Nora Romi

Yenilikler

22 Temmuz 2006
Bu yazımda sizi birtakım yeniliklerden haberdar etmek istiyorum. Yaz rehavetiyle koyveriyoruz sanmayın; ne var ne yok takipteyiz. İlk haberim bebeklerinizin ya da çocuklarınızın güvenliğiyle ilgili. Hani, televizyonlarda kötü bakıcı haberleri var ya, onlara önlem için... Ulusal Gözlem Merkezi’nin (UGM) geliştirdiği yeni "Bebeğim Güvende" paketi bu. Özetle şöyle: UGM’nin profesyonel ekipleri kullanıcıların evlerine kamera yerleştiriyor ve bilgisayar sistemi kuruyor ve bu sistemi UGM’ye bağlıyorlar. Daha önce de aile ve firma biraraya gelip acil durum listesi hazırlıyorlar. Burada sizin için önemli detayları, güvenlik senaryoları ve bu durumlarda neler yapılacağını belirliyorsunuz.

Sizin evden çıkarken çalıştırmaya başladığınız sistem, gün içinde belli olmayan zamanlarda 10’ar saniye evi merkeze bağlıyor ve oradaki profesyonel ekipler, olup biteni seyrediyor. Herhangi olumsuz bir durumla karşılaşılmadığı takdirde anne-babaya e-mail yoluyla bilgi veriliyor ve görüntüye istenirse ekteki dosyadan da ulaşılabiliyor. Bir güvenlik riski tespit edildiğinde, daha önce aile tarafından oluşturulan acil eylem planında yer alan üç kişiye ulaşılıyor.

Olayımızda güzel detaylar da var. Mesela kapı çaldığı anda direkt yayına bağlanılıyor. Kapı her açıldığında gelen kişinin fotoğrafı çekiliyor ve e-mail yoluyla anne-babaya hemen gönderiliyor. Bu hizmet özellikle bakıcı ya da hizmetlinin ev sahibi evde yokken kabul edeceği bir misafir hakkında, anne-babanın bilgi sahibi olmak istemesi talebine göre uygulanıyor.

Bütün gün izleme de isteyebilirsiniz ama bu size epey pahalıya patlar. Normal programın senelik bir ücreti var. O da çok pahalı değil, ben para işine karışmayayım, siz firmadan öğrenirsiniz. http://www.ulusalgozlem.com.tr/

FASTRACKIDS TÜRKİYE’DE

İkinci haberim ise 3-7 yaş arası çocukların zihinsel ve kişilik gelişimlerinde önemli bir fark yaratan FasTracKids adlı sistemle ilgili. 1998’den beri başta ABD olmak üzere 34 ülkede uygulanan bir yöntem bu. Çocuklara bilgi almayı, bilgiyi istemeyi, aldığı bilgiyi zekaya dönüştürmeyi ve bu bilgileri arkadaşlarına aktarabilmeyi öğretmeyi amaçlıyor. Bunun için de haftada ikişer saatlik derslere katılıyorlar. Katılanlar, öğrenme istasyonu adı verilen özel bir dokunmatik interaktif tahta aracılığıyla 12 farklı konudan kendi ilgi alanlarına uygun olanlarda aktiviteler yapıyorlar. Konu başlıkları arasında biyoloji, teknoloji, hedefler ve hayat dersleri, matematik, doğa bilimleri, iletişim, yaratıcılık, dünya bilimleri, astronomi, edebiyat, tiyatro, sanat, konuşma ve ekonomi var. İsterseniz hepsini seçebileceğiniz gibi birkaçını da tercih edebilirsiniz. Perşembe ve cumartesileri saat 11.00 ve 13.00’te deneme dersleri yapılıyor.

Burada uygulanan bambaşka bir şey daha var. Pek çok anne okul seçimine karar vermeden bu bahsedeceğim uygulamayı çocuklarında yapmak istiyormuş. O da şu: Çocukların yetenek alanlarını tanımak için yapılan bir uygulama. Hangi konuda ne kadar yetenekli olduğunun yanı sıra, bu çalışma sonucunda çocuğunuzun geliştirilmesi gereken yetenekleri de ortaya çıkıyor. Bunun için çocuğunuz yaklaşık bir saatlik bir süreyi onlara ayırıyor. Testti, sohbetti derken sonuçlar değerlendiriliyor ve çocuğunuzla ilgili, sadece size özel bir rapor hazırlanıyor. Ben henüz Sinan’da denemedim ama önümüzdeki haftaların birinde gitmeyi düşünüyorum. Siz de bir araştırın isterseniz... FasTracKids Tel: 0 216 467 70 04

Tuvalet eğitimi zamanı

Çocuğuna nasıl tuvalet eğitimi vermeniz gerektiğini bütün anneler her zaman araştırır. Parents dergisi, temmuz sayısında bu konuda çok bilinmeyen, önemli ve pratik yollar sunuyor.

HAZIR OLDUĞUNU ANLAMANIN 5 YOLU

Çocukların çoğunluğu 2-3 yaş arasında lazımlığa ilgi duymaya başlar. Sizin çocuğunuz da aşağıdaki belirtilerden iki ya da daha fazlasını gösteriyorsa, tuvalet eğitimine başlamanın zamanı gelmiş demektir.

Çocuğunuz sizin tuvaleti kullanmanızla ilgilenmeye başladıysa ve sifonu çekmek için can atıyorsa.

Bezi kirlendiği an rahatsız oluyor ve hemen değiştirmenizi istiyorsa.

Düzenli olarak gece ve gündüz uykularından uyanınca altını ıslatmamış olduğunu görüyorsanız.

Lazımlığı kullanması gerektiği zamanları size bir şekilde haber veriyorsa.

Düzenli ve tahmin edilebilir çiş ve kaka yapma periyodu varsa.

3 GÜÇLÜK VE ONLARLA BAŞA ÇIKMA YÖNTEMLERİ

1. güçlük:
"Daha önce altını bağlamadan dışarı çıktığımızda başımıza çeşitli kazalar geldi; bu yüzden dışarı çıkarken altını bağlayıp bağlamama konusunda emin olamıyoruz."

Çözüm: Bir seferinde bezlenip, diğerinde sadece külot giymesi çocuğunuzun aklını karıştıracaktır. Bu nedenle hem evdeyken, hem dışarı çıkarken, hem de gündüz kreşte tutarlı ve çocuğunuzun nasıl davranmasını beklediğiniz konusunda çok net olun. Çocuğunuz henüz tuvalet alışkanlığını yeni kazanmaya başladıysa, otomobilinizin arka bagajında bir lazımlık bulundurmanız işe yarayabilir. Ayrıca yola çıkmadan önce çocuğunuzu tuvalete gitmeye teşvik edin.

2. güçlük: Çocuğum neredeyse bir aydır tuvalete gidiyor/lazımlık kullanıyor ama bugün, birdenbire, bebek bezine dönmek istediğini söyledi.

Çözüm: Ev içinde neler olup bittiğini yeniden gözden geçirin. Tuvalet alışkanlığı 2-3 yaş çocuklarının edindiği gelişimsel becerilerin sonuncusudur ve herhangi bir sorun yaşadıklarında ortaya çıkan gerileme durumu en çok bu beceride kendini gösterir. Dört yaşında bir çocuğun yaşanan bir sorun üzerine bir anda biberondan süt içmek istemesi veya tuvalet eğitimini çoktan tamamlamış olan çocuğun aniden bezlenmek istemesi, daha önceki güvenli dönemlere dönme isteğine iyi birer örnektir. Çocuğunuzun rutin hayatını bozabilecek ve onda bir önceki dönemin güvenliğine dönme isteği uyandıracak neler olabileceğini gözlemleyin. Çocuğunuz devamlı olarak yeniden altına kaçırmaya ve tuvaletini haber verememeye başlarsa, yeniden denemeye hazır olana kadar bir süre bebek bezine dönmenizde yarar var. Bu ve benzeri durumlar, çocukların hedefe ulaşmalarında bir süre geri adım atmalarına neden olabilir ama bu hedeflerine hiç ulaşmayacaklar demek değildir.

3. güçlük: "Çocuğum çişini tuvalete yapıyor ama kakasını yapmayı reddediyor."

Çözüm: Bu durumla daha yakından ilgilenmelisiniz. Çocuğunuz şu günlerde kabızlık çekiyor olabilir veya son birkaç hafta içinde kabız olmuş olabilir. Bu süre içinde kakasını yapmak onun canını acıttıysa, yeniden kakasını yapma konusunda isteksiz olabilir ve kakasını tutabilir. Bu sorun devam ederse, pediatriste başvurmanızda yarar vardır.

ALTINA KAÇIRDIĞINDA SÖYLEMENİZ VE SÖYLEMEMENİZ GEREKENLER

Bunları söyleyin

"Sorun değil; böyle kazalar olabilir." Tuvalet alışkanlığı konusunda çocuğunuzu cesaretlendirmeniz çok önemlidir. "Hata" yapmak, son derece normaldir ve herkes bunun gibi hatalar yapabilir. Öğrenme süreci, hata yapmaksızın geçilemez.

"Hadi gel şunları temizleyelim. Bugünlük böyle oldu ama bir gün mutlaka bunlar tuvalete gidecekler." Bu cümleyi kurarak onu tuvalet alışkanlığı edinme konusunda cesaretlendirmiş olursunuz. Gerçekten, özellikle de hoşuna gitmeyen bir kazanın hemen ardından ihtiyaç duyduğu tek şey, biraz daha cesarettir.

Bunları söylemeyin

"Artık üstünü giyinmişken, çişini yapmaman gerektiğini sana daha önce söylemiştim." Çişini yaptığı anda çocuğunuza kuracağınız böyle bir cümlenin ona hiçbir yardımı olmayacaktır.

"Artık büyüdün. Bebekler altını ıslatır, sen artık abi/abla oldun." Önemli bir ayrıntıyı atlıyorsunuz; altına yaptığına göre, henüz altına yapmayacak kadar büyümemiş demektir. Çocuğunuzda gerçekçi beklentiler yaratmalısınız. Bu sözler onu sadece utandırmaya yarar. Bir şeyler öğrenmesini istiyorsanız, daha öğretici cümleler kurmalısınız.

BU DÖNEMDE TUVALET EĞİTİMİNİ DENEMEYİN

Emziği bırakmaya çalıştığı zamanda.

Meme emmeyi ya da biberonu bıraktıktan hemen sonra.

Yeni bir kardeşe hamileyseniz veya bu yeni kardeş henüz dünyaya gelmişken.

Taşınmak üzereyken.

Evliliğinizde sorunlar varsa ve ayrılmayı düşünüyorsanız.

Gün içinde ilk kez sizden ayrılacağı zamanlarda, bakıcı gelmeye başladığı zamanlarda.

Kreşe başlamasına bir hafta kala.

DENEYİMLİ ANNELERDEN ÖNERİLER

Tuvalet dansı yapın

Geçen yaz, kızıma tuvalet alışkanlığı kazandırmaya çalışırken, spontane bir dans alışkanlığı oluştu. Kızım çişini tuvalete yaptıktan sonra birlikte "kuzu kuzu"yu söyleyip dans ediyorduk. Alev Şencan-İstanbul

Giysiler pratik olsun

Kısa sürede üzerinden çıkarabileceği kıyafetler giydirmek çok önemli. Denemelere başladıktan sonra, tuvalete yetişmeye çalışırken çişini kaçırması hevesini çok kırıyordu. Ben de oğluma kolayca aşağı çekebileceği şortlar aldım ve bu sorunu da halletmiş olduk. Tansu Kolan-Adana

Pamuklu iç çamaşırları giydirin

Böylelikle, iç çamaşırları ıslandığında ve altını pislettiğinde yaşayacağı rahatsızlık, onu tuvalete gitmeyi tercih etme noktasına getirebilir. Sefa Doğan-İzmir

Ödüllendirin

Çocuğunuzu başarılı her hareketinde övgülerinizle ödüllendirin ve aralarda kazalar yaşandığında da üzülmeyin ve hayal kırıklığına uğramayın. Çocuklar biz ne düşünürsek hemen hissediyorlar. Olumlu davranmak ve pozitif kalmaya devam etmek, kesinlikle bu alışkanlığı kazanmalarına destek veriyor. Atiye Yiğitkuş-Bursa
Yazının Devamını Oku

Sinan’la hafta sonu kaçamakları

1 Temmuz 2006
İnsan sevgilisiyle, kocasıyla kaçamak yapar. Biz oğlumuzla yapıyoruz! İki hafta sonumuzu Bodrum’un farklı köşelerine kaçarak yaşadık. Her seferinde ben, oğlumla keyif yapacağım umudunu yaşarken, "Bir daha asla" kriziyle dönsem bile; onunla tatil kaçamaklarına azimle devam ediyorum.

İlk hafta, son günlerde "hiçbir şey yapmama oteli" olarak duyduğumuz Rexene’ye gittik. Burası çok büyük olmayan, ama olması gereken her şeyi olan bir yer. İkincisi ise 15. yılını kutlayan, Türkiye’nin ve hatta başka ülkelerin pek çok köşesinde yerleri olan Magic Life’tı. Burası da gayet büyük ama asla yorucu ve sersem edici olmayan bir tatil köyüydü. Ben tatil köyü yabanisi olarak bu tip yaşantının yabancısı olduğumdan, bu iki hafta epey şey öğrendim.

Bakın şimdi, taze tecrübeler sonrasında, çocukla tatil köyüne gitmeden önce bilmeniz gerekenler...

- Bir kere güzel oda önemli. Balkonda oturabilmelisiniz. Balkonunuz güzel yere bakmalı.

- Odanız da ferah ve serin olmalı. Magic Life’ta yatağımın üzerine beyaz havlu serilmiş ve üzerinde "hoşgeldiniz" mesajı bulunuyordu. Banyoda yerlerde de çiçekler vardı. Pek şımardım.

- Yemek işi çok fena. Hayat oralarda yemek üzerine kurulmuş. Sinan Rexene’de salata, sebze takılırken, ikinci mekanda artık çığırdan çıktı. Son öğlen yemeği: 2 dilim pizza, 2 tane sosis, patates kızartması, 1 hamburger ve dondurma idi. Beni sormayın!!!

- Her ikisinde de varolan ve gerçekten çocukları bir odaya hapsetmeyen, dış ortamlarda da oyun oynama imkanı sağlayan çocuk bölümleri, her çocuğun ilgisini çekmiyor. Havuz çoğu çocuğun tek ilgi alanı. Biz anneler, rahat etmek için çocukları oraya postalama derdindeyiz gerçi ama biraz da haklı çocuklar. Nitekim, bu arada bazı şeyleri kaçırabiliyorlar ki yazık oluyor. Mesela, Rexene’de nefis bir ağaç ev vardı. Ayrıca çocuklar mutfağa da girip yemek, plajda da dev kum heykeller yapıyorlardı. Magic’in kulübü Mungo’nun programındaki çocuk "banana"sı ve "jetski" fırsatını da atlamamak lazım.

- Bütün çocuklar annelerine dev kaydıraktan kaymaları için yalvarırken, ben oğluma yalvardım. Tırsık oğlum kaymadı! Ben üç kere kaydım!

- Bütün çocuklar, ama her yaştan: 2-15. Hepsi havuzda! Analar krizde! Kimse denize yanaşmıyor. En son bir annenin "Oğlum, hemen havuzdan çıkıp denize gidiyorsun. Yoksa odaya..." diye bağırdığını duydum. Bu çocuk en azından 10 yaşındaydı. Ben benimkinin denize yanaşmama sebebini biliyorum. 5 yaş civarı olanlar denizden ürküyor. Ama daha büyükler, "hayvanca" oynuyor havuzda!

- Akşamları hayat pek keyifli. Serinlikle birlikte, batan güneşin verdiği renkle ortamın tadını çıkarmak çok güzel. Akşam yemeği için Magic Life’ta 3-4 farklı seçeneğiniz var. Benim önerim, geceleri açık büfe karmaşasını bir kenara bırakıp, denize yakın bir lokantada, masanıza oturup sakin sakin yemek yemek. Balık olabilir, İtalyan olabilir.

- Kedi, köpek ve tavşan besleyenlerin dikkatine: Rexene’de evcil hayvan oteli bölümü açılıyor. Bu hayvanlarınızı yanınıza alıp, buraya bırakabilirsiniz. Ayrıca buranın benim en hoşuma giden tarafı plastik kullanılmaması. Şezlonglar kalın sünger bloklar gibi, dev minderler var. Yemek için oturduğunuz sandalyeler de plastik değil.

- Rexene’nin sakinliği, çalan yumuşak müzikleri ve tatlı esintisinden sonra Magic’in animasyonlu hayatı iyi bir denge oldu bizim için. Ama gerçekten çok etkilendiğimiz bir şeyi sizinle paylaşmak isterim. Cumartesi gecesi, Çin akrobasi gösterisi vardı. Çok ama çok çarpıcıydı. Esneklik ve denge üzenine insan vücudunun nasıl sınır tanımadığını görüyorsunuz.

Çocukla yollara döküleceklere...

Bu hafta seyahat özel sayısı oldu. Yakında tatile çıkacak aileleri ihmal etmeyelim. Hangi vasıtayı seçecekseniz seçin, Acıbadem Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İbrahim Çelik ve Seçil Sözen’in önerilerine bir göz atın.

Seyahate çıkmadan önce isterseniz çocuğunuzu doktora bir kontrole götürebilirsiniz. Ayrıca küçük bir el çantasına ateş düşürücü, güneş kremi, böcek sokmaları için antialerjik ilaçlar, antibakteriyel krem, bebek sabunu, tırnak makası, yara bandı, termometre, pişik kremi, çocuğunuzun en sevdiği oyuncak, diş çıkaran bebekler için diş kaşıma lastiği, yeterli sayıda bez ve ıslak mendil koymalı ve bu çantayı her an ulaşabileceğiniz bir yerde tutmalısınız. Varsa sağlık kartı ve bilgileri de yanınıza almayı unutmamalısınız. Çocuğunuzun yaz sıcaklarından etkilenmemesi için hafif, açık renkli giysiler seçmeli, güneşe çıkarırken mutlaka başını korumak için şapka giydirmelisiniz. Güneş ışınlarının yoğun olduğu saatlerde mola verecekseniz, çocuğunuzun krem ve giysi korumasız dolaşmasını engellenmelisiniz. Ona bol bol sıvı vermelisiniz. Yol için yanınızda mutlaka yedek kıyafet bulundurun. Kusma ya da terleme yüzünden üstünü değiştirmek gerekebilir.

OTOMOBİLDE

Yol aldığınız saatlerin çoğunluğunu onun uyku saatlerine getirin.

12 yaşına kadar çocuklarınızı mutlaka otomobil güvenlik koltuğuna oturtun ve emniyet kemerlerini bağlayın.

Özellikle deri kaplı koltuklar çocuğunuzun cildine rahatsızlık verir. Sıcak havalarda döşemeleri havluyla kaplayın.

Her iki saatte bir mola verin. Çocuğunuzu otomobilden dışarı çıkartın ve hava almasını sağlayın. Bu arada onu güneşten korumayı ihmal etmeyin.

Bebeğinizin koltuğuna çeşitli oyuncaklar yapıştırın veya 10 santimetreden uzun olmayan iplerle bağlayın.

Çocuğunuzu sıcak havalarda park ettiğiniz araçta yalnız bırakmayın. Pencereler açık bile olsa otomobildeki ısı, tehlikeli boyutlara yükselebilir.

OTOBÜSTE

Otobüsle seyahat etmeye karar verdiğinizde yolcu sayısının az olduğu saatlerde bilet almaya özen gösterin. Daha fazla koltuk boş olabilir; böylece çocuğunuz daha geniş bir hareket alanı bulur ve daha az kişi rahatsız olur.

Yolculuk edeceğiniz saati seçme şansınız yoksa, fazladan bir koltuk daha satın alabilirsiniz. Bu sayede hem bebeğiniz hem de siz çok rahat bir yolculuk yaparsınız.

UÇAKTA

Ön koltuklardan, uygun değilse koridor tarafından yer alın. Uçak tamamen dolu değilse, yanı boş olan bir koltuktan yer ayırtmayı deneyebilirsiniz.

Bagaj için havaalanına erken gidin.

Bebeğiniz uçak inip kalkarken basınç değişikliği nedeniyle rahatsız olabilir. İniş ve kalkışlarda bebeğinizi emzirmeniz veya bir şeyler yedirmeniz kulağındaki basınç artışını engelleyebilir. Daha büyük olanlar çiklet de çiğneyebilir.

Özellikle uçak yolculuğunda çocuğunuz için özel bir mönü siparişiniz varsa, bunu 24 saat önceden vermelisiniz. Ama siz yine de yanınıza bir miktar kahvaltılık alın.

Kalabalığın arasına karışmamak, stres yaşamamak ya da eşyalarınızı rahat toplayabilmek için uçağı en son terk edin. Ya da görevlilerden sizi önce bindirmesini isteyin.

TRENDE

Çocuğunuzla seyahat edecekseniz, mutlaka sigara içilmeyen kompartımandan bilet alın.

Tren hareket halindeyken restorana gitmeniz ya da başka bir sebeple çocuğunuzla birlikte yerinizden kalkmanız gerekirse çok dikkatli yürüyün. Hiç beklemediğiniz bir anda tren makas değiştirebilir ve dengenizi kaybedebilirsiniz.

Restoranlı trenlerde çok çeşitli yiyecek bulunabilse de, yine de çocuğunuzun mamasını yanınıza almayı unutmayın.

ANNEMİN KÖŞESİ

Son zamanlarda bilgisayarda büyük gelişmeler kaydettim. Her ne kadar annem benden daha ileri durumda olsa da ben başka açılardan ilerledim. Ona müthiş bir müzik arşivi hazırlığı yapıyorum. Onun için önemli şarkıları buluyorum ve "Ah neydi o günler" ortamı yaratıyorum. Bir taraftan da kendi hayatımın soundtrack’ini yapmaya çalışıyorum. İkimiz için ortak olan çok önemli şarkılar vardı ve ne var ki ben bunları bulmaktan ziyade hatırlamaya çalışıyorum. Ama "unexpected lovers" ve Stieve Wonder’ın "I just called to say I love you"su unutulmaz anılarımızı taşır. (Nedense!!!) İkimizin şarkısı ise "İt takes two to tango"dur. Yani annemle ilişkimiz bir film olsaydı, onun müziği nelerden oluşurdu noktasına kadar geldim. Hiç kolay iş değil. Zaten 80’lere dönüş tribinde olduğum bu günlerde annemle genç kızlık anılarım da gözümün önünde: Zayıf anne, şişman kız alışverişte!!!
Yazının Devamını Oku

Yine yaz geldi

24 Haziran 2006
Sıcaklar başladı. Okullar kapandı. Ben oğlanı yaz okuluna kaydettim. Pazartesi başlıyor kısmetse. Bu arada onu oyalama derdindeyim. Bunun için de çeşitli keşifler yapmaktayım. Mesela sizinle birkaç şey paylaşabilirim. Birincisi tişört boyama seti. "Akademi Çocuk" tarafından çıkmış. Piyasada pek çok yerde ortalama 20 YTL’ye satılıyor. Setin içinden tişört boyası, güzel bir fırça ve düz ya da önceden hazırlanmış beş çeşit baskılı tişörtten biri çıkıyor. Eve geliyor, yere serdiğiniz çarşaf ya da o minvalde bir şeyin üzerine kuruluyorsunuz. Belirteyim, boyalar az gibi dursa da yetiyor o yüzden kendiniz için de bir tişört ayarlamanızı öneririm!

Ana çocuk başlıyorsunuz boyamaya... Arada boyadıklarınızı da değiştirin. Mesela Sinan sıkıldığı için onun hayvanlarının bazılarını ben boyarken ona da kendi tişörtüm için kocaman bir yazı yazdırdım.

Adım adım ne yapacağınız kutuda yazılı. Açıkçası bu fikir benim çok hoşuma gitti. Duvarları boyayacaklarına tişört boyayıp giysinler, hatta biz de giyelim...

Yaratıcılığın ve fikrin sonu yok!

Sonra, cumartesi günü Feriköy’de açılan "Yüzde 100 Ekolojik Halk Pazarı", oğlanla yeni gözdemiz oldu. Oradan alışveriş yapıp, sağlıklı sebze yemekleri pişiriyoruz.

BENİM CESUR ARKADAŞIM

Bu arada size benim gibi hafif çatlak anneyi bile dağıtan bir görüntü sunmak istiyorum. "Bu resim ne?" diyebilirsiniz. Bu, benim bir arkadaşımın kolu!!! Ve üzerindeki de bir dövme! Ama nasıl bir dövme...

Hikayesini kendi ağzından ileteyim...

"Bir gün küçük kızım elinde kalemle yanına gelip elime dövme yapacağını söyledi. Fikir tamamen çocuklarımdan çıktı, benim hiç suçum yok! Sonra kolumu da boyadı. Derken, oğlum geldi ve kalemi alıp koluma önce kendini sonra da kardeşini çizdi. El ele tutuşturdu, ikisinin üzerindeki kıyafetlerin hangisi olduğuna kadar detay da verdi. Ertesi gün bunun silinmesine kıyamayacağımı anlayıp ilk iş dövmeciyi aradım. Hiç bu kadar kolay karar verdiğim bir dövmem olmamıştı!"

Bunu görünce gerçekten "helal" dedim. Sinan da koluma resimler çizer. Onları hemen silip temizlemem, ama tutup gerçek bir dövme haline getirmeyi de göze alamazdım. Hem de kolumun tam ortasına!..

Hadi bu haftalık hoşçakalın. Ben biraz su birikintisi görmeye gideyim diyorum...

Anne adayının ilk çocukta babadan destek beklentisi yüzde 75, ikinci çocukta yüzde 67

Prima, sosyal içerikli çalışmalar ile annelere daha çok bilgi kazandırmayı amaçlıyor. Bunun için de her sene farklı çalışmalara imza atıyor. Son olarak Davranış Bilimleri Enstitüsü (DBE) ile bir araya gelerek hamilelik dönemini incelediler. Araştırma, anne adaylarının ihtiyaçlarını ve farkındalık düzeylerini belirlemek, sonrasında da onların beklentilerine cevap verecek programlar oluşturmak amacıyla yapıldı. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya ve İzmit illerini kapsayan araştırmaya 1000’e yakın anne adayı ve anne katıldı. Sorularla hamilelerin tercihleri, doğum sonrası beklentileri, yardım aldıkları kaynaklar, kendilerini yeterli ve yetersiz hissettikleri alanlar, doğum ve annelik dönemine dair korkuları gibi konular araştırıldı. Araştırmaya göre; ilk kez anne olacak hamile kadınların yüzde 75’i baba adayından bebeğin bakımında destek bekliyor. İkinci çocuğu beklerken bu oran yüzde 67’ye düşüyor.

Araştırma sonuçları; karmaşık duyguları berberinde getiren hamilelik döneminde anne adaylarının hissettiklerini, neye ihtiyaçları olduğunu, korkularını, beklentilerini net şekilde ortaya koyuyor. Bilgi eksikliği ve bunu giderme ihtiyacı, hamilelik ve annelik döneminin en önemli sorunlarından biri olarak çıkıyor karşımıza. Önceden bilgilenmenin, ortaya çıkacak pek çok problemi önlediği düşünülürse, anne adaylarının bilgilendirilmesinin çok önemli olduğu görülüyor.

Anne adayları, hamilelik döneminde daha fazla bilgi edinmek, korku ve kaygılarını daha iyi ifade etmek ihtiyacındalar. Endişelerini paylaşarak ve bilgilenerek mutlu bir hamilelik geçirmek ve anneliğe daha rahat hazırlanmak istiyorlar.

Kadınlar, isteyerek de hamile kalsalar, annelik rolüne hazırlıksız yakalanabiliyorlar. Pek çok anne, doğumdan sonra ani bir şok geçirdiğini ifade ediyor. Ancak kısa sürede kendilerini toparlayarak, duruma adapte olmak ve çocuk yetiştirme konusunda bilgilenmek durumunda kalıyorlar. Çoğu durumda anne adayını bilgilendirme görevini, kendi tecrübeleriyle yol göstermeye çalışan aile bireyleri ve arkadaş çevresi üstleniyor. Yorucu ve yıpratıcı olan doğum sonrası döneminde anneler, bilgi eksikliği nedeniyle yanlış davranışlar sergileyebiliyor. Bu da bebeklerinin psikolojik ve sosyal gelişimlerini olumsuz etkileyebiliyor.

Sonuç; bu dönemlerde verilebilecek eğitimler sayesinde bilgilenen, bebeğin doğal gelişim evrelerini tanıyan, problemlerine hazırlıklı ve nasıl davranacağını bilen anne adaylarının gerginliği bu sayede azalabilir. Mutlu ve bilinçli anneler bebeklerini huzurla, keyifle yetiştirebilir.

Araştırmada ortaya çıkan sonuçların biri de, anne adaylarının eşlerinden bebeğin fiziksel bakımında olduğu gibi, duygusal gelişimine de destek olmasını beklemeleri.

PLANLI HAMİLELİKLER BEBEĞİ DE OLUMLU ETKİLİYOR

Hamilelerin yüzde 65’i doğum ile ilgili kaygılar yaşıyor.

Hamilelerin yüzde 50’si normal doğum yöntemini tercih ederken; ancak yüzde 32’sinin normal doğum yapabildiği tespit edildi.

Anne adayları, babalardan sadece bebeğin fiziksel bakımına değil, duygusal gelişimine de yardımcı olmalarını bekliyor. İlk bebeklerine hamile anne adaylarında beklenti oranı yüzde 75’i iken, çocuklu hamilelerde ise yüzde 67. Oranın düşmesi, anne adaylarının beklentilerinin doğum sonrasında ancak kısmen karşılanmasıyla açıklanıyor.

Hamilelerin yüzde 70’i doğum sonrasında aile bireylerinden yardım görüyor. Bu da hamilelerin kaygı seviyelerini önemli ölçüde düşürüyor.

Çocuk sayısı arttıkça özellikle aile büyüklerinden yardım isteme, hatta aile büyükleri ile birlikte yaşama oranı artıyor.

Artan çocuk sayısı ile annelerin çalışmayı bırakma eğilimi de paralellik gösteriyor.

Özellikle ilk bebeğine hamile olanların yüzde 42’si bebeğin ilk üç aydaki gelişimi hakkında daha fazla bilgiye ihtiyaç duyuyor.

Hamilelerin yüzde 61’i, üç yaşına dek çocuğun fiziksel, duygusal gelişiminde daha fazla bilgiye ihtiyacı olduğunu belirtiyor.

Hamile kadınların yüzde 32’si de bebeğe ilkyardım konusunda daha çok bilgi sahibi olmak istiyor.

Annelerin yüzde 52’sinin doğum sonrasında eşi ile iletişimi olumlu yönde etkilenirken, yüzde 77’sinin cinsel yaşamları eskisi gibi sürüyor.

Planlayarak hamile kalma oranı yüzde 64. İsteyerek çocuk sahibi olma, doğacak çocukların ruh sağlığını da olumlu yönde etkiliyor.

ANNE ADAYLARI EN ÇOK NEDEN KORKUYOR?

yüzde 65’i doğum yönteminden,

yüzde 47’si yeterli miktarda süt verememekten,

yüzde 40’ı bebeğin sağlık problemleri olmasından,

yüzde 30’u bebeğin emmeyi reddetmesinden,

yüzde 27’si hamilelik sonrası depresyonundan,

yüzde 26’sı bebeğin uykuda ölmesinden,

yüzde 26’sı bebeğin huysuz olmasından,

yüzde 26’sı vücutlarının eski formuna dönemeyeceğinden,

yüzde 25’i bebek bakımı konusunda yetersiz kalmaktan,

yüzde 19’u bebekle iletişim kuramamaktan.
Yazının Devamını Oku

Süper anneler

17 Haziran 2006
Geçtiğimiz hafta, Alo’nun Türkiye’de 30 yıldır var olması sebebiyle yapılan "Benim Annem Süper" yarışmasının sonuçları açıklandı. Ben de jüri üyelerinden biriydim. Sonuçları okumuşsunuzdur zaten, ben size biraz detay vermek istiyorum. Ne kadar çok görürsek, o kadar anlarız belki bir şeyleri...

Hikaye şu: İsteyen herkes neden kendi annesinin süper olduğunu bir anısıyla anlatacaktı. Televizyon reklamı da nefis iki minik oğlanın anne muhabbetiydi hatırlarsınız.

Binlerce mektuptan elenip bize seçim yapmamız için gönderilen 30 mektup son derece "damardan"dı.

Sıcak bir cuma günü, anne manzaralarımızı okumak üzere masamın başına geçtim. Sürekli dolan gözlerimi silerek okudum mektupları. Beni etkileyen, sekiz-on çocuk büyütmek değildi açıkçası. Çünkü bilirim ki memleketimiz kadınlarının belki de yarısı bol sayıda çocuk büyütmüş, tarlada ya da orada burada doğurmuş, bir yandan çalışırken bir yandan da eve yetişmiş, insanüstü performans gösteren bir tür.

İki mektup beni çok dağıttı. Biri zaten birinci seçildi ki birazdan ondan bahsedeceğim. Öbürünü de, bir çocuğunu lösemiden kaybetmiş bir kadının hayatta kalan oğlu yazmıştı. İkinci çocuk ilk kaybından sonra doğmuştu. Bu büyük bir cesaretti benim için. Üstelik anne de hastalanmıştı arada.

İki mektup da depremle ilgiliydi. Birinde, mektup sahibi annesi tarafından enkaz altından kurtarılmıştı, diğerinde de mektup sahibinin ablası depremde ölmüştü ve anneleri torunlarını kurtarmıştı.

Bunun dışında gerçekten hoş anılar vardı: Mutfaksız bir evde annenin tek başına mutfak yapması, bilezik satılıp bilgisayar alınması gibi...

GÖKHAN AİLESİNİN UĞURU

Ama bazıları hepimize özel oluyor. Nihayetinde çoğunluğun kararıyla birinci olan anne 1967 doğumlu oğlu Gökhan Alparslan’ın annesinden gizli yazdığı, Ankara’dan gelen mektupla seçildi.

Bu çocuk, sağlıklı doğmuş ama sonra geçirdiği bir rahatsızlık tedavi edilirken hata sonucu beyincik zarar görmüş. 10 yaşında ayağa kalkmış, 14 yaşında yürümüş. Diğer çocukların anneleri ondan rahatsız olduğu için okula gidememiş ve annesi onu evde eğiterek lise diploması bile almış. İş bulup çalışmasını sağlamış.

Daha sonra bu müthiş anne oğluna "Bir hobi edin" demiş, ki pek çok kişi, sağlıklı çocuğuna bile söylemiyor bunu! Annesi Gökhan’a yüzme öğretmiş. Kulaç atamadığı için sırtüstü yüzmüş. Dağ sporlarına başlamış, izcilikte karar kılmış. Bu şekilde Türkiye’nin birçok iline gitmiş. Daha sonra Uluslararası İzcilik Olimpiyatları’na katılmış. Dünyanın tek spastik izci lideri unvanını kazanmış. Ülkemizi 1995’te Hollanda’da, 1999’da Amerika Şili’de, 2003’te Tayland’da temsil etmiş.

Ve bizim bu aileden anca haberimiz oldu!!!

Sürekli ağladık. Gururlandığımız için ağladık, mutlu olduğumuz için ağladık... Ve belki utandığımız için de ağladık.

Biz özürlü insanları görmemezliğe gelmeye çalışırken, bir anne oğlunu pek çok kadının kendi "normal" çocuğundan çok daha "normal" görmüş ve onu, yapması gerektiği gibi, adam yerine koyarak yetiştirmiş.

İnanın, Gökhan her şeyin farkında. Annesi ve babası -ki her zaman anneye büyük destek olan babanın da hakkını vermemiz lazım-, Gökhan’ı uğurları olarak kabul ediyor.

Neyse, yarışmadan haberi olan oğlum, eve gelirken karton almamı istedi. Beyaz ve kırmızı. Eve gelince beni odasından uzaklaştırdı. Sonra da "Senin için yaptım" diyerek getirdi: Kırmızı kalp şeklinde kestiği kartonun üzerine beyaz bir S harfi. Süperannenin S’si imiş.

E ben yine ağladım...

Aybüke’nin en mutlu günü

TED İstanbul Koleji öğrencileri bu seneki öğretim yılı boyunca bir çocuğun hayalini gerçekleştirmek için çalıştı. Kermeslerle, turnuvalarla, yardım kutularıyla para toplayarak 10 yaşındaki Aybüke’nin dileğini gerçekleştirdiler. /images/100/0x0/55ea22e8f018fbb8f86d7156Kampanya, hayati tehlikesi olan hastalıklarla mücadele eden 3-18 yaş arası çocukların bir dileğini gerçekleştirmek için kurulan Bir Dilek Tut Derneği’ne destek vermek amacıyla yapıldı. Yetkililerinden Carole Hakko 1,5 sene de 95 hayali gerçekleştirdiklerini anlatıyor. Ama bu proje bir ilk. Çünkü ilk kez bir okulla birlikte çalışmışlar ve öğrencilerin dahil olması işi çok daha keyifli kılmış.

Aybüke Celep 10 yaşında sevimli mi sevimli, güleç mi güleç bir kız çocuğu. Kalp ve akciğer sorunları yaşasa da hayata sıkı sıkıya bağlı. Annesi şu anda çalışmıyor ama anaokulu öğretmeni, babası ise santral görevlisi. Çalışkan bir öğrenci olan Aybüke, hep kendine ait bir yatak odasının olmasını istiyordu.

Aybüke ve annesi Mehtap Hanım, Bakırköy’de kan ürünü aldıkları hastanede tanıştıkları hastalardan öğrendiler Bir Dilek Tut Derneği’ni. Derneği duyduktan sonra Aybüke’nin ilk işi onlara bir e-mail atmak oldu. Hayali, Barbie dekorasyonlu bir yatak odası, özellikle de bir çalışma masasıydı. Ayrı bir odası olmadığından ve odayı küçük kardeşi ile paylaştığı için rahat çalışamıyordu. Heyecanla dernekten cevap beklemeye başladı, yanıt gelmeyince bu kez annesi yazdı e-mail’i. Sonunda geldi beklenen cevap. Dernek yetkilileri evlerine gelip Aybüke ile görüştü. Çünkü dileğin gerçekten ona ait olduğunu anlamaları gerekiyordu.

PROJEYİ ÜÇ KIZ ÖĞRENCİ YÜRÜTTÜ

Görüşme sonucunda Aybüke’nin dileğinin, TED İstanbul Koleji’nin dernekle ortaklaşa yürüttüğü Hayalimi Paylaş projesi için uygun olduğuna karar verildi. Projenin gerçekleşmesi söz konusu olunca, işi gereği şehir dışına giden ve aile ile aynı evi paylaşan amcasının odası istendi. Amcası kabul edince artık iş oda takımlarının gelmesine kalmıştı. Bu sırada TED İstanbul Koleji’nde öğrenciler Aybüke’nin dileğini yerine getirmek için kolları sıvamıştı bile. Hayalimi Paylaş projesine katkıda bulunmak için fikirler üretmeye başladılar. Proje koordinasyonunu 10’uncu sınıftan üç kız öğrenci üstlendi: Meriç Tugay, Gizem Turan ve Damla Köksalan. Önce kermes, sonra futbol turnuvası düzenlediler. Yeterli parayı topladıklarında derneğin sponsorlarından olan Çilek Genç Odası’ndan Aybüke’nin beğeneceğini düşündükleri takımı seçtiler. Ayrıca oyuncak, kıyafet ve kitaplar aldılar. Tabii bir de çalışma masası!

SIRADA SÜRPRİZ DOĞUM GÜNÜ VAR

Dileğin gerçekleşmesi için gereken her şey tamamdı. Aybüke’nin yeni odasını doğum günü olan 12 Nisan’da hazır ederek bir sürpriz daha yapmak istediler. Annesi, "Bugün evde günüm var" diyerek Aybüke’yi babasıyla birlikte işe gönderdi. Aybüke gittikten sonra önce yatak odasının mobilyaları monte edildi. Bir yandan evin salonu doğum günü için süslendi. Sonra Aybüke’nin arkadaşları gelip, salonda hiç ses çıkarmadan Aybüke’nin eve gelmesini beklemeye başladılar.

Aybüke eve gelince annesi ve babası gözlerini bağlayıp, "Sana bir sürprizimiz var" dediler. Aybüke çok sevdiği bir arkadaşının geldiğini, sürprizin bu olduğunu zannetti ama gözlerini açtığında karşısında çok istediği yatak odasını görünce inanılmaz şaşırdı. Yeni kitaplar, oyuncaklar, üstelik yatağın üzerinde bir de prenses elbisesi vardı... Elbisesini giyip salona gidince ikinci sürpriz ile karşılaştı: Tüm arkadaşları oradaydı. Aybüke o gün harika bir doğum günü yaşadı ve 10 yaşına girdi. Yaşadıklarını anlatırken hálá heyecanlı: "Odam çok güzel. En çok yatağımı sevdim. Çok güzel hediyeler geldi. Barbie bebek, tokalar vardı. Elbisemi de çok sevdim."

OKULA GİDİP TEŞEKKÜR ETTİ

Aybüke geçtiğimiz hafta TED İstanbul Koleji’ne giderek dileğini gerçekleştiren öğrencelerle birlikte bir törene katıldı. Törende tüm çocuklara yazdığı teşekkür mektubunu okudu: "Beni çok mutlu ettiniz, bana en güzel doğum günümü yaptınız, güzel sürprizler hazırladınız, sizi hiç unutmayacağım. Getirdiğiniz hediyeler için size çok teşekkür ederim. Sizleri çok seviyorum." Ayten SERİN

ANNEMİN KÖŞESİ

Kanyon’daki yemek turumuz

Herkesin ağzında bir Kanyon’dur gidiyor. Biz de neymiş burası dedik ve yollara koyulduk. Araba kullanmayan iki medeni kadın olarak otopark sıkıntısı yaşamadan direkt olaya daldık. Bizim olayımız yemek olayı. Kılık kıyafet heyecanlandırmıyor bizi. Dirayet sahibi, ihtiyacı olanı almış ve alışveriş defterini kapatmış, ölçülü kadınlarız biz! Önce Haagen Dazs’a baktık. Gerçi daha açılmış sayılmaz. İki kap dondurma ile geçiyor bu günler. Esas çeşitler gelince oranın kıymeti çıkacak ortaya. Bir de herkes Wagamama peşinde. Ben prensip icabı yemek için kuyruğa girmeyen biri olarak soluğu, suratım kadar brownie’leri ve adamakıllı yiyecekleri olan La Pain Quotidien’de aldım. Hesapta ev için aldığım bir somun baget ekmeği de koparıp koparıp yedim. Annemi bilmem ama ben hálá "sokak" kızıyım... Ve bence bugünlerde en gidilebilir merkez burası... Annecim... Hele ki hesapları sen ödersen!!!
Yazının Devamını Oku

Yaz okulları rehberi

10 Haziran 2006
Yaz geldi, okullar kapanmak üzere. Birçok aile yaz aylarında şehirden uzaklaşacak. Çalışan anne-babalar ise, şehir hayatına devam ederken, çocuklarının yaz tatilini nasıl değerlendireceğini düşünüyorlar. Kursların çoğu 19 Haziran’da başlıyor. İşte size bir yaz okulları rehberi. Temel sanat eğitimi: Pi Artworks Çağdaş Sanat Merkezi, 6-9 ve 1014 yaş grupları için hazırlanan iki farklı programda resim, temel sanat eğitimi, mum, seramik, heykel gibi konularda faaliyetler düzenliyor. İlk yaş grubu için kurslar 20 Haziran’da başlıyor. Tel: 0212 236 68 53.

Sanat ve spor iç içe: Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde bu yaz spor ve sanat iç içe olacak. Tam gün çalışmalar sabah 10.00’da başlıyor. Yarım günlük eğitimler de var. Kıyafetler ve servis dahil tam günlük bir dönemin fiyatı 800 YTL. Tel: 0216 348 80 72.

Küçüklere ve büyüklere ayrı program: Levent’teki yeni Smartkids yaz boyunca farklı içeriklerle değişik yaş gruplarına hitap eden bir program hazırladı. 3-7 yaş için, eğlenceli fen deneyleri, sanat faaliyetleri, kamp hayatı, yaratıcı lezzetler, İngilizce ve bilgisayarlı çalışmaların olduğu program, her sene en çok talep alan. Günlük seçeneği de var. Yedi yaşından büyüklere ise Maslak Parkorman’da teknoloji yaz kampı var.Tel: 0212 358 44 84.

Sportmen çocuklar: Combo Summer School, Hillside City Club Trio’da 4-14 yaş arası çocuklara tenis, yüzme, basketbol, jimnastik, squash, racquetball, aikido, step-aerobic, hiphop dans gibi sporlarda yaşlarına uygun özel eğitim verecek. Ayrıca resim ve eğitici oyunlar, sinema günleri, uçurtma şenlikleri, PlayStation turnuvaları, ünlülerle söyleşi günleri ve partiler var. Tel: 0216 470 87 24.

Çocuğunuz tiyatro öğrensin: Ekol Drama Summer Kids Club’da 5-6, 7-9, 10-12 yaş grubu çocuklara yönelik yaratıcı tiyatro, yaratıcı drama ve müzik ağırlıklı, tai-chi, satranç, sinema, yüzme, yemek pişirme kursu olan kurslar var. Dönemlik katılım 800 YTL, haftalık katılım 250 YTL, günlük katılım 50 YTL. Tel: 0212 234 09 93.

Uzaya meraklı çocuklar için: İzmir’deki Uzay Kampı’nda 9-15 yaş çocuklar için iki günlükten 10 günlüğe kadar kamplar var. Ayrıca bir ebeveyn ve 7-11 yaş arası bir çocuktan oluşacak iki kişilik gruplar için de paketler oluşturuldu. Kurslarda İngilizce ya da Türkçe seçeneği var. Eğitimlerden sonra partiler, barbekü akşamları ve oyun geceleri olacak. Tel: 0232 252 35 00.

Havuz keyfi: Coliseum Yaz Okulu, bu yıl 19 Haziran’dan itibaren 3-14 yaş arasındaki 300 çocukla buluşuyor. Spor faaliyetlerinin yanı sıra güzel yemekler ve devasa bir havuz var. Tel: 0216 485 00 36.

Basketbol de var seramik kursu da: Eyüboğlu Yaz Okulu, ana okulu- birinci sınıf, 2.-3. sınıf ve 4.-5. sınıf olmak üzere üç farklı yaş grubu için yüzme, basketbol, tenis, resim ve seramik gibi pek çok branşta çalışmalar düzenliyor. Dersler saat 09.00 -16.30 arasında. Tel: 0216 522 12 12.

İşe gider gibi: Enka Spor Kulübü 5-14 yaş grubu çocukları için geniş kapsamlı bir yaz okulu açıyor. Kurslar beşer haftalık iki dönem olarak planlandı. Sabah 09.00’da başlayan dersler 17.00’ye kadar sürecek. Atletizmden basketbola kadar pek çok farklı spor çalışmasının yanı sıra yüzme kursları, dinlenme ve okuma saatleri, bilgisayar, resim, satranç dans gibi kültürel ve sosyal etkinlikler de var. Tel: 0212 276 50 84.

Bahçeli müstakil binada: Doğuş Anaokulu, yaz boyunca yemyeşil bahçeli müstakil binasında 36 yaş çocuklarına yönelik yaz okulu programı ile eğitime devam edecek. Yüzme dersleri, resim-seramik, müzik aktiviteleri, drama, bahçe oyunları, kukla gösterileri, grup oyunları, jimnastik, geziler gibi çeşitli etkinlikler ile öğrenciler yaz tatilini eğlenerek ve dinlenerek geçirecekler. Tel: 0216 422 79 90.

Spor, dans ve lisan eğitimi: Kültür Koleji Eğitim Vakfı Yaz Spor Okulu, 5-15 yaş arası öğrencilere. Sportif eğitsel oyunlar, drama, bilgisayar, satranç, yüzme, İngilizce, yaratıcı sanat etkinlikleri, kaya tırmanışı, orienteering eğitimlerinin yanı sıra basketbol, voleybol, futbol, masa tenisi, kaya tırmanışı ve modern dans kursları da var. Tel: 0212 559 04 88.

Doğanın içinde yaz tatili: Geleceğin Yıldızları, Uludağ, Çeşme ve Ege Denizi’nde düzenlediği yaz kampları ile 7-17 yaş arasındaki gençlere doğa yürüyüşleri, açık havada eğitimler, spor ve keyif dolu bir yaz tatili sunuyor. 7-13 yaş arası çocuklara yönelik Yaz Gelişim Kampı, daha önce evlerinden hiç ayrılmamış çocuklara sürprizlerle dolu bir tatil yaşatacak. 1-15 Temmuz’da Uludağ’da düzenlenecek Basketbol Gelişim Kampı’na ise, gelecekte iddialı basketbolcuları olmayı hedefleyen gençler katılacak. Tel: 0216 345 81 00

İbrahim Kutluay ile basketbol ve kamp: İbrahim Kutluay Basketbol Akademisi, çocuklar için farklı paketler hazırladı. Tam ve yarım günlük paketler var. Kurslarda, başta basketbol olmak üzere, yüzme, tenis, masa tenisi, badminton, resim, elişi, drama ve satranç gibi çocuğun gelişimini olumlu etkileyen aktiviteler yapılacak. Ayrıca Gökova’da bir kamp düzenliyor. 7-17 yaş arası çocuklara uygun olan kampın birer haftalık üç dönemi var. Tel: 0216 411 48 00.

İlk yardım eğitimi de var: 23 dönümlük bir arazide ve binlerce metrekarelik kapalı alanda faaliyet gösteren Club Sporium yaz okulunda çocuklar, yaş ve sportif yatkınlıklarına göre gruplara ayrılıyor. Sporun yanı sıra satranç, bilgisayar oyunları, modern dans, halk oyunları gibi etkinlikleri var. İlk yardım, deprem eğitimleri de verilecek. Tel: 0216 416 02 02.

Her gün yüzme ve poniyle gezinti: Atölye Çocuk Evi, sabah 09.00’dan 17.30’a kadar çocuğunuzu emanet edebileceğiniz bir yaz okulu. Tarabya’da bahçe içinde bir yuva olan Atölye, yaz okulu boyunca öğrencilerini her gün Darüşşafaka Spor Tesisleri’ne yüzmeye götürecek. Yaz okulunda poniler ile gezinti günleri de var. Tel: 0212 299 93 25.

Fiyata kıyafetler de dahil: Şişli Terakki Lisesi’nin yaz okulu Levent’teki kampusunda düzenleniyor. Beşer haftalık iki dönemden oluşan programlar 5-11 yaş arası çocuklar için sportif ve sosyal aktivitelerle dolu. Kahvaltı, öğle yemeği, gezi ve spor kıyafetleri (tişört, şort, bone) yaz okulu ücretine dahil. Tel: 0212 351 00 60.

İstanbul’un banliyösündekilere: Hadımköy’deki Antspor Alkent 2000 Yaz Okulu, İngilizce, yüzme, basketbol, futbol, dans, ritim, drama, tenis, satranç, resim ve geziler gibi pek çok aktivite imkanı sunuyor. 6-11 yaş arası çocuklara kamp süresince ilk yardım, çevre gibi konularda eğitimler de verilecek. Tel: 0212 669 80 01.

Sinan’ın ilk yurtdışı gezisi

Sinan ilk defa yurtdışına çıktı. Daha önce uçağa binmişti ama hep şehir içi yolculuklar yapmıştı. Bu sefer ta Paris’e Eurodisney’e gitti. Yanında arkadaşları 4,5 yaşında Efe, 2,5 yaşındaki ikizler Ali ve Naz da vardı.

Eurodisney ile ilgili bilgileri Hürriyet’in seyahat ilavesine yazdım zaten, bu yazımda da çocuklarla seyahat durumlarından bahsetmek istiyorum...

Seneye ilkokula başlayacak çocuğuma bir hediyem olsun istedim. Oğluna çorap bile almayan domuz bir anne olarak, biriktirdiğim birkaç kuruşla ona böyle bir keyif yaşatmak istedim. Arkadaşlarım Nevzat ve Bige’nin de çocuklarıyla yaptığı programı fırsat bilip, onlara kapağı attım. Nihayetinde üç yetişkin ve dört çocuk yola çıktık.

Seyahat öncesi çocukları hazırlamakta fayda var. Uçak ve havaalanı kuralları, lisan sorunu, medeniyet adabı gibi konularda bilgilendirilmeleri iyi olur. Bildikleri iki kelime İngilizce ile hayatlarını orada devam ettirebileceklerini sanıyorlar ya neyse!!!

Gidişteki rötar, özellikle uçağın içinde beklemek küçükleri gerçekten haşat etti. Uyku düzenleri dağıldı. Büyükler ise bulmaca kitapları ve boya kalemleri ile iyi oyalandılar! Uçakta çocukları oyalamak için yanınıza bir şeyler almak şart.

Fransa’ya inip havaalanına vardığımızda epey heyecanlıydılar. Onların heyecanı bizi bile etkiledi, havaya soktu.

YORULMA NUMARALARI

Üç gün boyunca çocuklarla gerçekten güzel zaman geçirdik ve bol bol yürüdük. Benimki arada mızıktı ve yoruldu tabii. Normalde uyumayan ve yorulmayan bir çocuk olmasına rağmen, işine gelmeyen bir hareket olduğunda nedense hemen yoruluyor. Mesela, grubu dönüş yolunda yanlış terminale yönlendirdiğim için doğru terminale ulaşana kadar epey yürümek zorunda kaldık. Çok laf etti benim oğlan ama ben de ona seyahatin yürümek demek olduğunu açıklamaya çalıştım. "Yürümek, sormak, araştırmak, keşfetmek, tekrar yürümek..."

Akşamları kocaman ve oyun alanlı lobimizde oturup kahve içerken saat 24.00 olmasına rağmen çocukların nasıl koşturduklarını ve oynadıklarını izledik. (O zaman yorulmuyorlar işte!) Hatta başka ülkeden çocuklar da katılmıştı onlara. Yabancı dil bilmemelerine rağmen, müthiş bir şekilde oyun kurmayı becermişlerdi.

İşte çocukla yetişkinin en büyük farkı: Biz konuşabilmemize rağmen anlaşamıyoruz, onlar konuşamadan anlaşabiliyorlar.

Son gün Sinan’la Efe biraz çatışmaya başladılar. Anne olarak müdahale ettik tabii. Ama iş alışverişe geldiğinde aralarındaki gerginlik anında bitti: "Efe, ben kostümlerin yerini biliyorum, hadi gel sana göstereyim!" dedi Sinan ve el ele tutuşulup hedefe koşuldu.

Ne hatırlayacaklar, ne anlatacaklar bilemiyorum. Ama biz anne ve babalar üç gün de olsa orada başka bir şey düşünmemenin rahatlığını yaşadık. Çalışkan ailesi, üç çocukla insanüstü bir performans gösterip, kendimden utanmama bile neden oldu. Ben bazen bir çocuğu idare edemediğimi düşünürken, arkadaşlarımın çocuklarına ve elimizde olmayan diğer tersliklere, kalabalığa, karşı gösterdikleri olgunluk müthişti.

Velhasıl döndük.

Çocuklarımızı mutlu görmek ise en büyük mutlulukmuş.
Yazının Devamını Oku

Bir de bebek bakıcısının gözünden bakın

3 Haziran 2006
Geçen hafta Çocuk Sağlığı Derneği’nin Bakırköy Belediyesi ile birlikte düzenlediği altı haftalık çocuk bakıcılığı yetiştirme kursunun bir günlük konuğu idim. Yaklaşık 20 genç kadın, kendi çocuğuna ya da başkasının çocuğuna doğru bakımı verebilmek için gerekli temel bilgileri öğrenme derdindeydiler. Altı haftada bebek beslenmesinden güvenliğe kadar pek çok şeyi öğrenmişlerdi gerçekten. Sonra da sınavdan geçip sertifikalarını alacaklardı. Çok heyecanlılardı.

Son yıllarda çocuk bakıcısı konusunda epey hareketlenmeler var. Pek çok dernek ve belediye çeşitli kurslar açarak kadınları, hatta yavaş yavaş erkekleri bile yetiştirmeye başladı. Dolayısı ile artık çalışan anneler çocuklarını bilinçli kişilere teslim etme mutluluğunu yaşayacaklar.

Ben konuşmamı bilgi vermekten daha çok onların sorularını cevaplamak üzerine kurmayı uygun buldum. Sonuçta ben uzman değilim ama tecrübe ve malzeme bolluğu var.

Evet, biz anneler çocuklarımızı kime emanet edeceğimiz konusunda çok endişeleniyor, korkuyor, güvensizlik yaşıyoruz. Ama bu eğitimi alırken tanıştığım genç kadınlar için de bir gerginlik söz konusu değil mi? Bütün ev sahipleri çok mu düzgün? Sadece çocuklar mı tacize uğruyor, bu yardımcı kızların başına hiç ters ve tatsız şeyler gelmiyor mu? Onlar ev sahiplerinin kendilerine nasıl davranacakları konusunda, nasıl insanlar oldukları konusunda hiç mi endişe duymuyorlar?

ÇÖZÜM, İLETİŞİMDE

İnanın, onlar da son derece gergin. Bebek bakımının önemi, hassasiyeti ve zorluğundan daha çok ailelerin onlara nasıl davranacakları konusunda endişeliler.

Ev işinde profesyonelliğin tanımını sordular bana. Bir anne olarak bebeğime ya da çocuğuma bakacağım insandan neler bekleyeceğimi?

Profesyonellik... Zor bir durum tabii. Ofis işi olsa, cevap kolay. Ama bir ev hayatı söz konusu. Aynı banyo, aynı mutfak... Koca bir gün...

Öncelik iletişimde tabii. Bir ofis gibi, "önüme bakarım işimi yaparım" demek kolay değil ev hayatında. İnsanların birbirlerine ısınması, birbirlerini sevmesi, en azından sevmeye hazır olması, konuşabilmesi ve birbirlerine saygı duyması gerek. İçlerinden biri bana şunu sordu: "Ben bebek bakımı konusunda doğru bildiğim ama annenin bilmediği bir şeyi ona söylersem bana bozulur ya da kızar mı?"

Ben de cevap verdim: "Bir damlacık aklı varsa kızmasın" diye. Sonuçta her annenin doğrusu kendisininkidir ama önerilere ve eleştirilere açık olmak, daha olgun ve becerikli anneler olmamızı sağlar.

Onlara bir şey daha önerdim. Bu işi sadece bebek bakmak olarak sınırlamasınlar. Pek çok annenin 4-5 yaşlarına gelen çocukları için de ablalara ihtiyacı oluyor. Onları okuldan alıp ders çalıştıracak ya da oynayacak, bazı akşamlar onunla oturacak "baby sitter" dediğimiz ablalara. Benim ideal olduğunu düşündüğüm çözüm şekline yani. Ben, Sinan’ın "Serda Abla"sı ile bu sistemi oturtmaya çalışacağım yazın. İleride püf noktalarını size de anlatırım.

Sonuçta bizim anne olarak endişelerimiz kadar, onların da sıkıntıları var. Emanet çocuk bakmak hiç kolay değil. İnsanları değerlendirirken biraz da onların gözünden olaylara bakmamız lazım.

Benden önermesi...

Anneee, yine kaybettim...

"Bir kere aradığı bir şeyi bulsun. Bir kere de, o kadar önem verdiğini söylediği oyuncağını kaybetmesin ki gerçekten o şeye önem verdiğini anlayayım..." Her annenin klasik yakınmasıdır bu. Özellikle de 4-5 yaşına gelen çocuğu olanların. Gerçi daha küçükler de kaybettiklerini buluyor değil ama en azından onların yaşı küçük olduğu için bazı şeyleri beklemiyorsunuz. 4-5 yaşlarındaki çocukların birçoğu eşyalarını çok sık kaybeder, ararken de her yeri darmadağın eder. Ona eşyalarını sahiplenmesini ve korumasını öğretirseniz bu sorunun üstesinden gelebilirsiniz.

Dört-beş yaş çocukları için hayat kolay değil. Artık kendini rahatça ifade edebilen, sahip olduğu özellikleri ve yapabileceklerini keşfeden, bazen anne-babasına bile karşı gelerek kararlar vermeye ve uygulamaya çalışan birer birey oldular çünkü. Anaokuluna giderler, farklı ve yeni bir sosyal ortam içerisine girerler. Yaşıtlarıyla birlikte zaman geçirmekten hoşlanırlar. Yeni oyunlar keşfederler; oyuncaklarını ve eşyalarını başkalarıyla paylaşma konusunda kendisinden bir şeyler beklendiğini fark ederler. Bu yaşlarda mülkiyet kavramının tam olarak yerleşmediği düşünüldüğünde, izin almadan bir başkasının eşyasını alabilir, hatta okuldan eve getirebilirler.

Hareketlenen yaşamlarında çocukların yanlarında hep eşyaları ya da oyuncakları vardır. Hiçbir zaman yanlarından ayırmadıkları bebekleri, topaçları, topları, legoları, sürekli giymek istedikleri giysiler ya da sarılmak istedikleri battaniyeler gibi. Bunlar, çocukların eğlenmelerini ve aynı zamanda rahatlamalarını sağlayan nesnelerdir ve bazen hepsini birden yanlarında taşımak isteyebilirler. Bu noktada çocuğunuza sorumluluk duygusu kazandırılmalısınız. Malının kıymetini bilmesi, onu paylaşmamak anlamında değil, sahip çıkması anlamında olmalı.

Ancak bu arada şunu da unutmamalısınız; çocuğunuzun öncelikleri, sizinkilerden daha farklı. Örneğin, beş yaşındaki kızınıza çoraplarının yerini sorduğunuzda, büyük ihtimalle bilmediğini söyleyecektir. Fakat battaniyesi onun için çok önemli olduğundan onu yanından ayırmayabilir. Bu yaştaki çocukların keyif almalarını sağlayan şeyler onlar için çok önemli. Dolayısıyla öncelik keyif aldıkları şeylerde, sizin için önemli olan şeylerde değil!

SIK SIK KAYBEDİYORSA

Çocuğunuzun sürekli bir şeylerini kaybetmesi, algılama yeteneği geliştikçe azalacak.
İşte size sık sık eşyalarını kaybeden çocuğunuza nasıl davranmanız gerektiğiyle ilgili birkaç ipucu.

Çocuğunuzun kıyafetleri, oyuncakları ve çantaları için odasında ayrı yerler ayırın. Örneğin, çocuğunuzun bitirdiği lego gibi parçalı oyuncaklarını kapalı ve raflı bir dolaba yerleştirin. Böylece, onları aradığında, nerede bulacağını bilir. Bu şekilde, eşyalar ortalıkta bırakılmadıkları için parçalanmazlar da.

Eşyalarını koyabileceği kutular yapın ve onun anlayabileceği şekilde etiketleyin. Oyuncaklarıyla oynadıktan sonra onları kutularına koymasını söyleyin. 

Örneğin hırkasını yere atarsa, nazikçe yerine asmasını söyleyin. Sorumlu olduğu eşya sayısı zaman geçtikçe artacak ve hepsinin yerini öğrenecek. Unutmayın, bu yaştaki çocuklar eşyalarının yerini bir anda öğrenemezler.

Eşyalarını bir yerlerde unutmaması için çocuğunuzun kemerine renkli ipler bağlayabilir, avucunun içine renkli kalemle yıldız, çarpı gibi işaretler yapabilirsiniz. Ancak hedef, çocuğa eşyalarının sorumluluğunu kazandırmak olduğu için bu tür müdahaleleri bir süre sonra azaltarak bitirin.

Çocuğunuzun sevdiği ve çok değer verdiği eşyaları evin dışına çıkarmasına izin vermeyin. Nedenini ona anlatın ve ilgisini farklı bir eşyaya yönlendirin.

Çocuğunuz bir eşyasını devamlı yanlış yerlere koyuyor ve kaybediyorsa, o eşyayı aramaktan vazgeçin. Onu eşyalarını kendi kendine bulması için teşvik edin. Onun eşyalarını siz aradığınız sürece, o da onları kaybetmeye devam edecek!

Çocuğunuz, sorumsuzluğunun olumsuz sonuçlarına arada sırada katlanmalı. Bir oyuncağını bir türlü bulamıyorsa, yenisini almak için acele etmeyin.

Mesela beslenme çantasını okulda unuttuğu zaman, yetişkinlerin de eşyalarını kaybettiğini söyleyin. En sevdiğiniz kalemi süpermarket kasasında kaybettiğinizde, ya da cep telefonunuzu kuaförde unuttuğunuzda kendinizi nasıl hissettiğinizi anlatın. Anahtarlarınızı ya da gözlüklerinizi bulamadığınızda, ondan sizinle birlikte aramasını rica edin.

ANNEMİN KÖŞESİ

Anlayana sivrisinek saz...

Ne zaman bir film seyretsem ve o filmde ileride kahraman olacak çocuğa annesi ya da babası hayatını değiştirecek bir laf etse, "Tüh" derim kendi kendime, ben hiç hatırlamam annemin ya da babamın bana ettiği böyle mühim lafları diye... Oysa bak işte, ufacık çocuğa bir laf etmişler, çocuk ne hale gelmiş. İlk başta sanırdım ki, annem ya da babam bana böyle enteresan laflar etmemiş! Sonra anladım ki onlar etmiş ama anlayan kim!!! Yeni yeni annemin laflarındaki özel imaları, kıymetli nüansları yakalamaya başladım. Meğer benim annem gerçekten büyük laflar edermiş. Ama ben fark etmezmişim. Şimdilerde annemin her söylediğini aklımda tutmaya çalışıyorum. Ama onun en önemli cümlesini size önceden söylemiş miydim hatırlamıyorum. Özellikle gergin ortamlarda geçerli: "Konuşmadan önce içinden üçe kadar say!"
Yazının Devamını Oku

Bu mesajları ciddiye alın

27 Mayıs 2006
Bu haftaki yazıma iki mesajla başlamak istiyorum. Mesaj 1: Dünyada her yıl ortalama 1 milyon çocuk lösemiye yakalanıyor. Bu gerçekten çok hüzün verici bir rakam. Dolayısı ile bu çocuklara destek olmak hepimizin görevi. Çünkü lösemi tedavi edilebilen bir hastalık. Ne var ki üç yıllık yoğun bir savaş gerekiyor. Lösemili Çocuklar Haftası 28 Mayıs- 3 Haziran arasında pek çok ülkeden gelen lösemili çocukların katılımıyla gerçekleşecek. Onlar için çeşitli paneller, geziler ve partiler düzenlenecek. Birbirinden habersiz aynı hastalıkla uğraşan çocukları bir araya getiren bu haftanın amacı, onlara yalnız olmadıklarını göstermek. Bunun için de yarın İstanbul ve Ankara’da aynı anda başlayan bir koşu var. "Lösev- Yalnız Değilsin" koşusu sabah 11.00’de Ankara’da Milli Kütüphane önünden başlayacak ve Armada’da son bulacak. Koşu İstanbul’da da aynı saatte Caddebostan Migros’ta başlayıp Suadiye Tan Sokak’ta bitecek.

Her zaman yapabileceğiniz maddi yardımların dışında bu koşuya katılarak bu çocuklara yalnız olmadıklarını da gösterebilirsiniz.

Mesaj 2: Doğuştan metabolik hastalık olan PKU hakkında daha önce sayfamızda bilgi vermiştik. Hatta bir annenin kızı için verdiği mücadeleyi anlatmıştık. Aradan geçen zamanda, anne Deniz Atakay, kızı Lal için giriştiği mücadelesini genişleterek bir dernek bile kurdu. Şimdi PKU Derneği, Milupa’nın ve Ankara Halk Ekmek’in desteği ile Ulusal PKU Günü Olan 1 Haziran’da Ankara Kocatepe Kültür Merkezi’nde saat 10.00’da başlayacak bir sempozyum düzenliyor.

Ayrıca önümüzdeki salı özel Milli Piyango biletleri satışa çıkıyor. Biletlerin üzerinde "Bir damla kan aldırın, çocuğunuzu sağlıklı yaşatın" ve "Yeni doğan tarama testleri bebeğinizin sağlıklı geleceği için çok önemlidir" yazıyor. Buradan özel bir gelir sağlanmıyor ama insanların PKU’yu fark etmesi için bir adım. PKU, doğumdan sonra yapılan ilk taramalarda ortaya çıkabiliyor ve çocuğun özel beslenmeyle sağlıklı büyümesi sağlanabiliyor. Bu yüzden bu testlerin her yeni doğana yapılması gerek. Daha da önemlisi bu çocukların yememesi gereken pek çok besin olduğu için, bu çocukların yiyebileceği türden ürünlerin teminini sağlamak da önemli.

BİRAZ DA KİTAP KONUŞALIM

Biraz da yeni kitaplardan bahsetmek istiyorum. Çünkü son yazdığım kitap yazısından sonra epey anneden kitap önerileri ve soruları geldi. Ben de arada bir kitaplara yer vermenin uygun olacağını düşünüyorum.

Öncelikle, bildiğimiz eserlerin ya da çocuk klasiklerin basitleştirilmiş kitapları mutlaka çocukların kütüphanelerinde olmalı. Bunun dışında yazarlarımızın yeni kitaplarına da yer vermeliyiz. Mesela 1971 doğumlu bir anne olan Şiirsel Taş’ın yazdığı, özellikle şiddete karşı tavrıyla dikkati çeken Hayy Kitap Yayınları’ndan çıkan kitabı "Düşkurdu Bir Düş Kurdu"yu öneririm. Her gece uyumadan önce ya da sıcak yaz günlerinde öğleden sonra siestalarında çocuğunuza okuyabilirsiniz. Sekiz yaş ve üzeri için öneriliyor ama birkaç yaş daha küçük çocuklar için de son derece uygun bence.

Yavaş yavaş büyüyen çocuklarına ciddi kitap okumak ve okutmak için Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nı ve Can Yayınları Gençlik veya Çocuk yayınlarını da takip etmenizi öneririm. Çünkü onlardan da çok güzel kitaplar çıkıyor.

Bebeğiniz doğumdan itibaren sağlıklı beslensin

Sağlıklı yaşamın temel kurallarını bir önceki kitabı Sentez Diyeti’nde anlatan Kümeli, bu kez birikimlerini bebek, çocuk ve ergenler için bir araya getirdi. Altın Kitaplar’dan çıkan Bebeklikten Ergenliğe Sağlıklı Beslenme Rehberi’nde Kümeli, beslenmeyle ilgili, "Ne zaman, ne şekilde, nasıl ve ne kadar" sorularına yanıt veriyor. Uzman diyetisyen Taylan Kümeli bu kitabı çalışma arkadaşları diyetisyenler Yasemin Batmaca ve Özlem Sert ile birlikte yazdı. Kitapta, güncel bilgilere dayanarak bebek, çocuk ve ergenlik dönemlerinde doğru beslenmenin yolları anlatılıyor. Ayrıca sağlıklı beslenmenin bir alışkanlık haline gelmesi ve yaşam boyu sürdürülmesi bilincinin de oluşturulması hedefleniyor. Kitapta sadece 0-18 yaşa yönelik beslenme önerileri yer almıyor. Diğer gelişim göstergelerini de yakından izlemenin ipuçları veriliyor. Kümeli, sağlıklı beslenmenin yetişkinlik döneminde öğrenilmesinin çok daha güç olduğunu söylüyor: "Bilgilenmeden geçen yıllar, maalesef birtakım yanlış önyargıların, olumsuz alışkanlıkların yerleşmesine yol açıyor. Bu yüzden çocukluktan itibaren doğru beslenmenin öğretilmesi, bu bilincin oluşması çok önemli."

Mesude ERŞAN

İlk 16 ayda beyin gelişiminin yüzde 97’si tamamlanıyor

Bebeklerin geleceği için ilk 16 ayın kritik önemi var. Bu zaman zarfında beyin gelişiminin yüzde 97’si tamamlanıyor. Sinirlerin etrafında, kablolar gibi düşünebileceğimiz beynin işlerliliğini ve yeteneğini artıran kılıflar oluşuyor. Dolayısıyla doğru beslenme ilk 16 ayda çok önemli. Bebeklerde büyüme ve gelişmenin dikkatle izlenmesi, olası fiziksel ya da zihinsel hastalıkların geriliklerin saptanmasında ve erken teşhisinde büyük rol oynuyor.

Mutlaka anne sütü!

Süt çocuğu için en uygun besin anne sütü. Anne sütü, bebeğin sindirim sistemine uygun bir yapıda ve bebeğin hemen hemen tüm gereksinimlerine cevap veriyor. En uygun protein ve yağları içinde bulundurur, sterildir. Bebeğin organizmasında antikorlar oluşana kadar anne sütüyle beslenmesi enfeksiyona yakalanma riskini azaltır. Bağırsaklarda zararlı bakterilerin üremesini ve ishal olmasını önler. Sağlıklı ve dengeli beslenen bir annenin sütü, inek sütünde bulunmayan ve laboratuvarda elde edilemeyen 100’e yakın bileşik içeriyor. Anne sütünün içeriği bebeğin ihtiyaçlarına göre sürekli değişir. Örneğin birinci aydaki anne sütünün değerleri, altıncı aydakinden farklı. Yalnız enfeksiyonlardan değil, şişmanlık, kalp ve diyabet gibi önemli sağlık sorunlarından da koruyor.

Obez çocuklarda birçok hastalık görülüyor

Çocuklarınızı obeziteden koruyun. Tip 2 diyabet, obez çocuklar ve ergenlerde (yetişkin yaşta başlayan) korkutucu bir biçimde yaygınlaştı. Obez çocukların çoğunda, kalp rahatsızlığına yol açabilecek kolesterol ve kan basıncı seviyelerinde büyük artış görülüyor. En büyük sorunlarından biri de uyku apnesi (uykuda nefessiz kalma). Uyku apnesi bazen öğrenme ve hafızayla ilgili sorunlara yol açabiliyor. Ortopedik rahatsızlıkların, karaciğer hastalıklarının ve astımın obez çocuklarda görülme olasılığı daha yüksek. Aşırı kilolu ergenlerin yetişkinliklerinde obez olma olasılığı yüzde 70.

"Yemeyeceğim" inadını aşmak için stratejiler

Çocuğun beslenmesinde sorunlarla karşılaşılabilir. Bunların aşılması için bazı basit yöntemler var:

Süt içmek istemiyorsa: Sütü bazıları soğuk, bazıları sıcak ya da ılık sever. Çocuğunuzun nasıl sevdiğini deneyerek bulun. Bardağına renkli kamışlar koyun, onlarla içmeyi sevebilir. Sütlaç, muhallebi gibi tatlılar yapın. İçine meyve ezip koyabilirsiniz. Peynir ve yoğurt da süt yerine geçer. Yemeklerin üzerine yoğurt ya da peynir ekleyebilirsiniz.

Et yemek istemiyorsa: Köfte sert geliyorsa, dolmalara kıyma ekleyin. Kırmızı et yerine tavuk veya balık verebilirsiniz. Makarnanın yanına kıymalı sos yapabilirsiniz. Kıymalı börek ve poğaçayı sevebilir. Mercimek, nohut ve kuru fasulye, et gibi protein ve mineral kaynağı. Bunlarla yemek yapın. Yumurtayı terbiye ve kek içinde verebilirsiniz. Fındık, ceviz gibi kuruyemişlerde ettekine benzer maddeler var.

Sebze yemek istemiyorsa: Meyveler de sebze yerine geçer. İstediği meyveleri ya da meyve sularını verin. Salatalık, havuç gibi sebzeleri çiğ olarak yiyebilir. Siz de sebze yemekleri yiyin ki görerek alışsın. Sevdiği yemeklere (çorba, köfte, sos) rendelenmiş sebzeler katın. Farkında olmadan yer.

Hep şekerli şeyler yemek istiyorsa: Evde fazla şekerli besin bulundurmayın, kolayca bulup yemesin. Meyve bulundurun, canı isteyince meyve yesin. Çikolata ve şekeri ödül olarak kullanmayın. Kurabiye ve kekleri meyveli yapın, böylece daha az şeker kullanmış olursunuz.

ANNEMİN KÖŞESİ

Anne-kız zayıflama yarışındayız

Yaz geliyor ya; annemle, zayıflatmasa da kilo alımını engelleyen takviyeler araştırması içindeyiz. O bir ürün alıp kullanıyor, ben başka bir tane. Tabii ben eczacı arkadaşım Fulya sayesinde bir adım önde gidiyorum. Mesela, kimyasal hiçbir şey kullanmadan sistemimi kuruyorum. Likitlere ağırlık veriyorum. Her hafta da annemle durum raporu veriyoruz birbirimize. Hangimizin kullandığı ne işe yaradı ya da yaramadı diye...

İşte yaza doğru insan böyle oluyor demek ki... Gerçi annem yaz kış böyle. Belli bir yaştan sonra işlerin çok zorlaştığını, 100 gramın bile sorun olabileceğini söylüyor. Beni şimdiden uyarıyor.

Ben de annesini dinlemeyen siz kızları uyarayım bari. Annesini dinlemeyenler, beni dinlesin bari... Yaş ilerledikçe kilo vermek zorlaşıyor. Ve bu kilo işleri beni bayıyor!

Niye anne deyince aklıma, bana bakan, beni yetiştiren biriyle ilgili kutsal duygular gelmiyor da rejim ve kozmetik geliyor? Güzellik ve bakım geliyor?
Yazının Devamını Oku

Kermes gülü ben ve mezuniyet hazırlıkları

20 Mayıs 2006
Son günlerde ben de anaokulunun tadını çıkarıyorum. Eh ne de olsa benim de son laylaylom günlerim. Bir ay sonra okullar kapanacak, ben yaz telaşı içine düşeceğim ve ondan sonra ilkokul başlayacak. O yüzden, dedim kendi kendime, biraz yuvanın tadını çıkarayım.

Mesela önce kermese katıldım. Kermesten bir gece önce, cumartesi gecesi koca valiz dolusu eşyayı sırtlayarak okula gidip onları masaya yerleştirdim. Tabii malların bedenlerine ve modellerine göre ayrılıp fiyatlanması da gerekiyordu. Bütün bunları o gece yaptım. Oysa gece eşim şehir dışında, oğlum da annemdeydi. Yani rahatlıkla arkadaşlarımla sokağa çıkabilir, güzel bir yemek yiyebilir ve iki kadeh bir şey içebilirdim... Ama onun yerine oturup çalıştım, sabahın köründe de kalkıp işe koyuldum.

Pazar sabahı kermes başladı. Evden gelen yemekler, masalarda satılan uygun fiyata ıvır zıvırlar, hatta etnik gömlekler... Ben de masamın başında müşteri bekliyorum. Ama tabii işi bilmediğim için arada kapı dışına çıkıp havayı soluyorum, gelene geçene bakıyorum. Birkaç arkadaşımı aradım, uğradılar. Okuldaki diğer görevli annelerle lafladık, öğretmenlerle konuştuk. Arada bol bol güzel yemeklerden yedik. Gün bitiminde de mallarımızı toplayıp evimize döndük. Günün sonunda sorumluluk sahibi bir anne olarak çok mutluydum.

BİRKAÇ ANNE DANS DERSİ ALIYORUZ

Bu sene yuvamızın 23 Nisan gösterisi çok eğlenceli olmuş, çocukların eğlenmesi esas alındığı için, çok neşeli programlar hazırlanmıştı. Ağır ve uzun şiirler, anlamını bilmedikleri kelimeler yoktu programlarında. Biz veliler de çocuklar gibi eğlenip, zıplamıştık. Bizim sınıf, yani Sinan’ın sınıfı Ricky Martin’in "Drappidombi" şarkısı eşliğinde nefis bir dans gösterisi hazırlamıştı. Biz de birkaç anne toplandık, öğretmenden o dansı bize de öğretmesini istedik. Şimdilerde sabahları birkaç anne, okulun müzik odasında dans dersleri alıyoruz.

Teknoloji konusunda benden 100 adım ileride olan Deran sayesinde de şarkımızı da bulduk. Deran, "Şarkının adını bul, gerisini ben hallederim" dedi. İnternette Ricky Martin sitesinde "drappidombi" kelimesine yakın bir şarkı aradım ve buldum: "Drop it on me!!!" Artık şarkımız da var. Evde oğullarımızla birlikte dans edebiliyoruz. Zaten en büyük isteğimiz, onlarla yapabileceğimiz bir dans bilmekti. Hani filmlerde mükemmel uyumlu çiftler dans eder ya, işte öyle. Hatta bazen ana oğul evde dansla ciddi zaman da geçirmişizdir. Artık biz deonlardan biriyiz!!!

Çocuklar da mastürbasyon yapar

Kız veya erkek çocuğunuzu mastürbasyon yaparken yakaladıysanız, hemen "Aman allahım, ben ne yapacağım şimdi" demeyin. Çünkü bu, çocukların gelişimlerinin doğal süreçlerinden biri. Mastürbasyon, büyümeye ve cinselliğini keşfetmeye başlayan çocuklar için çok normal. İşte bu durumda ne yapmanız ya da yapmamamız gerektiğiniPedagog Ceren SultanPektaş’tan öğrendik.

Çocukta mastürbasyon ne zaman başlar?

- 2-3 yaşındaki çocuğun bile cinsel organıyla oynadığını görüyoruz. Özellikle bu durum bez kullanıldığı daha sık görülür. Çocuklar bu şekilde vücutlarını tanımaya başlar, kendi bedeninden haz almayı öğrenirler.

Çocuktaki mastürbasyonu ne zaman ciddiye almalıyız?

- Tuvalet eğitimi çocuğun genital organlarına ilgisini artırır. Uyumadan önce ve yorgunken genital bölgenin araştırılması ve mastürbasyon, hem kızlar hem de erkek çocuklar için normal ve sağlıklı kabul edilir. Buna karşılık, eğer çocuk cinselliğini keşfetmenin dışında, takıntılı halde mastürbasyon yapıyor ve yapmadığı zaman huzursuz oluyor ise bir uzmana gidilmesi gerekir.

Çocuğumuzun mastürbasyon yapmasına ya da cinsel oyunlar oynamasına karşı nasıl tepkiler vermeliyiz?

- Bu, genelde anne babaları endişelendiren bir konu. Çocuklukta yapılan mastürbasyonda zevk ve haz alma ile ilintili bir durum olsa da, ilişki provası gibi algılanmaması lazım. Anne, bu durumda sakinliğini korumalı. Aşırı tepki, çocuğun korku duymasına, mastürbasyona ve cinselliğe bir tabu gibi yaklaşmasına sebep olabilir. Ya da tam tersi olarak, yasak olan davranışı sıklıkla tekrarlama isteği duyabilir. Her çocuk yaşı geldiğinde cinsel oyunlar oynayacak, cinsel konulara ilgi duyacak, bedenini keşfetme adına vücudunun genital organlarına dokunacak.

Çocuğumuz topluluk içinde de genital organları ile oynadığında nasıl tepki vermeliyiz?

- Çocuklar topluluk önünde mastürbasyon yapabilirler. Çocukların ahlak gelişimi henüz tamamlanmadığından bunun utanılacak bir şey olduğunu bilmezler. Anne baba, ayıplayıcı ve yargılayıcı ifadeler takınmadan, çocuğun dikkatini farklı bir alana çekmeli. Çocuk ile baş başa kalındığında ise topluluk önünde yaptığı zaman diğerlerinin rahatsız olacağı ona hatırlatılmalı. Ayrıca genital bölgesinin hijyenini sağlama adına bunun her yerde yapılmaması gerektiği uygun bir dille anlatılabilir.

Çocukların cinsellikle ilgili sorularına nasıl yanıt vermeliyiz?

- Okul öncesi çocuklar kızlar ve erkekler arasındaki farklılıkları merak ederler. Çocuğun sorusuna mutlaka yanıt vermelisiniz. Çocuk hangi ebeveyne sorduysa, cevabı o vermeli. Yanıtlar çocuğun anlayabileceği bir dilde, net ve olabildiğince kısa olmalı. Birçok anne baba çocuğuna birçok şeyi tek seferde, çabucak anlatmak ister. Ancak yavaş yavaş ilerlemek gerekir

İLERİ GİDİYORSA DOKTORA DANIŞIN

Çocuğun cinsel gelişiminde baba eksikliğinin etkisi nedir?

- Babanın olmaması kızlar ve erkek çocuklar üzerinde farklı etki yaratır. Erkek çocuklar taklit edebilecekleri ya da yakın ilişki kurarak özdeşleşebilecekleri bir model bulamadıklarında, maskülen özelliklerinin yeterince gelişememesi riskinin oluşabileceği biliniyor. Fakat erkek rolünü öğrenebileceği dayı, amca, kuzen gibi bir model varsa bu risk durumu azalır. Babasız büyüyen kız çocuklarda ise yetersiz baba modeli, karşı cinsle iletişim kurma açısından önem taşır. Çünkü kız çocuğu babayla iletişimde bulunarak erkeklere karşı nasıl tepkide vereceğini ve onların kendi cinsiyetlerine nasıl tepkide bulunduklarını öğrenir.

Çocukların anne ve babaları tuvaletteyken içeri girme çabalarına nasıl yanıt verilmeli peki?

- Çocukların cinsel meraklarının arttığı dönemde her çocuk anne ya da babası tuvaletteyken içeri girmeyi dener. Kendi bedenini merak ettiği gibi anne babasının bedenini de merak eder, dokunmak ister. Bu durumda anne ya da baba kendi bedenlerinin kendilerine özel olduklarına ve başkasının görmesinden rahatsızlık duyduklarını ifade edebilirler.

Ya çocuğun anne ve babasını çıplak görmesi?

- Bunun altında da merak duygusu yatar. Nasıl okulda kız arkadaşının eteğinin altına bakmaya çalışıyorsa, evde de anne ve babasını soyunurken görmek ister.

Premastürbasyon nedir?

- Okulöncesi çocuklar cinsel hazzı tuvaletlerini yaparken de alabilmektedir. Tuvalete gitmeyi geciktirdiklerinde, tuvaletlerini tutma huyu gösterdiklerinde ve çişini tutamaz hale geldiğinde tuvalete gidince, kızlar geciktirmenin son anlarında, erkekler de çişlerini yapaken erotik diye nitelendirebileceğimiz birtakım şeyler yaşarlar. Premastürbasyon buna denir. Bu dönemde anne baba ne kadar çocuğu tuvalete yönlendirmeye çalışsa da, çocuk aldığı hazzı tekrar yakalamak için bunu reddedecektir. Bu durumda ebeveyn ve çocuk arasındaki inatlaşma, korkutma, azarlama ve cezalandırma çocuğun suçluluk duygularını artırabilir.

Mastürbasyonun takıntılı hale geldiğini nasıl anlayabiliriz?

- Çocuğun cinselliğini keşfi, vücudunu araştırması ve mastürbasyon yapması doğal. Bunun takıntılı bir hale gelip gelmediğini anlamak için çocuğu gözlemleyip, yeni bir haz kaynağı mı keşfediyor yoksa daha önceden keşfettiği bir kaynakta takılı kalıp kalmadığına bakmalısınız. Eğer mastürbasyon çocuğun günlük düzenini bozacak kadar ileri gidiyorsa ve başka bir şeyle ilgilenmiyorsa mutlaka bir doktora danışmalısınız.

MASTÜRBASYON NEDİR?

Mastürbasyon, kişinin cinsel doyuma kendi kendine ulaşması olarak tanımlanabilir. Yaşamın her döneminde yapılan doğal bir eylemdir. Küçük çocuklarda ise bu durum biraz daha farklı. Çocuklar, bezlerinin değiştirilmesi esnasında cinsel organlarına dokunulduğunda haz aldığını keşfederler ve bu hazzı yeniden duymak ya da kendi kendini rahatlatmak amacıyla cinsel organlarına dokunmaya devam edebilirler. Buna çocukluk çağı mastürbasyonu denir.

ANNEMİN KÖŞESİ

Annem yine haklı çıktı

- Anneciğim acıktım, baktım dolap açıktı. Lüp ettim koca pastayı, fırlattım boş tabağı... - Seni gidi yaramaz. Dolap açık olamaz. Peynir ekmek yok muydu? Karnın ona tok muydu? Tok tok tok... İşte çocukluğumun en sevdiğim şarkılarından biri... Benim annemle ilişkimizi de özetleyebilir bu şarkı. "Yemezler!" şeklinde... Bir de sondaki "tok tok tok" kısmı çok önemli. Annemin espritüel yanını vurguluyor. Zaten genç kızken sigaraya başladığımda annem, uyanıklık edip beni can evimden vurmaya çalışmıştı. Sağlığım yerine, güzelliğimin üzerinde durmuştu: "Bak kızım, üzerin ve ellerin kokar, cildin matlaşır, çabuk kırışır, hem yüzün, hem dişlerin hem de parmakların sararır..." gibi. O zamanlar inanmamıştık tabi. Ana sözü dinlenmez miymiş!!!
Yazının Devamını Oku