14 Haziran 2008
Kış süresince vücuduna özen göstermeyi erteleyenler, bu süreçte aldıkları kiloları vermek için harekete geçtiler. Ancak herkes biliyor ki, diyet çok zorlu bir süreçtir, hele belirli bir yaştan sonra kilo vermek daha da zorlaşır. Kısa süreli diyetler sonunda geri alınan kilolar da cabası. Artık yaz aylarında dekolte giysiler veya deniz kenarın da mayo ile güzel görünmek isteyenler için farklı tedaviler var.
İnatçı bölgesel yağlar ve yaşla birlikte elastikiyetini kaybetmiş bölümler özellikle kadınların korkulu rüyası. Ne kadar zayıflarsanız zayıflayın, vücudunuz eski güzelliğine bir türlü kavuşamaz. Neyse ki, tıp dünyasının kadınlara sunduğu yeni çözümlerle bu sorunları aşmak mümkün. Medikal Estetik Dr. Burak Başarır, bu konuda çeşitli önerilerde bulunuyor.
BÖLGESEL YAĞLAR
Tabii ki, güzel gözükmenin en önemli kriterlerinden birisi ideal kilo sınırlarının içinde bulunmak. Fakat cinsiyete bağlı olarak kişilerin belli bölgelerindeki yağ birikimleri oldukça inatçı oluyor ve bu inatçı yağlar mutlaka müdahale gerektiriyor. Erkeklerde göbek ve bel bölgesi ile kadınlarda basen, bacak içi, göbek ve bel bölgesi inatçı yağlara en iyi örnek. Bölgesel yağ ile ilgili en çok bilinen yanlış; bölgesel egzersizlerin bu bölgedeki yağları azaltması beklentisi. Bölgesel egzersiz o bölgeyi inceltmiyor. Ancak yağların altındaki kasların güçlenmesini sağlıyor ve belki biraz da toparlamayı sağlıyor. Düşük belli jean giyildiğinde yanlardan veya göbekten fırlayan yağlara sıklıkla önerdiğimiz çözüm lipoliz. Lipoliz, sadece bölgesel yağ kitlesine uygulanıyor ve kilo vermeye değil incelmeye sebep oluyor. Ayrıca lipoliz kilo verdirmiyor sadece bölgesel incelmeye sebep oluyor. Dünyada en sık uygulanan bu bölgesel tedavi 34 seans 3 hafta ila 1 ay arayla yapılıyor. Ne kadar incelme sağlayacağı ise tamamen hastanın metabolizmasına bağlı. Kesin incelme oluyor ama herhangi bir santim öngörmek mümkün değil.
TOPARLAMA
Bilindiği gibi ideal kilo sınırları ile bikinili ideal görüntüye ulaşmak mümkün değil. Normal kiloda olsanız bile vücudunuzun belirli bölgelerinde destek tedavilerine ihtiyaç olabiliyor. Vücut dokularının esnekliğini kaybetmesi ile ortaya çıkan görüntünün ana sebebi, yağ yerine su ve kas kaybı ağırlıklı hızlı kilo kaybı. Bu durumlarda kilo kaybı gerçekleşse dahi incelme gerçekleşmiyor.
Quantum toparlama (tonning) tedavisi ile genel vücut hatlarının ön plana çıkarılması, cilt sıkılığının artırılması, beden incelmesi hedefleniyor. Quantum tedavisine zayıflama süreci sırasında, sarkmalar oluşmadan başlanması durumunda tedavi başarısı yükseliyor ve zayıflama ile birlikte incelme gerçekleşmiş oluyor. Seçilen program tipine göre ayarlanan frekans ile kas uyarılması sağlanıyor, kaslar uyarılarak çevre yağ dokusunda azalma oluşuyor, cilt dolgunlaşıyor ve tonüsü iyileşiyor.
Bazen zayıflama veya kilo alma verme olmadan da sarkmalar veya toparlama ihtiyacı oluşabiliyor. Buna en iyi örnek, yaşın 30’ların üzerine çıkması ve yerçekimi nedeniyle görülen popo düşmesi veya sarkması. Sonuçta popo kaslarının dirliğini kaybetmesi nedeniyle bu bölgede bir yassılaşma oluşuyor. Önlenmesi güç ve yoğun irade gerektiren bu sürecin tedavisi mümkün. Popo dışında, bacak içi ve karında da benzer toparlama tedavisi uygulanıyor.
Ekran koruyucuları
Güneş koruması gün geçtikçe daha sofistike bir hale gelirken, akıllı ürünler hálá cilt kanserini önleyemiyor. Peki biz güneşle ilgili hálá neyi yanlış yapıyoruz?
Bir resim düşünün: Tatilde kumsaldasınız, güneşin zevkini çıkarırken bir yandan da korkuyorsunuz çünkü aldığınız güneşin fazla olduğunun farkındasınız. Ayrıca cilt kanseri hakkında da korkularınız var, en çok 20-34 yaş arası insanlarda ortaya çıktığını biliyorsunuz. Fakat kendinizi bu güzel ortamdan uzaklaştırmak istemiyorsunuz. D vitamini zaten bazı kanser ve hastalıklara faydalı değil miydi? Bütün gerekli önlemleri aldıktan sonra yüksek faktörlü güneş kremini 30 dk güneşe çıkmadan önce sürüyorsunuz ve kafanızda bir şapka ile yüzünüzü gölgeliyorsunuz ve sadece güneşin tam tepede olmadığı saatlerde (11.00-15.00 arası değil) güneşleniyorsunuz.
Güneş ürünleri ne kadar koruyor
Tüm bu yaptıklarınız her ne kadar güneşe karşı dikkatli olduğunuzu gösterse de, bu senaryoda bazı hatalar olduğu bir gerçek. Güneşin zararlarını ne kadar iyi bilsek de hálá bizim yeterince koruma koymadan güneşlendiğimiz ortada. The Journal of Cosmetic Dermatology, 2004 raporunda insanların sadece yüzde 10’unun önerilen miktarda koruma kremi kullandığını belirtti. Bu raporda Avrupa’nın iki otelinde kalan tatilciler izlenirken, floresan bir kremle kimlerin koruma kullandığı kimlerin kullanmadığı araştırıldı. Araştırma sonucunda gözden kaçırdıkları bölgelerinin dışında yeterli olmayan miktarda güneş kremi kullandıkları görüldü.
Herhalde SPF tarafından önerilen miktarın her santimetrekareye 2 mg olduğunu bilmiyorlardı. Bu bilgi koruma kremlerinin üzerinde yazılı olsaydı bile insanların bu kadar kullanmayacağı bir gerçek.
Bu problemi çözmenin bir yolu kullanılan SPF miktarını yükseltmek. Fakat 50 faktörlü bir kremi bile önerilen yoğunlukta kullanmazsak, 5 SPF’lik bir kremden daha farklı bir etki yapmayacağının bilinmesi gerekiyor. Peki, neden 50 SPF’de duruldu? Neden 150 SPF’lik krem yok? Çünkü US Food ve Drug Administration (FDA) ve Avusturyalı Health Board, güneşte bulunma süresiyle kremlerin faktör fazlalığı arasında bir bağ bulunmadığını, ne kadar fazla olursa insanların o kadar fazla güneşin altında yatacaklarını ve bunun da zararlı sonuçlar doğuracağı kanısında. Bir başka neden ise 150 faktörlük bir kremin yapım aşamasında kullanılması gereken mineral ve kimyasal miktarı ile ciltte rahat hissedilebilecek bir krem yapılmasının imkansız olması.
Sprey yerine krem formlarını tercih edin
Bazı araştırmacılar ise bizim yeterli miktarda ürün kullandığımızı fakat kremlerin üzerlerinde yazan SPF’lerin kullanıcıları yanlış yönlendiğini iddia ediyorlar. Avusturyalı bir firma da geliştirdiği bir kremle, kremlerin vücutta beyaz tebeşir gibi gözükmesini engelleyerek, yüzmeden sonra bile oluşan krem tabakasının görünmezliğini sağladı. Clarins’in yeni formülü ise güneşe karşı yüksek korumalı titanyumdioksitle zenginleştirilmiş. Ayrıca bu krem UV ışınlarının kolojen ve DNA’ya yaptığı zararı da azaltıyor. Güneş korumasının her gün kullanılması cilt kanseri oluşumunda çok önemli bir yere sahip. Az güneş ışığına bile maruz kalıyorsanız, koruyucu kullanmanız faydaları çok büyük. Tabii kendi cilt renginizi de bilmeniz, hangi kremi ve korumayı kullanmanızı belirlemede size yardım edecektir.
Bir resim düşünün: Tatilde kumsaldasınız, güneşin zevkini çıkarırken bir yandan da korkuyorsunuz çünkü aldığınız güneşin fazla olduğunun farkındasınız. Ayrıca cilt kanseri hakkında da korkularınız var, en çok 20-34 yaş arası insanlarda ortaya çıktığını biliyorsunuz. Fakat kendinizi bu güzel ortamdan uzaklaştırmak istemiyorsunuz. D vitamini zaten bazı kanser ve hastalıklara faydalı değil miydi? Bütün gerekli önlemleri aldıktan sonra yüksek faktörlü güneş kremini 30 dk güneşe çıkmadan önce sürüyorsunuz ve kafanızda bir şapka ile yüzünüzü gölgeliyorsunuz ve sadece güneşin tam tepede olmadığı saatlerde (11.00-15.00 arası değil) güneşleniyorsunuz.
Güneş ürünleri ne kadar koruyor
Tüm bu yaptıklarınız her ne kadar güneşe karşı dikkatli olduğunuzu gösterse de, bu senaryoda bazı hatalar olduğu bir gerçek. Güneşin zararlarını ne kadar iyi bilsek de hálá bizim yeterince koruma koymadan güneşlendiğimiz ortada. The Journal of Cosmetic Dermatology, 2004 raporunda insanların sadece yüzde 10’unun önerilen miktarda koruma kremi kullandığını belirtti. Bu raporda Avrupa’nın iki otelinde kalan tatilciler izlenirken, floresan bir kremle kimlerin koruma kullandığı kimlerin kullanmadığı araştırıldı. Araştırma sonucunda gözden kaçırdıkları bölgelerinin dışında yeterli olmayan miktarda güneş kremi kullandıkları görüldü.
Herhalde SPF tarafından önerilen miktarın her santimetrekareye 2 mg olduğunu bilmiyorlardı. Bu bilgi koruma kremlerinin üzerinde yazılı olsaydı bile insanların bu kadar kullanmayacağı bir gerçek.
Bu problemi çözmenin bir yolu kullanılan SPF miktarını yükseltmek. Fakat 50 faktörlü bir kremi bile önerilen yoğunlukta kullanmazsak, 5 SPF’lik bir kremden daha farklı bir etki yapmayacağının bilinmesi gerekiyor. Peki, neden 50 SPF’de duruldu? Neden 150 SPF’lik krem yok? Çünkü US Food ve Drug Administration (FDA) ve Avusturyalı Health Board, güneşte bulunma süresiyle kremlerin faktör fazlalığı arasında bir bağ bulunmadığını, ne kadar fazla olursa insanların o kadar fazla güneşin altında yatacaklarını ve bunun da zararlı sonuçlar doğuracağı kanısında. Bir başka neden ise 150 faktörlük bir kremin yapım aşamasında kullanılması gereken mineral ve kimyasal miktarı ile ciltte rahat hissedilebilecek bir krem yapılmasının imkansız olması.
Sprey yerine krem formlarını tercih edin
Bazı araştırmacılar ise bizim yeterli miktarda ürün kullandığımızı fakat kremlerin üzerlerinde yazan SPF’lerin kullanıcıları yanlış yönlendiğini iddia ediyorlar. Avusturyalı bir firma da geliştirdiği bir kremle, kremlerin vücutta beyaz tebeşir gibi gözükmesini engelleyerek, yüzmeden sonra bile oluşan krem tabakasının görünmezliğini sağladı. Clarins’in yeni formülü ise güneşe karşı yüksek korumalı titanyumdioksitle zenginleştirilmiş. Ayrıca bu krem UV ışınlarının kolojen ve DNA’ya yaptığı zararı da azaltıyor. Güneş korumasının her gün kullanılması cilt kanseri oluşumunda çok önemli bir yere sahip. Az güneş ışığına bile maruz kalıyorsanız, koruyucu kullanmanız faydaları çok büyük. Tabii kendi cilt renginizi de bilmeniz, hangi kremi ve korumayı kullanmanızı belirlemede size yardım edecektir.
Ürünler hakkında önemli bilgiler
Güneş kremlerinizi bir yıl kullandıktan sonra önünüzdeki yıla saklamayın.
Her zaman korumanızı güneşe çıkmadan önce sürünüz. Eğer cildiniz kırmızı bir renk alırsa bu cildinizin zarar gördüğü anlamına gelir.
Bazı Amerikalı dermatologlar, SPF’lerin cildi kendi kendine yenileme mekanızmasını durduğunu savunuyorlar.
Eğer hassas bir cildiniz varsa mineral korumaları seçmenizde fayda var.
Yazının Devamını Oku 
13 Haziran 2008
Lazer, son dönemde özellikle ses tellerinde gelişmiş olan nodül, polip, kist, granülom ve yapışıklık gibi rahatsızlıkların tedavisinde etkin bir araç. Ses tellerinin felçlerinde ve erken dönem gırtlak kanserinin tedavisinde de kullanılan lazerin ses tellerindeki en önemli avantajı ses teline zarar vermeden müdahalenin yapılabilmesine olanak vermesi.
Profesyonel iş hayatında yoğun olarak sesini kullanan insanlarda (ses sanatçıları, öğretmenler, call center çalışanları, sürekli olarak iş konuşmaları yapanlar ve konferans verenler) ses hastalıklarına sıkça rastlanıyor. Beraberinde sigara bağımlılığı, kronik üst solunum yolları enfeksiyonu ve reflü hastalığı da bulunuyorsa ses kısıklığı sorunu daha ön plana çıkıyor. Ses sorunlarına yol açan bir diğer durum da ortamda kimyasal madde, boya veya tebeşir tozu gibi boğaz ve ses tellerini irite edecek faktörlerin bulunması. Konuyla ilgili bilgi ladığımız KBB Uzmanı Dr. Tan Ergin, özellikle yüksek tonda uzun süreli konuşmaların yapılması ses tellerinde şişmeye (ödem) ve küçük kanamalara yol açtığını belirtiyor; "İrritasyonun süreklilik kazandığı durumlarda ise ses tellerinde nodül ve/veya polip gibi iyi huylu ancak sürekli ses kısıklığına yol açabilecek rahatsızlıklarla karşılaşmak mümkün."
Basit bir tedavi yöntemi
Farklı özellikleri olan lazerler kullanım amaçlarına göre seçiliyor. Bazı lazer ışınları tam olarak odaklandığında dokuyu keskin bir bistüri gibi keserken kısmen de kanama kontrolü sağlıyor.
Bazı lazerlerde ise kesmekten ziyade kanama kontrolü özelliği daha belirgin ve bir kısmında uygulanan dokuyu buharlaştırma fonksiyonları bulunuyor.
Özellikle ses tellerinde gelişmiş olan nodül, polip, kist, granülom ve yapışıklık gibi rahatsızlıkların tedavisinde etkin bir tedavi aracı olan lazer, ses tellerinin felçlerinde ve erken dönem gırtlak kanserinin tedavisinde de kullanılıyor.
Lazerin ses tellerindeki en önemli avantajı ses teline zarar vermeden müdahalenin yapılabilmesine olanak vermesi.
Hastaların operasyon sonrası hastaneye yatmaları gerekmiyor.
Beslenme açısından da bir kısıtlamanın bulunmadığı bu operasyonların sonrasındaki birkaç gün sesin kullanımına dikkat etmek uzun, yorucu ve yüksek tonda konuşmalar yapmaktan sakınmak iyileşme için yeterli oluyor.
Nelere dikkat edilmeli
Bir kısmında cerrahi müdahalenin gerekebileceği bu tür hastalıklarla karşılaşmamak için ses kullanımına dikkat edilmeli,
Tüm diğer sağlık problemleri gibi bu tür rahatsızlıklardan korunmak için sigaradan mutlaka uzak durulmalı,
Bir haftayı aşan ses kısıklıklarında ise bir KBB doktoruna başvurarak sorun ortaya konmalı ve tedavi edilmeli,
Seyrek görülmekle beraber larinx (gırtlak) kanserleri de ses tellerinde ortaya çıkan; ses kısıklığı, öksürük, boğazda yabancı cisim hissi şikayeti ile kendisini gösteren ve hayatı tehdit eden bir hastalık.
Uzun süreli konuşmaların yapıldığı durumlarda zaman zaman konuşmaya kısa aralar verilerek su içilmeli,
Cildinizin tonunu ayarlayın
Sakın panik olmayın. Yapmak istediğiniz egzersiz rutinini takip etmediyseniz bile, yazın güzel görünmek için yapabileceğiniz bir sürü hile var. Öncelikle cildinizi parlatmak ve yumuşatmak için yeni vücut bakım ürünleri kullanabilirsiniz. Sabun içermeyen temizleyiciler, gerekli yağları içinde barındırırken, cildinizdeki nemliliği de almıyor. Cildinizi cilalamak için mikro kristaller içeren ürünleri de kullanabilirsiniz. Ayrıca son dönemde ürünlerde kullanılmaya başlanan kafein molekülleri de dolaşımı hızlandırarak yağların hızla yakılmasını sağlıyor. Ve cildinizin sıkılığını, elastikliğini ve yapısını korumaya yardım ediyor.
Şifalı bitkilerle zayıflama formülü
Yaz geldi. Kadınlar zayıflamaya bir formül arıyorlar. İştahınızı kilitlemeye, şifalı bitkilerle yağları yakmaya ne dersiniz? Uzmanlara göre bitkilerle zayıflama yöntemi iştahı dizginliyor. Doğal hayattan edilen yöntem yağları yakarak gerçek zayıflamayı sağlıyor.
Şişmanlık sadece estetik sorunu değil. Aşırı kilo kanser, kalp, diyabet ve tansiyon gibi önemli hastalıkların da nedeni olabiliyor. Şişmanlık ruhsal açıdan da insanları olumsuz etkiliyor. Şişman insanların depresyona girme oranı her zaman yüksek. Bu kadar sorun varken maalesef o kadar da çözümü yok. "Az yiyeceksin, çok hareket edeceksin" gibi bir formüle insanlar çok rağbet etmiyor. Peki, zayıflama tekniklerinin hiç suçu yok mu? Uzmanlar sıkı diyete girip günlerce aç kalıp, sonra da zayıflayanların büyük yanlış yaptığını söylüyor. Bir süre sonra iki misli kiloyla karşılaşınca neye uğradıklarına şaşıran "şok diyet" kadınları, başka çareler aramaya başlıyorlar. Bu çarelerden birinden de "modern aktar" olarak bilinen şifalı bitkiler üzerine çalışmalar yapan Volkan Kurt söz ediyor. Volkan Kurt, birçok kadının bir türlü zayıflayamama şikayetlerden yakındığını, o yüzden de doğal ve şifalı bitkiler üzerinde çalıştıklarını, o nedenle doğru sonuçlar aldıklarını vurguluyor.
ASIL FORMÜL DOĞADA
Volkan Kurt’a göre sağlığın asıl formülü doğada. Bitkisel ve doğal olan her şeyin ilgi alanlarına girdiğini ve bu konuda çalışmalar yaptıklarını belirtiyor. Son olarak yaptıkları çalışmayla da kilo sorunu olanların ilgi odağı. Çalışmalarının odağında içeriğinde "yağ yakıcı" şifalı bitkiler bulunuyor. Sorun sadece otlarla bitmiyor tabii. Bitkilerin "özünde" de mucizeler gizli. Kurt, bazı bitki özlerinin yağları daha kolay yaktığını, bu nedenle kilolu olanlara bu özleri de tavsiye ettiklerini belirtiyor. (Daha fazla bilgi: www.herbalium.net)
Anantara Spa Astoria’da
Adını Sanskritçe’de "sınırları olmayan akan su"dan alan Anantara Spa, farklı konsepti, mükemmel hizmet anlayışı ile Astoria’da hizmet vermeye başladı.
Spa anlayışına farklı ve egzotik bir anlayış getiren Anantara Spa’da, şifalı ayurvedik tedavilerin yanı sıra rahatlatıcı masajlar, vücut peeling’i, yüz ve vücut güzellik tedavileri de yer alıyor. Anantara’da, odalar hem çiftler hem de bireyler için ayrı ayrı tasarlandı. Geleneksel Türk hamamı, hidro-terapi ve buhar odası, sauna, manikür, pedikür salonu ve rahatlama bölümü de bulunan spa’da uygulamalar sırasında içeriğinde zengin, taze ve kaliteli aromaları buluşturan sandal ağacı, ylang ylang, mandalina, patchouli, lavanta, limon yaprağı, bergamot, zencefil, tarçın gibi güzellik esanslarının yer aldığı iksirler ve yağlar kullanılıyor. Thai kahve çekirdeği, doğal volkanik ponza taşı, sweet wood, baharat tozları, yoğurt, havuç ve salatalık gibi doğal maddelerin kullanıldığı tedaviler cilde parlaklık, rahatlama ve mutluluk veriyor.
45 dakikalık seans ile 8 saat uyumuş hissi veren ygulamalarda özel su, ışık, müzik ve ayak masajını aynı anda yapan özel terapi yatağıyla 45 dakikada bütün günün yorgunluğunu üzerinizden atabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku 
9 Haziran 2008
Burnunuzla ilgili sorunlarınız mı var? Üstelik estetik operasyonlara pek sıcak bakmıyorsunuz. O zaman, bu haberimiz tam size göre... Son birkaç yıldır, botoks ve dolgu uygulamalarıyla burunda geçici küçük düzeltmeler yapılabiliyor.
Burundaki bazı kusurlar ameliyata gerek kalmadan düzeltilebiliyor. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Plastik Estetik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Karacalar, burundaki küçük sorunlar, dengesizlikler, uyumsuzluklar ya da ameliyat sonrası oluşan kusurların botoks ve dolgu kullanılarak düzeltilmesinin mümkün olduğunu belirtiyor.
Bu işlemle, sonuçların kalıcılığının 4 aydan 2 yıla kadar uzayabildiğini vurgulayan Karacalar, işlem hakkında şu bilgileri veriyor: "Botoksla burun sırtındaki tavşan çizgileri düzeltilebiliyor, açık duran burun kanatları daraltılabiliyor, burun ucunu çeken kas aktif ise burun ucu kaldırılabiliyor. Dolgu ile burun kökü ve burun sırtını doldurarak daha düzgün bir çatı elde etmek; burun dudak açısını doldurarak burun ucunu kaldırmak ya da burun ucunu doldurarak daha zarif bir uç elde etmek mümkün."
Ayrıca cerrahi sonrası olabilecek küçük düzensizliklerin de dolgu ile kamuflajının yapılabildiğini söyleyen Karacalar, bu düzensizliklerin -özellikle burun sırtında- kolayca düzeltilebildiğini belirtiyor. Sonuçtan memnun olunması durumunda ise sonucu kalıcı hale getirme işlemlerine başlanabiliyor. Ancak şunu da belirtmekte fayda var; hafif sorunlar dışındaki burunlarda bu tür işlemlerin estetik cerrahi ameliyatlarının yerini alması söz konusu değil. Prof. Dr. Ahmet Karacalar, yapılan işleme dair ise şunları söylüyor: "Burunda dolgu amaçlı kullanılan ürünler genellikle hyaluronik asit jel ve hidroksiapatittir. Bu ürünler fizyolojik kabul edilir ve bedenle uyumludurlar. İşlemler yüzeysel uyuşturucu kremlerin uygulanmasından sonra ince iğnelerle yapılır. Kısa zamanda geçen hafif bir şişme ve kızarıklık dışında sorun oluşturmaz."
İnce dudak burnu büyük gösterir
Dolgunun etkisinin işlemden hemen sonra görülebileceğinin de altını çizen Prof. Dr. Ahmet Karacalar, "Böylece kişi aynadaki görüntüsünü takip ederek, hekimi yönlendirme şansı bulabilir" diyor. Botoksun etkisi içinse bir hafta beklenmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Dr. Karacalar, buruna komşu yapıların da görüntüyü etkilediğini sözlerine ekliyor: "Kan sulandırıcı ilaç kullananlarda, hamilelerde, sinir-kas hastalığı olan kişilerde bu ikilinin kullanımı uygun değil. Daha iyi bir yüz uyumu için buruna komşu yapıların da bazen tedavisi gerekebilir. Bunların başında da dudak geliyor. İnce dudak, burnu daha büyük gösterir. Dudağın dolgunlaştırılması, göreceli olarak burnu küçültecektir. Burundaki küçük sorunlara bu tür bir yaklaşım, bizim estetiğe temel yaklaşımımız olan holistik estetiğin tipik bir örneğidir. Bu yaklaşımın temelinde estetik sorunlara çok farklı açılardan bakmak yer alır. Öyle ki burnu ile ilgili çok küçük bir sorunla başvuran kişide beden algısının durumunu dahi saptamaya çalışıyoruz. Kişinin beden algılamasında yanlışlıklar varsa, bu sorunu düzeltmeden herhangi bir girişim yapmamayı tercih ediyoruz."
ÜRÜN MARKET
Mükemmel göğüsler
Dolgun, dik ve şekilli göğüsler her kadının hayali. Babor, cerrahi bir müdahale olmaksızın mükemmel göğüslere ulaşmak için "Bust Contouring Lotion"ı öneriyor. Ürünün formülünü, antik çağların bitki özlerinden doğan mucizevi bir karışım oluşturuyor. İçeriğinde Afrodit’in meyvesi olarak da bilinen ayva özü bulunuyor.
Sudan gelen şifa: Chlorella
Sağlıklı yaşam, güzel bir cilt ve beslenme alışkanlığı arasındaki ilişki çözüldü. Yediğimiz yiyeceklerin dışında doğada var olan pek çok bitkinin sağlığımız ve güzelliğimiz için büyük önem taşıdığını öğrendik. Bunların arasında Uzakdoğu’da 300 yıldır tedavi ve terapi amaçlı kullanılan yosunlar da var.
Yaşamın sudan geldiği gerçeğinden yola çıkan doktorlar, insanın kara yaşamında sanıldığı kadar iyi beslenemediğini düşünüyor. Bu yüzden de gerek besin takviyesi olarak gerek cilt masaj ve terapilerinde yosunlardan yararlanıyorlar. Doğada var olan yosunların modern sistemlerde, doğal şartların oluşturulduğu büyük açık havuzlarda ve hijyenik şartlarda üretilmesi, onlardan gelecek faydayı da artırıyor.
1890’da Hollandalı bir araştırmacı tarafından laboratuvar koşullarında üretilerek tanımlanmış bir tatlı su yosunu olan Chlorella, bilindiği kadarıyla içeriğinde en fazla klorofil barındıran bitki. Chlorella’nın bileşiminde, yüzde 70’e ulaşan yüksek protein oranının yanı sıra doğal renk maddeleri, kompleks vitaminler, mineral maddeler, nükleik asitler, yağ bileşenleri ve çeşitli enzimler bulunuyor. Ayrıca beslenmeyi desteklediği ve çeşitli hastalıklara karşı koruyucu ve tedavi edici özellikleri olduğu da artık bilimadamları tarafından kabul ediliyor.
Ağız ve diş sağlığı içinsoya
Soyanın ağız ve diş sağlığı üzerindeki faydaları için dünyadaki ilk araştırma Japonya’da yapıldı. Fukuoka Üniversitesi’nde 4000 Japon öğrenci üzerinde yapılan araştırmalar, soya ile içeriğindeki izoflavonların ağız ve diş eti hastalıklarından koruduğunu ortaya çıkardı.
Ağız ve dişle ilgili hastalıklar, diş etindeki ya da üst ve alt çenelerdeki kronik enfeksiyonlardan kaynaklanıyor. Bu hastalıklar diş eti kanamalarına, diş kaybına ve hatta diş etinde büyük sorunlara sebep olabiliyor. Genellikle tüm bu rahatsızlıkların nedeni ise bakteri plakları... Bu hastalıkları önlemedeki en önemli tedbirler ise düzenli diş fırçalamak, diş ipliği kullanarak dişlerin arasını temizlemek, sigara içmemek ve düzenli kontrol...
Ancak bağışıklık sisteminin de ağız ve diş rahatsızlıklarından korunmada önemi büyük. Soyadaki izoflavon maddesinin ise bağışıklık sistemi üzerinde çok olumlu etkileri var. Bu nedenle Japon araştırmacılar soyanın ağız ve diş sağlığı üzerindeki etkilerini incelediler.
Japonya Fukuoka Üniversitesi’nde 18 ile 22 yaş arasındaki 4000 Japon öğrenci üzerinde soyanın ağız ve diş sağlığına faydalarını görebilmek için bir araştırma yapıldı. Öğrencilere yemek alışkanlıkları üzerine bir anket yaptırıldı. Yüzde 8 oranında öğrencinin ağız ve diş sağlığı konusunda şikayetleri bulunuyordu. Yüksek oranda (günde 86.5 gr.) soya tüketen öğrencilerin ise daha az soya tüketenlere (günde 13,1 gr) oranla ağız ve diş sorunlarını çok daha az yaşadıkları ortaya çıktı. Soyanın pozitif etkileri araştırılırken tabii ki düzenli diş fırçalama alışkanlığı, düzenli kontrole gitmeleri ve sigara alışkanlıkları gibi etkenler de göz önünde bulunduruldu.
Yazının Devamını Oku 
7 Haziran 2008
Yaz mevsiminin en dikkat çekici yanı, gün ışığına çıkardığımız ayaklarımız. Ama onların bakımlı ve kusursuz görünmeleri de tamamen bize bağlı. İşte, açık hava sezonuna girdiğimiz şu günlerde 25 dakikada ayak bakımının üç önemli adımı...
1- HAZIRLIK VE BAKIM
Tırnak etlerinizi asla kesmeyin. Aksi halde enfeksiyona yol açacak yaralar oluşturabilirsiniz. Bunun yerine yapacağınız en güzel şey, öncesinde tırnak yumuşatıcı sürdüğünüz tırnak etlerinizi bir katikül aleti (tırnak eti iticisi) yardımıyla geriye doğru itmeniz. Profesyonel manikür uzmanları daha sonra tırnak etini tırnak peeling’iyle yok edebileceğinizi belirtiyorlar. Peeling uygulaması aynı zamanda tırnak derisinin de yumuşamasını sağlıyor. Sonrasında kullanacağınız yağ da cildin pürüzsüz olmasına yardımcı oluyor.
2- FORMA SOKMA
Ayak tırnaklarını makas yerine her zaman bir törpü yardımıyla kısaltmayı ve forma sokmayı yeğleyin. Hassas tırnaklara sahipseniz size önerimiz hemen bir cam törpü edinmeniz. Böylelikle klasik törpülerin aksine onlarla tırnaklarınızı her iki yana doğru törpülemeniz mümkün olabilir. Ayrıca tırnaklarınızın üst yüzeyini de aynı zamanda pürüzsüz hale getirebilir ve daha temiz bir görüntü elde edebilirsiniz.
3- PÜRÜZSÜZLEŞTİRME VE KORUMA
Dengeli, düz bir tırnak yüzeyi aynı zamanda ojenin de kolaylıkla sürülmesine izin verir. Özellikle yaz aylarında tercih edilen renkli ojeler, pürüzsüz yüzeylerde daha kalıcı olur. Ayrıca tırnakların üzerinde oluşmuş ince çizikler ve yarıklar için de birçok markanın ürünleri arasında bulunan ve tırnak yapısını düzleştiren dolgu cilası kullanmak yerinde olacaktır. Ürünün kurumasının ardından tırnaklarınızın daha sert ve yüzeyin pürüzsüz olduğunu fark edeceksiniz. Ayrıca bu cila ojenin rengini uzun süre korumasına yardımcı oluyor ve renk pigmentlerinin tırnağı boyamasına izin vermiyor. Kırılgan ya da kuru tırnaklara sahipseniz besleyici bir kalsiyum içeren tırnak cilası kullanabilirsiniz.
Terlemeye karşı: Antiperspirant deodoranlar
Vücudun kendini soğutma ve yenileme işlemi olan "ter" aslında kokusuz bir sıvı; fakat koltuk altında bulunan milyonlarca bakteriyle temas ettiği zaman kötü kokulara yol açıyor.
Gönlümüzce gezip eğleneceğimiz, güneşin tadını çıkaracağımız buna karşın buram buram terleyeceğimiz bir yaz daha geldi. Her mevsim terlesek de yazın bu oran sıcak hava faktörüne bağlı olarak büyük ölçüde artış gösteriyor ve bizi zor durumda bırakabiliyor.
Terlemek bazen günümüzü zehir edecek kadar bizi rahatsız ediyor. Aslında kokusuz ve oldukça masum bir sıvı olan ter, koltuk altımızdaki bakterilerle birleştiğinde çekilmez bir hál alabiliyor.
Normal bir insanın günde 10 litreye kadar terlediğini ve koltuk altımızda milyonlarca bakteri bulunduğunu düşünecek olursak, ortaya çıkan kötü kokulara karşı bir silahımızın olması gerekmez mi?
TER, ASLINDA KOKUSUZ VE MASUM
Terleme, aslında vücudun ısısını dengelemek adına gerçekleştirdiği fonksiyonel ve normal bir işlem. Nasıl elimizde olmadan susuyorsak aynı şekilde terliyoruz da... Terleme, çevresel koşullara ve psikolojik durumlara göre değişim gösterirken, günlük ortalama terleme oranı mevsimler, gün içinde gösterilen performans ve günün saatleri gibi çevresel koşullara göre değişebiliyor. Örneğin yaz mevsiminde kış aylarına oranla daha çok terliyoruz; gündüz terleme derecemiz geceye göre daha fazla ve yaşlandıkça daha az terliyoruz.
Vücudun kendini soğutma ve yenileme işlemi olan "ter" aslında kokusuz bir sıvı; fakat koltuk altında bulunan milyonlarca bakteriyle temas ettiği zaman kötü kokulara yol açıyor. Terlememizi erkin ve apokrin ter bezlerimize borçluyuz! Erkin ter bezleri vücut ısısını dengeleyici özelliğiyle bilinirken daha çok el ve ayak bölgesinde bulunuyor ve tamamen kokusuz. Apokrin ter bezleriyse hormonlarla ilgili, hafif yağlı ve kokulu. Koltuk altı, genital bölge gibi vücudun kritik kesimlerinde bulunan apokrin ter bezleri, hava almayan bölgelerde bulunduğu için buharlaşma gerçekleşmez ve dolayısıyla soğuma-serinleme işlemi olmaz.
Kötü koku ve ıslak görünüme son
İşyeri, toplu taşıma araçları, kafeler gibi birçok sosyal alanda bulunduğumuz yaz aylarında, terleme sorunu ön yargılara neden olan ıslak giysilere ve çevremizdekileri rahatsız eden kötü kokulara yol açıyor. Oysa ter kokusuyla etkili bir şekilde başa çıkmanın kolay ve ucuz bir yolu var, antiperspirant deodoranlar.
Stick, roll-on ve sprey olarak üç çeşide ayrılan antiperspirant deodoranları kullanmak; hem kendimizi temiz hissederek öz güvenimizi korumak, hem de çevremizi ter kokusuyla rahatsız etmemek için en büyük silahımız! Deodoranlar sanıldığının aksine terlemeyi engellemiyor, koltuk altındaki bakteri sayısını azaltarak gün boyu aktif koruma sağlıyor. Ter akışını düzenleyen pudralı ürünler olan antiperspirantlar ise temizlik hissinin yanında ıslak koltuk altlarına son vererek bizleri rahatlatıyor.
Bir insanın günde ortalama 10 litre terlediğini ve bu ter oranının yüzde 1’nin koltuk altından kaynaklandığını belirten dermatologlar, sadece yaz aylarında değil yılın her döneminde her an terlenebileceğini unutmadan deodoran kullanımını alışkanlık haline getirmek gerektiğine dikkat çekiyor.
Nasıl kullanılıyor
Etkili sonuç elde etmek için temiz ve kuru koltuk altına doğrudan uygulayın.
Antiperspirant/pudralı deodoran leke bırakmaması için giysiler üzerine sıkılmamalı, ayrıca giysiler üzerine sıkılan deodoran ter kokusuyla savaşmakta etkili değil.
Sprey kategorisindeki deodoranı, koltuk altına doğrudan ve kutuyu dik tutarak 15 cm mesafeden püskürtün.
Antiperspirant/pudralı deodoranı mutlaka çalkalandıktan sonra kullanın.
Roll-on ve stick grubundaki deodoran koltuk altına sürülerek kullanılır. Gün boyu ter kokusuyla başa çıkmak için koltuk altının kuru ve temiz olması gerekir.
Roll-on ve stick kategorisindeki deodoranları koltuk altına uyguladıktan 12 dakika sonra giyinin.
Ufolar göründü
Sezonun en sıra dışı parfüm flakonları, dudak parlatıcıları ve anti-aging bakım kremleri kozmetikte fütüristik bir bakış açısının sinyallerini veriyor.
Uzay trendinin sadece moda tasarımcılarının sınırsız yaratıcılıklarının bir eseri olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü bu trend yaz sezonunda kozmetik reyonlarını da ele geçirmiş durumda. Markaların ürünlerinin ambalajlarıyla, içerikleriyle yarattığı bu yeni kozmetik evreni güzelliğine tutkun kadınların da dikkatini çekmeye başladı.
Şık uzay gemilerini andıran parfüm şişelerinin yanı sıra kokuların içeriklerinde sıkça kullanılan yenilikçi notalar da ilgi topluyor. Örneğin, Givenchy’nin yeni parfümü Ange ou Demon, zambak ve meşe notalarıyla dikkat çekiyor. Parlatıcılar da dudaklarda bıraktığı ışıltılı metalik yansımalarla fütüristik yüzler yaratıyor. Kremler ve losyonların ambalajları ise bilim-kurgu romanlarının sembolleriyle bezeli. Estee Lauder’ın foto-optik teknolojiyle geliştirilmiş ve cilde mikro kristallerle anında ışıltı kazandıran anti-aging kremi de bu trendin takipçileri arasında yer alıyor.
Yazının Devamını Oku 
6 Haziran 2008
Kusursuz bir gülümsemeyle neler yapabilirsiniz, biliyor musunuz? Gittiğiniz iş görüşmesinde işi alabilir, karşınızdaki kişiye samimiyetinizi gülüşünüz ile yansıtabilir, hatta en büyük aşkınızla bu sayede tanışabilirsiniz. Yapılan araştırmalar, iki insanın tanıştıklarında öncelikle karşısındakinin gülümsemesine baktığını ortaya koyuyor. Çünkü bir gülüş kişi hakkında çok şey söyleyebilir. Kişiye özel gülümseme yaratan Dr. Elif Özcan ve Duygu Karaosmanoğlu, tasarladıkları dişlerin kişinin yüzüyle bütünleşmesinin, kendi doğal dişleriymiş gibi görünmesinin önemli olduğunu vurguluyor.
Bu tasarımları yaparken ne tür tekniklerden yaralanıyorsunuz?
- Dr. Özcan: En çok kullandığımız tekniklerden biri dişlerin ön yüzlerine yapıştırılan ince porselen yapraklar (Porselen Laminate Veneer). Dişten hiç ya da çok az madde kaldırılarak büyük değişiklikler yaratılıyor. Laminate veneer’lar ışığın geçmesine imkan tanıyarak tamamen gerçek gibi görünmesini sağlayan benzersiz bir kabiliyete sahiptir. Bu özelliği ile flaş ve disko ışıklarında da aynı gerçek diş gibi görünür (Bu ışıklar da içinde metal olan kaplamalar siyah leke olarak sanki ağızda yokmuş gibi görünür.) Laminalar minimum preperasyon gerektirmeleri, sigara, çay, kahve gibi ajanlarla boyanmamaları ve ışık geçirme özellikleri ile doğal dişten ayırt edilemezler. Bu yüzden günümüzde uygulanan en ideal estetik tedavi metodudurlar. Laminaların ışık geçirgenliği kullanılan porselene ve yapım tekniğine göre değişiyor.
Dişlerini yaptırdıktan sonra "Ben bu şekilde bir tasarım istemiyordum" diyen oluyor mu? Yani süprizle karşılaşma riski var mı?
- Dr. Karaosmanoğlu: Biz estetik tasarımlarda, dişler daha kesilmeden hastadan bir ölçü alıyoruz. Bu model ile laboratuvarda özel bir malzemeden mock-up (prova çalışması) uygulaması yapılıyor. Böylece dişleriniz daha kesilmeden nasıl olacağınızı 3 boyutlu olarak görme şansınız oluyor. Yani sürpriz yok.
Porselen Laminate Veneer’ın dezavantantajı var mıdır?
- Dr.Özcan: Porselen Laminate uygulaması hassas bir teknik. İyi bir klinik ve laboratuvar çalışması gerektiriyor. Hekimin ve teknisyenin bu konu üzerine artistik yeteneğinin olması gerekir. Ayrıca diğer tedavi alternatiflerine göre maliyeti daha yüksek. Bunlar bir dezavantaj sayılabilir. Laminaların ışık geçirgenliği kullanılan porselene ve yapım tekniğine göre değişiyor.
Kusursuz gülüşe adım adım
Dr. Elif Özcan ve Duygu Karaosmanoğlu mükemmel bir gülüşe varmanın, gülüşü etkileyen 7 önemli unsuru dikkate almaktan geçtiğini belirtiyorlar...
1 Yaş: Yaşın ilerlemesi ile birlikte dudak tonusu azalıyor, diş rengi koyulaşıyor ve çene ucu burun mesafesi kısalıyor.
2Cinsiyet: Kadın ve erkek gülüşleri arasında önemli farklılıklar vardır. Buna dikkat edilmeden bir tasarım yapılırsa, bir bayanın daha sert ve erkeksi görünmesine sebep olunabilir.
3Diş etleri: Çok güzel diş yapısı olan bir kişinin dişleri sağlıklı, düzgün ve şekilli diş etleriyle çerçevelenmemiş ise tüm çekiciliğini yitirir. Diş etlerine yapılan tedaviler ve küçük operasyonlar ile estetik olmayan diş etlerinin öncelikle düzeltilmesi gerekir. Gülümsediğinde diş etleri aşırı gözüken kişilerde herhangi bir estetik diş hekimliği işlemi yapılacak olsa da olmasa da yapılacak küçük bir operasyon ile diş eti fazlalıkları uzaklaştırılarak daha hoş bir gülümseme elde edilebilir.
4Dudaklar: Dudaklar gülümsemenizi şekillendirir ve çok önemlidir. Dudak kenarlarının diş yapısından dolayı aşağı veya yukarı oluşu ifadeyi tamamen değiştirebilir.
5Dişlerin şekli sıralanış ve renkleri: Dişler arasında boşluklar varsa, dişler çapraşık ise ön dişlerde aşınmalar ve uçlarında kırıklar varsa, dişlerin rengi kötü ise uygulanacak doğru bir estetik tedavi ile yepyeni bir gülüş tasarlanabilir.
6Yüz şekli: Doğal dişlerde yüz şekliyle dişlerin şekli arasında bir benzerlik bulunur. Yani oval bir yüze sahipseniz dişlerinizin formu oval ya da ovale çok yakındır. Bu uyumu yaptığımız estetik uygulamalarda kullanarak doğal gülüşleri yakalarız. Kimi zaman da bu uyumu bozarak kozmetik illüzyonları kullanırız. Kişinin yüzü onu rahatsız edecek kadar kare, yuvarlak ya da uzun olabilir. Böyle kişilerde gülüş dizayn edilirken bu rahatsızlığı göz önünde bulundurularak, dişlerin şeklini değiştirmek suretiyle yeni gülüşle birlikte yüz şeklindeki rahatsızlıkta kamufle edilebilir.
Mesela uzun bir yüz şekline sahip kişiye yine ince uzun dişler yapılırsa yüzü olduğundan da uzun gözükecektir. Bu durumda daha geniş karemsi dişler kullanarak yüzün uzunluğu gizlenebilir ya da çok yuvarlak, şişman yüzlü bir hastaya uygulanan ince uzun dişler onu daha ince gösterecektir.
7Ten rengi: Dikkat ettiğimiz diğer bir unsur ten rengidir. Estetik diş hekimliği uygulamalarında, dizayn edilen gülüşün kişiyle tam olarak uyuşması çok önemlidir. Zira çok güzel hazırlanmış dişler bile bazen yüze bir şey katmaz tam tersi gözü rahatsız eder. Ten rengi de yapılacak uygulamanın renginin belirlenmesinde en önemli faktörlerden biridir. Koyu bir ten rengine sahip esmer kişilerde çok açık renkli, parlak, dikkat çekici dişler uyumlu ve güzel bir gülüşü sağlayamazken, daha açık ten rengine sahip kişilerde bu dişler daha naturel durur ve gülüşün harmonisi sağlanır.
Stott pilates ile zihin-beden uyumu
Son dönemde ABD’de, ünlü yıldızların ve başarılı sporcuların formunu korumak için büyük ilgi gösterdiği Stott pilates, zihin ve beden egzersizleri açısından yogaya rakip olmaya başladı.
Her dönem halkın sağlık ve formda kalma yaklaşımları hızla değişim gösteriyor. Günümüzde insanlar bedenleri ile ilgili egzersiz metotlarında daha ince ayarlamalar yapmaya özen gösteriyor. Fiziksel görünüşlerinin daha hoş şekil almasını isterken, daha esnek, stresse dayanıklı bir vücut yapısına da sahip olmayı arzuluyor. Bu noktada pilates ideal bir form koruma metodu olarak karşımıza çıkıyor. Zihin ve beden dengesine dayalı bir metotta ideal egzersiz olanakları sunuyor. ABD’de yapılan araştırmalar 2000-2006 arasında form korumak için pilatesi tercih edenlerde yüzde 62 artış olduğunu ortaya çıkarmış. Stott Pilates Enstitüsü’nün kurucusu Moira Merrithew, "Pilates vücudun içten ve dıştan çalışmasında, kasların doğru gelişiminde, dolaşımın hızlanmasında yardımcı olan ideal spor dallarından biridir" diyor ve pilatesin okul çağındaki çocuklardan yaşlılara kadar herkese uygun egzersizlerle vücutlarını maksimum esneklik ve formda tutabilmelerine olanak olduğunu vurguluyor. Stott pilatesle yapılan egzersizler de, vücuda esneklik ve sağlık kazandırırken, bedenin kendini iyi hissetmesini ve stresten uzaklaşmasını sağlıyor.
Stott pilates egzersizleri nedir?
Profesyonel dansçı Moira Merrithew tarafından geliştirilen, spor hekimliği uzmanları tarafından da onaylanan, Stott pilates, çağdaş, anatomik olarak Joseph Pilates’in orijinal egzersizlerini temel alan pilates metodudur. Stott pilates egzersizleri vücudun esneme, esneklik ve dayanma gücünü, en güvenilir seviyede geliştirmesine katkı sağlar. Bu metottaki egzersizler mat üzerinde yapılabileceği gibi, Stott pilates ekipmanı kullanılarak da yapılabilir.
Diğer pilates teknikleri arasındaki farklar neler?
Genel pilates egzersiz tekniklerinden farklı olarak, Stott pilates teknikleri, omurga rehabilitasyonu ve performans yükseltme de dahil olmak üzere modern egzersiz metotları bütünüdür. Örneğin, genel yaklaşımlar sırtı düzleştirmeyi sağlamaya çalışırken, Stott Pilates egzersizleri, omurgadaki yanlış duruştan kaynaklanan problemlerin düzeltilmesini ve insan vücudunun doğal kavislerinin tekrar farkına varılması, eğriliklerin düzeltilmesi ve kaslar, eklemler arasında denge kurulması üzerine tasarlanmıştır. Daha güvenli ve efektif metotlarla kürek kemiğinin stabilizasyonu esasına dayalı egzersizler geliştirilmiştir.
Bu egzersiz ile yoga arasında benzerlik var mıdır?
Bazı açılardan pilates yogaya benzer özellikler taşır. Her iki yöntemin hareket metodları zihin-bedeni göz önüne alır. Her ikisi de derin nefes almalar ve yumuşak, uzun hareketlerle kaslarınızın rahatlama ve esnemesi temeline dayalı teknik izler. Farklı oldukları nokta ise yoga, bir duruştan diğerine tekrar etmeksizin geçiş yapan hareketler gerektirir. Pilates ise daha dinamik, sistematik ve anatomik tabanlı hareketler serisi izler. Stott pilates egzersizleri maksimum fonksiyonel forma ulaşmayı hedefler.
Stott pilates egzersizlerinin vücuda yararları
Vücudun karın bel bölümünün güçlendirilmesi, denge artırımı, periferal hareketlikte artış sağlıyor.
Uzun, esnek kaslar (hantallıktan uzak, daha özgür hareket kabiliyeti)
duruş problemlerini çözüyor.
Esneme ve esneklikte denge kazandırıyor.
İncinme ve yaralanmaları engelliyor.
Eklemlerimiz, kaslarımızı ve tüm vücudumuzu nasıl kullanmamız gerektiği konusundaki bilincimizi artırıyor.
Eklemlerde baskı oluşturmuyor.
Rehabilitasyon hastalarından, seçkin atletlere kadar herkese uygun programları var.
Golf, kayak, paten vb sporlar dahil olmak üzere birçok spordaki performansını artırıyor.
Yazının Devamını Oku 
2 Haziran 2008
Sezonun en merakla beklenen filmi "Sex and The City", oyuncuların kıyafetleri kadar makyaj uygulamalarıyla da ilgi çekiyor. Film çekimlerinde ünlü aktris Sarah Jessica Parker’ın makyajını yapan Judy Chin, Parker’ı M.A.C ürünleriyle nasıl kusursuz bir görünüme kavuşturduğunu anlattı.
Sarah Jessica Parker için hangi ürünleri kullandınız?
- Özellikle gözlerini ortaya çıkarmaya yardımcı olacak siyah göz kalemi, kusurları kapatıcı pudra, sıvı eye-liner ve bolca maskara kullandım.
Filmde onun için nasıl bir makyaj tasarladınız peki?
- Aslında Sarah için bu filmde pek çok farklı görünüm tasarlamamız gerekti. Ama asıl istediğimiz, doğal güzelliğini vurgulamaktı. Makyajsız bir görünüm elde etmek istedik. Gözlere odaklandığımı söyleyebilirim. Sarah’nın dikkat çekici gözlerini vurgulamak için kirpik diplerini göz kalemi ve eye-liner ile belirginleştirdim. Doğal kirpiklerle de gözü mutlaka çerçeveledim. Yanaklarında sağlıklı bir görünüm veren pembe allık kullandım. Genellikle doğal renkli rujları tercih ettim. Cildin ise sağlıklı ve canlı durmasını sağladım.
Bu görünümü elde etmek için bize hangi ipuçlarını verebilirsiniz?
- Göz kalemini kirpik aralarına uyguladım. Kirpikleri için mutlaka kirpik kıvırıcı kullandım. Maskarayı ise tam kirpik diplerinden dışarıya doğru tarayarak uyguladım. Yanaklarda çoğunlukla krem allık tercih ettim. Krem allıklar hem cilde kolay yayılıyor hem de üst üste uygulayabiliyorsunuz. Doğal bir görünüm elde etmek için ideal. Cilde ise çok hafif yoğunlukta bir fondöten uyguladım. Concealer ile sadece gerekli yerleri kapattım. Matlaştırıcı film ile ciltte oluşabilecek herhangi bir parlamanın önüne geçtim. Gerektiğinde de pudraya başvurdum.
Çalıştığınız diğer ünlüler kimler?
- Jennifer Connelly, Rachel Weisz gibi birçok isim var. Şu an Ryan Gosling ve Kirsten Dunst ile çalışıyorum mesela...
Güneş kremleri gözlerin çevresini korumuyor
Yaz aylarında dünyaya ulaşan ultraviyole ışınlarında görülen artış, göz sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. UV ışınları ve bunların yansımaları, gözlere onarılması güç zararlar verebiliyor. Bu yüzden gözlerimizi ve göz çevremizi güneşin zararlı ışınlarından korurken, kullandığımız güneş gözlüklerine ve bakım kremlerine çok dikkat etmeliyiz.
Yaz aylarında güneş ışığının zararlı etkilerine karşı korunmanın en etkili yolu güneş gözlüğü kullanmak... Güneşin gözlere ve göz çevresine verdiği zararlı etkiler, uzun vadede önemli sorunlara neden olabiliyor çünkü...
Güneşin olumsuz etkilerinden korunmanın başlıca yöntemlerini ve nelere dikkat etmemiz gerektiğini Op. Dr. Savaş Eriz’le konuştuk. Eriz, öncelikle güneş gözlüğünün aksesuvar değil de bir sağlık malzemesi olduğuna dikkat çekti:
"Güneş gözlüğü alırken dikkat edilecek en önemli nokta, Sağlık Bakanlığı tarafından onaylı olması... Güneş gözlüğünüzün özellikle polarize camlı olması tercih sebebi. Sadece güzel göründüğü ya da ucuz olduğu için güneş gözlüğü almak yanlış. Ucuza alınan gözlükler çoğu zaman yarardan çok zarar veriyor. Öte yandan, gözlük kullanma zorunluluğu olanlar UV korumalı lens tercih etseler bile, lens gözün tamamını örtmediğinden gözlük kullanımı yine gerekli. Güneş gözlüğü tüm gözü kaplayan ve yanlardan dönen şekilde değilse, yukarıdan gelen ışınları önleyemez. Eğer ideal koruma isteniyorsa bu özellikte tercih edilmeli. Tabii ki sağlık bir bütün; yoğun güneş ışığı altında şapka kullanımı da göz için olduğu kadar başımız ve içindeki en değerli organımız için de önem taşıyor."
Koruyucu ürünler gözü tahriş edebilir
Yaz aylarında cilt sağlığı için kullanılması tavsiye edilen ultraviyole korumalı kozmetikler, sağlık açısından gerekli ve çok önemli ürünlerdir. Ancak bu kremleri göze yakın bölgelerde kullanırken, göze kaçırmamaya dikkat etmek gerekiyor. Op. Dr. Savaş Eriz, kremlerin göze kaçması durumunda içerisinde bulunan kimyasalların gözlerde tahrişe neden olabileceğini belirtiyor: "Bu durumda gözleri bol su ile yıkayıp hemen bir göz kliniğine başvurmak gerekiyor. Eğer göz kapağı ve çevresini korumak adına bir ürün kullanmak istiyorsanız, bu ürünün göz çevresi için tasarlanmış olmasına mutlaka dikkat etmelisiniz. Güneşin cilde etkisi uzun vadede görülebileceği için, şimdiden korumaya başlamak gerek."
Çocuklar ve orta yaş üstü olanlarda risk daha yüksek
Güneşin zararlı etkilerinden korunmak adına artık hepimiz öğle saatlerinde güneşe çıkmamak gerektiğini biliyoruz. Bu saatlerde güneşten olabildiğince kaçınmak, her türlü sağlık sorunundan korunmak adına büyük önem taşıyor. Küçük çocukların, orta yaş ve üstü olanların, ayrıca kronik bir hastalığı bulunanların bu konuda daha da hassas davranmaları gerekli...
UV ışınları göze zararlı
n Göz kuruluğu...
n Cildin her bölgesinde ve göz etrafında tümor oluşumları...
n Ciltte kuruluk ve göz kenarında kaz ayakları gibi problemler...
n Uzun süreli ve direkt olarak ultraviyole ışınlara maruz kalma durumunda korneal ödem. Bu da görme kaybına sebep olabilir.
n Erken yaşta katarakt riski...
n Zararlı ışınlara uzun süre maruz kalınması sebebiyle retina tabakasında bozulma...
n Uzun vadede ciddi görme kaybına giden retina dejenerasyonları...
Yazının Devamını Oku 
31 Mayıs 2008
Sıcak havalarda bol sıvı tüketme ihtiyacı artıyor. Yeterli sıvı alınamaması vücutta pek çok rahatsızlığa sebep olabilirken; suyun faydaları anlatıla anlatıla bitirilemiyor. Peki, günde ne kadar su içmeli, suyu nasıl tüketmeliyiz?
Diyetisyen Oya Yüksek, su tüketirken dikkat edilmesi gerekenler hakkında; "Gün içinde ne kadar su tüketmeliyiz?" sorusu özünde basit bir soru olmasına karşın, net bir cevabı yok. Konu ile ilgilenen uzmanlar, yıllardır bu sorunun cevabını arıyor. Yanıt ise kişinin sağlığı, yaşadığı yer ve ne kadar aktif olduğu gibi birçok faktöre bağlı" diyor. Yüksek, her gün solunumla, terlemeyle, idrarla ve dışkı ile sıvı kaybının yaşandığını belirtiyor; "İdrar, terleme, solunum ve dışkı ile vücutta yaklaşık olarak günlük 10 kupa (2,5 Lt) sıvı kaybı yaşanıyor. Oysa vücuttaki her sistemin çalışabilmesi için suya ihtiyacı var. Örneğin, organlardan toksinlerin atılabilmesi, besin öğelerinin taşınması ve bunun gibi diğer işleyişler için su gerekli.
Konuyla ilgili bilgi aldığımız Yüksek, bir konuya da dikkat çekiyor; "Asıl önemli olan susadığımız zaman su içmek değil. Vücudun hidratasyonunun (vücuttaki suyun yeterli olması) sağlanması ve dehidratasyonun (vücudun susuz kalması) oluşmaması için her zaman su alımı önemli. Çünkü vücut susuz kaldığında yorgunluk oluşuyor."
Su ihtiyacı hangi durumlarda artar
Egzersiz: Egzersiz veya herhangi bir aktivite durumunda terleme oluşacağından ekstra su ihtiyacı oluşuyor; bu da yaklaşık olarak 400-600 ml su demek. Egzersiz süresi bir saatten fazla olursa (örneğin koşmak gibi) su ihtiyacı da buna göre artıyor.
Çevre/ iklim: İklimin sıcak veya nemli olması ve kişinin terleme durumuna göre sıvı ihtiyacı değişiyor. Örneğin, kışın bir evin içinin çok sıcak olması ciltten çok fazla nem kaybına neden oluyor. Özellikle 2 bin metreden daha fazla yükseklikte vücutta çok fazla sıvı kaybı oluşuyor.
Hastalıklar: Çeşitli hastalıklar örneğin kusma ve ishal gibi problemler vücuttan çok fazla sıvı kaybına neden olurlar. Mesane enfeksiyonları, üriner sistemde oluşan taşlar, bazı kalp sorunlarında da, sıvı ihtiyaçları artıyor.
Hamilelik ve emzirme: ABD’de Ulusal Bilimler Akademisi’ne bağlı bir birim olan Tıp Enstitüsü "The Institute of Medicine", hamilelere 2.3 lt; emzirme döneminde olanlara ise 3.1 lt sıvı alımı öneriyor.
Basit ama önemli: 8X8 kuralı
Birçok insanın kullandığı basit bir kural olan "8x8 kuralı" bir gün içinde toplam 2 lt su içilmesi mantığına dayanır. Yani 240 ml’lik bir bardakla günde 8 kez su içmek mantığıdır. The Instute of Medicine’nın tavsiyesi ise erkeklerde günlük 3 lt, kadınlarda ise 2.2 lt sıvı alımıdır.
Besinler su ihtiyacının yüzde 20’sini karşılıyor. Geriye kalan yüzde 80’i ise su ve diğer içeceklerden alınıyor. Örneğin, domates, salatalık gibi sebzelerin kendi ağırlıklarının yüzde 90 hatta yüzde 100’ü su içeriyor. İçeceklerde örneğin süt ve meyve suları oldukça su içeriyor. Ama bir gerçek var ki su kendi başına en iyi kaynaktır çünkü sıvı alımıyla birlikte alınan ürünün kalorisiz olması, ucuz olması ve kolay ulaşılabilir veya kolay hazırlanabilir olması önemlidir.
Bunun için;
n Her yemekle birlikte ve yemek aralarında mutlaka su için.
n Egzersiz sonrasında mutlaka su tüketin.
n Şişeden içecekseniz mutlaka temiz olduğuna dikkat edin.
Yüzünüzü bu sitede keşfedin
Ünlü makyöz Eti Motola, internet üzerinde açtığı sitesinde makyaj sırlarını meraklıları ile paylaşıyor. www.etimotola.com.tr adresinde, ünlü makyözün ders notları, daha önceki çalışmaları ile ilgili ayrıntılar, ilginç çalışmaların video ve fotoğraf arşivi yer alıyor.
Bu kadar çok ürün, renk ve ton arasında hangisini seçeceksiniz? Acaba hangisi size daha uygun? Cildinize sıvı fondöten mi daha iyi gelir, yoksa renkli nemlendirici mi? Ruj mu, parlatıcı mı? Gözlerimizi daha büyük göstermek, ifademizi değiştirmek için hangi makyaj tekniklerini kullanmalıyız? Doğru ürünleri etkin biçimde kullanmayı öğrenerek estetik cerrahiye gerek duymaksızın nasıl daha genç görünebiliriz? Ya da estetik cerrahi geçmişimiz var ise nasıl bir makyaj kullanmalıyız? İşte tüm bu soruların cevaplarını bulabileceğiniz ve meraklıların Eti Motola ile doğrudan temasa geçebilecekleri bu sitede konunun uzmanından her türlü teknik için "Makyaj Sırları" da yer alıyor. Ayrıca önümüzdeki günlerde makyaj ile ilgili son gelişmeler, haberler ve tekniklerin de yer alacağı yeni bölümler planlanıyor.
"Gelin, yüzünüzü keşfedin! Her yüz özeldir, biriciktir, kendine özgüdür; bu yüzden kurslarımda özellikle üzerinde durduğum nokta ’kişiye özel makyaj’ konusudur" diyen Motola, küçük bir hile ile bir anda bakışımızın canlanabileceğini, içimize enerji dolacağını, güvenimizin artacağını, hayata daha sıkı sarılacağımızı vurguluyor.
Yeni evleneceklere gelin hamamı
Türkiye’nin önemli spa zincirlerinden biri olan Sanda Spa-İstinye, yeni evlenecek olanlar için hazırladığı "Gelin Hamamı" paketi ile bu güzel geleneği çok özel bir ritüele dönüştürüyor.
Yeni evleneceklere hiçbir zaman unutamayacakları çok özel bir anı vaat eden Sanda Spa Hamamı, Osmanlı ve Roma hamam kültürlerinin en keyifli tarafları modernize edilerek sentezlenmiş. Dış duvar taşları Mardinli ustalar tarafından tek tek döşenen hamamın nostaljik atmosferi, konularında uzman eller eşliğinde kusursuz bir hamam keyfi sunuyor.
Tam 3 saat boyunca gelin ve misafirlerine ayrılan "Gelin Hamamı"na gelen misafirlere kese ve 50 dakikalık masaj keyfi; geline ise tüm bunların yanında özel bir bakım seansı uygulanıyor. Bu arada eğlenceli müzikler ve lezzetli ikramlar da unutulmuyor. Spa’nın duyulara hitap eden mekanında, ayrıca refleksoloji terapisi ile 60 değişik masaj ve bakım alternatifleri sunuluyor; sauna, kar çeşmesi ve buhar banyosu da öneriler arasında.
Yazının Devamını Oku 
30 Mayıs 2008
14. yüzyılda Çin hükümdarlarının eşlerinin altınla uyguladığı masaj yöntemi, günümüz kadınlarının ilgi odağı. Altın masajı, cildi 5 yaş gençleştirmeyi vaat ediyor. Konuyla ilgili Medikal Estetik Dokturu Arzu Odabaşı sorularımızı yanıtladı.
Yaza girerken güzelleşmek isteyen kadınlara hangi bakımlar yaptırmalarını öneriyorsunuz?
- Yaza hazırlık kapsamında çeşitli vücut ve cilt bakımı uygulamaları yapılıyor. Tek seansta kollar, bacaklar ve yüz kısımlarında elastikiyet kayıplarını gideren radyo frekansı, etkisini 3-5 yıl kadar devam ettiren thermage uygulamaları büyük talep görüyor. Bunun dışında vücut masajları, anti-aging yüz terapileri mevcut. Benim kişisel önerim, cilde gençlik katan çikolata ve altın masajları.
Altın masajı uygulaması nasıl yapılıyor?
- 24 ayar saf altınla 5-6 seanslık masaj uygulaması yapıyoruz. 24 ayar altın parçacıklarının uygulanması sonunda cilt, serbest radikallerden arınıyor, yüz ışıltı ve gençlik kazanıyor. Uygulama sonunda yüze ayrıca "chi-yang" masajı yapılıyor. Bu sırada cilt hem rahatlıyor hem de altınla kaplanıyor. Bu uygulama 14’üncü yüzyılda Çin hükümdarlarının eşlerine yapılırmış. Günümüzde ise bu masajla cilt yenilenirken, elastikiyet kaybı da giderilmiş oluyor. Bağışıklık sistemi güçleniyor ayrıca mutluluk hormonunun salgılaması artıyor. Cilt enerjik bir görünüme kavuşuyor. Bu sistemle 5 yaş gençleşme sağlandığını söyleyebilirim.
Uygulama sırasında hijyenin önemi nedir?
- Profesyonel bir ekiple çalışıyoruz. Sadece altın masajında değil tüm uygulamalarda hijyen özellikle önemli. Genellikle bütün işlemleri doktor olarak ben yönlendiriyorum. Her hastanın kendi bünyesine uygun zayıflama ya da bakım çözümleri üretilmeli. Bu yüzden uygulamalar benim onayımdan geçtikten sonra profesyonel estetisyenler tarafından gerçekleştiriliyor.
Kusursuz bacakların sırrı: Hamamelis
Hamamelis, kökeni Doğu Amerika ve Kanada’ya uzanan, günümüzde ise Avrupa’da yetiştirilen ve görünüş olarak da fındık ağacını çağrıştıran mat yeşil yapraklı bir bitki. Ancak ilk bakışta oldukça sıradan görünen bu bitkinin şaşırtıcı bir özelliği var. Witch Hazel olarak da bilinen hamamelis, flavonoid ve tanen içeren özüyle, bacaklarında varis ve şişlik problemi yaşayan kadınların yeni gözdesi. Özellikle ayak ve bacak bakım ürünlerinin içeriğinde kullanılan hamamelis (Witch Hazel) özünde bulunan flavonoidler ile bacaktaki damarların dayanıklılığını artırıyor. Ayrıca P vitamini özelliği ile derinin altında çatlayan kılcalların geçirgenliğini azaltıyor. Venotonik etkileri olan tanenler sayesinde ise damarların büzülmesini sağlayarak şiş bacakların, varislerin ve damar çatlaklarının iyileşmesine yardımcı oluyor.
Hamamelis, gösterdiği antioksidan etki ile de ön plana çıkıyor. Hamamelis’in en iyi iki antioksidan bitki arasında olduğu Japon bilimadamlarının 65 bitki üzerinde yaptıkları çalışmaların sonunda kanıtlamış. Hamilelik döneminde içeriğinde bu bitkinin kullanıldığı ürünlerle yapacağınız masaj, bacakların şişmesi şeklinde hissedilen rahatsızlıkları kan akışını harekete geçirerek ferahlatıyor. Ayrıca ayak derisinin esnekliğini, pürüzsüzlüğünü ve yumuşaklığını geri kazanmasına yardımcı oluyor. Özellikle bacak ve ayak bakımı için kullanılan bu doğal ve aktif içerik, cilt tarafından hızla emilerek cildi dengeleyip uyarıyor ve hoş bir ferahlık sağlıyor. (Kaynak: Gehwohl)
Nikotin gözlere de zarar veriyor
Sigara içenlerin körlük riski bulunan göz hastalığı AMD’ya yakalanma oranlarının içmeyenlere oranla iki kat daha fazla olduğu belirtiliyor. 60 yaşından itibaren görme duyusu belirgin bir şekilde azalıyor. Ancak uzmanlar genç yaşlarda bunun önüne geçilebileceğini belirtiyor. Nikotinden uzak duranlar, gözlerini güneş ışınlarından koruyanlar ve yeşil sebze, brokoli ve havuç tüketenlerin bu hastalığa yakalanma riskleri oldukça düşük.
Bikini vücudu için meyve
İlk kirazlar görücüye çıktı. Her ne kadar fiyatları el yaksa da içerdikleri potasyum drenaj etkisiyle cildi gerginleştiriyor. Buna bir de B vitamini, fosfor ve demir eklendiğinde dolaşım rahatsızlıklarını ortadan kaldırdığı belirtiliyor. Eğer bir kiraz tutkunuysanız ama meyvenin su halini seviyorsanız uzmanlar yüksek oranda C vitamini içeren elma-kiraz karışımı doğal meyve sularını tercih etmenizi öneriyorlar. Ve bir araştırma sonucu daha; Amerika’da yapılmış araştırmaya göre kurutulmuş kiraz jetlag’den koruyor. Uykuya yatmadan yarım saat önce bir avuç dolusu tüketmek gerekiyor.
Sezon renkleri; ya hep ya hiç
Bu yaz makyaj artistleri kullanacağınız makyaj renkleri konusunda seçimi size bırakıyor. Makyaj çantalarında ya kırmızıdan pembeye, maviden yeşiye canlı renklere ya da bronza yakın ten renklerine yer açın...
Rengarenk: Cennet kuşunun esin kaynağı olduğu bu trendde gözler mavi, pembe, eflatun ya da yeşilin tonları dudaklar ise kırmızının tüm varyasyonlarıyla ışıldıyor. Renkli makyajın cool, kitsch, egzantrik yansımaları yüzü de meraklı bakışların odak noktası yapıyor.
Canlı tonları solgun ciltte kusursuz bir görünüm yaratıyor. Bu yüzden fondöteni uygulamadan önce inci tonlarında bir baz ürünüyle karıştırabilirsiniz.
Canlı renkleri her zaman mükemmel bir şekilde uygulamalısınız.
Gözlerde özellikle eflatun ve yeşil üzerinde durun. Pembe için her zaman kirpiklerinize maskara kullanın. Maviyi ise altınla karıştırın.
Göz ve dudak yeterince renkli ise allıktan uzak durun.
Doğal: Ten bej ve açık kahve tonlarıyla renkleniyor. Şeftali ya da altın minimal dozda kullanılabiliyor. Bu elegan ve sofistike makyajda doğal güzellik ön plana çıkıyor.
Fondötenin ardından göz kapaklarına, yanaklara ve şakaklara ışıltılı bir pudra sürün. Yüz hatlarını yumuşatmanızı sağlar.
Göz farında tercihiniz açık kahveler ya da karamel tonları olmalı. Akşam için ise bir miktar altına başvurabilirsiniz.
Gözlerin içine çekeceğiniz beyaz kalem modern bir görünüm sağlar.
Daha fazla etki için kaşlarınızı bir göz kalemiyle belirginleştirin ve form vermek için bir kaş fırçasıyla tarayın.
Yazının Devamını Oku 