Fenerbahçe artık ders kitaplarında

Türkiye Futbol Federasyonu’nun, işin başından beri verdiği tutarsız görüntü, üniversitelerde, “bir kriz nasıl yönetilemez?” sorusunun yanıtı olarak anlatılacak.“Şampiyonlar Ligi’ne katılmaktan men” kararıyla, Fenerbahçe’nin adil olarak yargılanma şansı kalmamıştır.

Haberin Devamı

Çünkü bu yapılana, hukukta “ihsas-ı rey” denir; yani “oyunun rengini önceden hissettirme” hali...
Kendi kendine deli gömleği giyerek fikrini bağlamış TFF, artık “aklanmış ve türlü-çeşitli-yüklü tazminat talepleriyle karşısına dikilecek” Fenerbahçe’nin suçlu ilân edilmesi için elinden geleni ardına koy(a)mayacak demektir.
Öyle anlaşıyor ki, süreci yönetenlerin başarabildiği, süpürgeye yapılanı sağa sola bulaştırmaktan ibaret.
“Suçsuzluk karinesi kevgire dönmüştür”.
Eğer geçen haftaki “bekleme ve devam” tercihi doğruysa, son açıklama “intihar”dır.
“Yok, bu karar sağlam ve yerinde” diyorsanız, bir önceki yanlış verilmiştir.
İkisi bir arada “doğru, anlamlı ve hukukî” olamaz!
Yayın yasağı talebi, iş işten geçtikten sonra kabul edilmiş, naklen yayın formatında bir soruşturma yaşanmış, sızdırılan yalan yanlış bilgiler, kamuoyunu etkileme süreci için kullanılmış ve medya da üç kuruşluk tiraj ve reyting için haberciliğin topuğuna kurşun sıkmışken, daha başka bir tavır ve sonuç beklemek, “safdillik” olurdu.

Haberin Devamı

İzmir Fotoğrafları

Hayır, bildiğiniz fotoğraflar değil bunlar! Öyle nostaljik bir değer de taşımıyorlar. Çünkü eskimiyorlar, değişmiyorlar, gelişmiyorlar... Bunlar, “İstanbul’un gölgesinde çekilmiş” fotoğraflardır. İzmir’de iş yapanların başına gelmiş, şu satırlar yazılırken gelmekte ve (daha da acıklısı) yarın da gelecek olan “haller”in, fotoğraf karesinde donmuş gülücükleridir sözünü ettiğim. Bu haftadan başlayarak, arada bir albümdeki resimleri paylaşacağım sizlerle. İşte ilk akla geliverenlerden biri:
İzmirli işadamı, sadece “tanış” olduğu İzmirli danışmana ayaküstü akıl danışır. Aldığı yanıt ve öneri, “sıra dışı, binmeyen, yaratıcı ve kazandırıcıdır...” Aradan aylar geçer. Kalabalık bir ortamda kadeh tokuştururken tekrar karşılaşırlar. İşadamı pür neş’e döner, “haklıymışsınız” der, “İstanbul’dan filanca da sizin söylediğinizi teyid, edince aynen öyle yaptık; çok para kazandık”. İzmirli danışman üsteler bu kez: “Peki, filancaya bu fikrimi doğrulatmak için kaç para ödediniz ?” İşadamı, “20.000 TL’lik bir çek verdik” deyince ortalık biraz gerilir. Danışman burnundan solumaktadır. Herkesin içinde tokat gibi bir yanıt verir ama nafile: “O halde, bana da 20.000 TL’lik bir çek vermenizi istiyorum”.  O çek hiçbir zaman imzalanmayacaktır... Danışmanın kabahati, İzmirli olmasıdır.

Yazarın Tüm Yazıları