Mete Tamer Omur

Küçük ama hızlı balıklar iş başında

18 Temmuz 2014

ARTIK devir değişti. Büyük balığın küçüğü yediği dönem geride kaldı. Hızlı, farkındalık yaratan ve kaliteli iş yapanın bir adım öne çıktığı bir süreci yaşıyoruz. Rekabet şartları ne kadar ağır olursa olsun bu mantıkla hareket eden firmalar ayakta kalacak. Bu felsefeyle hareket eden firmalardan biri de bugüne kadar İzmir’in çeşitli noktalarında 500’ün üzerinde konut üreten Özemeksan İnşaat... Sektöre 13 yaşında mozaik işinde çırak olarak adım atan Özemeksan İnşaat’ın kurucusu Binali Özbaykız’la projelerini ve gelecek planlarını konuştuk.

13 yaşında Kars’tan İzmir’e amcalarının yanına çalışmaya geldiğini anlatan Özbaykız, sektöre giriş öyküsünü şöyle anlattı: “Mozaik işinde çırak olarak çalışmaya başladım. Zamanla kalfa ve usta oldum. Askerlik dönüşü de bu işlere devam ettim. Bir mühendis arkadaşımla Bornova’da bir arsa aldık ve oraya altında dükkan, üstünde de iki daire olan iki katlı bir bina yaptık. Böylece inşaat sektörünün ana koluna da adım atmış oldum. O yıllarda, ‘İleride bir gün konut da üretirim’ düşüncesiyle hep gözlem yaptım. İnşaatın tüm aşamalarını derinlemesine inceledim. Oradan kazandığım deneyimle, kaliteli konutlar üretme hedefiyle 1994’te Özemeksan’ı kurdum.”

Bir yılda altı proje

Bugüne kadar ağırlıklı olarak Bornova ve Bayraklı bölgelerinde konut ürettiklerini ifade eden Binali Özbaykız, 2014’e hızlı bir giriş yaptıklarını belirterek, yapımına başladıkları ve başlayacakları altı projelerinin olduğunu kaydetti. Özbaykız, şu bilgileri paylaştı:
“Son dönemde Özemeksan markasının yanına bir de İkon’u ekledik. Son projelerimizde bununla yol alıyoruz. Yakın zamanda temelini attığımız ve 8 ay içinde tamamlanacak olan İkon Tria projelerimizden biri. Bayraklı’daki bu projede 1+1, 2+1 ve 3+1 olmak üzere 23 daire ve 1 dükkan yer alıyor. Bunun yanında ofis projemiz var. İkon My Office diye... Bu da yine Bayraklı’da. Burada da 72 ofis ve 4 dükkan bulunuyor. Temelini önümüzdeki ay atıp bir yılda bitirmeyi planlıyoruz. Bornova Erzene Mahallesi’nde kentsel dönüşüm kapsamında bir projemiz var. İkon Şehrin Evleri adlı bu projemiz toplam 200 daire ve 6 dükkan. Forum Bornova civarında İkon Bornova Plaza’yı hayata geçireceğiz. Tripleks olarak planladık. Temelini attık, 3 ay sonra açılacak. Yeşilova’da 300 dairenin yer aldığı projemiz ise ilk site tarzı çalışmamız olacak. Yeşilova’nın dokusuna farklı bir soluk getirmeyi hedeflediğimiz projede yıl sonunda temel atmayı amaçlıyoruz. Bunların yanı sıra dinamik ve özgün tasarımlarıyla Bornova’da dikkat çeken İkon Villalar mevcut. Burada da 10 villa yer alıyor.”

Yazının Devamını Oku

Dünyayı donduran İzmirli

13 Temmuz 2014

YILLAR yıllar önce Kos Adası’nda yaşayan ve babasının şekerci dükkanında çalışan Ahmet Eriş, yaz aylarında da dondurma yapıp satar... Ama o dönemin şartlarında dondurma yapmak zahmetli bir iştir. Adaya gelen bir İtalyan da bunu görüp, ‘İtalya’da bunun makinesini yaptılar’ deyince Ahmet Eriş, 20 yaşında dondurma makinesi almaya İtalya’ya gider. Makineyi üreten Cattabriga firmasını bulur, yetkilileriyle görüşür. Ama cebindeki parayla değil dondurma makinesi, bakır boruları bile alamayacağını anlar. Kos Adası’na dönüş için beklerken, göz yaşlarını tutamaz. Ahmet Eriş’in ağladığını gören bir İtalyan, nedenini sorar. Tesadüf bu ya, adam Cattabriga’nın atölye şefidir. İsterse bu şirkette çalışma imkan yaratacağını, böylece kendi dondurma makinesini yapabileceğini söyler. Eriş, o firmada çalışır. Bir yandan da Kos’a döndüğünde yapacağı makine için parçalar satın alır. 6-7 aylık İtalya macerasının ardından adasına dönen Ahmet Eriş, kendi dondurma makinesini yapar ve 2. Dünya Savaşı’yla Yunanlıların adaya çıkacağı döneme kadar belki de tonlarca dondurma satar.


İlk durak Nazilli
Yunanlılar dükkanını yakınca, akrabalarının davetiyle Aydın Nazilli’ye gelir. Pastane açar ve burada da dondurma makinesi üretir, dondurma satar. Ahmet Eriş’in dondurma makinesi yaptığını duyanlar ‘biz de isteriz’ deyince bir anda dondurmacılığı bırakıp makine üretimine yoğunlaşır. ‘Sevel’ markasıyla ün yapar, üretimi de İzmir’e taşır. Ama yıllarca yatırım yapmadan yoluna devam eden Ahmet Eriş, bir süre sonra kardeşinin de tavsiyesiyle şirketi oğluna devreder. Oğlu da, ‘Ben dedenizin yaptığını yapmayacağım’ der ve şirketi üç oğlu Ahmet, Mert ve Kıvanç Eriş’e bırakır. Yıllardır yatırım yapılmayan markayı yukarılara taşımak için kolları sıvayan üç kardeş, makine üretiminden dondurma dolabına yönelir. Üretimde büyük Ahmet Eriş, finansta Mert Eriş, satış ve pazarlamada ise Kıvanç Eriş, dedelerinden devraldıkları Sevel’i önce Türkiye’de, ardından da dünyada dev bir markaya dönüştürür. Dondurma dolabının yanı sıra pasta dolabı da üreten üç kardeş, bugün Sevel’i 72 ülkeye taşımış durumda. Sevel markasını Türkiye’nin yanı sıra Amerika ve Japonya’da pazar lideri konumuna getiren üç kardeş, sektöründe de dünya klasmanında ilk üçte yer alıyor.


Yazının Devamını Oku

Yabancılar İzmir’e İzmirliler Berlin’e

10 Temmuz 2014

BİR yanda barındırdığı potansiyeli gören yerli ve yabancı yatırımcıların rotasını çevirdiği bir İzmir... Bir yanda ise İzmirli müteahhitlerin de yavaş yavaş yurt dışına açıldığı bir süreç yaşıyoruz.
Bu sürecin aktörlerin biri de uluslararası yatırım şirketi olan Avusturya merkezli HSL High Standard Living. 2012’de İzmirli Elmel İnşaat’la birlikte Dikili’de Su Evleri ile kente adım atan şirket, şimdi daha büyük projelere hazırlanıyor.
Tabii Elmel HSL’yi İzmir’e çekerken onlar da boş durmamış. HSL, Elmel ve Yunus Yunusoğlu İnşaat’ı yanına alarak Berlin’in göbeğine lüks bir rezidans projesi yapmaya hazırlanıyor.
HSL Gayrimenkul A.Ş. CEO’su Hüseyin Demir, Elmel İnşaat’ın sahibi Albert Simson ve Yunus Yunusoğlu İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Yunus Yunusoğlu ile oluşan bu üçlü konsorsiyumun hem İzmir’de, hem de yurt dışında planladığı yatırımları konuştuk.



Yazının Devamını Oku

‘Gelinlikle ne işim olur’ dedi ama şimdi ünlü bir marka

6 Temmuz 2014

KENDİ işini kurmak gibi bir düşüncesi yoktur. Üniversiteyi bitirip kariyerine maaşlı çalışan olarak yön vermektir amacı. Öyle de yaptı. Reklamcılık, perakende, demir-çelik ve turizm sektörlerinde görev alır. 10 yıl önce de gelinlik sektöründe çalışan arkadaşı, ‘Ben ayrılmak istiyorum, kurumu da mağdur etmek istemiyorum. Gel sen çalış’ der. Dilek Tolungüç, ‘Benim gelinlikle ne işim olur’ dese de bir anda kendisini o işin içinde bulur. 2012’de de kendi işini kurmaya karar verir. Küçük bir atölyede butik olarak ürettiği gelinlikleri, İtalya başta olmak üzere Avrupa ülkelerine ihraç etmeye başlar. Ama başka bir hayali daha vardır. Yüzyılardır kadınların gardırobunda yerini alan ‘büstiyer’ üretmek. Bu alanda pek üretim yapan olmadığı için de çekimser davransa da, el atar. Porso Mio markasıyla sektöre adım atan Tolungüç, bugün birçok ünlü ismi giydiriyor. Alaçatı’da bir mağazası olan Tolungüç, gelinliğin yanında İtalya, hatta ünlülerin mağazası olarak bilinen İngiliz ‘Harrod’s’a büstiyerleriyle girmeyi başardı. Perakendede gelişmek adına çocukluk arkadaşı Aslı Çiftçikara ile güçlerini birleştiren Dilek Tolungüç, ihracatı artırmak, iç piyasada ise İzmir, Ankara, İstanbul gibi kentlerde de Torso Mio mağazaları açmayı hedefliyor.


İlgi duymuyordu işi oldu
Dilek Tolungüç ve Aslı Çiftçikara. Yolları ortaokul yıllarında kesişen, liseyi hatta ayrı bölümler olsa da üniversiteyi birlikte okuyan ve farklıı sektörlerde iş hayatına atılan iki arkadaş, bugünlerde ‘ünlülerin büstiyercisi’ diye anılır oldu. Tocan Tekstil’in kurucusu Tolungüç ve perakende ayağındaki ortağı Aslı Çifçikara ile Torso Mio’nun ortaya çıkış öyküsünü ve gelecek planlarını konuştuk.
Annesinin terzi olmasına rağmen Dilek Tolungüç, bu alana ilgi göstermediğini anlatarak, şöyle devam etti:
“Kumaş, iplikle tanışmam çok eski. Annem terziydi ve benim sadece ufak yardımlarım oluyordu. O yıllarda hiç aklımda olan bir uğraş değildi. Hedefim üniversiteyi bitirip profesyonel olarak hayatıma şekil vermekti. Öyle de yaptım. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Bölümü’nü bitirdim. İzmir’e döndüm ve bir reklam firmasında çalışmaya başladım. Bu maceram uzun sürmedi. Yabancı dilimi kullanarak iş hayatıma hep yön verdim. Perakende, demir-çelik ve turizmde çalıştım. İş hayatına arar verdiğim bir dönemde de tesadüfen gelinlik sektörüyle tanıştım. ‘Gelinlikle ne işim olur’ dememe rağmen, bir anda kendimi işin içinde buldum. Dış ticaret alanında çalışmaya başladım ve özellikle Avrupa’da iyi bir çevre edindim.”

Yazının Devamını Oku

Araplar rotayı Kuşadası’na çevirdi

3 Temmuz 2014

TÜRKİYE’den şartsız gayrimenkul alımının önünü açan ‘Mütekabiliyet Yasası’nın ardından özellikle Ege’nin kıyı kentlerinde bir beklenti oluşturmuştu. Yasa 2012’de çıkmasına rağmen bu beklenti pek de hayata geçmedi. Ancak son zamanlarda özellikle ‘Körfez Bölgesi’nden yoğun bir talep var. Bu talebin hayat bulduğu kentlerden biri de Kuşadası... Geçmiş yıllarda özellikle Avrupalı alıcılarla yaşanan sıkıntılar nedeniyle negatif bir tablonun oluştuğu Kuşadası’nın gayrimenkul piyasası da yasayla birlikte bu algıyı kırmak için mücadele veriyor.
Bu mücadelenin aktörlerinden biri Ege Birlik İnşaat... Firmanın sahibi Ercan Karadoğan ile hem yabancıların Kuşadası’nda mülk edinme sürecini, hem ilçedeki gayrimenkul piyasasının durumunu, hem de Ege Birlik İnşaat’ın projelerini konuştuk.

Algıyı kırmak için çalışıyor
Ercan Karadoğan, geçmiş yıllarda özellikle Avrupalıların Kuşadası’na yönelik büyük bir ilgisinin olduğunu hatırlatarak, şu bilgileri verdi:
“Ancak bu tablo zamanla değişti. Alıcıları mağdur eden durumlar yaşandı. Bunların bazısı Hollanda basınında yer aldı. Bunlar olumsuz bir algı yarattı. Bu da beraberinde yabancıların alımlarını durma noktasına getirdi. İki yıldır da Avrupalılar konutlarını satmaya başladı. Bir yanda böyle bir tablo varken bir yandan da özellikle Körfez Bölgesi’nden yoğun bir talep yaşanmaya başladı. Sektör de geçmişteki hatalarından ders çıkarak yoluna devam ediyor. En azından biz firma olarak bu algıyı değiştirmek için yoğun mesai harcıyoruz. Yasalar da artık bu tip hataların önünü kapatıyor. Örneğin maketten satış artık mümkün değil.”

ADA’NIN MARKASINA KATKI SAĞLAYACAK

Yazının Devamını Oku

Yanı başlarında savaş var onlar ikinci projeye başlıyor

30 Haziran 2014

İZMİR’in en büyük eksiği müteahhit ihraç edememesi. Bu durum da kentin gelişmişlik düzeyinin İstanbul ve Ankara’nın gerisinde kalmasına neden oldu. Ama artık tablo değişmeye başladı. Kentte gayrimenkul sektöründe yaşanan gelişmenin beraberinde İzmirli müteahhitler de yurt dışına açılmaya başladı. Oralarda kazanılan paralar kentte yatırıma dönüşür oldu.

Erbil’de 630 konut

TMP Group A.Ş. de yurt dışında inşaat yapan İzmirli merkezi bir firma. Kuzey Irak’ta konut üretiyor. Erbil’deki 630 konutluk projesini tamamlayan grup, hemen yanı başındaki savaşa rağmen ikinci projesine başlamaya hazırlanıyor. TMP Group’un da ortağı olan Adnan Kılıçoğlu İnşaat’ın sahibi Adnan Kılıçoğlu ile hem yurt dışındaki yatırımlarını, hem de İzmir’de yürüttükleri projeleri konuştuk.
Yurt dışı açılımının dört yıl önce Ali Meriç, Barbaros Özyılmaz ve Mustafa Erdem’in de ortak olduğu TMP Group A.Ş.’nin kurulmasıyla başladığını anlatan Kılıçoğlu, yatırım bölgesi olarak Kuzey Irak’ı seçtiklerini belirterek, şu bilgileri verdi:

İkinci proje yolda

“Biz en riskli dönemde gittik ve şu anda orada önemli bir noktaya geldik. Erbil’deki ilk projemiz ‘Pluslife Erbil’... 630 daireden oluşuyor. 91 milyon dolar değerinde. İlk etabına 2011’de başladık ve geçen yıl 300 konutu tamamladık, şu anda orada yaşam başladı. İkinci etap inşaatımız ise devam ediyor. Bunun yanında iki ay içinde yeni bir projeye daha başlıyoruz. ‘FM Plaza’ ana yola cepheli tek blokta toplam 152 rezidans, ofis ve üç mağazadan oluşuyor. Toplamda 20 milyon dolarlık bir yatırım.”

Yazının Devamını Oku

Bu otelin konukları milyon dolarlık

29 Haziran 2014

UFUK Kurtlar. Asıl mesleği gümrük müşavirliği. Yoğun tempolu ve stresli iş hayatında nefes almak için 15 yıl önce yarış atı alır. Bu adımı aslında hayatının da akışını değiştirir. 2003’te de radikal bir kararla mesleği bırakarak Ayvalık’a yerleşir. Atları için de Dikili Bahçeliköy’den bir çiftlik alır. Yeni Zelanda, Avustralya ve İspanya’da yaygın olan, denizde antrenman yöntemiyle atlarını çalıştırır. Ve dışarıdan da talepler gelince bir ilk imza atarak ‘at oteli’ kurar. Kurtlar, 7 yıldır bu otelde sezon boyunca hipodromlarda dört nala koşarak strese giren, yorulan, motivasyonu azalan, sakatlık ya da kilo problemi yaşayan safkan Arap ve İngiliz yarış atlarını konuk ediyor. Denizde uyguladığı antrenman programıyla da milyon dolarlık atları yeni yarışlara hazırlıyor.

Türkiye’nin, hatta dünyanın en ünlü sahillerinden Sarımsaklı ve Altınova’nın hemen arkasındaki Bahçeliköy’deki 21 odalı otelin kurucusu Kurtlar ile saat 09.30’da başlayan ve ne zaman biteceği belli olmayan antrenman arasında konuştuk. Sahibinin kimi zaman milyon dolarla ifade edilen yatırımlarını misliyle geri döndüren atlar için, tabir yerindeyse, tatil köyü kuran Ufuk Kurtlar, gümrük müşavirliğinden atçılığa geçişini şöyle anlatı:

Hayatını değiştiren karar“İstanbul’da gümrük müşavirliği yapıyordum. Stresli ve yoğun tempoyla çalışıyordum. Atlara karşı hep merakım vardı. Ve bu merak zamanla stres atmamın anahtarı oldu. Yaklaşık 15 yıl önce bir safkan Arap atı ve tayı aldım. Bu, hayatımın da akışını değiştirdi. Bir taraftan gümrük müşavirliği devam ediyordu. Öte yandan atımı yarışlara sokmaya başladım. Ve zamanla da at sayım 6’ya ulaştı. Bende o yıllarda mesleğimi bırakarak Ayvalık’a yerleşme kararı aldım. Atlar için de bir çiftlik satın aldım.”

İş kapısı oldu

Yazının Devamını Oku

Deriyle emekledi pamuk ve unla yürüdü bakır ve kağıtla koştu şimdi de teknolojiyle uçacak

22 Haziran 2014

HER şey Cafer Sadık Abalıoğlu’nun babasının vefatı üzerine, ‘baba tezgahında’ dericilik yapmasıyla başlar. Çok heveslendiği üniversite eğitimini yarım bırakarak 1941’de Denizli’ye dönen Cafer Sadık Abalıoğlu, ağabeyi Baki Abalıoğlu ile ticarete atılır. Önce un, sonra çırçır fabrikası işletmeciliğinin yanına zamanla şeker, tuz gibi temel tüketim ürünlerinin satışı, akaryakıt, lastik ve otomotiv bayilikleri eklenir. Tarih 1966’yı gösterdiğinde abi-kardeş ortaklığı uzlaşıyla sonlandırılır. Bu karar, 1994’te vefat eden Cafer Sadık Abalıoğlu’nun oğulları Mehmet Ali ve İsmet Abalıoğlu’nun hayatına yeni sorumluluklar getirir. 19 yaşındaki Mehmet Ali ve 15 yaşındaki İsmet Abalıoğlu, babalarının aksine eğitime son vermeden iş dünyasına atılır. Abalıoğlu Holding’in patronları M. Ali Abalıoğlu ile İsmet Abalıoğlu, bugün bakırdan kağıda, tekstilden enerjiye, perakendeden madene 6 ana sektörde faaliyet gösteren kurumu önemli bir aktör haline getirdi. Yurt içinin yanı sıra Romanya, İtalya ve Mısır’da da yatırımları bulunan holding, şimdi de Amerika yolcusu. Holding bünyesinde yer alan Er-Bakır, yıl sonuna kadar ikinci fabrikasında üretime hazırlanıyor. Büyüme stratejisini teknoloji odaklı belirleyen holding, ayrıca geçen yıl sattığı Dentaş’ın oluklu mukavva kısmından gelen sermayesini de yeni bir iş koluna aktarmayı planlıyor.
Abalıoğlu Holding’i hem iç piyasada, hem de yurt dışında önemli bir güç haline getiren Yönetim Kurulu Başkanı M. Ali Abalıoğlu ve Başkan Yardımcısı İsmet Abalıoğlu ile ‘Anadolu Kaplanı’nın başarı öyküsünü, hedeflerini konuştuk.

Ortaklıklarla büyüyor
Abalıoğlu Holding’in başarısının belki de en önemli noktası ‘ortaklık’ kurarak büyümesi. Aslında 1966’daki Abalıoğlu ailesi ortaklığa son verme sürecini saymazsak, kurum Ege’nin pek de alışık olmadığı ortak iş yapma kültürüyle gücüne güç katarak yoluna devam ediyor. M. Ali Abalıoğlu, o süreci şöyle anlattı:
“Rahmetli babam Cafer Sadık Abalıoğlu, dedemin vefatıyla, 1941’de eğitimine son vererek iş hayatına adım atmış. Ağabeyiyle 1944’te enişteleri Hacı Ahmet İnceoğlu ile un fabrikası kurarlar. 1951’de çırçır fabrikasının hayata geçmesiyle tekstil sektörüne adım atılır. 1966’da ise ortaklığa son verme kararı alındı. Biz çırçır fabrikası ve birkaç ticari faaliyetle yolumuza devam ettik. Ben 19, İsmet 15 yaşındaydı. Biz babamız gibi eğitimimizi sonlandırmadık. İkisini bir arada yürüttük. Tabii daha öncesinde aile şirketlerinde ‘esnaf ağzını’ öğrenmek adına Denizli çarşıdaki iş yerlerimizde çırak olarak çalışmıştık.”

Yazının Devamını Oku