Ortaokul sonrası soluğu İzmir Çınarlı Endüstri Meslek Lisesi’nde alır. Ardından da İstanbul Yüksek Teknik Öğretmen Okulu Makine Bölümü’nden mezun olur. Samsun’a tayini çıkar. Ancak öğretmenlikten beklediği sonucu alamaz. 2 yıllık eğitimcilik serüvenin ardından da kariyerine özel sektörde devam etme kararı alır. Kalıpçılık, imalat sektörü ve elektrik malzemeleri üretimi dahil birçok şirkette çalışan Sayim Tütüncü, 1989’da da kendi işini kurar. 50 metrekarelik bir atölyede Tütüncü, elektrik malzemeleri üretmeye başlar. TPLAST ile zamanla ürün çeşidini artıran Tütüncü, 2000’li yıllarda başlattığı kurumsallaşma hamlesiyle şirketin ismini TP Elektrik olarak değiştirir. Bugün özellikle sanayi tipi elektrik malzemelerinde hem iç piyasada hem de yurtdışında önemli bir marka yaratmayı başaran Tütüncü, şimdi de yeni tesis yatırımına hazırlanıyor. Tütüncü, 2-3 yıl içinde de sektöründe dünyanın ilk üçü arasında yer almayı hedefliyor.
KURTULUŞU OKUMAKTA BULDU
Asıl mesleği öğretmenlik olan Sayim Tütüncü, uzun süre özel sektör deneyiminin ardından 1989’da kendi işini kurarak bugün özellikle fiş ve priz gibi sanayi tipi elektrik malzemelerinde TP Elektrik ile önemli bir oyuncusu olmayı başarmış biri. Tütüncü ile hem girişimcilik macerasını hem de gelecek planlarını konuştuk. Çiftçi bir aileden gelen Tütüncü, 7 yaşında Muğla Köyceğiz’de tarla, bağ, bahçe ve hayvancılık işlerinin ucundan tutar. Bir süre sonra çiftçiliğin gözünü korkuttuğunu ifade eden Tütüncü, şöyle devam etti:
“Ortaokulun ardından bir arkadaşımın da önerisiyle kurtuluşun okumaktan geçtiğine karar verdim. O dönemde Köyceğiz’de bir tornacı vardı ve yaşam standartları da çok iyiydi. Ben de onun için soluğu İzmir Çınarlı Endüstri Meslek Lisesi’nde aldım. Lisenin ardından da 4 ay Bisan’da çalıştım. Sonra İstanbul Yüksek Teknik Öğretmen Okulu Makine Bölümü’nü kazandım. 1980’da mezun oldum ve Samsun’a teknik öğretmen olarak tayinim çıktı. Sabırlı biri olmama rağmen öğretmenlikten beklediğim geri dönüşü alamadım. Bir konuyu 4-5 kez anlatıp sonuç alamıyordum. İki yıllık mücadelenin ardından öğretmenliği bırakma kararı aldım. 1982’de İzmir’e gelerek özel sektörde çalışmaya başladım. Çeşitli şirketlerde edindiğim bilgi ve birikimle, kendi işimi kurmaya karar verdim. 50 metrekarelik bir atölyede daha önce çalıştığım şirketlere yan sanayi olarak kalıp vermeye başladım. Yine çalıştığım dönemde elektrik malzemelerinin üretimini kafama koymuştum. Ve kurduğum TPLAST ile o alanda faaliyetlerimize devam ettik. Ardından sektördeki ihtiyaçlar ve gereksinimler doğrultusunda ürün çeşidi ile üretim kapasitesini artırdım. Doğru zamanda doğru adımlarla rakiplerimizin önüne geçtik. Rusya’ya ihracata başladık. Bu sayede de 2001’de yaşanan ekonomik krizin etkilerini hafifletmiş olduk. Bornova’daki üretim alanımız ihtiyaçlarımızı karşılamadığı için 2003’te bugün faaliyet gösterdiğimiz Kemalpaşa’daki yeni fabrikamıza taşındık.”
KURUMSALLAŞMA HAMLESİ BÜYÜTTÜ
2000’li yıllarda rekabetin artması ve yabancı rakiplerin Türkiye’ye girmesi gibi unsurların etkisiyle Sayim Tütüncü, kurumsallaşma hamlesi başlatır. Marka ve ürün bilinilirliğini oluşturmaya yönelik yatırımların yapılmamasının sıkıntılarını hissetmeye başladıklarını dile getiren Tütüncü, sözlerini şöyle sürdürdü:
SİYASİ belirsizlik, seçimler, ekonomideki durgunluk ve faizlerde beklenen artış... Tüm bu olumsuz tabloya rağmen Ege gayrimenkul sektöründe hareketlilik sürüyor. Konut satışlarında 2014’e kıyasla artışın yaşandığı 2015’te ayrıca birçok yeni proje de hayata geçti, önümüzdeki günlerde de devam edecek. Uzunyayla Group Narlıdere’de 25 milyon liralık yatırıma başladı. Hak İnşaat Urla’da lüks villaların yanı sıra Buca’da öğrenci yurdunu gündemine aldı. Aslında tüm bu yaşananları Tanyer İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Münir Tanyer’in, “Mevcut stok yeterli değil, İzmir’de konut açığı sürüyor” sözü açıklıyor. Tabii tüm bunların yanında sektörün ve ev almayı planlayanların gözü 1 Kasım’daki seçimlerde.
ÜÇÜNCÜ PROJE BAŞLADI
İNŞAAT, sanayi, enerji ve dış ticaret alanlarında hizmet veren Uzunyayla Group, İzmir’de 3’üncü projesine başladı. Kentte daha önce 30 milyon TL’lik yatırımla ‘İzmir Evleri’ ve ‘Uzunyayla Evleri’ projelerini tamamlayan Uzunyayla Group, Narlıdere’de yapımına başladığı yeni projesi ‘Teras Gökyüzü’ ile bölgeye değer katmayı hedefliyor. 10 bin dönüm arazi üzerinde toplam 91 konutun yer alacağı projede sıra dışı bir mimari yapı ortaya koyduklarını kaydeden Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Uzunyayla, “Projemiz eğimli bir arazi üzerinde konumlanıyor. Projesi M artı D Mimarlık tarafından çizilen Teras Gökyüzü, Körfez’e hakim konumu, teras bahçeleri ve yeşil alanlarıyla birlikte çevreci yapısıyla dikkat çekiyor. 7 bin 500 metrekarelik yeşil alanı, projeyi çevreleyen yürüyüş ve koşu parkuru da ev sahipleri için özel olarak tasarlandı” bilgisini paylaştı.
25 milyon liralık yatırım
‘Teras Gökyüzü’ projesi için 25 milyon TL’lik yatırım gerçekleştirdiklerini söyleyen Uzunyayla, projeyle ilgili şunları aktardı: “Teras Gökyüzü’nde toplam 140 araçlık açık ve kapalı otopark alanı, 2+1, 3+1 ve 4+1 tiplerinde 91 daire, botanik bahçeli ve teraslı evler, camlı asansör, özel güvenlik, yeşil alanlar, havuz, spor salonu, tenis ve basketbol sahası, 16 farklı sektörde hizmet verecek mini çarşı yer alıyor. Proje 2017’de tamamlanacak.”
DAHA 7’sinde doğduğu topraklardan ekmek parası için ailesiyle İzmir’e gelir. Kemeraltı’nda seyyar satıcılık yapar. Karşıyaka’da midye çıkarıp satar... Handa bekçi olan amcasının yanına gelip giderken, ağabeyi ile çerezcilik yapan biriyle tanışır. Abisini de yanına alarak borçla bu dükkanı devralır. Hikmet Can, 80’li yılların başında ise kendi yerini açma kararı alır. Mezarlıkbaşı’nda bulduğu dükkana aile, ‘Burada iş yapamazsın, batırırsın’ diyerek destek olmaz. O da biri eşinin diğeri de borçla temin ettiği iki bileziği sermaye yaparak toptan kuru yemiş işine girer. Ve en büyük müşterileri seyyar satıcılar olur. Zamanla işleri büyüten Hikmet Can, Karşıyaka’da ilk perakende mağazasını açar. Mağaza sayılarını artıran Hikmet Can, iyi niyetle yanında çalışanları da bu yapıya ortak eder. Şube sayısını 13’e kadar çıkaran Can’ın bu iyilik hamlesi suistimal edilir. 2000’de küçük ortaklarıyla yollarını ayıran Hikmet Can, mağaza sayısını 6’ya düşürür. Uzun yıllar Can Kardeşler Kuruyemiş’i bu yapıda devam ettiren Hikmet Can, 2010’da hem ikinci kuşağın işin içine girmesi hem de kardeşi Ahmet Can’dan aldığı güçlü yeniden büyüme yoluna gider. 3,5 yıl gibi bir sürede 6 olan mağaza sayısını 21’e çıkarmayı başaran Can Kardeşler, şimdi de Katarlı bir yatırımcıyla önce İstanbul’a oradan da yurtdışına açılmaya hazırlanıyor. Kuru yemiş - cafe konseptiyle Can Kardeşler, ayrıca yakında Türkiye’de üretilmeyen soslu çerez grubuyla da farklı bir ürün grubunu portföylerine eklemeye hazırlanıyor.
SEKTÖRE BORÇLA ADIM ATTILAR
Bu hikayenin aslında tek bir kahramanı yok... Bir kardeşlik hareketi. Ve bu, zaman zaman iyilik yapmanın bedelini çok para kaybederek ödese de bugün İzmir’in önemli bir markası konumunda. Baba Hikmet Can ve oğlu Velit Can ile hem Can Kardeşler Kuruyemiş’in kuruluş öyküsünü hem de gelecek planlarını konuştuk. Mardin Midyat’ta tarımla uğraşan bir ailenin iki numaralı üyesi Hikmet Can, o yıllarda ülkedeki yokluğun yaşadıkları coğrafyada daha da zor olduğunu ifade ederek, göçle başlayan süreci şöyle anlattı:
“Bir üzüm bağımız vardı ama bütün ailenin ihtiyacına cevap verecek yapıda değildi. Babam 6 kardeşimi de alarak İzmir’e göç etme kararı aldı. Yeterli parası olmadığı için de trende beni battaniyeye sararak sakladı. Babam İzmir’e geldiğinde belediyede işe başladı. Bizde aile bütçesine katkı için okulun yanında seyyar satıcılık yaptık. Midye çıkarıp sattım. Daha sonra terzilik ve camcılık maceralarım oldu. Bu sürede de amcam handa bekçiydi. Abimle onun yanına gelip giderken handaki çerez işiyle uğraşan biriyle tanıştık. İş çıkışı yardım ettiğimiz o çerezci, işi bize devretmeyi teklifi etti. Borçla bu dükkanı devraldık. Böylece Havra Sokağı’nda 8-10 çeşit ürünle kuru yemiş sektörüne adım atmış olduk.”
İYİ NİYET PARA KAYBETTİRDİ
Hikmet Can, 80’li yılların başında asker dönüşü kendi dükkanını açmak ister. Mezarlıkbaşı’nda bir yer bulur. Ailenin onayına sunar, ama “Sen burada iş yapamazsın. Batırırsın” sözüyle istediği desteği bulamaz. O da biri eşinin diğeri ise borç aldığı iki bileziği sermaye yaparak Mezarlıkbaşı’nda 35-40 metrekarelik bir dükkanda toptan kuru yemiş işine girer. O dönem en büyük müşterilerinin seyyar satıcılar olduğunu söyleyen Hikmet Can, şöyle devam etti:
İNŞAAT sektörünün aktörleri günümüzde ürünlerini pazarlamak için birçok yol ve yöntem deniyor. Tüm bunlara rağmen hala dost ya da komşu tavsiyesi satışta önemli etken olmayı da sürdürüyor. ‘Narova’ projesiyle yoluna devam eden Yapıtek de bu tavsiyeden sektörün en çok kazanlarından. Firma bugüne kadar konutlarının yüzde 40’ını referans yöntemiyle satmış. Bu oran sektörde ise yüzde 10’larda. Gayrimenkul geliştirme, inşaat, çimento, bankacılık ve medya gibi birçok sektörde faaliyet gösteren İtalyan Caltagirone Grup’a bağlı Çimentaş’ın şirketlerinden Yapıtek’in Yönetim Kurulu Başkan Vekili Kayhar Karabayır’la hem Narova’yı, hem sektörü, hem de yeni yatırımları konuştuk.
İlk etapta yaşam başlıyor
114 konutun yer aldığı Narova’nın ilk etabının ay sonunda tamamlanacağı bilgisini paylaşan Karabayır, kasım-aralık gibi de ilk etapta yaşamın başlayacağını belirterek, şöyle devam etti: “17 ay gibi bir sürede tamamladık. Konutların tamamı satıldı. Şu an ikinci etap inşaatı devam ediyor. Burada da 6’sı villa olmak üzere 235 konut ile 10 dükkan bulunuyor. Mart 2017’de teslim etmeyi planladığımız bu etapta da satışlarımız yüzde 40 düzeyinde. Dükkanlarda ise yüzde 90. Narova toplamda 9 etaptan oluşuyor. Şu an 3, 4 ve 5’in planlamalarına başladık. Üçüncü etaba 2016’da başlamayı planlıyoruz.”
100 kişiden 10’una satış
Kayhan Karabayır, satışlarda yaşadıkları ilginç bir detayı paylaşarak, yüzde 40’ının referans kanalıyla yapıldığını söyledi. Karabayır. “Bunun sektör ortalaması yüzde 10-15’lerde. Bu oran bizim doğru işler yaptığımızın en somut kanıtı. Ayrıca, satış ofisimize gelen her 100 kişiden 10’una mutlaka konut satıyoruz. Bu da yine sektör ortalamasının üstünde. Sektörde bu en fazla 5’tir. İşin sırrı, iyi proje yapmanın yanı sıra bizde her şey şeffaf. Tok satıcı gibi algılanmasın ama bizde fiyatlar herkes için aynıdır. Fatura fiyatımız bellidir. Tapuda başka, faturada başka olmaz” dedi.
SIRADA İŞ MERKEZİ VAR
HER şey Karadeniz’in farklı kentlerinden üniversite için İzmir’e gelmeleriyle başlar. Yolları, Dokuz Eylül Üniversitesi Denizcilik Yüksekokulu’nda kesişir. Kenan Yalavaç, Ömer Cürebal, Ateş Okta ve Hakan Özel, 90’lı yıllarda başlayan arkadaşlıklarını üniversitenin ardından Armada Gemi Acenteliği çatısı altında ortaklığa taşır. Denizcilikle başlayan serüven dış ticarete kayar ve Nijerya’ya çimento satarlar. Bu girişimleri onlara çok para kaybettirse de Nijerya pazarından çekilmek yerine, salçadan battaniyeye, bardaktan terliğe birçok şey satarlar. O ülkeden de Türkiye’ye başta susam olmak üzere çeşitli bitkiler ithal ederler. Sürekli yenilik, farkındalık ve girişimci bir ruhla hareket eden dörtlü, bugün İzmir ve Nijerya’da lojistikten inşaata, dış ticaretten keresteciliğe birçok alanda faaliyet gösteriyor. Kara Kıta’da mucizeler yaratan ekip, şimdi de Japonların milli oyuncağı gibi lanse edilen Laq’ın Türkiye distribütörlüğünü alarak Sumo Oyuncak’la güçlerine güç katmaya hazırlanıyor.
Onlara, “Girişimin 4 atlısı” dersek yanlış olmaz. Üniversiteyi okumak için geldikleri kentte hayatları kesişen Kenan Yalavaç, Ömer Cürebal, Ateş Okta ve Hakan Özel, bugün İzmir’in ortaklık ruhuna aykırı önemli bir başarının mimarları. Hem bu başarının sırrını, hem de ortaklığın ortaya çıkış öyküsünü Yalavaç’tan dinledik.
Kenan Yalavaç, tüm ortakların memur ve işçi ailelerde büyüdüğünü belirterek, şöyle devam etti:
Hiç iş yapmadan kapandı
“Ömer’in babası tarımla uğraşıyor. Hakan’ınki astsubay, Ateş’inki ise Ereğli Demir Çelik’te işçiydi. Benim babam Zonguldak’ta Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda müdür yardımcısıydı. Yani hiçbirimizin ailesinde müteşebbis yoktu. Benim lise yıllarından itibaren ticarete yatkınlığım vardı. Güveç ve karpuz satmıştım. Hatta işgüzarın biri beni babama şikayet etmiş. O da geldi bizden 4-5 güveç aldı, benim girişimciliğimi teşvik için. 1988’de üniversite için İzmir’e geldim. Ömer Cürebal ile tanışıklığımız burada başladı. Sınıf arkadaşımdı. Ateş Okta ve Hakan Özel ise iki dönem alt sınıfta. Hepimiz Dokuz Eylül Üniversitesi Denizcilik Yüksekokulu’ndan mezunuz. O döneme dayanan iyi bir arkadaşlık vardı. Ben ve Ömer mezun olduktan sonra profesyonel olarak kariyerimize yön verdik. Ben Mersin’de çalışıyordum. Ömer ise Nijerya’da büyük bir çimento firmasının satış sorumlusuydu. Tabii benim 3’üncü sınıfta İzmir’in ilk denizcilik şirketlerinden birini kurma gibi de bir maceram oldu. Bir firmanın İzmir şubesini açtık. Brokerlik yapmaya çalıştık ama tutmadı. Hiç iş yapmadan kapattık. Biz profesyonel olarak çalışırken Hakan ve Ateş 1995’te Armada Gemi Acenteliği’ni kurdu. İkisinin dışında başka ortakları da vardı. Daha sonra o ortaklarla dost bir şekilde yollar ayrıldı ve önce Ömer Cürebal istifa edip Armada’ya ortak oldu. Ben bir süre bekledim. Çünkü korumacı bir felsefeyle bir şey olursa arkada biri durumu kurtarsın mantığı vardı. Ben de dışarıdan destek verdim. Daha sonra ekibe katıldım ve dört ortak birlikte yola devam etme kararı aldık.”
ÇOK PARA KAYBETTİK
İNŞAAT ya da gayrimenkul, bugün yüzlerce alt sektörün ürettiği mal ve hizmete talep yaratan konumda. Bu da ona ekonominin lokomotifi gibi haklı bir unvan veriyor. Tabii sektörün vitrininde AVM, rezidans, iş merkezi ya da konut var. Aslında vitrinde olan ve çok göz önünde bulunan ama İzmir ya da Ege’de pek bilinmeyen bir alan daha var. Maket... Girişimci Mustafa Bulut da bu alandaki boşluğu görerek 2009’da kurduğu ‘Maket İzmir’ ile sektör farklı bir pencereden katkı koyuyor.
Oldukça renkli, keyifli ve birçok insanın imreneceği türden bir iş yapan Bulut’la hem girişimcilik serüvenini, hem de gelecek planlarını konuştuk. Türk Hava Kuvvetleri’nden emekli olduktan sonra kendi işini kuran Mustafa Bulut, maket tutkusunun nasıl ortaya çıktığını şöyle anlattı:
İlaç kutularıyla başladı
“Müteahhit bir babanın, hemşire bir annenin çocuğu olarak küçüklüğümden beri maketlere büyük merakım vardı. Öyle ki, annemin işyerine gittiğim zaman yaramazlık yapmamam için verilen boş ilaç kutularından maket evler yapardım. Babamın da müteahhit olmasının etkisiyle mimar olmak gibi bir isteğim vardı. Ancak bir soru fazla yapınca mimarlık yerine maden mühendisiliğini kazandım. O bölümü hiç okumak istemiyordum. Ailemin de tepkisi hafifletmek adına radikal bir kararla kariyerime asker olarak devam etme kararı aldım. Hava astsubayı oldum. Orada da mimarlık hevesimi gidermek adına istihkamı seçtim. Bu aşama da mesai saatleri dışında mimar arkadaşlarıma takıldım. Maketler yaptım, sektördeki gelişmeleri yakından takip ettim.”
İzmir’e tayinini çıkarttı
2007’de emekli olan Bulut’un aslında kafasından hep kendi işini yapma fikri vardır. Bu da çocukluğundan beri tutkusu olan maket üretiminden başkası değildir. Bu planı ütopik bulanlarda vardır. Mustafa Bulut, “Ben bu işi İzmir’de yapmak istiyordum. Hem potansiyel vardı, hem de İzmir’e karşı büyük sevgim vardı. Askerlik sürecinden çok istememe rağmen bu kentte hiç görev yapmamıştım. Emekli olunca, 2008’de kendi kendimi bu şehre tayin ettim. 2000’de inşaat sektörünü etüt için geldiğim şehirde, 2009’da Maket İzmir’i kurdum. O yıllarda İzmir’de son teknolojiyi kullanarak maket yapılmadığını gördüm. Karton ve türevleri kullanılarak iş yapılan maket sektörüne dünyada popüler olan teknoloji ve malzemeyi kullanarak adım atmış olduk” dedi.
DAHA çocukluk yıllarında elektrik ve elektrikli ürünlere karşı büyük merakı vardır. Bu merak üniversitenin ardından kariyerine yön verir ve 1978’de kendi işini kurar. Elektrik kesintilerinin zaman zaman 8 saate çıktığı yıllarda regülatör ile transformatör imalatına başlar. Zamanla farkındalıklar yaratarak ürün portföyüne yenilerini ekler. Ekonomik krizlerde yaşadığı kayıpları hafifletmek adına Cem Yalçın, 1993’te ise yan sanayi yerine yüzde 100 kendi ürünüyle yola devam etme kararı alır. Otomatik bariyer sisteminin üretimine yönelir. 2001’de ise yenilenebilir enerji sektöründe Ar-Ge çalışmalarına başlar. Northel markasıyla çıktığı yolculukta, 2004’te 4 kW ilk rüzgar türbinini üreterek Aydın Söke’de uygulamaya koyar. Bir yandan yüzde 100 yerli bir şirket olarak global oyuncularla savaşan Yalçın, bir yandan da lisanssız elektrik pazarındaki mevzuatlara karşı olağanüstü mücadele örneği gösterir. Özellikle rüzgar enerjisi alanında olmaz denen birçok şeyin hayata geçmesine vesile olan Yalçın, yıllardır beklenen lisansız kategoride şebekeye bağlanmanın da önünü açar. Bugün Northel Enerji ile 10-330 kw sınıfında Türkiye’nin yüzde 100 yerli rüzgar türbinlerini üreten Cem Yalçın, iki yıl içinde lisanslı pazara 2-2,5 megavatlık rüzgar türbinlerini üretmeyi hedefliyor.
Bir yerde yerli Don Kişot
O aslında yel değirmenlerine karşı savaş veren Don Kişot’un yerli versiyonu. Yenilenebilir enerjiye gönül vermiş ve inanmış biri olan Cem Yalçın, birçok sahada verdiği mücadelelerden de zaferle çıkmış biri... Tabii yapacağı daha çok işi var. Northel Enerji A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Cem Yalçın ile hem girişimcilik serüvenini, hem yenilenebilir enerji sektöründeki son durumu, hem de gelecek planlarını konuştuk. Cem Yalçın’ın bugün enerji sektörüyle bu kadar içli dışlı olması çocukluk yıllarına dayanıyor. Aslında ailede girişimci kimse yok. Baba bir şirkette profesyonel yönetici. Cem Yalçın, o süreci şöyle anlattı:
“Benim elektrik ve elektrikli ürünlere karşı büyük bir merakım vardı. 5-6 yaşından beri lambalar, duylar ve telsizlerle büyüdüm. Amatörce çalışmalarım oldu. Lisenin ardından da 2 yıllık teknik öğretmenlik okudum. Üniversiteye devam etme imkanım vardı, ama o dönem ortam çok karışıktı, ben de bir an önce iş hayatına adım atmak istedim. Elektrik kesintilerinin yoğun olduğu 1978’de regülatör ile transformatör imalatına başladım. Daha sonra bir ortakla yola devam ettim. Elektrik ile çalışan büyük sanayi fırınları da o dönem bu kesintilerden büyük sıkıntı çekiyordu. Biz bu fırınları elektronik paneller vasıtasıyla LPG’ye uyumlu hale getirdik. Bu iş bize çok iyi paralar kazandırdı. Daha sonra yurt dışından bir iş teklifi geldi. 4-5 sene şirketi temsilen Libya’da çalıştım. Burada da iyi para kazandık. Türkiye’ye döndüğüm 90’lı yılların başlarında ise katalitik sobalar için uzaktan kumanda yaptık. Bu da bize yeni kapılar açtı.”
4 kw ile başladı
İstanbul’da iki şirketle yoluna devam eden Cem Yalçın’ın işleri, 90’larda yaşanan ekonomik krizlerle birlikte yavaşlar. O da yan sanayiden çıkıp, yüzde 100 kendi ürününü piyasaya sürme kararı alır. 1993’te Kuzey Batı Elektromekanik’i kuran Cem Yalçın, ürün olarak ise elektrik, elektronik ve kalıpçılık alanındaki deneyimle otomatik kapı bariyer sistemlerinin üretimine yöneldiklerini belirterek, şöyle devam etti:
EKONOMİDE yaşanan duraklama, seçimler ve son dönemdeki faiz artışlarının gölgesinde gayrimenkul sektörü Ege’de sessiz sedasız büyüyor. 2015’in ilk 8 ayında satışı gerçekleşen 131 bin 844 konut bunun en bariz yansıması. Bu, bir önceki yılın aynı dönemine kıyaslandığında yüzde 19’lik artış anlamına geliyor. 2014’ün ocak-ağustos döneminde gerçekleşen konut satışı ise 110 bin 532 idi. Tüm satışlarda dikkat çeken ayrıntı ise düne kadar başta İzmir olmak üzere yatırımcı profili İstanbullulardan oluşurken, bugün tablo değişmeye başlaması. Özellikle sermaye olarak son dönemde güçlenen Kayseri ve Konya gibi Anadolu kentlerinin ikinci evini Ege’den alma yoluna gitmesi. Bu değişimdeki etken ise hem bölgenin gelecek vaat etmesi, hem de yaşam koşullarının daha iyi olması gösteriliyor.
Artışta Uşak 1 numara
TÜİK’in 8 aylık verilerine bakıldığında inşaat sektörünün bir önceki yıla kıyasla iyi bir dönem geçirdiği görünüyor. Türkiye genelinde yılın ilk 8 ayında 844 bin 132 konut satılmış. Bunun yüzde 15’i, yani 131 bin 844’ü Ege’nin 8 kentinde gerçekleşmiş. Ege’de ise en çok konut satışı yine İzmir’de. İzmir 8 ayda 51 bin 691 konut satışıyla bölgenin lideri, Türkiye’nin ise üçüncü büyüğü konumunda. 2014’ün ilk 8 ayında İzmir’de 43 bin 800 konut satışı yapılmıştı. Ege’de yılın ilk 8 ayında konut satıında en büyük sıçramayı ise Uşak yaptı. Uşak bir önceki yıla kıyasla konut satışlarını yüzde 31.64 artırmayı başardı, 2 bin 647 konut satışı gerçekleşti. Uşak’ı yüzde 29.12 ile Manisa izledi.
GÖZLER 1 KASIM SEÇİMİNDE
Geçmiş yıllarda kullanımı azalanan ipotek, yani banka kredisi kullanımında bu sene artış yaşanıyor. 8 ayda satılan 131 bin 844 konutun 48 bin 830 banka kredisiyle alınmış. Bir önceki yıla kıyasla ipotekli satışın Ege’deki artışı yüzde 34... 2014’te satılan 110 bin 532 konutun 36 bin 203’ü banka kredisiyle alınmıştı. Son dönmede kredi oranlarında yaşanan artışın yılın son çeyreğine yansıması ise en büyük merak konusu. Sektörün bu anlamda gözü 1 Kasım genel seçimlerinde.
YABANCI SATIŞLARI YETERSİZ