Buna bir de Çanakkale Boğazı’na yapılması planlanan köprü projesi eklenince gözler Çanakkale’ye çevrilmiş durumda. Bunun en bariz yansıması da gayrimenkulde görülüyor. Kentte ardı ardında konut projeleri yükseliyor. Bu, TÜİK rakamlarına da yansımış durumda. 2015’in ilk 10 aylık verilerine bakıldığında Çanakkale’de 9 bin 878 konut satışı gerçekleşmiş. Bir önceki yılın aynı döneminde göre yüzde 20’ye yakın büyüme söz konusu. 2014’ün 10 aylık satış verisi 8 bin 253. Tabii bu yıl satılanların da 5 bini ilk satış olması ayrı önemli. İldeki gayrimenkul hareketliliğinin fitilini ateşleyenlerden Miller Holding’in Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Can Mildon’la hem sektörün Çanakkale’deki durumunu, hem de şirketin yatırım planlarını konuştuk.
ŞEHİR HAREKETLENİYOR
Holdingin 7 ana sektöründen biri olan inşaata 2012’de Miller Yapı olarak adım attıklarını söyleyen Mildon, Çanakkale gayrimenkulde boşluğu gördükleri için bu alana yatırım kararı aldıklarını aktardı, şöyle devam etti: “Bir yandan kamu yatırımları var. Hem üniversite, hem de devlet hastaneleri... 500’er yataklı hastane yapılıyor. Her ikisinde de hem organ nakli, hem de genetik laboratuvarı olacak. Ayrıca Çanakkale’nin 1/100.000’lik planları yapıldı. Kentin 2040 projeksiyonu belirlendi. Gelibolu-Lapseki arasına köprü yapılacak. 2016’da da ihalesinin yapılması bekleniyor. Bunun yanında Marmara’nın etrafında ring seferi yapacak demiryolu projesi bulunuyor. İzmir-İstanbul Otoyolu projesi var. Tüm bunlar gelecekte Çanakkale’yi farklı noktalara getirecek şeyler. Kaliteli göç alan bir şehre dönüşecek. Zenginlik, huzur, ticaret ve doğallık arayanların kenti olacak. İşte tüm bu verilerin ışığında inşaat sektöre girme kararı aldık.”
400 konutluk 3 proje
İnşaat sektörüne lüks bir proje olan ‘Miller Style’ ile adım attıklarını hatırlatan Can Mildon, “Çanakkale’de yapılmayanı yaptık. Rezidans mantığını gerçek anlamda kente getirdik. 128 dairelik projeydi ve ses getirdi. Bizden sonra da lüks konut üretim konusunda projeler yükselmeye başladı. Sektör hareketlendi. Şimdi biz de yeni ve farklı projelerle yolumuza devam ediyoruz. 400 dairelik 3 projemiz var. Birinin inşaatı başladı. Diğerleri de yakında başlayacak. Bu kez site mantığıyla projeler oldu. Fiyatı da biraz daha uygun hale getirdik” dedi.
YURTDIŞINA DAKAR'DAN AÇILACAK
İlkokul 5’te açık hava sinemasında çiklet satarak girişimciliğin fitilini ateşleyen Mehmet Öngen, avukatlıkla başlayan profesyonel iş hayatına daha sonra turizmi ekler. Öngen Country Hotel ile farkını ortaya koyan, en büyük otel zincirlerinden Ramada’yı ikna eden Mehmet Öngen, Mart 2016’da Edremit Güre’de Ramada’nın dünyadaki ilk termal otelini açmaya hazırlanıyor. Girişimcilik serüveninde hep farkındalık yaratan işlere imza atan Öngen’in gelecek planları arasında ise artık kitap bulunuyor.
Yazın sattığı meyvelerle okudu
Mehmet Öngen, yerlisi olduğu Yeşilyurt Köyü’nün geleneksel dokusunun korunmasında hukukçu ve çevreci kimliğiyle uzun yıllar mücadele eden biri. Ve bu misyonla 1995’te temelini atıp 2000’de açtığı Öngen Country Hotel ile köyü turizmle tanıştıran isim olan Öngen’le hem girişimcilik öyküsünü, hem turizm sektörünün durumunu, hem de gelecek planlarını konuştuk.
Çanakkale Ayvacık’ın Yeşilyurt Köyü’nde geçimini zeytincilikle sağlayan bir ailede büyüyen Mehmet Öngen, ilkokul 5’e gittiği dönemde babasının aldığı bir kutu çikleti açık hava sinemasında satarak ilk parasını kazandığını söylüyor. Öngen, öyküsünü şöyle sürdürdü:
“Bunu benden ne babam, ne de bir başkası istediği için yapmadım. Tamamen yapı meselesi. Bu girişimci ruhla da 14 yaşımdan itibaren babamdan harçlık almadım. Ortaokulu bitirdiğim yaz. 70’lerin başı. Tarladan, bağ-bahçeden topladığım meyveleri yol üstünde kurduğum tezgahta satmaya başladım. Bunu liseyi bitirinceye kadar yaptım. 3 aylık meyve satışından kazandığım parayla 8 aylık okul harçlığımı çıkarıyordum. Tabii babama da destek oluyordum.”
Çeşme’de tekstil ürünlerinin satışının yapıldığı bir mağaza açar. Ejder Gören de zamanla işe dahil olur. Ancak, sezonluk iş yapmanın verdiği sıkıntıyla Gören kardeşler, yeni arayışlara girer. İzmir’de bir pizza zincirinin bayiliğini alarak tekstilden gıdaya geçiş yaparlar. 13 yıllık serüvenin ardından da Gören kardeşler, bu kez de kendi markalarıyla yola devam etmek ister. Ve Breadli ortaya çıkar. Bugün 3’ü İzmir’de, 1’er tane de Bursa ve Bolu’da olmak üzere toplam 5 mağazayla yollarına devam eden Gören kardeşler, 2016’da bunu 15’e çıkarmayı planlıyor. Orta vadede de en büyük farkındalıklarından olan soslarını market raflarına taşımayı hedefliyor, İlker ve Ejder Gören kardeşler...
İLK GİRİŞİM LİSE SONDA
Önce tekstil, ardından gıda ve en sonunda da Breadli ile kendi markalarını ortaya çıkaran GRN Gıda’nın kurucuları İlker ve Ejder Gören kardeşler, aslında bir yandan misafirlerini doyururken diğer taraftan da eğlendirmeyi kendilerine misyon edinmiş iki girişimci... Bu iki kardeşin hem girişimcilik serüvenini hem de gelecek planlarını konuştuk. İlk sözü ağabey İlker Gören alıyor. Girit’ten göç edip Çeşme’ye yerleşen bir ailenin fertleri olduklarını anlatan İlker Gören, dedelerinin Çeşme’de zeytinyağı fabrikasının bulunduğunu belirterek, sözlerine şöyle devam etti:
“Dedeme Yağhaneci Mustafa Gören denirdi. Hatta bugün Çeşme’de bulunan Yağhaneler Durağı’nın isim babası dedemin fabrikası. Babam da burada çalışmış. 1982’de ise fabrika kapandı. Babam da önce dolmuş, ardından İzmir-Çeşme arasında otobüs işletti. Bir süre sonra da emekli oldu. Ben de ilkokul beşte bir aile dostumuzun Kemeraltı’ndaki mağazasında çalışmaya başladım. İlk çıraklık günümde de tüm gün vitrin camı sildim. Liseye kadar her yaz orada çalıştım ve esnaflığı öğrendim. 80’li yılların sonunda, lise 3’te babamın katkılarıyla Çeşme’de turistlere yönelik tekstil ürünlerinin yer aldığı bir mağaza açtık. Sonra üniversite başladı. İktisat okurken evlilik ve askerlik durumları ortaya çıktı. Üniversiteyi bıraktım ve tüm enerjimi işime verdim. Zamanla Ejder de işe dahil oldu. Büyük bir markanın temsilciliğini aldık.”
İşte bu ve bunun gibi birçok sorudan hareketle mimar Alpay Demirci, ‘TİM Platform’u kurdu. Türkiye’de inşaata dair ne varsa bu platformda topladı. Gayrimenkul alıcısı, geliştircisi ve tedarikçisini bir araya getirdi. İnternet sitesinin en önemli orijinalliği de özellikle tüketiciye ışık olacak puan sistemi...
Evi neden puanlamasın?
Bugün izleyeceğimiz film için bile İMDb’den ‘Acaba kaç puan almış?’ diye bakıyoruz. O halde böyle bir dünyada satın almayı planladığımız ev ya da ürün için de neden bakmayalım? İşte Demirce Mimarlık’ın ortaklarından Alpay Demirci de kurduğu Türkiye İnşaat Merkezi (TİM) Platformu’yla tam da bu amaca hizmet verecek. “Türkiye’de inşaata dair ne varsa bu platformda yer alıyor” diyen Demirci, 1 Ocak 2016’da resmen hayata geçecek çalışmayla ilgili şu bilgileri paylaştı:
“3 yıl önce Facebook benzeri bir proje üzerinde çalışırken bu fikir ortaya çıktı. Bu bir yerde sosyal sorumluluk projesi gibi... İnşaatın tüm bileşenlerini bir havuzda topladık. Sektörün tüm aktörleri için bağımsız bir referans noktası oluşturalım istedik. Gayrimenkul arayışında olan ev sahibi adayları ve yatırımcılar ile nitelikli inşaat projelerini buluşturan, kıyaslama imkanı sunan, güvenilir olma ilkesiyle çalışarak bilgilendirmeyi amaçlayan bir referans merkezi ortaya çıktı. Her biri kendi alanında uzman, sektörde yıllardır başarılara imza atan mimar, mühendis ve gayrimenkul danışmanlarında oluşan 5 kişilik ekiple yol alıyoruz.”
OTOKONTROL MERKEZİ
Alpay Demirci, TİM Platformu’nun çalışma şekliyle ilgili şunları aktardı: “Sistemdeki proje, firma ya da ürün yıldız sistemiyle 1 ila 10 arasında puanlanıyor. Şu an beta olduğu için puanlamayı sistem yapıyor. Ulaşımdan kullanılan malzemeye, fiyattan zemine kadar onlarca sorudan oluşan bir parametre puanlama oluşturuyor. Sistem şu an 7.2’ye kadar puan yapabiliyor. Daha sonraki aşamada ise puanlamayı tamamen sektörle ilgili odalar, dernekler ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan bir kurul yapacak. Böylece proje ya da ürünün kalitesi artmış olacak. Artık bir işte en düşük maliyetli değil, en yüksek yıldızlı olan kazanacak. Özellikle tüketiciye büyük katkıları olacak. Sektörde bağımsız otokontrol merkezi olmaya talibiz. Bu bir yerde sivil GBT olacak. Merhum Barış Manço’nun dediği gibi, 10 puanı alan şampiyon olacak. Gelecekte burada online ihale de yapacağız.”
GÜNLÜK TRAFİK BİN KİŞİYE ULAŞTI
O da tercihini sanatkarlıktan yana kullanır. Ve 11 yaşında bir makine atölyesinde çırak olarak işe girer. Gündüz atölye, akşam ise okul vardır. Başarılı ve çalışkan biri olan Kenan Lider, 16’sında ustabaşı hatta atölyenin sorumluluğunu üstlenir. Asker dönüşü ise patronla ücret konusunda anlaşamaz ve 5 kat daha yüksek bir ücretle 6 ortaklı Tekbay’a transfer olur. 3 yıl sonra da ortaklar arasında çıkan anlaşmazlık ile satışa çıkarılan Tekbay’ı Kenan Lider, taksitle satın alır. İlk taksit düğün takılarıyla ödenir. Elektrik malzemeleri üreten Tekbay’ın ürün portföyünü geliştirmekle kalmaz değiştirir. Plastik ve metal alanında çeşitli firmalara fason üretim yapar. Kenan Lider, zamanla yan sanayinin yanında kendine ait bir ürünün de olmasından hareketle Türkiye’deki ilk yerli su pompasını ‘Quick’ markasıyla üretir. İşleri büyüten Kenan Lider, su sebilini de ürün grubuna ekler. Zaman zaman ticari kazalar nedeniyle sıkıntıya giren Kenan Lider, bugün su pompası ve ekipmanları, su sebilinin yanı sıra birçok sektör için yüzlerce çeşit plastik ve metal aksam üretiyor. Kenan Lider, 2016’da bir yandan atıl kapasitesini harekete geçirerek gaza basmaya hazırlanırken, diğer taraftan buzlaş makinesinin üretimini planlıyor.
SANATKAR OLMAYI TERCİH ETTİ
Daha çocukluğunda çalışkanlığıyla herkesi kendine hayran bırakan Kenan Lider, çırak olarak adım attığı iş dünyasında patronluğa kadar yükselen biri... Kenan Lider ile hem yeniden hayat verdiği Tekbay’ın gelecek planlarını hem de girişimcilik serüvenini konuştuk. Tuğla ocakları olan bir aileden gelen Kenan Lider, o süreci şöyle aktardı:
“Dedem Trabzon Of’tan çıkıp, önce Samsun, sonra İstanbul, en sonunda da İzmir’de tuğla ocağı işletmiş. Bir yandan da imamlık yapmış. 1957’de de vefat edince işin başına babam geçti. Tabii, ekonomik durumlar pekiyi değildi. Beş kardeşin ortancası ben de ilkokulu bitirdikten sonra, ‘oğlum okuyacak mısın yoksa sanatkar mı olacaksın’ sorusunu yöneltti babam. Ben de ‘baba sanatkar ne demek’ diye yanıt verdim. O da kolumdan tutup beni tuğla ocaklarında kullanılan makinelerin imalatını yapan arkadaşının atölyesine götürdü. İlkokula gittiğim dönemde Damlacık civarında bulunan atölyelerde demiri keserken akan sıvı çok hoşuma giderdi. Daha 11 yaşında aynı manzarayı babamın götürdüğü atölyede de görünce, ‘sanatkar olacağım’ dedim. Yaz boyunca orada çalıştım. O zaman yaptığım işin okulu olduğunu öğrendim. Annemden babama beni okula kaydettirmesini istedim, ama yanıt olumsuzdu. Bir yıllık çalışmanın ardından da Mithatpaşa Sanat Okulu’nda akşam eğitimine kaydoldum. Gündüz çalıştım, akşam ise okudum.”
Lisede de bu telsizden yola çıkarak Commodore 64’ler arasında kablosuz veri aktarımıyla ilgili çalışma yürütür. Bununla TÜBİTAK’tan teşvik ödülü alır. Mühendis olmayı kafasına koyan Ayhan Karazeybek, Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik Haberleşme Mühendisliği’ni kazanır. Orada da boş durmaz. Yüksek lisans için döndüğü İzmir’de hem okur hem de Vestel’in AR-GE’sinde çalışır. İki yıllık deneyimin ardından da 2003’te İstanbullu bir grup yatırımcıyla kendi işini kurar. İnovatif birçok ilke imza atan Ayhan Karazeybek, 2008’de İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün Urla’daki kampusünde bulunan İzmir Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nde Aydia Elektronik’i kurar. Burada da birçok patentli buluşa imza atan Ayhan Karazeybek, Türkiye’nin ilk yerli gingerini geliştirir. Hatta dünyadaki ilk güneş enerjisiyle çalışan iki tekerlekli denge taşıtında da Karazeybek’in imzası vardır. Bir yandan yerli gingerin ticari ürüne dönüştürülmesi için çalışmalar yürüten Ayhan Karazeybek, diğer taraftan ise dünyada bir ilk olacak medikal sektörüne yönelik projeye odaklanmış durumda.
O, ortaokul ve lise yıllarında arkadaşlarının tabiriyle ‘Mucit Ayhan’. Tabii, bu unvanın ya da lakabın haklı birçok nedeni var. Bugüne kadar hep farkındalık yaratan işlere imzasını atan Aydia Elektronik’in kurucusu Bilgisayar Yüksek Mühendisi Ayhan Karazeybek ile hem girişimcilik serüvenini hem de gelecekte ses getirecek projelerini konuştuk.
LİSEDE TEŞVİĞİ KAPTI
Aslında aileden kimsenin elektronikle ilgili bir bağı yok. Bu merakı etrafındaki elektronik aletler kamçılamış. Ayhan Karazeybek, öykünün devamını şöyle anlattı:
“Çocukluk yıllarımda elektronik bir şeyleri açıp, incelemeye çok meraklıydım. Tabii, kimi zaman açtığım cihazı toparlayamazdım. Büyüklerden de ‘bunu da bozdun’ diye az fırça yemedim. Ortaokul yıllarında ise halk bandı telsizlere merak sardım. Hobi olarak onları yapmaya başladım. İzmir Çamlaraltı Lisesi’ne gittiğim dönem ise okulun bilgisayar laboratuvarında Commodere 64’ler vardı. Telsiz deneyiminden faydalanarak bunlar arasında kablosuz veri aktarımı yapmak gibi bir işe giriştim. Daha sonra da fizik dalında proje olarak TÜBİTAK’a sunduk. Ankara’ya sergiye götürdük ve teşvik aldı. Bu beni daha da heveslendirdi. O zaman mühendis olmayı kafama koymuştum ve Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik Haberleşme Mühendisliği’ni kazandım. O yıllarda da boş durmadım. Basınca duyarlı güvenlik sistemlerini geliştirdim. Bitirme tezim de kablolu vinçleri kablosuz hale getirmek üzerineydi.”
İzmir’de son dönemde yaptığı projelerle adından söz ettiren Musa Çiçek İnşaat da gelecek plan ve hedeflerini bu akıma göre belirliyor. Bulunduğu bölgeye farklı bir sinerji katan ‘Boliva Bornova’nın bu yıl teslimini sağladıklarını anlatan Genel Müdür Mehmet Akif Küçük’le sektörü, hem de projelerini konuştuk. Tüketicinin internette geçirdiği sürenin her geçen gün arttığına dikkat çeken Küçük, bu kanalı kullanarak müşterin beklenti, istek ve önerilerini ölçtüklerini belirterek, şöyle devam etti:
Tüketiciye soruyoruz
“Tüketiciye, ‘Hangi bölgeye yatırım yapalım?’ diye soruyoruz. Çıkan sonuca göre de lokasyon seçiyoruz. Bunun yanında İzmirlilerin nasıl bir ev hayal ettiklerinden, sosyal donatılarda neler olmasının onları mutlu edeceğine kadar bir dizi soruyla projelerimize şekil veriyoruz. Aslında tüm bu soruların cevabından, projeye göre müşteri arama devrinin kapandığı ve müşteriye göre proje üretme devrinin başladığı sonucunu çıkarıyoruz. Musa Çiçek İnşaat olarak gelişime açık yapımızla sektöre daha fazla ne katabiliriz sorusunun cevabına aslında yaptıklarımızla şahit olduk.”
ÇELİKTE EN YÜKSEK YAPI
Şirketin 2016 hedeflerine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Mehmet Akif Küçük, orta vadeli planlar dahilinde Bayraklı’da Avrupa’nın en yüksek çelik konstrüksiyon yapısına başlayacaklarını söyleyerek, “Balon konutla ekonomik durgunluk söylemlerinin aksine İzmir’de var olan ve hızla yükselen alım satım trendine inanıyoruz. Bu yönde de yatırım kararları alıyoruz. Firmamızın yatırımlarına devam edeceğini söyleyebilirim. Yönetim kurulumuz istikrarsızlık söylemlerine rağmen 3 farklı projeye karar verdi” dedi.
İLGİ YENİ PROJE GETİRDİ
Elmalı şeker, mısır satar. Meslek lisesinin ardından 1,5 yıl Devlet Demiryolları’nda tornacılık yapar. Sonra da ‘Tekstil Mühendisliği Yüksek Okulu’nda okumak için İzmir’e gelir. Üniversiteyi bitirince, önce Sümerbank ardından da özel sektörde yönetici olarak kariyerine devam eder. Hüseyin Arıcı, 1980’de ise kendi işini kurma hedefiyle eş durumundan İzmir’e dönüş yapar. Önce sargı bezi üretir. Ama tutmaz. Daha sonra aralarında merhum Nevzat Koru’nun da olduğu iplik üreten bir şirkete ortak olur. Bir süre sonra bu ortaklıktan ayrılan Hüseyin Arıcı, el örgüsü kazak işine girer. Arıcı, iki kez üst üste ‘En İyi Bacasız İhracatçı’ ödülünün sahibi olur. 1992’de ise Arıcı, tek başına Fransa’daki Disney için üretim yapmak üzere As Konfeksiyonu, 1998’de ise As Baskı’yı kurar. Bugün Hüseyin Arıcı, Disney, Zara, H&M, Bershka gibi dünya markalarının önde gelen tedarikçisi. Fason üretimin yanı sıra koleksiyon satar konumda. Baskı da ise sadece İzmir değil, İstanbul’da da birçok firmaya iş yapan Hüseyin Arıcı, ikinci kuşağın da işin içine girmesiyle nano-teknolojik ürünlere odaklanmış durumda.
Bıkmadan usanmadan çalışmış ve bugünlere gelmiş... Ama kariyerindeki en büyük kırılma, Sümerbank’ta çalıştığı dönem. Eğer o gün müdür muavini, ‘sen nasıl memursun’ demeseydi, Hüseyin Arıcı’nın tek hedefi fabrika müdürlüğüydü. Ama o çıkış her şeyi değiştirdi.
O SÖZ HER ŞEYİ DEĞİŞTİRDİ
Bilgi birikimi, tecrübesi ve pozitifi enerjisiyle girdiği her kuruma ‘cansuyu’ veren As Konfeksiyon, As Baskı ve Arı Grafik’in kurucusu tekstil yüksek mühendisi Hüseyin Arıcı’dan hem girişimcilik serüvenini hem de gelecek planlarını dinledik. Babası büyüyen ve bu nedenle de hayata erken atılmak zorunda kalan Hüseyin Arıcı, o süreci şöyle anlattı:
“Babamı 1,5 yaşında kaybettim. Hem okul harçlığım hem de ev ekonomisine katkı için ilkokuldan artan zamanda hep çalıştım. Daha sonra meslek lisesine gittim. Torna tesviye bölümünden mezun oldum. O dönem üniversite olarak tek seçenek Yıldız Teknik Üniversitesi vardı. İki aşamalı sınavı geçerek orayı kazandım. Ama üvey babamın vefatıyla okumak yerine bir an önce çalışmam gerektiğini düşündüm. Devlet Demiryolları’nda tornacı olarak işe girdim. 1,5 yılın sonunda da İzmir’de açılan ‘Tekstil Mühendisliği Yüksek Okulu’nun Yıldız Teknik Üniversitesi’nin sınavlarından geçenleri aldığını duydum. Artık birikimim de oluştuğu için İzmir’e geldim. Okuldan kalan zamanlarda çalıştım. Bursla okudum. ‘Yeni tesisler kurmak’ projesini başarıyla tamamlayarak diplomamı aldım. Ve Sümerbank’ın Kahramanmaraş’taki tesislerine tayinim çıktı. Bin lira gibi bir maaşla işbaşı yaptım. 23 yaşında işletme müdür vekili oldum. Tesisin üretimini artıracak çalışmalara imza attım. Tabii, iyi işler yapınca özel sektörden mevcut maaşımın 5-6 katı fazlası iş teklifleri gelmeye başladı. Ama benim hedefim Kahramanmaraş’taki tesisin müdürü olmaktı. Ancak bir yatırım nedeniyle genel merkezden müdür muavinin sarf ettiği sözler her şeyi bir anda değiştirdi. Haklı olduğum bir konuda bana ‘nasıl memursun’ demesi bardağı taşırdı. Ben de istifa ettim ve Kayseri’de 15 bin lira maaşla Demirbank Grubu’na ait tekstil firmasının teknik müdürü oldum. 6 yıl burada çalıştım. Aynı dönemde de 6-7 tekstil fabrikasının kuruluşunda emeğim oldu.”
EN İYİ BACASIZ İHRACATÇI