Nedenine gelince...
Fransız haber ajansı AFP’nin verilerine göre Rusya bir numaralı buğday üreticisi, Ukrayna ise dördüncü sırada. İki ülke dünya buğday piyasasının üçte birini elinde tutuyor.
Ukrayna bir numaralı ayçiçeği ihracatçısı olduğu gibi, en çok mısır satan ülkeler sıralamasında da dördüncü, Rusya ise yedinci.
GIDA ETKİLENİR mi
2021’de dünya genelinde gıda fiyatları ortalama yüzde 28 arttı. Bunda küresel ısınmayla birlikte değişen iklim şartlarının neden olduğu kuraklık ve sel gibi mevsim anormallerinin yanı sıra koronavirüs salgını nedeniyle tedarik zincirinde yaşanan sıkıntılar da etkili oldu.
Bu gidişatın 2022 yılında da devam etmesi beklenirken Ukrayna-Rusya gibi tarım ürünleri tedarikinde önemli iki ülke arasındaki krizin, enerji sektöründe olduğu gibi gıda sektöründe de stresi arttırabileceği yorumları yapılıyor.
KRİZ NE DURUMDA
RUSYA
NEDİR BU KRİZ
Aslında Ukrayna krizinin görünen ve görünmeyen yüzleri var. Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrasında 1991 yılında Ukrayna bağımsızlığını kazandı. 2000’li yılların başından itibaren ise Turuncu Devrim ve sonrasında Maydan olaylarıyla Ukrayna’da Batı ile Moskova yanlıları arasında kapışma yaşanmaya başladı.
Rusya yanlısı Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in Moskova’ya kaçması sonrasında Rusya, 2014’te Ukrayna’nın Kırım yarımadasını ilhak etti.
Batı ile Rusya arasında Soğuk Savaş sonrasında en ciddi krizlerden biri yaşanırken Ukrayna’nın doğusunda Donbas bölgesinde Rusya yanlısı silahlı ayrılıkçılar Donetsk ve Lugansk’ı ele geçirdiler. Kiev ise karşı askeri operasyon başlattı.
2015 yılında Almanya ve Fransa’nın arabuluculuğunda Belarus’un başkenti Minsk’te taraflar arasında 13 maddelik kırılgan bir ateşkes anlaşması sağlandı.
NİYE ALEVLENDİ
Minsk 2 diye bilinen anlaşma ateşkesin yanı sıra Donetsk ve Luganks’a otonomi için görüşmelerin başlatılması, tüm yabancı silahlı unsurların ve teçhizatın bölgeden çekilmesini öngörüyordu.
Kasım 2021’e gelindiğinde uydu görüntülerinden Rusya’nın Ukrayna sınırına asker ve ağır silah yığmaya başladığı görüldü. Rus yetkililer, bunun Ukrayna’ya yönelik bir müdahale hazırlığı olmadığını söylese de sevkıyatın büyüklüğü çeşitli askeri senaryoları gündeme getirdi.
Bölge 1995 yılındaki Dayton Anlaşması’ndan bu yana en gerilimli günlerini yaşarken Türkiye ise krizin çözümü için arabuluculuğa hazır olduğu mesajı veriyor.
bu noktaya nasıl gelindi
İYİ de bu kriz nereden çıktı? 1990’lı yılların başında yaşanan Bosna iç savaşında 100 binden fazla insan can verdi, 2 milyona yakın insan ise evinden yurdundan oldu.
Dayton Anlaşması ile birlikte Boşnak, Hırvat ve Bosnalı Sırplar barış yaptı.
Ülke Bosna Hersek, Sırp Cumhuriyeti ve özel statüdeki Brocko bölgesinden oluştu. Devletin en üst makamı ise Boşnak, Hırvat ve Sırp üyeden oluşan Devlet Konseyi oldu. Konsey başkanlığı 8 ayda bir bu üç üye arasında değişiyor. Bosna Hersek de 10 ayrı kantona bölünürken, her kanton için ayrı meclis ve yönetim oluştu.
Sonuçta yönetmesi, karar alması zor, hantal bir yapı çıktı ortaya.
NE TÜR ZORLUKLAR VAR
BOSNA
NAZARBAYEV’E TEPKİ
SOVYETLER sonrasında Kazakistan’da seçimle iktidara gelen Nursultan Nazarbayev, 30 yılı aşkın bir süredir ülkenin oyun kurucusu.
2019 yılında 81 yaşındayken sağlık nedenleriyle Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrılsa da Güvenlik Konseyi Başkanı olarak etkinliğini sürdürdü.
Hem Rusya, hem de Batı ile denge politikası güden, vatandaşa istikrar ve güvenlik vaat eden Nazarbayev, başta bunu büyük ölçüde sağladı.
Ancak Batılı şirketlerle yapılan enerji anlaşmaları, yeni türeyen oligarklar, Nazarbayev ailesine yönelik eleştiriler ve gelir adaletsizliği ile demokratik olmayan yönetim şekli ülkede huzursuzluğu arttırdı. Bir zamanların sevilen lideri, şimdi isyancı sloganların baş hedefine dönüştü. ‘Şal ket!’ yani ‘Yaşlı adam gitmeli’.
TOKAYEV MANEVRALARI
KAZAKİSTAN Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev’e baştan beri Nazarbayev’in emanetçisi gözüyle bakıldı.
Son gösterilerin ardından hükümet istifa ederken
Toplu aşılamalar sayesinde birçok ülke normalleşmeye yakın adımlar atmaya çalışırken Alfa ile Beta’dan sonra Delta ve Omikron varyantları kısıtlamaları yeniden gündeme getirdi.
BIDEN GELDİ AMA
SİYASİ açıdan ise 2021 ilginç görüntülere sahne olan bir yıl oldu.
Kasım 2020’deki seçim sonuçlarına itiraz eden ABD Başkanı Donald Trump’ın yandaşlarının Amerikan Kongresi’ne yönelik baskını, ülkedeki kutuplaşmanın ne kadar tehlikeli bir boyuta ulaştığını gözler önüne serdi.
Dünyanın yüreğini ağzına getiren bu gerilimden birkaç hafta sonra Trump, koltuğunu seçimlerin kazananı olan Demokrat Joe Biden’a bıraktı.
Başkan Biden ile birlikte ‘ABD dünya liderliği’ne geri dönme mesajı verse de Trump döneminin bazı dış politika öncelikleri yine de devam etti.
EN ACI GÖRÜNTÜ
BIDEN
BU İKİNCİ DENEME
ERMENİSTAN ile malûm 2008-2009 yıllarındaki ilk uzlaşma girişimi iki protokolün imzalanmasıyla sonuçlanmıştı, ancak iki protokol de ilgili ülkelerin meclisleri tarafından onaylanmadığı için yürürlüğe girmemişti. 2018 yılında da Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan döneminde Erivan bu protokollerin feshedildiğini açıklamıştı.
ÇERÇEVE ÇİZİYORDU
10 Ekim 2009’da Zürih’te dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın da katıldığı, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Ermenistanlı muhatabı Edvard Nalbantyan arasında imzalanan protokoller, iki ülke ilişkilerine çerçeve çiziyordu.
Buna göre, iki ülke karşılıklı dış temsilcilikler açacak, diplomatik ilişki başlatıp uluslararası antlaşmalar çerçevesinde sınırlarını tanıyacaklar, tarihsel sorunların tarafsız bir şekilde ele alınması için alt komite kuracaklardı.
AZERBAYCAN’IN TEPKİSİ
TÜRKİYE, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesinin işgal edildiği 1993 yılından bu yana Ermenistan sınırını kapalı tutuyordu. Bu uzlaşma süreciyle sınırlar açılabilirdi.
Azerbaycan, Karabağ’da Ermeni işgalinin devam ettiği bir dönemde Ermenistan ile Türkiye yakınlaşmasının Bakü’nün çıkarlarına aykırı olduğu gerekçesiyle tepkiliydi. İşte normalleşme sürecinin akamete uğramasının en önemli faktörlerinden biri bu oldu.
Malûm, Merkel yılların tecrübesiyle, kişisel tanışıklıklarıyla krizlerin çözülmesi ve uzlaşma sağlanmasında etkili bir isim olmuştu.
ABD, Rusya ve Çin gibi büyük siyasi odakların nüfuz çatışması yaşadığı bir dönemde, bir diğer güç merkezi olan Avrupa Birliği’nin (AB) liderliğinde kimin ya da kimlerin etkin olacağı merak konusu.
SCHOLZ MU OLUR
ALMANYA’nın yeni Sosyal Demokrat Partili Başbakanı Olaf Scholz’un bugün ilk yurtdışı durağı Paris olacak.
Yeni Alman hükümeti ‘güçlü ve birlik halindeki’ bir Avrupa Birliği’ni önceleyeceği, bunu yaparken de hukuk devleti ve insan haklarını ön plana koyacağı mesajı veriyor. Berlin’deki yeni yönetim transatlantik ilişkileri ikinci sıraya koyarken, Rusya ve Çin’e karşı daha katı bir tutum benimseyecekleri anlaşılıyor.
Son hükümette Maliye Bakanı olan Scholz, rakip partiden de olsa hali ve tavrıyla kendini Merkel’in halefi gibi konumlandırmıştı. Dış politika ve ulusal güvenlik konusunda kendisine deneyimli danışmanlar atasa da Scholz’un Avrupa Birliği’nde etkin bir pozisyona gelmesi vakit alabilir.
Ayrıca Almanya’da Yeşiller’in kontrolündeki bir Dışişleri ile Başbakanlık arasında olası ikibaşlılık, AB içindeki itibar açısından da sıkıntı yaratabilir.
MACRON MU OLUR
16 yıldır Avrupa Birliği’nde, transatlantik ve ikili devlet ilişkilerinde denge bulmada yetkin bir isim olarak öne çıkan Merkel’in muhtemelen Aralık ayının başında görevi yeni ekibe bırakması bekleniyor.
TRAFİK LAMBASI HÜKÜMETİ
MERKEL ile birlikte Almanya’da Hıristiyan birlik partileri (CDU/CSU) ile Sosyal Demokratların (SPD) büyük koalisyon hükümeti dönemi de tamamlanmış olacak.
Bu kez Almanya’nın dümenine SPD liderliğinde Yeşiller ve Hür Demokrat (FDP) partilerinden oluşan üçlü koalisyon geçecek. Partilerin renklerinden ötürü de bu hükümete, ‘trafik lambası koalisyonu’ deniyor. Başbakanlık koltuğuna şimdiki Maliye Bakanı SPD’li Olaf Scholz (63), Dışişleri Bakanlığı koltuğuna Yeşiller Eşbaşkanı Annalena Baerbock’un (40) oturması bekleniyor.
Yeşiller Eşbaşkanı Robert Habeck’in (52) ekonomi, iklim ve enerji portfolyosunundan sorumlu olması, FDP Genel Başkanı Christian Lindner’in (42) ise Maliye Bakanı olması öngörülüyor.
KOALİSYON PROGRAMI TAMAM
ÜÇLÜ ittifak ‘Özgürlük, Eşitlik ve Sürdürülebilirlik’ adını verdiği 173 sayfalık koalisyon sözleşmesini önceki gün ilan etti. Başlıkta olduğu gibi metinde de sık sık bu kavramlara vurgu yapıldığı görülüyor.
Programda modern devlet, dijital atılım, inovasyon gibi açılımlara yer verilirken güçlü iklim vurgusu dikkat çekiyor.