İnsanlar niye şimdi yerini yurdunu bırakıp sonu belirsiz bir yolculuğa çıkıyor?
GAYLAN’IN DRAMI
POLONYA-Belarus sınırında şimdiye kadar en az 11 mülteci can verdi.
Bunlardan biri de Gaylan Delir İsmail’di. Amerikan AP Ajansı’na göre diyabet ve kronik hastalıkları bulunan 25 yaşındaki Gaylan yeni bir hayat ve tedavi için Avrupa hayali kuruyordu.
Babası emlakçıydı. Gaylan, iki erkek kardeşi, ablası, onun eşi ve çocuklarının Avrupa rüyası için 35 bin doları gözden çıkardı. Ancak hayal kâbusa döndü.
16 Ekim’de Dubai üzerinden Belarus’un başkenti Minsk’e uçan kardeşler birkaç gün sonra kendilerini Avrupa Birliği üyesi olan Polonya sınırında buldu.
O KARANLIK GECE
28 Ekim gecesi Polonya’ya geçmek isteyen mültecilerle Polonya güvenlik güçleri arasında arbede çıktı.
Malûm, savaşı kaybetmek üzere olan Esad, Eylül 2015’te Rusya’nın müdahalesi ve İran’ın desteğiyle rejimini kurtarmayı başarmıştı. Her ne kadar ülkenin bir bölümü muhaliflerin, bir bölümü de terör örgütü PKK’nın uzantısı YPG’nin kontrolünde olsa da Esad, Şam’da oturmaya devam ediyor.
İLGİNÇ GELİŞMELER
SON dönemde Arap dünyası ile Esad rejimi arasında ilginç gelişmeler yaşanıyor. Bunlardan biri Mısır’ın Ürdün ve Suriye üzerinden enerji darboğazı yaşayan Lübnan’a doğalgaz boru hattının yeniden devreye sokulması planı oldu. ABD her ne kadar Esad rejimine ağır yaptırım uygulasa da Lübnan’da insani kriz yaşandığı gerekçesiyle boru hattı planına muafiyet tanıdı.
KRAL İLE TELEFON
EYLÜL ayındaki bu gelişmenin ardından yine eylül ayında Beşar Esad, savaş başladığından bu yana Ürdün Kralı 2’nci Abdullah ile ilk telefon görüşmesini yaptı.
Esad’a karşı başta Suriyeli muhaliflere destek veren Ürdün, halihazırda yüz binlerce Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor. Görüşme sonrasında ‘iki kardeş ülke’ vurgusu yapılırken, geçici olarak kapalı sınır geçişleri de yeniden açıldı.
ŞAM’DA BAE’Lİ BAKAN
ŞAM
ATİNA SİLAHLANIRKEN
YUNANİSTAN, Fransa ile yaptığı 16 adet Rafale savaş uçağı anlaşmasının ardından geçtiğimiz haftalarda da üç fırkateyn alımı için Paris ile anlaştı. İki ülke karşılıklı olarak birbirini savunma taahhüdüne de girdi.
Türkiye’ye karşı caydırıcı bir cephe oluşturma peşinde olan Atina, bir yandan da ABD ile de 1990 tarihli savunma anlaşmasını güncelledi. Biri Dedeağaç’ta olmak üzere Yunanistan, dört askeri tesisinin kullanımını ABD’ye açtı. ABD, Atina’nın F-16 jetlerinin modernizasyonuna olur vermiş, F-35 programına yönelik ilgisini de not etmişti.
YUNAN-ABD YAKINLAŞMASI
CUMHURBAŞKANI Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamalardan Türkiye’nin ABD’nin Yunanistan’da Türkiye sınırı yakınındaki askeri varlığını arttırmasından hoşnut olmadığı anlaşılıyor.
Her ne kadar ABD’nin Dedeağaç Limanı’nı stratejik geçiş noktasına çevirmesi Bulgaristan ve Romanya’ya ulaşımı kolaylaştırıcı ve Rusya’ya karşı caydırıcı unsur olarak yorumlansa da sonuç olarak Türkiye sınırının hemen ötesinde olması açısından dikkat çekici.
Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasındaki ambargonun kalkması akabinde ABD, askeri yardımlarda Türkiye ile Yunanistan arasında güç dengesine özen gösterirken bu yaklaşımın giderek atalete uğradığına tanık oluyoruz.
F-16 İÇİN PAZARLIK
KRİZ PARİS’E YARADI
2020 yazında Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervleriyle ilgili Türkiye ve Yunanistan arasında yaşanan krizin ardından Atina, 10 milyar dolarlık bir silahlanma hamlesi başlattı. Atina’nın bu silahlanma hamlesi en çok da şu haliyle Fransa’ya yaramışa benziyor.
Ocak 2021’de Fransa ile 18 adet Rafale savaş uçağı alımı için 2.3 milyar Euro’luk anlaşma yapan Atina, eylül ayında ise 6 uçak daha sipariş etti. Atina, son olarak geçen ay Fransa’ya 3 milyar Euro’ya üç fırkateyn siparişi verdi.
Yunanistan, koronavirüs krizi çerçevesinde AB’den yüklü bir maddi desteği garantilemişti. Bu kaynağın bir kısmını silahlandırmaya ayıran Yunan hükümeti, bütçenin aslan payını da Paris’e vermiş oldu.
SAVUNMA İŞBİRLİĞİ SÖZÜ
İKİSİ de NATO üyesi olan Fransa ve Yunanistan’ın aralarında yaptıkları anlaşmanın 2’nci maddesi gereğince karşılıklı savunma taahhüdüne girmesi de ayrıca dikkat çekici. Daha önce ABD’ye Girit ve Dedeağaç’ta askeri ve lojistik destek imkânlarını genişleten Yunanistan, bu kez de Fransa’yı Türkiye’ye karşı kendi safına çekmeye çalışıyor.
Daha önce “NATO’nun beyin ölümü gerçekleştiğini” ve Avrupa’nın kendi savunma ittifakını oluşturması tezini savunan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Atina ile bu anlaşmayla NATO’nun tabutuna bir çivi daha mı çakıyor, ileride bunu daha iyi anlayacağız. Her halükârda, Akdeniz’in öbür ucundaki Fransa’nın Doğu Akdeniz’deki konumunu güçlendirmeye çalıştığını söylemek mümkün.
NATO’DA ÇATLAK MI
Sonucu bilmek elbette mümkün değil, ancak bazı rakamlar üzerinden gidebiliriz.
*
YÜZDE 25 - SPD bir süredir anketlerde yüzde 25 bandını yakalamış gibi duruyor. ‘Türk Armin’ lakaplı Armin Laschet’i (60) başbakan adayı gösteren Hıristiyan Birlik partileri CDU/CSU yüzde 21-22, Annalena Baerbock’u (40) aday gösteren Yeşiller ise yüzde 16-17 aralığında gözüküyor.
*
900 BİN SEÇMEN - Almanya’da 60 milyon 400 bin seçmen bulunuyor. Seçmenin yüzde 12’si göçmen kökenli. Yaklaşık 900 bin Türkiye kökenli de bu seçmen grubunda yer alıyor. DW Türkçe’nin analizine göre seçilme şansı bulunan Türkiye kökenli adayı sayısı yaklaşık 40.
*
353.5 MİLYAR EURO - Koronavirüs salgınının neden olduğu kriz nedeniyle esnaf ve girişimcilere yönelik 353.3 milyar Euro ile Almanya tarihinin en büyük ekonomik yardım paketi açıklandı. Merkel hükümetinin vatandaşı mağdur etmeme çabası bir anlamda paranın başında oturan rakip partili Maliye Bakanı Olaf Scholz’un hanesine yazıldı.
*
ERKEKLERLE İLGİ SIRRI
Angela Dorothea Kasner, 1954 yılında Hamburg’ta dünyaya geldi. Ancak Protestan papazı olan babası Doğu Almanya’ya taşındığı için çocukluğu burada geçti. Komünist rejimde dindar bir ailenin kızı olarak büyüdü. Fizik okudu, kuantum kimyası gibi iddialı bir dalda doktora tezi hazırladı.
Merkel, geçtiğimiz günlerde o günleri bir etkinlikte şöyle anlattı: “Öğrencilerin yüzde 80’i erkekti. Hızla koşardım, genelde boş deney masası kalmazdı. Sonradan ben de erkek ağırlıklı ortamlarda yer kapmayı öğrendim.”
SOYADI İLK EŞİNDEN
Merkel, marka haline gelen soyadını ise beş yıl evli kaldığı ilk eşi Ulrich Merkel’den aldı. 1990’da iki Almanya’nın birleşmesi sonrasında Hıristiyan Demokrat Parti’den (CDU) siyasete atılan Merkel, partinin efsanevi Başbakanı Helmut Kohl’ün ‘Küçük Kızı’ olarak anıldı. Ancak Kohl’ün siyaseti bırakmasında etkili olan isim de yine Merkel’di.
İLKLERİN BAŞBAKANI
2005 yılında Merkel ilklere imza atarak Almanya Şansölyesi oldu. Almanya’nın ilk doğu kökenli ve ilk kadın başbakanıydı. Almanya ekonomik olarak iyi bir dönemden geçmediği gibi Avrupa Birliği cephesinde de sorunlar yaşanıyordu.
EN GÜÇLÜ KADIN
Almanya, Avrupa ve transatlantik ilişkilerde istikrar ve dengenin sembolü olarak kabul gören Merkel’den sonra Almanya kiminle yola devam edecek? Dünya merak ediyor. Başbakan adaylarından üçü öne çıkıyor.
‘TÜRK ARMİN’ Mİ
Armin Laschet: Merkel’in Hıristiyan Demokrat Birlik partilerinin (CDU/CSU) adayı. Madenci bir babanın oğlu, hukuk eğitimi almış. Türklerin yoğun olduğu Kuzey Ren Vestfalya eyaletinin başbakanı. 60 yaşında. Göç ve İslam konusunda nisbeten ılımlı yaklaşıma sahip, Türklerle yakınlığından ötürü ‘Türk Armin’ olarak da anılıyor. Ancak aşırı sağcı ve milliyetçi kanat bu lakabı onu kötülemek için de kullanıyor.
‘SCHOLZ-OMAT’ MI
Olaf Scholz: Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) başbakan adayı. Anne ve babası tekstil sektöründe çalışmış. Hukuk eğitimi almış. 63 yaşında. Şu anda Almanya Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı. Brandenburg eyaleti eğitim, gençlik ve spor bakanı Britta Ernst ile evli. ‘Karizmatik değil’ dense de tutuk konuşmasından ötürü robota benzetilip ‘Şolzomat’ yakıştırması yapılsa da son dönemde yıldızı giderek parlıyor.
‘YEŞİL’ ANNALENA MI
Annalena Baerbock: Yeşillerin ilk başbakan adayı. 40 yaşında. Pedagoji uzmanı bir anne ile mühendis bir babanın kızı. Küçük yaşlardan itibaren anne ve babasıyla NATO ve nükleer karşıtı gösterilere katılmış. Almanya’da siyaset okumuş, London School of Economics’te uluslararası kamu hukuku üzerine master yapmış. İklim değişikliğinin Almanya’yı da vurduğu bir dönemde daha çevreci politikaların zamanının geldiği görüşünde. İki küçük çocuğun annesi.
ANKETLER NE DİYOR
1996-2001 yılları arasında Afganistan’ı yöneten ve katı bir şeriat uygulayan Taliban, belli ki bu kez ılımlı bir imajla uluslararası kabul gören bir aktör olmayı hedefliyor. Afganistan’da planları tutmayan Batı da belli ki bu kez Taliban gerçekliğini kabul etmeye daha hazır bir konumda.
YÖNETİM AÇIKLANACAK
ULUSLARARASI ajanslardan gelen haberlere göre bugün cuma namazı sonrası ya da birkaç gün içinde Afganistan’ın yeni yönetiminin açıklanması bekleniyor.
Yönetimin bir numarasının, örgütün de başında olduğu söylenen ancak şu ana kadar henüz ortaya çıkmamış olan Hibetullah Akhunzade olması bekleniyor. 2016’dan beri örgüt lideri olan Akhunzade ultra muhafazakâr din adamı olarak tarif ediliyor. 60’lı yaşlarında olduğu söylenen Akhunzade, Sovyet işgalinden bu yana mücahit direnişlerinde daha çok dini bir figür olarak yer almış. Akhunzade’nin oğlu Abdurrahman’ın 2017 yılında Helmand’da henüz 23 yaşındayken bir askeri üsse intihar saldırısı düzenlediği açıklanmıştı.
BİRADER 2 NUMARA
AKHUNZADE’nin İran’ın dini lideri Ali Hamaney gibi ülkenin en yüksek siyasi ve dini lideri konumunda yer alıp günlük işlerin kontrolünün ise Abdülgani Birader’de olacağı konuşuluyor. Taliban’ı kuran dört kişiden biri olan Birader, ABD’nin Afganistan müdahalesi sonrasında 2010’da Pakistan’da yakalandı, 2018 yılında da yine ABD’nin talebi üzerine serbest kaldıktan sonra Amerika ile müzakere heyetinin başı oldu.
Birader’in yanı sıra Taliban’ın kurucusu Molla Ömer’in oğlu Mevlevi Yakup ile Hakkani yapılanmasının lideri Sirajuddin Hakkani’nin de Akhunzade’nin yardımcıları olabileceği söyleniyor.
Müstakbel Taliban hükümetiyle ilgili bir diğer not da bakan seviyesinde kadınlara görev verilmeyeceği.