Paylaş
Ve sanal ortamdaki tezahüratın yoğunluğundan anlaşılıyordu ki, toplum hayatında, “bir fincan kahveden fazlası” üstünde düşünmüş “eskiler”in bulduğu çözümlerden pek kimse haberdar değildir.
Oysa, “Osmanlı’nın toplumsal dinamiklerinden biri de sadaka taşlarıydı. Öylesine narin düşünülmüş bir yardım vasıtası idi ki, o taşa uzatılan bir elin oraya yardım koymak için mi, yoksa yardım almak için mi girdiğini bilemezdiniz” diyor usta kalemler. “Hali vakti yerinde olanlar gece karanlığında sadakalarını bu taşların tepesindeki çukura bırakırlardı. Derdini kimseye açamayan hakiki bir fakir, ihtiyacı olunca oradaki parayı alır. O günkü ihtiyacı 100 kuruş mu? 100 para mı? Onu ayırır, kalanını, kendisi gibi ihtiyacı olanları düşünme terbiyesi icabı, çukuruna kor ve meçhul sadakacıya içinin memnunluğunu kalbinden ulaştırır ve dönerdi” diye devam ediyor... Sadaka taşları, farkında olmadığımız, unutulan geçmişin muazzam geleneklerinden sadece biriydi. Zamanında bütün Anadolu coğrafyasına yayılmış olduğunu da biliyoruz.
4 ptZannediliyor ki, Van’daki deprem, yapı endüstrisindeki tarifsiz zayıflığımızı gözler önüne serdi, hayır! Onu zaten üç aşağı beş yukarı biliyorduk. Yaşadığımız felaket, büyümekte olan başka bir zayıflığımızı yüzümüze vurdu ve asıl rezillik orada saklanıyor... “Sağ elin verdiğini sol elin görmeyeceği” şeklinde ifade edilen bir zarif geleneğin, nasıl olup da böyle düzeysiz bir rekabete dönüştüğüne dikkat çekmek istiyorum.
Bazı “akl-ı evvel” köşe yazarlarımız, çetele tutup liderlik mukayesesi yapacak kadar işin tadını kaçırdı. Van’ı hissetmek için mutlaka orada olmak gerekmediğini, oraya gitmeden de orada olunabileceğini idrak edemiyor olacaklar ki, hesapsız kitapsız döşeniyorlar:
“Şu önce gitti, bu sonra... O sabah ulaştı, ama diğeri akşama kaldı. Öteki giderken beriki dönüyordu. Falanca çorba dağıttı, filanca battaniyesini örttü...”
Birisi de çıkıp demiyor ki, “kardeşim senin ne işin var orada? Neden iş görecek insanların ayağına dolaşıyorsun? Millet kendi vicdanında biriktirdiği samimiyeti, varını yoğunu zaten paylaşmaya çalışıyor. Sen kimin malını kime dağıtıp da caka satmak peşindesin? Bir toplumsal sorumluluk hareketinin ucundan tuttun diye, gazete manşetlerinde PR yapmak için boy göstermek yüzünü kızartmıyor mu? Sen önce kendi beldenin yaralarını sarmaya bak, kendi belediyenin söküğünü dik. Kendi sokağındaki kimsesize ‘kimse’ ol. Bunu bile siyasi ranta çevirdiğin için, uykuların kaçmıyor mu geceleri?”
4 ptÜç kuruşluk yardımın, beş kuruşluk medya teşhiriyle gözümüze sokulması beni rahatsız ediyor. Güncele uygun, ama aykırı bir tespit yapalım:
“Ne Cumhuriyet’in ne de Osmanlı’nın böyle bir görgüsüzlüğü yoktu.”
Yardım, ne alanı mahcup etmeli, ne de veren için bir öğünme sebebi olmalıdır. “İbadet de gizlidir, kabahat de...” sözünü hatırlayınız. Samimi yardım sahiplerini, sadaka taşlarını akıl eden yüce bir kültürün çocukları gibi davranmaya davet ediyorum...
Paylaş