YILA faiz artışıyla ‘Merhaba’ diyen, sonrasında Türkiye’yi sarsan operasyonların etkisinde kalan ve seçimlerle beklemeye geçen gayrimenkul sektörü, 2014’ün ikinci yarısında tekrar toparlanmayı başardı. Yılın ilk yarısını düşüşle kapatan sektör, son aylarda yaptığı satışlarla, bir önceki seneye kıyasla az da olsa büyümeyle kapattı. Ege’nin 8 kenti, TÜİK verilerine göre 2014’ün 11 ayını yaklaşık 160 bin konut satışıyla kapattı. 2013’te ise satılan konut 158 bindi. Yani 2014’ün 11 aylık performansında bir önceki döneme kıyasla yaklaşık yüzde 1’lik artış görünüyor. Ege, 2013 toplamını ise 175 bin konut satışıyla kapatmıştı. 2014’te aralık satışlarının eklenmesiyle benzer bir sayıya ulaşacak görünüyor.
2015 nasıl olacak?
Evet, herkesin merak ettiği soru bu... 2015 nasıl olacak? 2015 riskli bir yıl. Yine bir seçim var. Hal böyle olunca ister istemez piyasalar buna bağlı bir bekleme trendine girecek. Tabii riskin olduğu yerde fırsat da var. 2015 bu anlamda bonkör bir yıl... Faizlerde şimdilik bir değişiklik olmayacak gibi. Sektörü hareketlendirecek ise Ege’de bugüne kadar istenen noktaya ulaşmayan kentsel dönüşüm olacak. Yine aynı şekilde yabancıların mülk edinmesi de 2015’in Ege için fırsatlar arasında yer alıyor. Yazlık bölgelerin dışında özellikle Yeni Kent Merkezi’nde yükselecek olan kuleler yabancıların dikkatini çekeceğe benziyor. Bu arada Ege’nin konuta olan talebi de oldukça canlı. 2015’te gayrimenkul yatırım fonlarının kurulması da Ege gibi gelecek vaat eden ve ciddi potansiyeller barındıran bir bölge için bol fırsat anlamı taşıyor.
İLKOKUL 3’te Bodrum’da bir ayakkabı ustasının yanında çırak olarak ilk iş deneyimini yaşar. Daha sonra bakkal ve manav olan babasının yanında çalışır. Bu, liseyi bitirene kadar devam eder... O yıllarda Amerika’nın efsane başkanı John F. Kennedy’nin hayatını okur. Fakir bir aileden gelen ve 17 yaşında Amerika’ya göç eden babası Joseph P. Kennedy’nin ‘30 yaşında milyoner olacağım’ sözünü kendine hedef belirler. Bu hedef için çıraklıktan ustabaşılığa kadar birçok işte çalışır. Bir arkadaşıyla aldığı tekneyle ve 47 bin liralık borçla sünger avcılığı yapar. Buradan kazandığı parayla da 1968’de İzmir’de balast, 1980’de ise aydınlatma armatürleri ve komponentleri üretimiyle çalışma hayatına yön verir. 22 yaşında kendi işinin patronu olan Mustafa Cem, kurduğu Cemdağ Aydınlatma ile rol model aldığı baba Kennedy gibi, 30’lu yaşlarda milyoner olur. Bugün 30’un üzerinde ülkeye ihracat yapan Mustafa Cem, LED teknolojisiyle üretikleri armatürlerle 2015’te ciddi bir sıçrama yapmayı hedefliyor. Mustafa Cem’in gündeminde ayrıca 2015’te halka arz var.
İLKOKULDA ÇALIŞMAYA BAŞLADI
Hedefler belirleyip gerçekleştirmek adına gecesini gündüzüne katan, mücadeleci yapısıyla bilinen Cemdağ Aydınlatma’nın Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Cem’le girişimcilik öyküsü ve gelecek planlarını konuştuk. İlkokul 3’üncü sınıfta annesinin yönlendirmesiyle bir ayakkabı ustasının yanında çırak olarak çalışma hayatına ilk adımını atan Bodrumlu Mustafa Cem, bunu bugün tüm anne-babaların yapmasının önemine değinerek, o dönemi şöyle anlattı:
“Yaz tatilinde orada çalıştım. Bir yıl sonra ise bakkal ve manavı olan babamın yanında çalışmaya devam ettim. Bu liseyi bitirene kadar devam etti. Liseyi de İzmir’de okudum. Ticaret lisesi istiyordum, ama orada yer kalmadığı için Mithatpaşa Sanat Okulu’nda torna tesviye bölümüne gittim. Lisenin ardından da bir iplik fabrikasında işe girdim. Bir ustabaşının yanında oradaki makinelerin bakımıyla ilgilendim. 6 ay burda çalıştım. Daha sonra ise uzaktan akrabamızdan iş teklifi geldi. Floresan için balast üretiyordu. Ben de orada çalışmaya başladım. Bir yandan da akşamları üniversitede makine mühendisliği okuyordum.”
SON yıllarda İzmir’de gayrimenkul sektörü oldukça hareketli bir dönem yaşıyor. Özellikle İzmir’in Manhattan’ı olarak adlandırılan Bayraklı-Turan aksında projeler hızla yükseliyor. Yenileri de yolda. Bunlardan biri de 2015’in ilk çeyreğinde temelinin atılması planlanan Küçükbay Grubu’nun 52 katlı kulesi. Yüzde 30’u konut, yüzde 70’i ofis olarak tasarlanan ve 3 yılda tamamlanması hedeflenen proje, ultra lüks yapısıyla dikkat çekiyor. Projenin değeri de bunu yansıtıyor: Tam 250 milyon dolar... Yeni kent merkezindeki arsalarla ilgili sessizliğini koruyan Küçükbay Grubu, gayrimenkul sektörüne iddialı giriş yapmaya hazırlanıyor. Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Küçükbay’la hem yeni projelerini, hem de bir süredir ilgilendikleri ‘Basmane çukuru’ olarak anılan Dünya Ticaret Merkezi’nin bulunduğu alanla ilgili düşüncelerini konuştuk. Yeni Kent Merkezi’nde bulunan Başarı Okulları’nın arazisinde yapacakları proje için ruhsat aldıklarını söyleyen Küçükbay, şu bilgileri paylaştı:
52 KATLI KULE OLACAK
“52 katlı bir proje. 90 bin bürüt kullanım alanı olacak bir yapı. 2015’in ilk ya da ikinci çeyreğinde temel atmayı planlıyoruz. Bu projeyi İstanbul’dan sektöründe iyi olan bir markayla birlikte yapmak istiyoruz. Şu anda 3 firmayla görüşme halindeyiz. Yakında kararımızı vereceğiz. İstanbulluların İzmir’e yoğun ilgisi var. Biz de bu ilgiyi değerlendirelim istedik. Daha sonra bu işin işletmesi de önemli olduğu için iyi bir markayla partnerlik yapmak istiyoruz.”
DEĞERI 250 MILYON DOLAR
Yüzde 30’u konut, yüzde 70’i ofis olarak tasarlanan ve 3 yılda tamamlanması planlanan projenin ultra lüks olacağını ifade eden Ahmet Küçükbay, “Çok ferah bir yapı olacak. Bu nedenle üretim maliyetleri biraz yüksek. 250 milyon dolar gibi bir değer öngörüyoruz. Metrekare fiyatlarının 4 bin dolardan başlayacağı bir proje olacak” dedi.
5 YILLIK VADESİ VAR
GİRİŞİMCİLİK öyküsü denizcilikte başlayan ve turizmle devam eden Karadenizli bir ailenin ikinci kuşak temsilcisidir... İngilizce işletme okumasına rağmen kariyerine turizm alanında yön vermeye karar verir. İşi öğrenmek için de aile şirketinde en alt kademede çalışmaya başlar. Bulaşık da yıkar, yatak da yapar... Patronun oğlu diye hiçbir ayrıcalık gösterilmez. 1998’de adım attığı sektörde basamakları birer birer çıkar ve 25 yaşında genel müdür olur... Bir yandan aile şirketi olan Haliç Otelcilik’teki görevine devam eden Uğur Morgül, 2012’de de kendi otellerinin patronu olma düşüncesiyle yeni bir yol seçer. Dila Otelcilik’i kuran Morgül, Çeşme’de ‘Aşk Oteli’ olarak bilinen Sisus’u satın alır. Butik otelcilik alanında büyümeyi hedefleyen Uğur Morgül, Sisus’u önce ulusal, ardından da uluslararası bir marka haline getirmeyi planlıyor.
Dila Otelcilik Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda Haliç Otelcilik Genel Müdürü olan Uğur Morgül ile turizm sektöründeki büyüme hedefleri ve girişimcilik öyküsünü konuştuk. Aslen Rizeli olan ve İstanbul’da yaşayan Uğur Morgül, son yatırımla birlikte de artık İzmirli...
Her birimin suyunu içti
Ailenin Türkiye’nin ilk armatörlerinden olduğunu anlatarak söze başlayan Uğur Morgül, denizlerde başlayan öykünün daha sonra yumurtaları ayrı sepetlerde taşıma felsefesinden hareketle turizm sektörüne yatırım yapıldığını söylüyor. Tabii daha sonra denizcilikten çıkılarak bütün ağırlık turizme kaydırılmış. Uğur Morgül, iş hayatına adım atma sürecinin ise şöyle anlattı:
“Aslında çocukluk yıllarında babamla çok işe gitmişliğim var. Dolayısıyla genlerde bir girişimcilik ruhu hep vardı. İngilizce işletme mezunuyum. Bende aile geleneğinden hareketle turizmde yoluma devam etmek istedim. Burada da sektöre alaylı olarak girdim. Otelciliğin en alt kademesinde işe başlayıp, her birimin suyunu içmiş biriyim. Yeri geldi bulaşık yıkadım, yeri geldi yatak düzelttim. Ve hiçbir zaman patronun oğluyum diye bana bir ayrıcalık gösterilmedi. Bütün basamakları birer birer çıktım. Finans müdürlüğü ve en sonunda da grubun genel müdürü oldum. Ataerkil bir aileden geliyorum. 14 yılda kendimi kanıtladığım için de yaptığım yatırımın arkasında duruyorlar. 2012’de aile şirketinin dışında kendi otelimi kurma düşüncesi ortaya çıktı. Bu düşüncemi hayata geçirirken ailemin desteğinden güç aldım.”
Turizmin mantığı değişti
2012’de yeğeni ile birlikte Dila Otelcilik’i kuran Uğur Morgül, o dönem Terbay Grup’tan Çeşme’deki Sisus Hotel’i 10 yıllığına kiralayarak kendi otelinin patronu olma hayalini hayata geçirdi. Morgül, “İlk başta kiralama yoluna gittik, ama daha hem markayı hem de oteli satın aldık. Artık turizmin mantığı değişiyor. İnsanlar artık kendilerini ayrıcalıklı hissettikleri butik çözümler sunan tesisleri seçiyorlar. Sisus da butik tarzıyla bu amaca uygun tesis. Sisus modeli Türkiye’de bir başarı örneği... 82 odası olan bir tesis. Yüzde 40 yabancı kitleye hitap ediyoruz.
ÇEKİRDEKTEN esnaftır... Bir yandan okur, bir yandan da ticaretle uğraşır. Üniversitenin ardından da baharat ve kuru yemiş üzerine perakende marketler işletir. 2000’li yıllarda ise bu işleri daha da ileri taşımak ister. Ve Kütahya Gediz’deki ‘Azmanlı Doğal Ev Tarhanası’ ile tanışır. Pazarlamasını üstlendiği markayı, bir yılda 7 kat büyütür. Ama daha üretim kısıtlı kalınca kendi tesisini kurar. ‘Tombul Tarhana’ ile geleneksel tadın yok olmaması adına sektöre adım atan Kemal Çeltik, 2009’da da kızı için ürettiği bebek tarhanasını pazara sunar. Bugün Kütahya’da yılda yaklaşık 250 ton üretim yapan Çeltik, tarhanayı market raflarına sokmayı başardı. Yurt dışına da ürün gönderen Kemal Çeltik’in en büyük hedefi ise geçmişte gariban sofralarını süsleyen tarhanayı lüks restoranların menüsüne sokmak.
Çeltik, tarhanayla yatıp tarhanayla kalkan bir girişimci. Rüyalarında bile tarhana görüyor. Tarhana sevdalısı Kemal Çeltik’le girişimcilik öyküsünü, sektörü ve hedeflerini konuştuk.
Neden Tombul markası?‘Ruhumuzda bir ticaret sevdası var’ diyen Kemal Çeltik, o süreci şöyle anlattı:
“Aslen Ispartalıyım. Küçük yaşlarda dedemin dükkanında çalışarak iş hayatına adım attım. Esnaflığı ondan öğrendim. Okuldan artan zamanlarımda hep çalıştım. Çekirdekten esnaf yetiştim. İktisat mezunuyum. Baharat ve kuru yemiş üzerine perakende marketler işlettim. Ama 2000’li yıllarda daha ileri gitmek gerektiğini düşündüm ve bu dönemde tesadüf eseri Kütahya Gediz’deki Azmanlı Doğal Ev Tarhanası ile tanıştım. Benden pazarlama desteği istediler. Türkiye distribütörlüğünü aldım. Ve bir yılda ciddi satış yaptık. 7-8 kat büyüttüm onları. Bir sonraki yıl ise üretimi artıramayacaklarını söylediler. Ben onların da desteğiyle yanıma bir ortak alarak Kütahya Tavşanlı’da kendi tesisimi kurdum. ‘Tombul’ markasıyla üretime koyulduk. Bu ismi tercih etmemin iki nedeni vardı. Birincisi kulağa sevimli gelmesi, diğeri ise hafızalarda kalması... Üretim yerimiz Tavşanlı, şirket merkezimiz İzmir. Annelerimizin yaptığı geleneksel tarhanayı üretiyoruz. Bu işe girmemin ve büyük bir sevdaya dönüşmesinin nedeni de bu zaten. Yeni kuşak bunu yapmıyor. Annelerden sonra bu işi devam ettirecek bir kuşak yok artık. Biz de bu lezzetimiz yok olmasın diye bu işe soyunduk. ”
KIZI İÇİN BEBEK TARHANASI ÜRETTİ2009’da piyasa çıkan bebek tarhanasının öyküsünü de Kemal Çeltik, şöyle anlattı:
TUTKULARINIZ bir gün sizi girişimci yapabilir. Bunun en iyi örneği de Kenan Doğan... Artvinli öğretmen bir babanın oğlu olan Kenan Doğan’ın ilkokul yıllarındaki en büyük tutkusu gofrettir. Gofret alabilmek için su satar. Liseyi bitirene kadar da yaz tatillerinde farklı işlerde çalışır... Hatta lisedeyken karpuz satarak babasından daha çok para kazanır. Üniversitede de boş durmaz. Bahar şenliklerinde tişört satar. Hayatındaki en büyük girişimciliği bu yıllarda öğrenen Kenan Doğan, 23 yaşındayken temizlik hizmeti veren şirketini üniversiteden sınıf arkadaşıyla kurar. 1999’da ise yoluna tek başına devam eder ve Doğankoç Özel Güvenlik’i kurar. Ağırlıklı emekli polis veya askerlerden oluşan sektöre bir edebiyatçı olarak adım atan Doğan, ortaya koyduğu farkındalıkla önemli bir aktör oldu. Doğan, şimdi de Ar-Ge ve bilişim merkezi kurdu. 2015’te devreye girecek merkezde yazılım ve donanım üretilecek. Yüz tarama sistemyile anında analiz yapacak yeni sistem, hırsızlara göz açtırmayacak gibi. Doğan’ın gündeminde, yurt dışına açılmak da var.
Bugün bünyesinde 4 şirketin bulunduğu Doğankoç Şirketler Grubu’nun yönetim kurulu başkanı Kenan Doğan’la hem girişimcilik öyküsünü, hem de güvenlik alanında hayata geçirmeye hazırlandığı ilkleri konuştuk.
AİLESİNDEN GİZLİ SU SATTI
Aslında Kenan Doğan’ı girişimci yapan ya da kendi işinin patronu olmaya götüren şey, tüketmekten büyük keyif aldığı gofret:
“Babam öğretmendi. İlkokulu bitirene kadarda memleketimiz Artvin’de görev yaptı. O yıllarda en büyük tutkum gofretti. Babam her maaş döneminde en büyük parayı bana verirdi. Ben de 4-5 arkadaşımla koca bir gofret kutusu alıp, 2 saatte tüketirdik. Tabii kalan günlerde gofretsiz kalmamak adına para kazanmam gerektiğini düşündüm. Ve bir 19 Mayıs’ta, evdeki termosu buzlu suyla doldurup tören alanında sattım ve gofret alacak para kazandım. Tabii bunu ev halkından gizli yaptım. Çünkü dedem bir dönem Adalet Partisi’nden belediye başkanlığı yapmıştı. Dolayısıyla su satmam pek hoş karşılanmayabilirdi. Babamın görevi nedeniyle ortaokulu Nevşehir, liseyi ise Bursa’da okudum. Burada da yaz tatillerinde hep çalıştım. Birçok iş yaptım. Lisede de Bulgaristan’dan gelen göçmenlerden oluşan bir sınıftaydım. Onların da paraya ihtiyacı vardı. Birlikte karpuz satıyorduk. Hatta öyle bir noktaya geldi ki bir dönem hali biz yönetiyorduk. Babamdan bile çok para kazandım o dönem.”
DÜNE kadar hayatımızda pek olmayan bir konut tipiydi 1+1... Ama gençlerin tek başına yaşama isteği ve üniversiteli öğrenci sayısının her geçen gün artmasıyla sektörün bir anda gündemine oturdu. Önce İstanbul’da başlayan bu akımı, 2007’de İzmirli iş insanı Yücesoy Mühendislik Yönetim Kurulu Başkanı Cem Yücesoy da fark eder. Ve İzmir Buca’da öğrenciler için 1+1 konut yapmak için şirketin kurucusu inşaat mühendisi babası Cemal Yücesoy’a gider.
Babanın, “Öğrenciye ev mi satacağız? Öğrencide para mı var?” şeklinde bir yaklaşımı olur. Ama Cem Yücesoy, babasını ikna eder ve 2008’de ilk yaptıkları 1+1 dairelerin tamamını bir gecede satar.
Sadece Buca’da 10 bin “Tabii bunları öğrenciler almadı” diyen Cem Yücesoy, o süreci şöyle anlattı: “Bu tip konutları yatırımcılar aldı ve öğrencilere kiraya verdi. İyi bir yatırım enstrümanı oldu. 2008-2012 arasında Buca’da çoğunluğu 1+1 olmak üzere 550 konut ürettik. İzmirli müteahhitler, ‘Bu iş tutmaz. Kim alır bu kadar küçük evi?’ diye tavır takındılar. O yıllarda daha geniş evler modaydı. Ama bizim yaptığımız konutların bir gecede satılması ve büyümemizi görenler 2009’dan sonra büyük konutları bırakıp 1+1 daireli projelere yöneldiler. Bugün Buca’da 10 bine yakın 1+1 daire olduğu tahmin ediliyor.”
1989’da kurulan ve birçok önemli taahhüt işinde imzası bulunan Yücesoy Mühendislik, 1+1 konut tipinin dışında İzmir’de ses getiren çeşitli projelerde de yerini almış durumda. Devam eden projelerinin yanında bugünlerde Yücesoy Mühendislik, yine öğrencileri ve yatırımcıları yakından ilgilendiren bir projeyi hayata geçirdi.
Kira garantisi sunuyor
AMACI yaz tatillerini değerlendirmekti. 12 yaşında Karşıyaka Avcılar Kulübü’nde komi olarak çalışmaya başladı. Aslında gözü mutfaktaydı. Ama hemen geçmek mümkün değildi. Şans bu ya, mutfaktaki bir personelin işten ayrılması onu istediği alana taşıdı. Önce kalfalığa, oradan da farklı mekanlarda aşçıbaşılığa kadar yükseldi. Birçok restorana şef ve yönetici oldu. Binali Yılmaz’ın aklında artık kendi mekanını işletmek vardı... Ve 1996’da açtığı Baca Restoran’la, ‘kendi mutfağının patronu’ olma hayalini gerçekleştiren Yılmaz, bugün 4 mağazaya ulaştı. Hedefi ise 2015’de Baca’yı zincir haline getirmek. Tabii İzmir’de pek alışık olmasak da ortaklı bir yapıyla yürüttüğü Tepekule Kongre Merkezi’ndeki catering hizmetleri ve a7 Şehir Kulübü’nün işletmesiyle, Ayvalık’taki Miranda Zeytin Ürünleri var. a7 Şehir Kulübü ve Miranda’da mağazalaşma düşüncesi bulunuyor. Miranda’yı 2015’te İstanbul’a taşımak istiyor.
YAZ TATİLLERİNİ DEĞERLENDİRECEKTİ1981’de mutfağa ilk adımı atan ve o günden bu yana hep farkındalığın peşinde olan bir isim Binali Yılmaz... Hem Baca, hem de ortak olduğu diğer çalışmalarıyla ilgili girişimcilik öyküsünü ve hedeflerini konuştuk... Erzurumlu işçi bir babanın oğlu olan Yılmaz, yaz tatilini değerlendirip ev ekonomisine katkı için çalışmaya karar verir:
“1981’de Karşıyaka Avcılar Kulübü’nde işe başladım. Önce komi olarak çalıştım. Ama gözüm mutfaktaydı. Bu talebimi ilettiğimde ise ‘Oraya öyle hemen geçilmiyor’ denildi. Ailede aşçı olan kimse yoktu ama benim mutfağa ilgim vardı. Tam bu sırada mutfaktan biri ayrıldı. Hem komilik yaptım, hem de mutfağa yardım ettim. Daha sonra tamamen mutfağa geçtim. Burada iki yıl çalıştım ve kalfalığa kadar yükseldim. Tabii yaz tatilini değerlendirmek diye başladım. Ama okulu bırakıp çalışma hayatında yerimi almayı tercih ettim.”
KENDİ MUTFAĞININ PATRONU
Daha sonra farklı mekanlarda çalışan ve aşçıbaşılığa kadar yükselen Binali Yılmaz, birçok restoranın mutfağının kurulmasında görev alır. Şef ve yöneticilik yapar... Ama artık kendi işinin patronu olmak ister ve 1996’da İzmir Gıda Çarşısı’nda Baca Restoran’ı açar. Yılmaz, “İlk etapta bir ortağım vardı. Ama bir yıl sürdü. Yoluma tek başıma devam etme kararı aldım. 1999’da Narlıdere’de Divan Şark Sofrası’nı açtım. Burasını 1,5 yıl işlettik ama gece bekçisinin ihmaline bağlı bir yangın yaşadık. Bir gece mekan yok oldu. Üstelik yılbaşından bir gün önceydi. Büyük bir organizasyon yapacaktık ama olmadı. Bu yangın bize büyük zarar verdi. Burayı tekrar devam etmedik. Yenişehir’deki Baca ve 2001’de Çankaya’da açtığımız Baca Cafe ile yola devam kararı aldık. 2013’te Çiğli Baca Express ve bu yıl Gıda Çarşısı Baca Cafe/Bistro’yu açtık. Çiğli’de de pastacılık kursları verdiğimiz Baca Atölyemiz bulunuyor.”