Mete Tamer Omur

Gözleri üzerimizde

14 Ağustos 2014

TÜRKİYE’deki 6.7 milyon çürük yapının yıkılıp yenilenmesini içeren kentsel dönüşüm sürecinde İstanbul ve Ankara’dan sonra İzmir de ön plana çıkmaya başladı. İlk etapta 1 milyona yakın kişinin oturduğu 300 binin üzerinde konutun yıkılmasının hedeflendiği İzmir, yerli firmaların yanı sıra yabancıların da ilgi odağı haline gelmeye başladı. Kulislerde, İstanbul Fikirtepe’ye yatırım yapan yabancı yatırımcıların şimdiki rotasında İzmir olduğu konuşuluyor.

İştahlı yatırımcılar
Ekonomist’in haberine göre; Bahreyn, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden gelen yatırımcılar, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile görüşmeler yaptı. Bu yatırımcıların İzmir’de kentsel dönüşümle ilgili proje geliştirip hem Türkiye’de, hem de kendi ülkelerinde satışının gerçekleştirilmesi konusunda iştahlı oldukları vurgulanıyor. Kocaoğlu’nun da ekibi ile birlikte bir süredir kentsel dönüşüm konusunda çalışma yürüttüğü biliniyor. Umarız İzmir, kentsel dönüşümle birlikte planlı ve yeşil dokunun bol olduğu bir kent haline gelir.

HER YIL İZMİR KADAR DÖNÜŞÜM
Cushman & Wakefield’in Türkiye Kentsel Dönüşüm Raporu’nda gelecek 20 yılda 6.7 milyon konutun yıkılıp yeniden yapılacağı, bu çapta bir dönüşüm için yılda 334 bin ünitenin yeniden yapılanması gerektiği yer alıyor. Bu sayı İzmir’in ilk etapta yıkmayı hedeflediği konut kadar. Yani bir yılda Türkiye’de bir İzmir inşa edilecek. Bütün bu dönüşüm için ise 465 milyar dolara ihtiyaç olduğu raporda yer alıyor.

Yazının Devamını Oku

‘Bodrum’un tadını çıkaramıyorum’ dedi ve...

10 Ağustos 2014

DENİZCİ bir babanın oğludur. Baba Mehmet Yılmaz Güneri, sünger avcılığıyla başlayan deniz hikayesini bir süre sonra ‘mavi yolculuğa’ taşır. Oğul Mustafa Güneri de yaz tatillerinde babasına teknede yardım etmeye başlar. Ama herkesin tatil yaptığı bir atmosferde çalışmak, Mustafa Güneri’yi yeni arayışlara iter. Asker dönüşü bilgisayar ve İngilizce kursu için Halk Eğitim’in kapısını çalar. Burada tanıştığı hocasıyla, hiç alakası olmamasına rağmen, mobilya sektörüne girmeye karar verir. Bu yüzden babası kendisiyle 15 gün konuşmasa da kararından vazgeçmez. ‘Büro mobilyaları, ev gereçleri satarız’ diyen Mustafa Güneri, İstanbul’da katıldığı fuarda bir Alman mutfak firmasının bayiliğini alır. Ama siparişlerde yaşadığı sıkıntılar onu üretime iter. Temellerini 1996’da attığı Bodrum Mutfak ile yoluna devam eden Mustafa Güneri, bugün butik anlayışla, mutfak başta olmak üzere, mobilya, oturma grupları, kapı, banyo, otel odası ve aksesuvarlardan oluşan geniş ürün yelpazesine ulaştı. Tasarladığı tekne şeklindeki mutfakla da adından söz ettiren Güneri, yıl sonunda bu ürünü Amerika’ya göndermeye hazırlanıyor. Bugüne kadar birçok ünlü isme iş yapan Mustafa Güneri, 2016’da da yurt dışına açılmayı planlıyor.


Babasıyla yollarını ayırdı‘Bodrum’un tadını çıkaramıyoruz’ diyerek baba mesleğinin dışında bir alanda yoluna devam etmek isteyen ve Bodrum Mutfak Mobilya’yı kuran Mustafa Güneri’nin girişimcilik öyküsünü dinledik. Babasının ilkokul yıllarında rençberlik yaparak çalışma hayatına adım attığını anlatan Güneri, 16 yaşında denizle tanıştığını söyledi:
“Bodrum’da eskiden ya narenciye işi yapılıyordu, ya da sünger avcılığı. Babam da bunlarla başladı. Ama sünger avcılığında yaşanan vurgunlar üzerine turizme geçmeye karar verdi. Mavi yolculuğun tohumlarının atıldığı yıllarda o da bu alanda yerini aldı. 1970’li yıllarda dünyayı Bodrum mavisi ile buluşturmaya başladı ve sayısız ismi Bodrum’a aşık etti. Ortaokul yıllarında ben de onun yanında çalışmaya başladım. Yaz tatilerim teknede geçmeye başladı. Mayısta sezon başlıyordu ve eylül, ekime kadar devam ediyordu. Tabii Bodrum’un en güzel dönemini yaşayamıyorduk. Ayrıca, her ne kadar babamla çalışsam da aileden uzak kalıyorduk. Asker dönüşü bu işi yapmak istemediğime karar verdim. İnsanlar eğlenirken siz çalışıyorsunuz. Aynı süreci çocuğum da yaşamasın diye böyle bir karar aldım.”


Yazının Devamını Oku

Çarpık yapılaşmanın çözümü 18 maddede

8 Ağustos 2014

TÜRKİYE’nin birçok kentinde olduğu gibi Kuşadası’nın da en büyük sorunu çarpık yapılaşma. Turizmin ilk başladığı yerlerin başında gelen ilçe, 1980’li yıllarda yanlış hamlelerle birlikte çarpık yapılaşmayla anılır oldu. Bu durum bir anda bölgenin reytingini düşürdü. Peki, çarpık yapılaşmanın bir çözümü var mı?
Kuşadası’nda 1980’den beri hizmet veren Utavlar İnşaat’ın kurucularından Halit Utav, çarpık yapılaşmanın çözümünü 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesinde görüyor. Kuşadası’nın çarpık yapılaşmasıyla ilgili süreci anlatan Utav, “Her şey 1980’li yıllarda imar planı yetkisinin İmar İskan Bakanlığı’ndan belediyelere verilmesiyle başladı. Bununla birlikte suiistimaller yaşandı. Kısa vadeli çıkarlar ön planda tutuldu. Sonuçta Kuşadası bir anda kötü şehirciliğin örneği oldu” dedi.

Değişmek istiyor

Halit Utav bu negatif durumu gidermenin mümkün olduğuna dikkat çekerek, “Söz konusu maddede bir anda bütün mülkiyet hakları yok sayılıyor. İmar planı aynen araziye uygulanıyor. Arsa sahipleri de yüzde 40 eksikle muntazam parsellere kavuşabiliyor. Ayrıca; yolu, altyapısı ile planlı bir parsele sahip oluyor. Planlı yapılaşmanın temeli bu maddede. Bu, zamanında Samsun’un bir bölgesinde uygulandı. Şimdi de Karaburun yapmak istiyor. Kuşadası’nda da bir değişim arzulanıyor. Burada da yapılacağına inanıyorum. Şu anda bu kötü algıyı yok etmek için bir kıpırdanma söz konusu” bilgisini paylaştı.
Belediyelerin bu maddeyi uygulamaktan çekindiğini ifade eden Utav, uygulamanın binalı ya da binasız yapılabildiğini, mevzuatı iyi bilen biriyle düzenli kentlerin oluşabileceğini sözlerine ekledi.


Yazının Devamını Oku

‘Pabuççu olmam’ dedi otomotive kalıbını bastı

3 Ağustos 2014

YOKLUK yıllarıdır. Dokumacılık, dericilik ve ayakkabıcılık o dönemin en yaygın meslekleridir. ‘Ben babam gibi pabuççu olmam’ diyen Manisa Kulalı İsmail Sarıgözoğlu da ilkokulu bitirir bitirmez pek çok kişiye okul olan ‘Kula Mensucat’ın bakım atölyesinde çıraklığa başlar. Torna, tesviye ve matkap gibi makinelerle tanışan Sarıgözoğlu, edindiği bilgi ve birikimle 1957’de İzmir’de küçük bir atölyede otomotiv yedek parçası üretmeye başlar. Malzemenin zor bulunduğu yıllarda İsmail Sarıgözoğlu, ilk preslerini zeytinyağı ve pamuk çırçır preslerinden yapar. Ürettiği hidrolik pres için gerekli parçayı bile uçakların iniş takımlarındaki hurda pompalardan sağlar. ‘Pabuççu olmayacağım’ dese de İsmail Sarıgözoğlu, 1960’lı yıllarda fren pabucu üretir. Zamanla otomobil yedek parçalarının yanına Türkiye’deki ilk buzdolabı yan sanayiciliği, traktör parçaları eklenir. Otomotiv montaj sanayinin başladığı yıllarda ise kaportaların kalıp üretimi başlar. Çocukluk yıllarından beri çalışma hayatının inceliklerini öğrendikleri babaları İsmail Sarıgözoğlu 1986’da hastalanınca Mustafa ve Levent Sarıgözoğlu kardeşler dümene geçer. İki kardeş, Sarıgözoğlu’nu daha da yukarı taşımak için gece gündüz çalışır. Otomotiv sektörüne kalıbını basan bir firma yaratan iki kardeş, bugün Ford’dan Porsche’ye, Audi’den Bently’e kadar birçok markaya kalıp ve parça üreten bir dünya devi yarattı. Beyaz eşya sektörüne de parça üreten Sargözoğlu, Çin’den ABD’ye, birçok ülkeye de ihracat yapıyor. Manisa’da iki, Bursa ve Aksaray’da birer fabrikası bulunan Sarıgözoğlu’nun gündeminde yurt dışı var. Firma, Almanya’dan tasarım ve pazarlama konusunda popüler bir markayı satın almak için görüşme halinde. Ayrıca, orta vadede ise Rusya’da fabrika kurmayı hedefliyor.

Çocuğunun ismi sandılar

Babalarından aldıkları bayrağı, çok daha yükseklere taşımayı başaran ağabey Mustafa Sarıgözoğlu ile firmanın dünü, bugünü ve yarınını konuştuk. Baba İsmail Sarıgözoğlu’nun ‘baba mesleğini’ yapmamayı kafasına koyduğunu anlatarak söze başlayan Mustafa Sarıgözoğlu, şöyle devam etti:
“Bu misyonla babam Kula Mensucat’ta çalışmaya başlamış. Bakım atölyesinde işe girdiği için makinelerin işleyişini öğrenir. O yıllar yokluk yılları olduğu için Kula Mensucat’ın her şeyi kendi bünyesinde çözmesi gerekiyordu. Bunun da babamın gelişiminde büyük katkısı olmuş. Daha sonra askerlik gelir. Dönüşte ise Kula Mensucat’ın İzmir’e taşındığı yıllardır. Babam da ailesiyle İzmir’e taşınır. Bir süre daha Kula Mensucat’ta çalışmaya devam eder. Daha sonra Sümerbank ve Turyağ ile tanışır. 1957’de ise kendi atölyesini kurma fikri ortaya çıkar. Nurçelik’i kurar. Bu ismin ortaya çıkışının da ilginç bir öyküsü var. Annemin hamile olduğu bir kış gecesi babam, kuracağı atölyenin ismini düşünür. Birden, ‘Buldum buldum’ diye fırlar. Ev halkı merak içinde ne olduğunu sorduğunda ise ‘Nurçelik’ der. Babaannem ‘Çocuk kaybolunca ben onu Nurçelik diye mi çağıracağım, öyle isim mi olur?’ deyince, babam, ‘anacığım dur, ben onu çocuk için değil iş için buldum’ demesiyle işin rengi anlaşılır. Böylece 1957’de İzmir Keçeciler’de gövdesi kaynaklarla dolu bir torna tezgahında otomotiv yedek parçaları üretmeye başlar. O zaman ürettiği parçaların tamamı ithal.”

Hurdadan hidrolik pres makinesine

Parça üretiminde kullanılan kalıpları baba Sarıgözoğlu’nun üretebilecek yeteneğe sahip olduğunu anlatan Mustafa Sarıgözoğlu, yokluk çekildiğini, parça üretiminde gerekli makine için değişik formüllerin uygulandığını belirterek, o dönem yaşananları şöyle aktardı:

Yazının Devamını Oku

İşçi olarak adım attığı sektörde patron oldu

31 Temmuz 2014

ÇOCUKLUK yıllarından beri, insanları mutlu edecek ve severek yapacağı bir işin hayalini kurdu. 6 yaşında semt pazarında su sattı. Üniversite yıllarında ise okul harçlığını çıkarmak için inşaatlarda çalıştı. Devlet memuru olsa da aklında kendi işinin patronu olmak vardı. Bu hayalini de üniversite yıllarında işçi olarak adım attığı inşaat sektöründe gerçeğe dönüştürdü. İzmir’in küçük ama hızlı balıklarından Türksal İnşaat’ı kurucusu Murat Türksal’la sektöre giriş öyküsü ve projelerini konuştuk. “Yapacağım işin hayatta olabildiğince kalıcı izler bırakması benim için kazanabilmek kadar önemli, değerli ve heyecan vericiydi” diyen Türksal, bu düşüncesini inşaat sektörüne adım atarak perçinlemiş.



Arabasını sattı sermaye yaptı

Murat Türksal, sektöre adım atış öyküsünü şöyle anlattı: “Babam da ekmeğini inşaat sektöründen kazanan biriydi. Üniversiteyi kazandığım yıl okul harçlığımı çıkarmak için inşaatlarda işçi olarak çalışmaya başladım. Üniversitenin ardından devlet memuru oldum. Bir süre memurluk yaptım, ardından hayatının her aşamasında ‘hak ederek’ kazanmaya kararlı bir insan olarak, aynı hassasiyeti mesleğim olmasına karar verdiğim yapı sektöründe göstermem kaçınılmaz oldu. Arabamı satarak elde ettiğim küçük miktarda bir para ve yaşamım boyunca dürüst bir insan olmamın en değerli getirisi olan kredi itibarımla bir arsa alabildim ve ilk inşaatıma başladım. Başarmak için ilk ve tek hakkım olan ilk inşaatımın yapımına hızla devam ederken, bir taraftan da yeni inşaatımı yapacağım arsayı bulmaya çalışıyordum. Maddi imkanlarım çok kısıtlı olduğu için arsa alımında semt seçme şansım yoktu. O günlerde çok değerli olmayan bölgelerden seçmek zorunda kaldığım yeni arsamın üzerinde, o bölgeye ve o bölgede yaşayan insanların hayatına değer katacak yeni bir bina yapmaya odaklandım ve bunu her defasında başardım.”

SON PROJEDE 96 DAİRE VAR2005’ten bu yana özellikle Çiğli’de birçok projeyi hayata geçiren Murat Türksal’ın en son projesi ise Harmandalı’da yaptığı ‘Şanslı Evler’ oldu. ‘Lüksün tanımını değiştiriyoruz’ diyerek yola çıktıklarını anlatan Türksal, Katip Çelebi Üniversitesi’nin yakınında 7 bin 588 metrekare inşaat alanında 2 blokta toplam 96 dairenin bulunduğu bilgisini verdi.

Yazının Devamını Oku

Dede şekerinden bir tatlı hayat

27 Temmuz 2014

HER şey 1930’lu yıllarda merhum Mehmet Helvacı’nın Denizli Saraköy’de Miçous adlı bir Rum’un şekerleme ürettiğini görmesiyle başlar. ‘Ben de yaparım’ der ve Babadağ’da küçük bir dükkanda şekerleme üretir, oğlu Şerif Helvacı’yla zamanla lokum ve helvayı da portföyüne ekler. Çevresinde herkesin tekstile girdiği dönemde ‘tatlıcılıktan vazgeçmem’ diyen Şerif Helvacı, 1957’de Denizli’ye gelerek tüm varını, yoğunu bir zamanlar patlıcan tarlası olan arsaya kurduğu dükkana yatırır. Zamanla işin içine üçüncü kuşaktan Mithat ve Necip Helvacı kardeşler de girer, baba ve dedelerinin formülüyle ‘Hacı Şerif’ markasıyla yollarına devam eder. Her şey güzel giderken, ‘Bildiğin işin dışına çıkma’ sözünü unutan Mithat ve Necip Helvacı, bir anda kendilerini sağlık sektöründe bulur. ‘Hayatımızdaki tek hata’ olarak niteledikleri bu girişimin onlara faturası 2 milyon dolar olur. Ailenin moralinin bozuk olduğu bu dönemde 4’üncü kuşaktan Yunus Helvacı da atılıma karar verir. Dedesi, babası ve amcası ‘olmaz’ dese de şubeleşmeye gider. 2007’de ilk şube açılır. 2011’e geldiklerinde 4 şubeye ulaşan Hacı Şerif’in 4’üncü kuşak temsilcisi, mağazalara gençleri de çekmek için irmik helvasıyla dondurmayı buluşturur. 2011’de yurt dışına açılan Yunus Helvacı, Dubai’de 6 ay açık kalan bir mağaza açar. 2012’de frenchise vermeye başlar. 2013’te büyük bir atakla 12 mağaza açar. Hacı Şerif markasını Yunus Helvacı, ‘Ben bu işin sonu azcık garanıh görüyorum’ söylemleriyle bugün 8 kentte 27 mağazaya ulaştırdı.

Rum Miçous’tan gördü ve...

Bir asra yakın geçmişi olan Hacı Şerif markasının ortaya çıkış öyküsünü merhum Şerif Helvacı’nın küçük oğlu ve ağırlıklı pazarlamayla ilgilenen Necip Helvacı’dan dinledik. 1932’de dede Mehmet Helvacı’nın Saraköy’de Miçous isimli bir Rum’un şekerlemeyi tencerede yapıp kapağında sattığını gördüğünü anlatan Necip Helvacı, öyküyü şöyle sürdürdü:
“Dedem, ‘bunu ben de yapmalıyım’ diyor. Eniştesini de yanına alarak Babadağ’da küçük bir dükkanda şekerleme üretmeye başlıyor. Güzel de yapıyorlar. Sonra babam işe dahil oluyor. Zamanla şekerlemenin yanına lokum ve helvayı ekliyorlar. Zor şartlarda üretim yapıyorlar. 1938’de Ticaret Odası’na kaydımız yapılıyor. Babam Şerif Helvacı, 1957’de Denizli’ye geldi. Bir şekerciyle ortak oldu. 1959’da Bayramyeri’ndeki kendi yerimizi açtık. Babam, ‘60 bin lirayı buraya gömdüm’ derdi. Hal öyle olunca tüccardan 3 kilo şeker alıp, lokum, helva şekerleme yapıyordu. Şekerleme kutularının altını doldururdu ki vitrin zengin olsun. Babama abimle yardımcı olurduk. Okuldan gelip hemen dükkanda çalışmaya başlardık. Şeker çuvallarını üzerinde çok uyuduğum oldu.”

Un kattı diye evlatlıktan reddediyordu

Denizli’ye geldiklerinde 56 şekerci olduğunu anlatan üretimden sorumlu Mithat Helvacı da para kazandıkları için herkesin dükkan açtığına dikkat çekerek, bunun nedenini şöyle anlattı:

Yazının Devamını Oku

Konutta yeni trend

24 Temmuz 2014

ARTIK devir değişti. ‘Başımı sokacak bir evim olsun’ dönemi çok gerilerde kaldı. Konut alacaklar, ‘evin’ dışında farklı neler sunulduğunu araştırıyor ve tercihini ona göre yapıyor. İzmir’de önemli projelerde imzası bulunan Megapol Group da bu felsefeden hareketle ‘Megapol Urla Evleri’ne başladı. 190 villanın yer aldığı proje, sosyal donatılarının yanı sıra yazları deniz, kışın ise termal olanağı sunuyor.
Megapol Group Yönetim Kurulu Üyesi Elif Salamer ile yeni projelerini, konut almayı düşünenlere sundukları farkındalıkları konuştuk. Dünyada yeni trendin her türlü ihtiyacın karşılandığı yaşam alanları oluşturan projeler olduğuna dikkat çeken Sağlamer, villalarda doğa, deniz ve termal keyfi yaşatmayı, yaz-kış yaşam koşulları oluşturmayı amaçladıklarını ifade ederek, şöyle konuştu:
“Biz bir şehir kuruyoruz. Bu şehrin içinde de yeni trende uygun olarak şehir yaşantısında ihtiyaç duyan her şeyi bulmak mümkün. Cafeden bara, restorandan markete, kuaförden çocuk oyun alanlarına kadar şehire gitmeye gerek duymayacakları her şey düşünüldü. Sosyal, ticari ve beach tesisleri yer alıyor. Tabii bütün bunları Ege’nin en popüler tatil bölgelerinden biri olana Urla’da yapacaklar.”

190 villa yer alıyor
Ege Bölgesi’nde benzeri görülmeyen yeni bir yaşam alanı yaratmayı hedeflediklerini anlatan Sağlamer, 111 bin metrekarelik alana kurulan Megapol Urla Evleri’nde 190 projenin yer aldığınık, ilk etapta 92 konutu Haziran 2015’te teslim edeceklerini söyleyerek, “36 villayı ise Aralık 2015’te teslim edeceğiz. 3 etabı ise şu anda projelendiriyoruz. Önümüzdeki yıl başlanacak. Projedeki evlerin çoğunluğu ikiz villa şeklinde. 250-300 metrekarelik bahçeler yer alıyor. Türk mimarisinin esintilerini görmek mümkün. Satışlarımız şu an çok iyi. İzmir’in dışında İstanbul, Denizli ve Mersin gibi farklı kentlerden de talep alıyoruz” bilgisini paylaştı.


Yazının Devamını Oku

Onun işi havuz problemi çözmek

20 Temmuz 2014

ONUN da çoğumuz gibi, çocukken harçlığını çıkarmak için küçük iş deneyimleri oldu. Lise yıllarında elektrik mühendisi olmak istiyordu. Ama makine mühendisi çıktı. Okulu bitirir bitirmez Ahmet Yar Isıtma Soğutma’da iş hayatına adım attı. Daha sonra farklı iş deneyimleri oldu. Takvimler 1994’ü gösterdiğinde, kendi işinin patronu olmaya karar verdi, Pekcan Mühendislik’i kurdu. İlk başta sadece proje ve taahhüt işleri yapan Alp Pekcan, 1998’de de Pekcan Havuz’u hayata geçirdi. 20 yılda 2 binin üzerinde proje gerçekleştiren Alp Pekcan, bugün havuz problemlerini çözüyor! Ayrıca, yakın zamanda kurduğu Havuz Market’le de perakende sektöründe yerini aldı.
Pekcan Havuz’un kurucularından Alp Pekcan’la şirketin dünü, bugünü ve yarınını konuştuk. Dokuz Eylül Üniversitesi Makine Mühendisiliği Bölümü’nden mezun olduktan sonra İzmir’de kalmaya karar veren ve iş bulan Alp Pekcan, o süreci şöyle anlattı:

Elektrik mühendisi olmak istiyordu ama

“Profesyonel anlamda ilk iş deneyimim Ahmet Yar Isıtma Soğutma firmasında oldu. Daha sonra Artes Mekanik Tesisat’ta çalışmaya başladım. Kısa sürede baş mühendis oldum. 1994’te kendi işimi kurmaya karar verdim ve Pekcan Mühendislik ortaya çıktı. İlk başlarda proje ve taahhüt işleri yapıyorduk. 1998’de Pekcan Havuz’u kurduk. Lise yıllarında elektrik elektronik mühendisi olmak istiyordum. Ama makine mühendisi oldum. İyi ki de olmuşum. Çevre mühendisi olan şirket ortağı eşim Nurdan Pekcan’la dört kişilik çekirdek kadroyla başlayan süreçte başarılı ve istikrarlı bir grafik sergiledik. Bugün her türlü havuz, jakuzi, sauna, buhar banyosu, Türk hamamı, spa, atık su arıtma, proje danışmanlık, servis bakım alanlarında hizmet veriyoruz. Ege Bölgesi’nde pek çok projede bizim imzamız var.”

SEKTÖRÜN ÜÇÜNCÜ KUŞAK TEMSİLCİSİ

Bugün Türkiye genelinde havuz ve spa işi yapan 2 bine yakın firma bulunuyor. Havuz sektörünün ana merkezi, birçok alanda olduğu gibi İstanbul. Alp Pekcan, sektörün ikinci üretim merkezinin İzmir ve Antalya olduğunu söyleyerek, kendilerinin üçüncü kuşağı temsil ettiğini dile getirdi. Havuz sektörünün çok eski olmadığını anlatan Pekcan, Türkiye’nin sayılı, Ege’nin ise lider kuruluşları arasında yeri aldıklarını söyledi. 6 yıl önce spa sektörüne de adım attıklarını belirten Alp Pekcan, “Spa grubunda yüzde 70 ticari, yüzde 30 ise bireysel; havuz grubunda ise yüzde 60 ticari, yüzde 40 bireysel müşterilere hitap ediyoruz. Sistem referans üzerinden yürüyor. Memnun olan bir müşterimiz mutlaka başkalarına öneriyor. İlk yıllarda ağırlıklı olarak Bursa ve İzmir’de çalışıyorduk. Şu anda Ege’ne seçkin projelerle çalışmalarımızı sürdürüyoruz” bilgisini paylaştı.

Yazının Devamını Oku