vermemek için direndim. Sonuçta kadın alamadı.

Yorum: Rüyanız hayatınızda değer verdiğiniz şeyleri tehdit eden veya özel alanlarınıza rahatsızlık veren bir kadının varlığına işaret ediyor.

RÜYA SEMBOLLERİ

AT: Rüyada görülen at, rüyayı gören kişinin fiziksel gücünü ve enerjisini sembolize eder. Beyaz at veya kanatlı at, spiritüel yeteneklere ve aydınlanmaya, siyah at bilinmeyenden korkuya işaret eder. Geleneksel yorumunda murada ermek anlamına gelir.

HARİTA: Rüyada harita görmek, kişinin gelecekle ilgili planlarını ya da seyahat hazırlıklarını simgeler. Geleneksel yorumunda, seyahat, yolculuk habercisidir.
Yazının Devamını Oku

Çocuğunuzun iyiliği için sergileri takip edin

24 Mart 2007
Geçen haftalarda bol bol teknolojik takıldıktan sonra, biraz sanata ağırlık verelim dedim kendi kendime. Ailecek yani... Ben bol bol sanat filmi seyrettim: Yay, Beş Vakit, Seni Seviyorum Paris... Oğlanları da fotoğraf konusunda geliştirmeye karar verdik. Bu durumda İstanbul Modern imdadıma yetişti. Onları "Magnum Fotoğrafları ile Türkiye" sergisine götürdük ve teslim ettik. Bir kere bu sergi görülmeye değer. Biz büyükler için de geçerli bu söylediğim. Neyse, çocuklara dönersek; sergi kapsamında 6-16 yaş grubuna özel "Zamanı Durdurma Oyunu" adında eğitim çalışması yapılıyor.

Önce müzenin bahçesine kurulan ve ışığın temel ilkelerini gösteren Karanlık Oda’da, fotoğrafın başlangıç serüvenine tanık oluyorlar. Daha sonra sergide yer alan Magnum fotoğrafçılarının yapıtlarını özel bir geziyle inceliyorlar. Olup bitenleri anlatan bir abi ya da abla oluyor tabii başlarında. Sonra Eğitim Odası’nda zaman, mekán, ışık ve gerçeklik gibi temel fotoğraf kavramlarıyla ilgili uygulamalara katılıyorlar. Orada öğrendikleri ile ilgili resim ya da kolaj yapıyorlar. Bütün bunlar en azından bir saat onları eğlendiriyor.

Onlar böyle eğlene dursun, biz anneler kahvelerimizi içtik müzenin lokantasında. O kadar fazla okul konuşmadık bu sefer! Gezimizden sonra eve bir değil, iki oğlanla döndüm. Derin bizde kalacaktı çünkü. Onlara yemek hazırlarken müzenin nasıl geçtiğini sordum. "Eee sıkıcıydı! Ay hep aynı şeyler!!!" dedi Derin. "Ben karanlık odada resim basıcaz falan sanıyordum!" diye devam etti. Benim oğlan da tabii ki sonuna kadar onu destekledi, onun dediklerini tekrarlayarak.

ÖNCE BURUN KIVIRDILAR

SONRA SEVDİKLERİNİ İTİRAF ETTİLER


Konuşma böyle başladı ama sonra minik minik hoşlarına giden şeyleri anlatmaya başladılar. Esasen ne kadar eğlendiklerini yumurtladılar. O anda iyi tüccar olacaklarını anladım onların; özellikle de Derin’in. Çünkü mala baştan toz kondurarak fiyatı düşürtme politikası uyguluyor uyanıklar. Zaten program bittiğinde onları odadan çıkartmak 15 dakikamızı almıştı da, ayaküstü bir muhabbet daha çevirmiştik. O kadar beğenmedikleri şey nasıl olup da bu kadar uzun sürmüştü acaba?

Ben ocağa dönüp son derece sağlıklı, genelde beyaz renkli, genelde kırmızı sosla yenen, çocukların çok sevdiği, İtalyanların da çok iyi yaptığı o yemeğe döndüm. O sırada etkinlik konusunda muhabbete devam ettiler. Ara Güler’den, Alex Webb’den konuşmaya başladılar.

Ben gıkımı çıkartmadan durdum.

Bu sergi 20 Mayıs 2007 tarihine dek sürecek. Çocuğunuzu götürebilir, onun gittiği yuva, anaokulu ya da kreşe, grup gezisi yapmalarını önerebilirsiniz. Kendi arkadaşlarınızın çocukları ile birleşip gidebilirsiniz. Zaten sadece burası için değil, pek çok önemli yer için gerekli bu. Bazen okullar ayarlıyorlar ama bazen de biz annelerin bu tip aktiviteleri takip etmesi icap ediyor.

Hem biz annelerin sürekli "isteme" hakkımız var, öyle değil mi? Biz anneyiz ve çocuğumuz için isteriz! 100 kere de isteriz.

Çalışan annenin doğum ve süt izni

Hamile kaldığımızı öğrendiğimiz andan itibaren eğer çalışan bir kadınsak, işimizle bebeğimizi nasıl dengeleyeceğimizi düşünürüz. Bu konuda yasal hakkımız olan detayları bilmek, o günleri planlamak açısından önemli. Ben de haklarımız nedir öğrenmek ve sizinle paylaşmak için avukat Burcu Mutlugil’e danıştım.

Eğer çocuk bekliyorsak, zamanlamamızı yapmadan önce haklarımızı iyi bilmemiz gerekir. Gerçi çalışılan yerin idari anlayışı ve ilişkiler, bu tip konularda daha farklı uzlaşmalara varılmasını sağlayabilir. Hatta çocuk dostu bazı şirketlerde, anne adayına fazladan kolaylıklar da sağlanabiliyor. Ama herkes o kadar şanslı değil. Bu durumda hakkımızı bilmekte fayda var.

Çalışan annelerin ve anne adaylarının doğumdan önceki sekiz ve doğumdan sonraki sekiz hafta olmak üzere toplam on altı haftalık süre için çalıştırılmaması esas. Anne birden fazla bebek bekliyorsa, doğumdan önceki sekiz haftalık süreye iki hafta daha ekleniyor. Ancak, sağlık durumu uygun olduğu takdirde, doktorun onayı ile anne adayı isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar çalışabiliyor. Çalışılan süre, doğum sonrasına ekleniyor. Süreler, doktor raporuyla belgelenen sağlık durumuna göre gerekirse artırılabiliyor.

SÜT İZNİ MAAŞTAN KESİLEBİLİR Mİ

Hamilelik süresince periyodik kontroller için çalışana ücretli izin verilmesi zorunlu. Eğer isterse çalışana on altı haftalık ücretli doğum izninin sonunda 6 aya kadar ücretsiz izin de verilebiliyor.

Eğer çocuğunuz 1 yaşından küçükse, emzirebilmek için günde toplam 1-1.5 saat süt izni alma hakkınız var. Bu sürenin hangi saatler arasında ve kaça bölünerek kullanılacağına da siz karar verebilirsiniz.

Süt izni, günlük çalışma süresinin içinde sayılıyor. Bununla ilgili düzenleme, 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 74. Maddesi’nde belirtilmiş. Süt izninin günlük olarak kullanılması şart. Ancak genelde çalışanlar bu izinleri toplayıp, haftalık veya aylık olarak kullanıyorlar. Özelikle deİstanbul gibi trafik problemi olan şehirlerde. Çünkü annenin çocuğunu emzirmek için 1,5 saatliğine işyerinden ayrılıp dönmesi zor. Bu gibi şartlarda çalışan kadınlara uzmanların tavsiyesi, işe bir buçuk saat geç gitmesi veya bir buçuk saat erken ayrılması.

Süt izninin çalışana haftalık veya aylık kullandırılması yasa hükmüne aykırı. Ancak İş Kanunu, süt izninin yasaya uygun olarak kullandırılmaması durumunda cezai yaptırım öngörmemiş. Ama bu durumda çalıştırılan kişi, İş Kanunu’nun 24. Maddesi’negöre iş sözleşmesini tektaraflı fesh edebilir. Haklı nedenle fesih ile işverenden kıdemtazminatı dahil olmak üzere ücret ve benzeri haklarınıtalep edebilir.

ÇALIŞMA KOŞULLARI NEDİR

á Hamile, yeni doğum yapmış ve emziren kadınlar günde yedi buçuk saatten fazla çalıştırılamaz.

á Doktor raporu ile gerekli görüldüğü takdirde, çalışan anne adayı sağlığına uygun daha hafif işlerde çalıştırılır. Bu halde çalışanın ücretinde bir indirim yapılamaz.

á Anne adayının sigarasız ve dumansız bir ortamda gerekli aralıklarla oturarak veya rahatça uzanacak şekilde uygun şartlarda çalışması sağlanmalı.

á Hamile, yeni doğum yapmış ve emziren çalışanların mümkün olduğunca oturarak çalışması sağlanmalı. Bu sağlanamıyorsa ara dinlenmeleri ihtiyacına göre daha sık düzenlenmeli.

á Uzun süreli çalışmalar ve ekip çalışmaları anne adayının sık tuvalete gitme ihtiyacına göre düzenlenmeli.

á Enfeksiyon riskine karşı işyerinde gerekli hijyen şartları sağlanmalı.

á İş stresinin önüne geçmek için çalışma koşulları, çalışma saatleri, müşterilerle ilişkileri, işini kaybetme korkusu gibi stres faktörlerinden koruyucu önlemler alınmalı.

á Çalışma hızı ve işteki yoğunluk anne adayının önerileri doğrultusunda uygun hale getirilmeli.

á Anne adayının ani darbelere, sarsıntıya, uzun süreli titreşime maruz kalacağı işlerde çalıştırılması yasaktır.

á Anne adayının kişisel koruyucular kullanılsa dahi, seksen desibelden daha az gürültülü yerde çalışması sağlanmalı. Gürültü seviyesinin düşürülememesi durumunda çalışma yeri değiştirilmeli.

á Anne adayının soğuk, sıcak ve yüksek basınçtan dolayı sağlık riski yaratmayacak koşullarda çalıştırılması gerekli.

á Hamile ve yeni doğum yapmış çalışanın yalnız çalıştırılmaması esastır. Bu sağlanamadığında, diğer çalışanlarla kolayca iletişim kurması için gerekli önlemler alınmalı.

ANNEMİN KÖŞESİ

Anneler ve kızları güzelliği tanımladı

Unuttum sandınız değil mi, ama değil. Annem artık çok çalışıyor. Bizim de elimiz armut toplamıyor. Bu yazı sadece kızı olan kadınlar için değil, anası olan kızlar için de... Çünkü güzellikle ilgili. Özetle; bir marka merak etmiş aramış taramış, güzelliğin tanımını sorgulamış. Amerika’dan Kore’ye, İngiltere’den Filipinler’e 10 farklı ülkeden genç kızlarla ve kadınlarla görüşmüş. Ve işte çarpıcı sonuçlar:

á Kadınların yüzde 2’si kendisini olduğu haliyle güzel buluyor, yarısından fazlası günümüzün güzellik idealleri karşısında kendilerini güzel hissetmenin zor olduğuna inanıyor.

á Tüm dünyada genç kızların yüzde 92’si fiziksel görünüşlerinin en azından bir yönünü değiştirmek istiyorlar.

á Kadınların yüzde 51’i keşke büyürken anneleri onlarla güzellik ve bedenlerinin imajı konularında konuşmuş olsalardı diyor.

á Yüzde 79’u, gerçek güzelliğin ne olduğu hakkında genç kızlarla erken yaşlarda konuşmaya başlamak gerektiğini düşünüyor.

á Yüzde 72’si kendileriyle ilgili şüphelerini veya güvensizlik hislerini kızlarına geçirmediklerini umuyor.

á Yüzde 67’si görünüşleri hakkında kendilerini kötü hissettikleri için bazı sosyal etkinliklerden kaçınıyor.

Yazının Devamını Oku

Yarışmalara katılması için onu teşvik edin

17 Mart 2007
Bu haftaki yazıma gerçekten çok önemli çalışmalarda bulunduklarına inandığım, Açev’in "7 Çok Geç" kampanyasının ikinci dönem haberiyle başlamak isterim. www.7cokgec.org sitesinde, çocukların neden 7 yaşından önce eğitime başlaması gerektiğine dair pek çok bilgi bulabilirsiniz. Ama şunu bilin ki, 0-6 yaş dönemi; çocukların en hızlı geliştiği, büyüdüğü ve çevresinden çok etkilendiği bir dönem. Okul öncesindeki bu yaşlarda; çocukların yaşadığı deneyimler, tecrübeler, etkileşim içinde bulunduğu kişiler ve ortamlar, onun gelişimi ve büyümesi için belirleyici oluyor ve bu dönemdeki eğitim eksikliğinin telafisi oldukça güç.

Bahar ayları pek çok açıdan hareketlenmenin olduğu bir zaman. Çocuklar da bahar çiçekleri gibi açılıyorlar. Ben bu sayfa başladığından beri çocukların katıldığı pek çok yarışmada jüri üyesi oldum. Bundan inanılmaz bir keyif alıyorum ve çok şey öğreniyorum. Annelerin ya da babaların katıldığı yarışmalar beni hiç ilgilendirmiyor ama çocukların yaptığı işler söz konusu olduğunda göremediklerime üzüldüğümü söyleyebilirim.

Hatta geçen sene hamur yarışmasının ödül törenine götürdüğüm Sinan, verilen hediyeleri görünce bu sene yarışmaya katılmak istedi, ama onun için üzgün olduğumu; çünkü benim jüri olduğumu ve katılamayacağını söyledim.

Ama şimdi siz annelere tam tersini söylemek için bu yazıyı yazıyorum. Tabii ki ben de Sinan’ın önünü kesmeyeceğim ama eğer kendileri öğrenemiyorlarsa; lütfen siz çocuklarınızı bu yarışmalardan haberdar edin. İlgi alanları dahilinde bu yarışmalara katılmaları için destekleyin. Onlara yol gösterin, fikir verin, destek olun ama işlerine müdahale etmeyin. (Çünkü jüri olarak bunu anlıyoruz ve o zaman o çocuğun emeğine yazık oluyor.)

Bu yazıyı yazdım, çünkü bütün hafta sonumu, sabahtan 16.00’ya kadar First Lego Ligi’nin nanoteknoloji konusundaki yarışması için uğraşarak geçirdim. Nanoteknoloji kelimesini ilk defa 1990’larda duymuştum. Ama artık hayatımıza epeyce girdi. Ben neolduğunu algılamakta epey zorlandım ama çocuklar konuya inanılmaz hakimdi. Kendimi nasıl hissettim tanımlamak istemiyorum.

Ya anlamadığım ne biliyor musunuz? Mesela önümüzdeki senenin konusu alternatif enerji kaynakları... Ben 36.5 yaşında okuyan, tartışan, takip eden biri olarak bir şey bulamıyorum. Bir avuç velet, bulmakla kalmıyor, bunun robotunu bile yapıyor.

Sonra düşünüyorum: Ben ilk münazaramı lise birinci sınıfta yapmıştım. O zamana kadar ezbere, sıradan bir sistemle okumuştum. Oysa şimdi projeler ana sınıflarından başlıyor. Şu durumda yazımızın başına da bağlayabiliriz esasen konuyu. Bütün bu tip çalışmaların temeli ne kadar erken atılırsa, o kadar çok adım atıyor çocuklar..

Neyse, sizden istediğim lütfen dergilerde, gazete ya da ekranda duyduğunuz yarışmaları es geçmemeniz. Çocuğunuzun neye ilgisi varsa, onu teşvik etmeniz. Evet, çok çocuk katılıyor ve çok azı kazanıyor ama sizinki ya onlardan biri olursa? Ayrıca çocuklarınıza bunun yarışma olduğunu da söylemek zorunda değilsiniz. (Küçüklere tabii. Daha büyük çocuklara sökmez bu numara!)

Evet, bu arada size bir şey söylemek istiyorum. Erkek çocuklarının buz pateni yapmasına gerek görmediğimi şiddetle savunduğum yazının çıktığı gün oğlum buz pateni yapmak istediğini söyledi. Tüylerim diken diken oldu. Neyse ki, onu rollerblade’e çevirdim. Daha bir girişimimiz olmadı tabii. Amaç arada kaynatmak!!! Yine de iddiam şudur: Annelik dönekliktir. Her an her şeyi yapabilirim.

Sevgiler, saygılar..

Dövüş değil disiplin

Alternatif sporlar çocukların farklı açıdan gelişmesini sağlıyor. Hatta dövüş zannedilip çocuklara şiddet öğrettiği varsayılanaikido, aksine pek çok çocuğun özgüvenini geliştiren, onları disipline eden bir spor. Ve son zamanlarda da çok tercih ediliyor.

Aikido, Türkiye’de son yıllarda kıymeti bilinmeye başlanan bir spor. Her ne kadar bazı aileler bu sporu dövüş olarak görüp, çocukları için zararlı olacağına inansalar da, aslında durum böyle değil. Aikidonun büyüklere olduğu kadar, çocuklara da yararı var. Artık anaokullarında bile önemli aktiviteler arasında yer alıyor. Son derece eğlenceli geçen derslerde, minikler öğretmenlerine tapıyor. Hiperaktif, down sendromlu ya da özgüven eksikliği yaşayan çocuklar için pedagojik anlayışla yapılan aikido özellikle tercih ediliyor.

EN UYGUN YAŞ 7

Aikidoya beş yaşında başlamak mümkün. Tercih edilen yaş ise 7. Kalabalık grup olması daha uygun. Çünkü oyunla öğretilen bu sporda, çocuklar ne kadar kalabalık olurlarsa, o kadar eğleniyorlar. Ne de olsa, çocuklara öğretilen teknik büyüklere öğretilenden farklı. Onlara teknikten ziyade spor alışkanlığı ve disiplinini öğretmek önemli.

Bedensel esnekliği arttıran aikido, iç disiplini geliştirme, ekip çalışmasına uyum sağlama, özgüven geliştirme ve sosyalleşmeye katkıda bulunuyor. Diğer benzeri çalışmalardan en belirgin farkı, şiddete ve müsabaka fikrine karşı olması, belli bir felsefe üzerine kurulu olması. Ritüellerle ilerleyen eğitimlerde karşılıklı saygı ve özdenetim temel kural. Uzmanlar, son birkaç yılda aikido eğitimi alan yetişkinlerin yanında, 4-12 yaş arası çocuk sayısında da inanılmaz bir artış olduğunu belirtiyor.

TERTİPLİ YAŞAMAYI ÖĞRETİYOR

Ailelerin, özellikle çekingen ve özgüven sorunu olan çocuklarını aikido yapması için teşvik ettiğini belirten 2. dan unvanına sahip aikido eğitmeni Atakan Utku, kentlerde apartman dairelerinde, sitelerde, balkonlarda yetişen çocukların, bir saksı çiçeği gibi büyütüldüklerine dikkati çekiyor. Bu yıl her yaştan 100’e yakın çocukla çalıştığını belirten Atakan Utku, "Aikidoya başlama yaşı Türkiye’de de gün geçtikçe düşmeye başladı. 4-6 yaş anaokulu gruplarıyla, 7-10 yaş ilk öğrenim gruplarıyla yaptığım çalışmalarda çocuklar hem eğleniyorlar, hem de sosyal ve bireysel niteliklerini geliştirme imkanı buluyorlar" diyor.

Utku, aikidonun karate benzeri disiplinlerden ayrılan en temel özelliğinin saldırı değil, savunma ve beden disiplinini geliştirmeye yönelik olduğunun altını çiziyor. Ayrıca küçük yaştan itibaren çocukların kendilerini disipline etmeyi ve planlı yaşamayı ve tertipli olmayı öğrenmesine yardımcı. Konsantrasyon, reflekslere hakim olabilmeyi öğrenmek de bu eğitimin bir parçası. Ani olay veya ataklarda paniklemeden sakin kalmayı öğrenmek ve sabır çok önemli.Sonuçta aikido yapan çocuk yaşıtları arasında kendini korumayı daöğreniyor. Öğretmenlerinin yanında yaptıkları çalışmada, çocuklar tehlikeli bir durumla karşılaşmıyor. Ama antrenman sırasında minder üstünde yapılan hareketleri evde tek başlarına denemeye kalkarlarsa tehlikeli olabiliyor. Dolayısıyla yanlarında dojo, yani öğretmenleri olmadığı sürece çocukların bu hareketleri yapması doğru değil.

Çocukları aikido öğrenen pek çok anne, onları seyrederken bu spora ilgiduymaya başlıyor. Sokakların gün geçtikçe daha tehlikeli bir hal alması, insanların kendini savunabilmesi için de çok cazip geliyor. Fiziksel güç gerektirmemesi ve savunmaya yönelik olması nedeniyle her yaştaki kadın tarafından rahatça yapılabilen aikido, formda kalmak için de ideal bir spor.

Annelere ücretsiz eğitim

Dalin, Beşiktaş Belediyesi işbirliğiyle, genç anneler ile anne adaylarına yönelik hamilelik ve bebek bakımı eğitim programı düzenliyor. Eğitimler, anne adaylarına verdiği eğitimler ve yazdığı yazılarla bu konuya büyük emek vermiş bebek bakım hemşiresi Ayşe Öner tarafından verilecek. Hamilelik sürecinde dikkat edilecek hususlar, hamilelikte yaşanan değişimler, nefes teknikleri, kolay doğum için gerekli egzersizler, bebeğin günlük bakımı, bebek banyosu, bebek masajı konuları işlenecek. Canlı bebek ile uygulamalı verilecek eğitimde amaç, anne adaylarının rahat ve sağlıklı bir hamilelik dönemi geçirmelerine katkıda bulunmak ve özellikle doğumla ilgili anneleri bilgilendirerek yersiz endişeleri gidermek, psikolojik destek sağlamak. Ücretsiz eğitim, 19 Mart Pazartesi günü Akatlar Kültür Merkezi’nde, 13.00-16.30 saatleri arasında verilecek. Bilgi için tel: (212) 351 93 88

NEREDE VAR

Nerelerde aikido öğrenebileceğinize dair en sağlam bilgiyi www.aikidoturkey.org’dan alabilirsiniz. Çünkü bu sitede Türkiye’nin her yerinde bulunan aikido salonları, dojoları ve sporun kendisi hakkında haberler bulunuyor.

Tibet Teksöz, 7 yaşında. İki senedir aikido yapıyor. Annesi Kıvılcım anlatıyor:
/images/100/0x0/55ea2049f018fbb8f86cd34f
Ukalalık yapmaz oldu, teşekkür etmeyi öğrendi

"Önceleri hobi olarak gördüğü bu sporu, daha doğrusu savaş sanatını artık günlük yaşamının bir parçası haline getirdi. Aikido diğer Uzakdoğu sporlarından çok farklı; örneğin burada yumruk ve tekme atma yok. Temelde savunmaya yönelik bazı teknikler var; güce karşı güçle tepki vermek yerine karşıdaki insanın enerjisini kendi enerjinizle birleştirerek daha büyük bir kuvvet elde ediyorsunuz. Zaman içinde giderek daha uyumlu olmayı, önce kendine dolaysıyla da başkalarına karşı saygı duymayı öğreniyorsunuz. Tibet’te de bunları görebiliyoruz, eskiden dövüşmeyi severdi, şimdi gücünü kullanabileceğini bildiği halde kavga etmemeyi tercih ediyor, daha sakin ve disiplinli oldu. Ukalalık yapmaz hale geldi, çünkü öğretmenleri, "En son dan’a ulaşsanız dahi her zaman öğreneceğiniz bir şeyler kalmıştır, yani her zaman öğrenci olacaksınız" diyorlar. Anlamsız rekabetlere girmekten vazgeçti, zira aikidoda müsabaka yok gösteriler var. Ayrıca teşekkür etmeyi bilmeyen çocuğumuz bunu da öğrendi;çünkü aikidoda çalışma bitiminde rakibinize teşekkür ediyorsunuz. Bence bir önemli nokta da, aikidoyu kız ve erkek öğrencilerin birarada uygulayabilmesi. Ben uygun yaşa geldiğinde küçük oğlumun da aikidoya başlamasını istiyorum; hatta belki ben bile başlayabilirim. Bize aikido’yu sevdiren ve öğretmeye devam eden Birnur Hanım, United Aikido Organization’ın kurucusu Mustafa Aygün’e teşekkürler.
Yazının Devamını Oku

Kuşları kedi yedi

15 Mart 2007
* RUMUZ: HAYALRüyamda, ağabeyim, annem ve ben evimizin salonundayız. Odada üç tane kuş var. Daha önce hiç görmediğim, tavuk büyüklüğünde siyah-beyaz üç kuş odada dolaşıyor. Sonra ağabeyim televizyonun altında duran videonun üstüne bir sıvı sıkıyor ve ateşle yakıyor. Kuşlar bundan korkup telaşla etrafta uçuşuyorlar. Ben odaya tekrar döndüğümde, yerde önce kan, sonra da o üç kuşun kafasını görüyorum. Bir de kedi görüyorum. Ve haliyle kuşları o kedinin yediğini düşünüyorum.

* YORUM: Rüyanızda siz üç kişisiniz ve kuşlar üç tane. Dolayısıyla kuşlar sizin özgürlüğünüzü veya huzurunuzu tehdit eden bir kişi ya da olayı sembolize ediyor olabilir. Ama rüyanın altyapısındaki sembollerin anlamı birbirini tutmuyor. Dolayısıyla rüyanızın asıl anlamını bulmak için, şu soruların sizin için anlamını bulmalısınız. Kuş ne anlama geliyor? Neden siyah-beyaz? Kedi besliyor musunuz? Kedi ne anlama geliyor? Niçin kuşların kafasını koparmış olabilir? Bir de Beşiktaş taraftarı mısınız? Ya da etrafınızda bu özelliğiyle ön plana çıkan biri veya bir oluşum var mı, merak ettim. Bana yanıt yazarsanız sevinirim.

Rüyada öldüğünüzü görürseniz

* RUMUZ: HASTALIK

Ölüm döşeğinde hastanede yatıyorum. Yanımda eşim ve eski işyerimden arkadaşlarım var. Ama ben çok şaşkınım, çünkü neden orada olduğumla ilgili hiçbir fikrim yok. Sonra eşimi bir alışveriş merkezinde görüyorum, bana hediye alacakmış ama çok üzgün. Sonra hastane odasına, yanıma geliyor ve bana hediyesini gösteriyor. O an ölüyorum, hastanedeki aletten kalbimin atmadığını görüyorum ama hálá canlıyım, hissediyorum. Eşime "Ben ölmedim ki" diyorum, o benim öldüğümü biliyor ama onunla iletişim kurabildiğimi anlıyor. Herkes ağlıyor ama o gülümsüyor. Hálá onunla konuşabildiğim için hediyesine bakıyorum; bir paket sigara...

* YORUM: Öncelikle çok fazla sigara içiyor musunuz? Cevabınız evetse, arkadaşlarınız ve eşinizin sigaranın sağlığınızı kaybetmenize yönelik telkinleri rüyanıza bu şekilde yansımış olabilir. Ancak böyle bir durum yoksa, eşiniz veya arkadaşlarınızın bazen siz yokmuşsunuz gibi davranmaları, sizin bu rüyada kendinizi ölmüş gibi hissetmenize neden olmuş olabilir. Veya rüyanıza benzer bir filmin, olayın veya kitabın etkisinde kalmış olabilirsiniz. Yani rüyanız "ölüm"le ilgili bilgi vermiyor, içiniz rahat olsun.
Yazının Devamını Oku

Rüyada görülen eller duyguları işaret ediyor

14 Mart 2007
RUMUZ: PITIRCIKRüyamda sağ elimin başparmağı tırnağımın altına kadar simsiyah oluyor. Ben yara bantıyla sarıyorum, ama bu sefer daha da siyahlaşıyor. Hemen doktora gidiyorum, "Yarın gelin" diyor sekreter. O sırada içeride doktoru görünce uzaktan parmağımı gösterip "Çok kötü oldu" diyorum. Doktor hanım yanıma geliyor ve "Parmağınız kangren olabilirdi ama olmamış, şansınız varmış" diyor. Damarlarım tıkanıkmış, o şekilde parmağımdan belli olmuş. Daha sonra parmağımın siyahlığı biraz daha açıldı ve uyandım.

YORUM: Rüyada eller duygulara, parmaklar da kişinin kendini korumak için seçtiği yollara dikkat çekiyor olabilir. Ancak sizin rüyanız bende, vücudunuzdan aldığınız küçük bir sinyal nedeni ile sağlığınızla ilgili şüpheler geliştirdiğiniz izlenimi bıraktı. Haklı olabilir miyim, ne dersiniz? Yanıt yazabilirseniz sevinirim. Sağlıkla kalın.

Sevgilimin arkadaşıyla yakınlaştım

RUMUZ: HTHECKTS

Sevgilim, ben, yakın kız arkadaşım ve sevgilimin yakın erkek arkadaşı hep beraber benim odamdayız. Sevgilim yakın arkadaşının bana bir şey göstereceğini söylüyor ve üst kata gidiyoruz. Elinde su tabancası var. İkimiz de gülüyoruz, o da beni birazcık ıslatıyor. İkimiz mutfağa gidiyoruz. Evde misafirler var. Tabaklara tatlı koymaya başlıyorum. Sevgilimin arkadaşı arkama geliyor ve sarılıyor. Benimse gözlerim kapanmaya başlıyor ama onu da itmiyorum. Sevgilim ve benim kız arkadaşım geliyorlar. Sevgilimin arkadaşı hemen başka tarafa gidiyor, başka bir şey yapıyormuş gibi davranıyor. Benim gözlerim tekrar açılıyor. O uyku hali gidiyor. Sevgilim ne yaptığımızı soruyor. Cevap vermiyorum. Ben de ona aşağıda ne yaptıklarını soruyorum. "Sadece kolunu tuttum ve ..." diyor. Son dediğini anlamadan gitmeye başlıyorum. Ayak bileğime tutunuyor, "Lütfen" diyor. Ben gitmeye devam ediyorum. Fakat misafirlere ayıp olur diye geri dönüyorum. Çok üzgün ve sinirliyim.


YORUM: Rüyanızda, sevgilinizin sizin kız arkadaşınızla yakınlaştığını itiraf etmesi ve sizin onu terk etmeniz, gerçek hayatta sizin bu konulardaki şüphelerinizin neden olduğu kıskançlığa dikkat çekiyor. Rüyanızın başlangıcında sizin, erkek arkadaşınızın arkadaşı ile yaşadığınız yakınlaşma ise gerçek hayatta yaşadığınız kıskançlık duygunuzun neden olduğu intikam alma ihtiyacınızı ifade ediyor sanırım. Ortada kıskanacak hiçbir şey olmayabilir, sadece size öyle geliyordur belki de... Bunu unutmayarak mantıklı hareket etmelisiniz. Bir de haklı bile olsanız kısasa kısas, size karşı taraftan daha fazla zarar verebilir.
Yazının Devamını Oku

Bilim Haftası’nı biliyor musunuz

10 Mart 2007
8-14 Mart arasında Bilim Haftası kutlanıyor. Türk Dil Kurumu bilimi şöyle tanımlanıyor: "Bilim, evrenin ya da olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneysel yöntemlere ve gerçekliğe dayanarak yasalar çıkarmaya çalışan düzenli bilgidir." "Belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan, belli bir ereğe yönelen bir bilgi edinme ve yöntemli araştırma süreci." Bilimin asıl uğraşı alanı, doğa olayları. Doğa olaylarını en genel kapsamıyla algılıyorlar: Yalnızca fiziksel olguları değil, sosyolojik, psikolojik, ekonomik, kültürel vb. bilgi alanlarının hepsi doğa olayları.

8-14 Mart Bilim Haftası’nda çocuklarınızı biraz bilimle muhatap edebilirsiniz sevgili anneler. Bunun için size birkaç önerim var. Birincisi, gitmediyseniz Fulya’daki Deneme Bilim Merkezi. Rahmi Koç ya da Havacılık Müzesi de olur. İzmir’deyseniz Uzay Merkezi’ni kaçırmayın. Ayrıca, bugün ve yarın İstanbul’da First Lego Ligi yarışmaları var.

Frst Lego Ligi’ne bu yıl Türkiye’nin 11 ilinden 52 takımın katılıyor. Tema, Nano Teknoloji. Lego setlerini kullanarak robotlar tasarlayıp programlayan çocuklar, Eyüp’deki Feshane Uluslararası Kongre ve Kültür Merkezi’nde yaptıklarını sergileyecekler. Bugün 11.00-16.00 arasında Robot Karşılaşmalarını, yarın 11.00’de Robot Karşılaşmaları ve 14.00’te finalleri ve ödül törenini izleyebilirsiniz.

Oyuncak hikayelerinin sonu yok, biliyorum ama bazı şeyleri de önermeden edemiyorum. Klasik oyuncakların yanı sıra evin içinde küçük bilim adamları oyuncakları da alabilirsiniz. Mesela, bahar aylarının gelmesiyle uyanan doğada keşfe çıkmak isteyen çocuklar için Joker/Maxitoys’da satılan National Geographic Keşif Setleri harika. Oyuncaktan öte bir kullanım alanı sunan setlerle çocuklar yeni keşiflere yelken açıyor, bilim ve doğayla tanışıyor. Keşif Setleri serisinde birçok çeşit var. Ben, Böcek Yakalama ve İnceleme Seti karşısında fobik biri olarak fenalık geçirdim mesela. Ama oğlanlar bayılıyor!

Bir isim daha önermek isterim size: Eduscience. Nefis bir dijital mikroskop seti yapmışlar. Sekiz yaş ve üzeri çocuklar içinmiş ama ben bile bayıldım.

Eh bir de çizgi film önereyim: Neden Neden Ailesi. Müthiş bir aile bu! "Kalorifer nasıl çalışır"dan, "Neden terleriz" gibi aklınıza gelen gelmeyen bir sürü soruya cevap veriyorlar. Aile minicik, cevap için gerekli merkeze, yani insan vücudunun içine ya da misal, kazan dairesine giriyorlar ve 15 dakika içinde sorunun cevabını anlatıyorlar.

ANNEM VE BENFOTOĞRAF YARIŞMASI

Bilimin ucundan da teknolojiye dalalım değil mi? HP ve Parents Dergisi, anne ve çocuk ilişkisini en güzel yansıtan fotoğrafı seçiyor. Çektiğiniz fotoğrafları ister CD ile, ister karta basılı ya da e-posta yolu ile gönderip yarışmaya katılabilirsiniz. Resimlerin yeni olması şartı yok. Jüri değerlendirmesi sonucunda birinci seçilen fotoğrafın sahibi, HP M525 dijital fotoğraf makinesi ve HP Photosmart D7360 yazıcıdan oluşan fotoğraf stüdyosunu kazanacak.

Son gönderim tarihi 15 Mayıs. Gönderim adresi: Parents Dergisi, Halaskargazi Cad., Sait Kuran İş Merkezi, No.: 301, Kat: 5, Şişli- İstanbul. T: 0212 224 93 30. Mail: info@parents.com.tr

Çocuğunuzla doğru konuşun!

Çocuğunuza söylediklerinizin onun üzerinde ne kadar büyük bir etki yaratabileceğini tahmin bile edemezsiniz. İşte size aklınızdan çıkartmamanız gereken birkaç nokta ve çocuğunuza söyleyebileceğiniz en iyi ve en kötü beş cümle...

SÖYLENEBİLECEK EN İYİ 5 CÜMLE

1. LÜTFEN BİR KARAR VER

Çocuğunuza bir şeyi yapmasını veya yapmamasını söylerken bu cümleyi kullandığınızda, kendi hareketlerinden sorumlu olduğunu belirtmiş olursunuz. Örneğin, ona ve arkadaşına oyun oynarken çok gürültü çıkarttıkları zaman susmalarını söylemek yerine "Lütfen bir karar verin; ya sessizce oynayın ya da dışarı çıkın" deyip, beş dakika sonra hálá gürültü yapıyor olurlarsa "Evet görüyorum ki, dışarı çıkmaya karar verdiniz" diyebilirsiniz. Bunu yapmanız çocuğunuza sadece sebep sonuç ilişkilerini göstermenize yaramaz, aynı zamanda sizi kötü polis rolünden de çıkarır.

2. SENİ SEVİYORUM AMA BU DAVRANIŞIN HOŞUMA GİTMEDİ

Çocuğunuza disiplin vermeniz gerekiyorsa, kötü davranışın onu kötü bir çocuk yapmadığını göstermek için davranışla davranışı gösteren kişiyi birbirinden ayırmanız gerekir. Memnuniyetsizliğinizi belirttiğiniz cümlede onu sevdiğinizi de söylüyor olmak, size de disiplinin amacının çocuğunuzu cezalandırmak değil, doğru davranışa yöneltmek olduğunu hatırlatır. Bunu uyguladığınızda daha sakin olacak ve daha az bağıracaksınız.

3. SORUNUMU ÇÖZMEK İÇİN YARDIMINA İHTİYACIM VAR

Çocuğunuz sizi rahatsız edecek bir şey yaptığında -yemek boyunca mızmızlanmak ve yemeğiyle oynamak gibi- bu durumu sanki sorunu olan sizmişsiniz gibi sunun. Ondan bir çözüm bulmasını isteyin. Bu sayede kendisini yardımın ihtiyaç duyulan biri gibi hisseder. Eğer tek çözümün bu davranışı tamamen bırakması olduğunu düşünüyorsanız, bunu yapmamayı nasıl hatırlayacağına dair birlikte beyin fırtınası yapabilirsiniz.

4. ASLINDA NE DEMEK İSTEDİN?

Çocuklar çok kızdıklarında, "İğrenç bir insansın" veya "Senden nefret ediyorum" gibi cümleleri rahatlıkla sarf edebilirler. Çocuğunuza onu tam olarak neyin bu kadar kızdırdığını keşfetmesi konusunda yardımcı olabilirsiniz. "Arkadaşın senin hakkındaki bir sırrı başkalarına söylediği için mi kızgınsın?" gibi sorularsorarak yönlendirebilirsiniz.

5. FARKLI İNSANLARIN FARKLI İHTİYAÇLARI VARDIR

Çocuğunuz artık ezberlediğiniz "Ama haksızlık bu!" cümlesini sarf ettiği zaman ona herkese aynı davranışı göstermek gerekmediğini açıklayın. Misal, "Çocuklarınızdan birinin gözleri bozulduysa, adaletli olsun diye diğerine de gözlük almazsınız. Çocuklarınızdan biri ayakkabılarını eskittiyse, bu diğerine de ayakkabı almanız gerektiği anlamına gelmez. Tıpkı bir çocuğunuzun kulak iltihabı geçirmesinin her ikisine de ilaç vermeniz anlamına gelmeyeceği gibi."

SÖYLENEBİLECEK EN KÖTÜ BEŞ CÜMLE

1. YAŞINA UYGUN DAVRAN!

Altı yaşındaki oğlunuz istediğini almadığınız için ağlıyor veya dört yaşındaki kızınız otomobil güvenlik koltuğunda sürekli ayağa kalkmak istiyorsa, zaten yaşlarına göre davranıyorlar demektir. Çocuklarımız yaşlarından daha olgun davranışlar gösterdiklerinde çok mutlu olsak da, bu doğru değil. Birçok anne baba bu gerçeği göz ardı eder; çünkü çocukça davranışlar bunaltıcıdır. Fakat çocuğunuza yaşına uygun davranmasını söylediğiniz zaman aslında tek odağınız onun davranışının sizi nasıl etkilediği. Bunu yapmak yerine, onun duygularına odaklanıp, tepkilerinizi bunlara göre belirleyin. "Çok kızgın görünüyorsun" veya "Böyle bir şeyin olması çok üzücü; farkındayım" gibi.

2. SADECE ŞAKA YAPIYORDUM

Çocuğunuzla şakalaşmanın mizah duygusunu geliştirmek için iyi bir yol olduğunu düşünseniz de, "Yakında kendini de unutacaksın" gibi şakaları anlamamaya meyilliler. Anne ve babalar olarak göreviniz, hakaretleri mizah kılığına sokabilecek kadar zeki ve hazırcevap, ayrıca sevgi dolu ve destekleyici olmak. Gerçekten söylemek istemediğiniz bir şeyi söylemeyin.

3. NEDEN SEN DE AĞABEYİN/ABLAN/KARDEŞİN GİBİ OLAMIYORSUN?

Bu tür karşılaştırmalar, çocuklara kendilerini ikinci sınıf vatandaş gibi hissettirmenin ve kardeş kıskançlığını ateşlemenin en kesin yolu. Bu cümleler onun ödevlerini ablası kadar hızlı yapmasını veya abisi gibi basket atmasını sağlamaz; sadece çocuğunuzun özgüvenini azaltır. Çocuklarınızın güçlü ve zayıf yanlarını kabullenip, her birini kendi davranışlarına odaklanmaya teşvik etmek daha doğru bir tutum.

4. KOŞMA, DÜŞERSİN


Çocuğunuzu korumak yönündeki tüm iyi niyetlerinize karşın bu tür uyarılar onun takılıp düşme olasılığını artırır. Bu cümlenin altında yatan mesaj çocuğunuzun düşmesini beklediğinizdir ki; bu da bağımsızlığını kazanmak için çok çalışan bir çocuk için oldukça cesaret kırıcı. Bunun yerine "Dışarı çıkmadan önce ayakkabılarının bağcıklarını bağlamış olduğundan emin ol" demeyi deneyin. Böylece onun sakarlığıyla değil, bağcıklarla ilgili konuşmuş olursunuz.

5. BEN AZ ÖNCE NE DEDİM?
Cevabı biliyorsunuz! Bu imalı soru gerçekte inceltilmiş ve üstü kapalı bir suçlama içerir. Ve eğer çocuğunuz, "Ceketini nereye attın sen?" gibi benzer bir soruya cevap verirse, sadece akıllı geçinen bir budala gibi görünür. Çocuğunuzun ondan istediklerinizi yapmaması konusunda rahatsızsanız, böyle söylemeyi deneyin: "Bunu üç kere tekrarlamış olduğum için çok sıkıldım; ama bir kere daha söyleyeceğim; ceketini as."

Çocuğunuzun özgüvenini geliştirin

Çocuğunuzun özgüveni, hayatı boyunca kişiliğini ve tüm davranışlarını belirleyecek çok önemli bir yaşam becerisi. Hem bu yaşlarda hem de ileriki yıllarda çocuğunuzun sosyal becerileri, cesareti ve bağımsızlığı özgüveni ölçüsünde gelişir. Özgüven kazanma konusunda başrol, ailelerde. Çocuğunuzun özgüvenini geliştirmenin yolu, ona kendisini önemli bir yeri olan ve değerli bir birey gibi hissettirmenizden geçer. Her sözünüz ve davranışınızla onu sevdiğinizi, sizin için değerli olduğunu, bazı hatalar yapsa bile bu durumun değişmeyeceğini hissettirmeye özen gösterin.
Yazının Devamını Oku

Popüler yaşam içinde çocuklarımız

3 Mart 2007
Son zamanlarda kendimi epey çevreye kapamış durumda yaşıyorum. Daha doğrusu, popüler çevreye kapamış durumdayım. "Ben hiç TV seyretmem, ben hiç dizi, reality show seyretmem" diyen ve "prensip olarak" bu düşüncelere karşı duran biri olmamama rağmen, öyle gibi yaşıyorum şu aralar.

Birkaç yabancı diziden sonra bizimkileri de seyredemez oldum. Son üç senedir sezon başına bir yerli dizi seyrediyordum. Ama artık tahammülüm kalmadı. O kadar gerçeklerden uzaklar ki, kafamı dinlendiremiyorum onları seyrederken... Zaten hiçbiri düşündürmüyor, o ayrı! Bari dinlendirsin diye beklerken onu da beceremiyorlar yani. Çocuğunu iyileştirmek için para karşılığında seks yapılır mı? Yahu, milletin yarısı para almadan yapıyor o işi zaten, bunu konuşmaya gerek var mı?

Yıllar önce bir film seyretmiştim. Bir kadın, taşıyıcı annelik yapıyordu. Ne var ki doğurduktan sonra bebeği veremiyordu. Bu filmi izlediğimde 20 yaşında var mıydım bilmiyorum. Ama o zaman bile aklımda yer etmiş. Buna rağmen şimdiki tartışmaların, programların yanına bile yaklaşmak istemiyorum. Çünkü yeterince sağlam kaynaklarla hazırlanıldığına inanmıyorum. Yabancı bir film çekilirken metinlerin yazılması için bile bir sürü psikolog, pedagog, yani konunun bilge kişileri her kimse, onlar da olur ekipte. Çok sıkı araştırmalar yapılır. Dizilerin akışı bellidir, her şey kontrol altındadır.

Peki, bu konunun çocuklarımızla ne alakası var?

Eh, ucundan kıyısından yok mu alakası sizce? Misal, ben işin içinde olmayınca, oğlum da olmuyor. Bazı dizileri okulda duysa bile, lafta kalıyor. Bir sürü gereksiz insanı tanımıyor. Bir tek Avrupa Yakası var hayatımızda...

BİZ KLASİK TAKILIYORUZ

Geçenlerde bir kafede yanımızda bir ünlü oturuyordu. Sinan, ara ara koca gözleriyle etrafa donuk donuk bakmayı pek sever. Yine öyle bakınıyordu. Kadın da Sinan’ın onu tanıdığını sandı ve aklı sıra sempatiklik yaptı. Fakat muhabbet esnasında Sinan’ın kendisini tanımadığını öğrenince hafif suratı kaydı. İşin hoş yanı, adını ben de hatırlamadım.

Şu sıralar buz pateni modası var. Hayatta kimse götüremez beni kaymaya. Oğlumu da... Hatırlarım; lise 1’deydim. Penguen açılmıştı. Ondan önce de Korukent’te açılmıştı bir buz pateni pisti. Birkaç kere gittik. Penguen nasıl popülerdi, size anlatamam. Kısa bir süre için tabii... Sonra kimse adımını atmadı oraya ve kapandı... Çünkü bu spor içimizde, ruhumuzda, kültürümüzde, altyapımızda yok. Olmayacak da...

O yüzden de gelip geçici heveslere takılmıyoruz biz ana oğul. Biz klasik takılıyoruz. Mesela futbol maçına gidiyoruz...

Neyse, buzlara dönelim. Çocukluğumdan beri buz dansı yarışmalarını izlemeye bayılırım. Jane Torvil-Cristopher Dean çiftini tanıyan bir kuşağım. Buna rağmen önerim şu: Kızları bir derece ama oğlanları sakın zorla buz patenine götürmeye kalkmayın e mi!!! Yakışmıyor.

Yanlış anlaşılmak istemem, konuyla alakalı her türlü şeyi izleyebilirsiniz. Ama oğlunuzu kaymaya götüremiyorsunuz diye sıkıntı duymayın demek istiyorum kibarca.

POPÜLER KÜLTÜRÜN SONUÇLARI

Geçen ay Newsweek Dergisi’nde çıkan bir yazıda kızların durumunun daha vahim olduğu anlatıyordu (ki bunu görebiliyoruz): "Genç erkekler ünlüleri izlemekle yetinirken, kızlar onlar gibi olmak için büyük bir çaba sarf ediyor." Uzmanlar, medyanın yaygınlaşması ile popüler kültürün etkisini artırdığını ve Amerikan toplumunda değerlerin hızla düşüşe geçtiğini belirtiyor.

Derginin yaptığı ankete göre Amerikalıların yüzde 84’ü popüler kültürün cinsel hayatta büyük rol oynadığına inanıyor. Bu oranın 20 ila 30 yıl önce yüzde 70 olduğu hatırlatılıyor.

Nereden nereye atladım değil mi? Ama ileride çok sıkıntı yaşamamak için bazı şeylere şimdiden el koymakta fayda var. Ne kadar tuttururuz bilemem ama en azından "denemedim" demem...

Bebeğim sağlıklı işitiyor mu

Her bebeğin doğumdan sonra belli aralıklarda belli sağlık kontrollerinden geçmesi gerek. Bu kontrollerle bir anne-babanın aklına dahi gelmeyen sorunlar erken teşhis ediliyor. Mesela işitme problemleri... İyi duyamamak beraberinde pek çok sıkıntıyı getirir. İşitme kaybı bebeğin konuşmayı öğrenmesini engeller ve dolayısı ile sosyal ve duygusal problemlere yol açar. Yaşamın ilk altı ayı konuşma ve dilin gelişimi açısından çok önemli. Bu yüzden bebeklerdeki işitme kaybının ilk üç ayda saptanması gerek. Yeni doğanlarda işitme kaybı görülmesi olasılığı her 1000 doğumda yüzde 1,5-6 arasında. Bebeklerimizle oynadığımız ilk oyun, gözlerine bakarak ve ismini söyleyerek başlar. Veya arada bir bebeğimize seslenir, başını olduğumuz tarafa döndürmesini bekleriz. Tabii ki bebekler ilk günden yetişkin bir insan gibi duyamaz. O yüzden bu bakmalar kimi zaman gerçekleşir, kimi zaman gerçekleşmez. Bebeğin işitme duyusu zamanla gelişir ve tepkilerini daha sık ölçebilirsiniz. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Murat Şahin, çocuklarda işitme kaybının doğumsal olanlar ve sonradan gelişenler olarak ikiye ayrıldığını söylüyor. Yani, doğum sonrasında işitme sistemi normal çalışsa da, başka sebeplerden dolayı daha sonra işitme kaybı başlayabiliyor:

"Doğumsal işitme kayıplarının yüzde 60’tan fazlasını kalıtımsal, yani genler yolu ile ebeveynlerden çocuğa geçen rahatsızlıklar oluşturuyor. Doğumsal olup da kalıtımsal olmayanlar ise, gebelik esnasında anne karnında geçirilen enfeksiyonlar (kızamıkçık, CMV, frengi, Herpes gibi), toksik veya metabolik rahatsızlıklar ve travmalardan kaynaklanıyor.

Sonradan gelişen ve kalıtımsal olmayan işitme kayıplarına sıklıkla sebep olanlar sarılık gibi metabolik rahatsızlıklar, bakteriyel sepsis, menenjit, kabakulak, kızamık, Herpes gibi enfeksiyonlar. Bunlara iç kulağa hasar verebilecek ilaç veya madde kullanımı da ekleniyor."

NASIL ANLAŞILIR

"Yenidoğan dönemi işitme-tarama programı" son 10 yılda büyük önem kazandı. Gelişen teknoloji ile birlikte klinik uygulamanın kolaylaşması sayesinde yenidoğan işitme taraması artık ülkemizde de yapılıyor. Ancak yine de belirgin işitme kayıplarının anca yüzde 50’si saptanabiliyor. Oysa erken teşhis burada da büyük önem taşıyor. Erken teşhiste, işitme kaybını kolay bir tedavi ya da önlemle engellemek mümkün. Bir yandan da, işitme kaybı olan çocuğun rehabilitasyona yönelik tedavisinin erken başlaması, çocukta sosyal ve duygusal anlamda ileriye dönük sorun yaşanmamasını sağlıyor. En sık kullanılan tarama yöntemi, yenidoğan döneminde rahatlıkla yapılabilen otoakustik remisyon testleri. Bu test, iç kulakta sinirsel aktivite sonucu oluşan sinyallerin dış kulak yolundan tespit edilmesi prensibi ile çalışır. İşitme kayıplarının büyük bir kısmını oluşturan iç kulak tipi kayıpların taramasında faydalı. Ancak, iç kulağın gerisinde kalan beyindeki işitme merkezine kadar giden işitme yollarındaki kayıpları tespit etmede yetersiz. Bir diğer test ise, BERA olarak da bilinen ve tüm işitme yollarını kapsayan test. Ancak hasta uyumu gerektiren bir uygulama olduğu için, çocuk hastalarda sakinleştirici kullanımı gerektiriyor ve o yüzden uygulaması çok kolay değil.

NE YAPABİLİRİZ

Sinirsel işitme kayıplarının ne yazık ki medikal tedavisi yok. Belli seviyelerdeki kayıplar işitme cihazları ile rehabilite edilir. Daha yüksek seviyelerdeki kayıplarda ise "Koklear İmplant" dediğimiz, "biyonik kulak" olarak da bilinen protezler kullanılabilir. Ancak bu cihazlar normal kulak işlevini tam olarak yerine getiremediklerinden uzun süreli konuşma eğitimine ihtiyaç duyulur.

Bazen de bademcik ve geniz eti sorunu yaşayan bebeklerde işitme kaybı görülür. Böyle durumlarda, KBB doktoru ve çocuk doktorunuzun birlikte vereceği karara göre işitme kaybını engellemek için geniz etinin ve veya bademciklerin alınması söz konusu olabilir.

ANNEMİN KÖŞESİ

Anneciğim, senin yaşın yaşlı!

Bazı firmaların kilolu adayları işe almadığını duydum geçen gün...

Bu devirde görünümümüz bu kadar öne geçti ise, bizim çocukların büyüyeceği zamanlarda problem iyice artacak demektir.

Ama bazıları da annem gibi şanslı olacak...

Geçenlerde annem ve Sinan sohbet ediyormuş.

Ne hakkında konuşuyorlarmış bilemem ama oğlum anneme, "Senin yaşın yaşlı, görüntün değil" demiş.

Annem mest tabii!
Yazının Devamını Oku