Paylaş
“Bayram tahtasını mangal tahtası anlamak” deyiminin, Ana Muhalefet Partisi’ni çağrıştırmış olması, hemen arkasından “arefe ile bayramın farkını biliyorlar mı acaba?” ayrıntısını kurcalamayı akla getirse de, tatilde olduğumuz için bu soruyu ertelemek, daha hayırlı olur diye düşünüyorum. (arefe deyince...)
“Arefeyi gösterip bayramı göstermemek” söylemi, ilk bakışta sadece, bayram boyunca masanın başından kalkmayan iddialı tavlacıların, “biz adama dördü gösterir beşi göstermeyiz” yollu horozlanmasıyla eşanlamlı gibi görünse de, hazır bayram için küçük bir mola vermişken, bir işi sonuna kadar kovaladığı halde başarıyla tamamlayamayan herkesin, durumdan hem rakibin etkisi, hem de kendi beceriksizliği adına bir hisse çıkartması fena olmaz diye düşünüyorum. (bayram deyince...)
“At ölür, itlere bayram olur” sözünde, “haksız rekabetin feryadı gizlidir aslında” demek geliyor içimden. Sanki bunu daha da derinlere gizlemek ister gibi, sıklıkla, biraz daha hafif olanını tercih ederiz; hani “kurt kocayınca” diye başlayanı... Niteliksizi sorgulayan bu metaforu, her şeyden habersiz dolanan hayvanların sırtına yıkmakta da ustayızdır diye düşünüyorum; “at, it, koç, deve, kurt” (koç deyince...)
“Bayram koçu gibi giyinmek” yakıştırmasındaki sebep-sonuç iişkisine ironik bile denemez; açıkca, hazindir seyrana çıkan kurbanlığın süslenmesi diye düşünüyorum. (seyran deyince...)
“Bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü?” için, ayrıca bahis açmak gereksiz diye düşünüyorum. (açmak deyince...)
Seç birini diye üstelerseniz, tercihimi “bayramlık ağzımı açmak”tan yana mı, yoksa “deliye hergün bayram”dan yana mı kullanmalıyım; pek kendimle barışık olmadığımı ve işime gelen hangisidir, biraz kararsız olduğumu düşünüyorum. (gelen deyince...)
“El ile gelen düğün bayram” geleneğini öne sürüp, arka planda anonim bir teslimiyet ve kolaycılığın ardına saklandığımızı düşünüyorum (düğün deyince...)
“Altın tas içinde kınam ezildi / Gümüş tarakla zülfüm bozuldu / Yengeler gelmeden benzim süzüldü...” diye söylenen Kayseri türküsünü hatırlıyorum. Sadece düğünler ve gelinlerin avuçları aklıma gelmiyor... Zamanında yerine ulaşmayan, ulaştığı halde yağmalanan ve bir düzen kurulamadığı için şu kışta kıyamette ihtiyaç sahibine fayda sağlamayan yardım malzemeleri geçiyor gözümün önünden. Yüzü kızarması gereken ben olmadığım halde, yazıyı bitirirken, yüzüm kızararak “bayramdan sonra gelen kına” deyimini hatırlatmak istiyorum.
Paylaş