Mete Tamer Omur

Girişimde onun da TUZU var

14 Mayıs 2016
Tekstil mühendisliği okur... Birçok farklı iş deneyimi yaşar.

 O yıllarda yaptığı pazar araştırmalarında Burak Hucuptan, sağlıklı yaşam kapsamında yeni ve yaratıcı üründeki boşluğu görür. 2007’de şirketini kurar. Sermayesi olmadığı için de ürün olarak ekonomik olan tuzu seçer. Kazandığı parayla da baharat karışımlarına yönelir. Yenilikçi ve farkındalık yaratan kimliğiyle kapıları beşer onar açan Hucuptan, bugün Chef Seasons ile gurme tuz, baharat karışımı ve soslarıyla İzmir’den dünya yemeklerine tat katıyor. ‘Mutfakta insanların hayatını kolaylaştırma’ misyonuyla hareket eden Hucuptan’ın gündeminde birçok ürün var. Bunlardan biri de ‘akıllı mutfak’...


BURAK Hucuptan, herkesin yaptığını yapmak yerine, rekabetin az olduğu yenilikçi ürünlere kendini adamış biri. ‘Kopyalayan değil, kopyalanan marka’ felsefesiyle yoluna devam eden ve önemli başarılara imza atan Chef Seasons’ın kurucusu Burak Hucuptan ile yeniliklerle dolu girişim öyküsünü konuştuk. Konya Akşehirli eczacı baba ile resim öğretmeni annenin çocuğu olan Burak Hucuptan’ın girişimcilik serüveni aslında lise yıllarında ortaya çıkıyor. Burak Hucuptan, o süreci şöyle aktardı:


İLK HAYALİ HÜSRANLA SONUÇLANDI
“Bursa Fen Lisesi’nde okuduğum yıl öğrencilere uygun fiyata kırtasiye ekipmanları sağlayan bir kooperatif vardı. Ama stoklarda sorun yaşanıyordu. Orada görev aldım. Hem verimliliği artırdım, hem de ürün çeşidini... Bu benim için farklı bir deneyim oldu. Daha sonra Ege Üniversitesi Tekstil Mühendisliği’ni kazandım. Birinci sınıfta hocamız, ‘Çok kötü bir bölüme geldiniz’ dedi. Tekstil sektörünün 4-5 yıl sonra ciddi bir krize gireceğini, çıkışın ise markalaşma olduğunu söyledi. Bu sözler yol haritamı belirleyici oldu. Ve üniversite boyunca farklı iş deneyimleri yaşadım. Son sınıfta ise bilgisayar mühendisliğinden bir hocanın da katkısıyla bir arkadaşımla proje hazırladık. Bursa Ticaret Odası’nın düzenlediği girişimcilik yarışmasına katıldık. Havayolu şirketleri ile otelleri entegre ettiğimiz projeyle birinci olup kendi tur şirketimizi kurmayı planlıyorduk. Ama yarışmada kokulu sabun üreten kadın girişimci birinci oldu. Biz hüsran...”

Yazının Devamını Oku

İzmir’de konut satmak daha kolay

8 Mayıs 2016
MALUM İzmir, konut fiyat artışında Türkiye’de 2’nci, dünyada ise 6’ncı sırada yer alıyor. Dünya çapında 417 ofisi bulunan İngiliz emlak şirketi Knight Frank’in araştırmasına göre İzmir’deki konut artışı yüzde 16.5...

Bu veri son dönemde oldukça hareketlilik yaşayan ve sürekli yeni projelerin başladığı İzmir gayrimenkul sektörünün aynadaki görüntüsü. Barındırdığı potansiyelle de yatırımcıların rotayı çevirdiği bir kent. Bunlardan biri de Reformist Yapı... Firmanın Genel Müdürü Selim Yetiş, “İzmir’de ev satmak daha kolay olduğu için yatırımlarımızı buraya kaydırdık” diyor.

 

KALİTENİN MÜŞTERİSİ HAZIR

80’li yıllarda eğitim için gittiği Almanya’da önce inşaat malzemeleri alanında ticaret yapan ve daha sonra bu ülkede konut üreten Yetiş’le İzmir’deki yatırımlarını, kente bakışını ve gelecek planlarını konuştuk. 2010’da Türkiye’de de yatırım kararı aldıklarını aktaran Selim Yetiş, “İlk etapta İstanbul’da çalışmalarımız oldu. Daha sonra memleketim Bursa’da 2011’de 230 konutluk projeyi hayata geçirdik. Daha sonra 170 haneyi ikna ettiğimiz bir kentsel dönüşüm projesini hayata geçirdik. Ancak Bursa’da konut fiyatları 150-250 bin lira arasında değişiyor. Ve çok hareketlilik yok. Oradaki çalışmalarımızı devrettik. Yeni arayışlara gittik ve 2012’de rotayı İzmir’e çevirdik. Bursa’da bin konut yapıp satacağımıza İzmir’de iyi fiyata 200 daire yapıp satalım istedik. Burada iyi fiyata kaliteli konutu satmak daha kolay” ifadesini kullandı.



Yazının Devamını Oku

Veli Dede'den 3'üncü Yahya'ya

7 Mayıs 2016
Yer, Bozcaada... Yıl, 1800’lü yılların sonu. Göztepe Ailesi, Karaman’dan gelip adaya yerleşir. Aile büyüğü Veli Göztepe, Rumlar’dan bağcılığı öğrenir.

Yıllar yıllar sonra üzümün para etmemesi 6’ncı kuşak temsilcisi Yahya Göztepe’yi yeni arayışlara iter. Önce atıl durumdaki mekanları ayağa kaldırır. Restoran, kahve, fırın ortaya çıkar. Ve en sonunda da üzüme katma değer katan bir hamle gelir. Bozcaadalı Veli Dede markası ortaya çıkar. Yahya Göztepe, şimdi üzüm ve koruk suyu, unlu mamüller ve reçel gibi ürünlerle adanın değerlerini Türkiye’ye taşıyor.


YAHYA Göztepe... Bozcaadalı Göztepe Ailesi’nin 6’ncı kuşak temsilcisi. Yıllardır adada korunan aile mirasına yeni bir boyut kazandıran biri. Adanın saflığını, dürüstlüğünü ve lezzetini ‘Bozcaadalı Veli Dede’ ile markalaştırarak önemli bir başarının mimarı. Bozcaadalı Veli Dede’nin kurucusu 3’üncü Yahya ile hem markanın kuruluş öyküsünü, hem Göztepe Ailesi’ni, hem de adayı konuştuk. Göztepe Ailesi’nin ada macerasının 1800’lu yılların sonunda başladığını anlatarak söze başlayan Yahya Göztepe, şöyle devam etti:


YEVMİYEYİ BİLE KARŞILAMAZ

Yazının Devamını Oku

Ekolojik girişimci

30 Nisan 2016
İstanbul Teknik Üniversitesi Kontrol ve Bilgisayar Mühendisliği’nde okur. Hollanda’da endüstriyel tasarım üzerine yüksek lisans yapar. Bir süre Hollanda, daha sonra ise İstanbul’da çalışır.

Yaratıcılığı teşvik eden kent arayışı Kerem Odabaşı’nı İzmir’e sürükler. Yenilikçi teknolojilerin yaratıcı tasarımlarla şekillendirildiği, ekolojik dengenin korunduğu bir dünya için emek harcar. Bu çalışmanın meyvesi de doğu ve batının sentezi ECOtour olur. Odabaşı, şimdi de güneş enerjili turistik gezi aracını ticari bir ürüne dönüştürmek için yoğun bir mesai harcıyor.

KEREM Odabaşı, hem eğitim hem de sosyal anlamda kendini fazlasıyla geliştirmiş biri. Bu birikimle de hep farkındalık yaratmış. Bunun en son yansıması ise güneş enerjisiyle çalışan ECOtour. KODECO’nun kurucusu Kerem Odabaşı ile girişimcilik öyküsünü konuştuk. Mekanik ve elektroniğe olan merakının ilkokul yıllarına dayandığını anlatarak söze başlayan Odabaşı, tabii o dönem ki ilginin daha çok yapmaya değil de bozmaya yönelik olduğunu aktardı. Kerem Odabaşı, hikayesine şöyle devam etti:

 

Mesajlı çubuk rüzgarı da döndürdü

“İlkokulda cetvelin üzerine pilli motor bağlayıp, araca çevirdim. Odamın kapısına yerleştirdiğim zile basıldığı zaman teyp çalıyordu. Bir yandan da sihirbazlık kitleriyle illüzyon yapıyordum. Zamanla mekanik ve elektroniğe olan ilginin yanına bilgisayar da eklendi. Ve tüm bunlar benim üniversite tercihimde belirleyici oldu. İTÜ Kontrol ve Bilgisayar Mühendisliği’ni kazandım. Burada da hem sosyal, hem de girişimcilik anlamında oldukça yoğun tempoyla çalıştım. Aktif bir üniversite hayatım oldu. İkinci sınıfta okulun multimedya kulübünde işe girdim. 2002’de de mezun oldum. Ve yüksek lisans için çantamı sırtıma takıp yurtdışına araştırmaya çıktım. Hollanda’nın TU-Delft Üniversitesi’nde endüstriyel tasarım mühendisliği üzerine yüksek lisansını yaptım. Daha sonra ise Hollanda’da rüzgar türbini üreten bir şirkette işbaşı yaptım. Burada da insanları şaşırtma isteğinin yansımasıyla üniversite döneminde geliştirdiğim ve sallayınca ışıkla mesaj yazan çubuğun etkisi büyük. Üniversite geliştirdiğim çalışmayı rüzgar türbinlerini kanadına uyarladık. Böylece enerjinin görünmezlik zırhını ortadan kaldırdık.”

 

Yazının Devamını Oku

Yeni trend çocuk dostu ev

24 Nisan 2016
DEVİR artık farkındalık yaratanın devri.

DEVİR artık farkındalık yaratanın devri. Bunu yapanlar yarışa her zaman birkaç adım önde başlıyor. Konu yaşam alanı olunca bu ayrı bir önem kazanıyor. Bugüne kadar çevreci, tasarruflu ya da akıllı gibi kavramların dillendirildiği gayrimenkul sektöründe şimdi yeni bir söylem var: ‘Çocuk dostu ev’... Alışverişin patronu çocuklar, artık ev seçiminde de baş aktör. İzmir’de farklı çizgisiyle markalaşan CDS Yapı da son projesini ‘çocuk dostu evler’ olarak lanse etti.

 

Hayatın yansımaları projelerde

Aynı zamanda ‘Emlak gurmesi’ unvanlı CDS Yapı Genel Müdürü Serdar Dağıstan’la hem ‘çocuk dostu evler’ temalı yeni projeleri Palmiye Park Fiora’yı, hem de İzmir’deki konut sektörünün durumunu konuştuk. “Kullanıcıya duyarlı yaşam, eğlence ve çalışma alanları yaratan İzmir merkezli bir gayrimenkul geliştirme firmasıyız” diyen Dağıstanlı, 2008’de ilk projelerini Gaziemir’de hayata geçirdiklerini hatırlatarak, bugüne kadar 700’ün üzerinde daire sattıklarını belirtti. Yaptıkları projelerde genelde kendi hayatlarından bir şeyler yansıttıklarını anlatan Serdar Dağıstan, bunun en son yansımasının ise Palmiye Park Fiora olduğunu söyleyerek, şöyle devam etti:

 

Ekranla değil, akranlarıyla

“3 yaşında bir oğlum var. Onu da düşünerek, ‘Çocuklarınız ekranla değil, akranlarıyla büyüsün’ diyerek yola çıktık. İzmir’in en çocuk ve çocuklu aile dostu sitesini yapıyoruz. Ulukent’te inşa edilen Palmiye Park Fiora, çocuklu ailelerin hoşuna gidecek birçok özellik taşıyor. Bunların arasında en çok öne çıkanlar, çocukların vakit geçirebileceği sosyal tesisler ve odalarında oyun oynamaları için daha çok alan ayrılmış olması. Çocuklar için daha özgür olabilecekleri, daha sağlıklı gelişecekleri, sizin özlemini çektiğiniz çocukluk günlerinizi doyasıya yaşayacakları mekanlar tasarladık. Çocuğumuz dünyaya gözlerini açtığı andan evden uçmaya hazır olduğu ana kadar değişen, gelişen ama hep yuva kalacak bir proje yaptık.”

Yazının Devamını Oku

Metalin makyajı ondan

24 Nisan 2016
Bir süre öğretmenlik yapar. Daha sonra İzmir’den gelen iş teklifiyle kariyerine profesyonel olarak devam eder.

1973’te ise Hayrettin Erkavun, 150 metrekarelik bir atölyede metal kaplama sektörüne adım atar. 2008’de vefat edince, Polikim’de dümene, bilgisayar mühendisi oğlu Dağhan Erkavun geçer. Dağhan Erkavun da devraldığı bayrağı ilklere imza atarak daha da yukarı taşır. Bir yandan metal kaplamada Türkiye’de ilk olacak işlere odaklanan Dağhan Erkavun, öte tarafta ise Amerika’da yaşayan ağabeyiyle kozmetikte farkındalık yaratma peşinde. 


YARIM asıra yaklaşan bir marka Polikim. Zaman zaman krizlere yakalansa da Ar-Ge’den yenilikten ve farkındalık yaratmaktan kopmayarak bugünlere gelmiş. Zor bir dönemde bayrağı devralan Genel Koordinatör Dağhan Erkavun’dan hem Polikim’in kuruluş öyküsünü, hem de gelecek planlarını dinledik. Hayrettin Erkavun’un Antalya Finike’nin dağ köyünde geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlayan bir ailenin ferdi olduğunu aktaran Dağhan Erkavun, babasının devlet desteğiyle okuduğunu söyleyerek, hikayenin devamını şöyle anlattı:

 

Fitil askerde ateşlendi

“Babam Ankara Üniversitesi Kimya Mühendisliği mezunu. Üniversite döneminde de Almanya’da staj yapma şansı olur. Daha sonra ise İstanbul’da bir meslek lisesinde öğretmenlik yapar. Tabii öğretmenlik macerası 1 yıl sürer. İzmir’den gelen iş teklifiyle kariyerine profesyonel olarak devam etme kararı alır. İzmir’de de Bisan Egemosan’da krom kaplama bölümünü kurar. İki yıl sonra Çınarlı’da kiraladığı bir atölyede Polikim’i 1973’te devreye alır. Aslında babamın bu girişimci ruhunun fitili askerlikte ateşlenir. Askerlikte metal kaplama konusunda bazı denemeler yapar. Bir de fizikokimyaya ilgi duyuyordu. Tüm bunların yanına o dönem metal kaplamaya olan ihtiyaç, babamın kendi işini kurmasıyla sonlanır.”

Yazının Devamını Oku

Bu daha başlangıç devamı çok yakında

17 Nisan 2016
Dünya değişiyor... Eskiden gayrimenkulün değerini konumu belirliyordu. Şimdilerde ise konumun yerini ulaşım ve erişim aldı.

İzmirli Megapol Group da stratejisini bu felsefeye göre belirleyenlerden. Megapol yıla hızlı bir başlangıç yaparak 3 proje birden hayata geçiriyor. Projelerden ikisi Gıda Çarşısı’nın olduğu bölgede, diğeri ise Urla’da... 3 projenin toplam değeri 260 milyon dolar. Önümüzdeki yıllarda daha büyük projelere imza atmaya hazırlanan Megapol Group’un gündeminde yurtdışı da var.

MEGAPOL Group her ne kadar son dönemde özellikle ‘Yeni Kent Merkezi’nde yaptığı yüksek yapılarla adından söz ettirse de artık gayrimenkulde iki ayrı kulvarda yürüyor. Firma kent içindeki yüksek yapıların yanına düşük yoğunluklu ve 12 ay yaşamın olduğu villaları da ekledi. Birkaç yıl devam eden sessizliğini ‘Megapol Urla’ ile bozan ve burada bir başarı öyküsüne imza adan Megapol Group’un Yönetim Kurulu Başkanı Selim Gökdemir’le hem yeni projeleri, hem de İzmir’i konuştuk.



Urla’ya ikinci proje yaza

“Biz insanların ihtiyaçlarını doğru tespit etmeye çalışıyoruz” diyen Gökdemir, sadece yüksek binalar yapmak yerine, ulaşım imkanı rahat olan, konforlu yaşam alanları oluşturmaya çalıştıklarını paylaştı. Selim Gökdemir, “Dünyada bir değişim yaşanıyor. Eskiden gayrimenkulün değerini konumu belirliyordu. Bunun yerini şimdi ulaşım ve erişim aldı. Bu yoksa proje cazip değil. Biz de stratejimizi buna göre çiziyoruz. Megapol Urla’da bu stratejiyle yaptığımız 128 villayı sattık ve yaşam başladı. Sosyal tesislerimiz bu sezon açılıyor. Tam bir başarı hikayesi yarattığımız bu projenin ardından şimdi bu konseptle Urla’da yaz ayında ikinci projemiz Megapol Country’e başlayacağız. Toplam 75 villa yer alacak” bilgisini paylaştı.

 

Yazının Devamını Oku

Dünyanın kahvesini kavuruyor

17 Nisan 2016
Aslında her şey bir demirci atölyesinde başlar.

Haftalığından kesilmesini göze alarak önce biçerdöver, ardından da yem değirmeni tasarlar. Bir süre sonra ise Nurettin Karakundakoğlu, büyük borca girerek sıkıntıda olan ve çırak olarak adım attığı Toper’i devralır. Yemin yanı sıra kahve değirmeni ve kavurma makineleri üretir. İkinci kuşağında da desteğiyle Toper, zamanla yurtdışına açılır. İkinci ve üçüncü kuşağın dümende olduğu Toper, bugün 136 ülkenin kahvesini öğütüyor ve kavuruyor.

HEM kahve öğütme hem de kavurma makinesi konusunda bir dünya markası Toper... Bu başarının arkasında ise yenilikçi bir bakış var. O bakış başarıyı getirmiş. Toper’in kuruluş öyküsünü ve gelecek planlarını ikinci kuşak temsilcilerinden Ramazan Karakundakoğlu’ndan dinledik. Baba Nurettin Karakundakoğlu’nun ekonomik nedenlerle 14’ünde bir demircinin yanında işbaşı yaptığını anlatarak söze başlayan Ramazan Karakundakoğlu, o dönemde çalıştığı atölyelerde elektriğin olmadığını dikkat çekerek, şöyle devam etti:

 

HAFTALIĞINDAN KESİLME PAHASINA

 

“Babamın çalıştığı iş yeri zaman zaman ufak üretim atölyelerinde onarımlar yapar. Tabii babam, tamir için gelen makineleri gördüğü onlara hayran kalır. Ustasına bazı makineleri yapmak istediği söyler. Ustası da yapılan masrafları haftalığından kesmek şartıyla kabul eder. İlk önce atlar vasıtasıyla çekilen bir biçerdöver yapar. Arkasından yem değirmeni tasarımı gelir. Tasarım masrafları haftalığından kesilir. Fakat makineler talep görür ve yüksek fiyatlarla satılır. Fakat babamın haftalığı artmaz. O da evinde kahve değirmeni yapar ve satar. Daha sonra ise küçük bir dükkan tutar, ustasının yanından ayrılır. Bir süre sonra ise ustasının iş yerinde sıkıntılar başlar. Gelişmelere ayak uyduramayan atölye zor duruma düşer. Babam da bu atölyeyi almak istediğini söyler. Uzun bir pazarlık ve büyük bir borçla, çırak olarak adım attığı Toper’i 1953’te devralır.”

Yazının Devamını Oku