Torbalı’nın verimli topraklarında pamuktan zeytine birçok tarımsal ürün yetiştirir. İkinci hamleyi baba yapar. Çeşitli meyveleri kurutarak ihracatçı firmalar aracılığıyla yurtdışına gönderir. Son adımı ise üçüncü kuşaktan Ardan ve Ayda Timer kardeşler atar. Kuru meyveye katma değer katan iki girişimci kardeş, Arch Snacks markasıyla sağlıklı atıştırmalıklar üretir. Kısa sürede birçok noktada ürünleriyle tüketicinin karşısına çıkan Timer kardeşler şimdi yurtdışına açılma planları yapıyor.
ARDAN ve Ayda Timer... Dedelerinin 1950’li yıllarda başlattığı hikayeye yeni bir soluk getiren iki genç girişimci. Gençliğin verdiği vizyonla bu hikayeye katma değer ekleyerek çıtayı daha da yukarı çıkarmayı başaran iki isim. Arch Gıda’nın kurucuları Ardan ve Ayda Timer kardeşlerle hem girişimcilik hikayelerini hem de gelecekle ilgili planlarını konuştuk. 1952’den beri tarımla uğraşan bir ailenin içinde büyüdüklerini Ardan Timer, hikayenin devamını şöyle aktardı:
KARPUZU KURUTTULAR
“Dedem İzmir Torbalı’da çiftçilik yaparak sektöre adım atar. Pamuktan zeytine kadar birçok tarımsal ürün yetiştiriciliğiyle uğraşır. Hatta bir dönem çırçır fabrikası bile kurar. Ama dönemin şartları nedeniyle bu macera pek uzun sürmez. Babam ve amcam İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği mezunu ama kendi işlerini yapmazlar. Amcam kariyerine turizmde devam eder. Babam ise dedemin yanında tarımla uğraşır. Tabii, babamın ilk etapta sürece katkısı tarımı daha modern yapma şeklinde olur. 2001’de dedemin vefatına kadar bu süreç böyle devam etti. 2008’de babam, sürece yeni bir boyut katma karar aldı. Güneş enerjisinden de faydalanarak meyveleri kurutma yoluna gitti. Kayısı, incir dışında daha tropikal meyvelere yöneldi. Hem kendi arazilerimizde yetişen hem de çevre üreticilerden aldığı karpuz, portakal ve elma gibi ürünleri kurutup ihracatçı firmalara satmaya başladı. Bugün sezonda aylık 30 tona yakın ürünün işlendiği bir yapı ortaya çıktı.”
KURUMSALDAN KAÇIŞ
Babasının kuru meyve işine girdiği yıl üniversite için İstanbul’un yolunu tutan 1990 doğumlu Ayda Timer, Koç Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden mezun olduğunu belirterek, “Üniversite sonrası Hindistan merkezli bir restoran rehberi şirketinde çalıştım. Daha sonra farklı bir şirket ve sektörde devam ettim. Bu süreçte Ardan, üniversite için İstanbul’a geldi. Onun aklında hep kendi işini kurma fikri vardı. Ben ise tam tersi, kurumsal hayatta kariyer yapmayı istiyordum. Ama bir süre sonra kurumsal hayattan istediğimi alamadığımı fark ettim. İşi bıraktım. Kardeşimin cesaretlendirmesiyle Amerika’da yaşayan bir arkadaşımla ortak bir program geliştirdik. Türkiye’deki lise öğrencilerini Amerika’daki üniversitelerle eşleştiren bu programı bir süre sonra bir yatırımcıya sattık” dedi. Ayda Timer, daha sonra bir arkadaşıyla yine İstanbul’da kadınlar için el yapımı gözlük işi kurarak, girişimcilik serüvenine yeni bir halka eklediğini vurguladı.
MEVZUATA TAKILDI
Hepsinin farklı farklı hikayeleri var, ama ortak özellikleri İzmir’in üreten başarılı kadınlarından sadece birkaçı. Kimi mantar üretiyor, kimi de hayvancılık yapıyor. Onlar kadınlar için zor bir işin olmadığını, isterlerse çok başarılı olunacağının en güzel örneği. İzmir Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü ile İzmir Ticaret Borsası, 18 ilçeden aktif üretim yapan 35 başarılı kadını ‘Toprağın Kadınları’ projesiyle bir araya getirdi. İşte, ‘Toprağın Kadınları’ projesinin 35 aktöründen yedisinin ilham veren hikayeleri...
Evini ipotek
ettirerek başladı
MÜBERRA Türkkan... 1985 Bayındır doğumlu. Okul hayatı boyunca başarılı bir öğrenci olan Türkkan, 17’sinde evlendirilince eğitim hayatına açıktan devam eder. İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler okur. “Kızıma bakmak zorunda olduğum için 3 yılın ardından üniversite maceramı sonlandırdım” diyen Müberra Türkkan, “Ailem geçimini çiçekçilikle sağlıyordu. Ben ise farklı iş arayışına girdim. Aileden kalan arsaya yeni bir dünya yaratmak için çalıştım. Ve yoluma mantar çıktı. Uzun araştırmaların ardından istiridye mantarında karar kıldım. Sermaye için evimi ipotek ettirip, kredi çektim. Ürettiğim mantarı satmak için Alsancak’taki mekanları tek tek gezip kart bıraktım. Aylar sonra dönüş oldu” diyerek, bugün soyadından doğan markasıyla önemli bir market zincirine ürün verdiğini söylüyor. Türkkan, toprağın içinden çıkan şapkalı mucize olarak tarif ettiği mantarda, şimdi de ihracatı planlıyor.
Toprağı kendine
yoldaş yaptı ve...
Güzel bir iş ve iyi bir kazancı vardır. Ama 5 Nisan 1994 kararları birçok insan gibi Özden Gül Eski’nin de hayatını altüst eder. Çalıştığı şirket kapanınca hem Özden Gül Eski hem de eşi işsiz kalır. Bir süre bocalayan Özden Gül Eski, yakın arkadaşından gelen mektupla yeni bir yola girer. Oriflame’de doğrudan satış sistemini meslek olarak benimser. Kısa sürede direktör, 1 yılda elmas direktörlük, 2’nci yılda ise çift elmas direktörlüğe kadar yükselir. Bugün kendisi gibi birçok insanın da başarılı olması için emek veren Özden Gül Eski, şimdi de Oriflame’in dünyada 7 tane olan başkan direktörlerden biri. Zirveye dört basamak uzaklıkta olan Eski’nin hedefi ise üst başkan direktörlük.
ÖZDEN Gül Eski... Karşısına çıkan olumsuzluklara rağmen ‘kadın isterse’ başarır diyenlerden. Doğrudan satış sistemini mesleği olarak benimseyerek, başarıyı yakalamış bir girişimci. İsveçli kozmetik firması Oriflame’de başkan direktör olan Özden Gül Eski ile hem girişimcilik serüvenini hem de doğrudan satış sistemiyle ilgili önerilerini konuştuk. Öğretmen baba ile ev hanımı annenin üç çocuğundan biri olan ve 1962’de Uşak Banaz’da doğan Özden Gül Eski, hikayesini şöyle sürdürdü:
ÇALIŞMAYI TERCİH ETTİ
Üniversitenin ardından da 90’lı yılların ortalarında aile işletmeleri yerine bilgisayar donanımı alanında kendi şirketini kurar. Fadıl Sivri, zamanla donanımın yanına yazılımı da ekleyerek işleri büyütür. Denizcilik sektörü için geliştirilen yazılımla büyük bir sıçrama yakalar. Fadıl Sivri, aile şirketinde de görev almaya başlar. Fadıl Sivri, bir süre sonra ise kendi şirketini satarak tüm deneyimlerini aile şirketine aktarma kararı alır. Fadıl Sivri’nin gündeminde şimdi ise hem danışmanlık hem de ortaklıklarla yazılım sektörüne tekrar geri dönmek var.
FADIL Sivri... Dededen babaya, var olan girişimcilik ruhunu farklı sektörlerde hayata geçiren bir isim... Baba mesleği yerine kendi hayallerinin peşinden giderek iş yaşamında başarıyı yakalamış bir girişimci. Bugün aynı zamanda Ege Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin de (ESİAD) başkanlığını yürüten Fadıl Sivri ile hem girişimcilik serüvenini hem de iş yaşamına dair planlarını konuştuk. Denizli’de başlayan yaşam serüvenini başarılarla taçlandıran ve İzmir’e damga vurmuş birçok yatırımda imzası bulunan duayen iş insanı Samim Sivri’nin oğlu Fadıl Sivri, hikayesinin şöyle aktardı:
BİLİŞİME BÜYÜK MERAK
“1968 doğumluyum. İlkokul yıllarından itibaren iş yaşamına dahil oldum. Okuldan çıkıp Bornova’daki haddehaneye gidiyordum. Hatta birkaç kez ayağıma kızgın demir çubuk da geldi. Bornova Anadolu Lisesi’nin ardından Bilkent Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’ni kazandım. O yıllarda da bilişime karşı bir merakım oluştu. Bu merakın kaynağı ise aile işletmelerine gelen dergilerle başladı. İki yıl boyunca bilişimin dilini anlamaya çalıştım. Yüksek lisans yaptığım dönemde de İzmir Demir Çelik’in finans departmanında profesyonel iş hayatına adım atmış oldum. Bu yaklaşık iki yıl sürdü.”
Hayalinde ise rafineride çalışmak vardır, ama o yıllarda kamu kuruluşlarının eleman alımını durdurmasıyla işsiz kalır. Ayhan Seyfeli de tekstil sektörüne yönelir. Aydın’da çalıştığı firma bir süre sonra küçük gelince Ayhan Seyfeli, tüm olumsuz söylemlere rağmen İstanbul’un yolunu tutar. Ayhan Seyfeli, profesyonel iş yaşamında ‘hem kadın hem de taşralı’ diye zorluklar yaşasa da pes etmez, ihracat sorumluluğuna kadar yükselir. Avrupalıların tekstilde rotasını Uzakdoğu’ya çevirmesiyle yine işsiz kalan Ayhan Seyfeli, bu kez 1997’de kendi şirketini kurar. Organik ürünlere odaklanan Ayhan Seyfeli, bugün İzmir’den birçok Avrupa ülkesine ihracat yapıyor. Ayhan Seyfeli’nin, şimdi de kendi markasıyla iç piyasada mağazalaşma planları var.
AYHAN Seyfeli... Hayatının her 10 yılında yaşadığı işsizlik krizlerine rağmen mücadeleci kişiliğiyle ayakta kalan bir isim. Bu süreçte edindiği deneyimlerle de basamakları temkinli çıkarak başarıyı yakalamış bir kadın girişimci. Seyfeli Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Seyfeli, hem girişimciliğini hem de geleceğe dair planlarını anlattı. 1958 Ankara doğumlu olan Ayhan Seyfeli, hikayesinin devamını şöyle paylaştı:
MAHALLELİYE SIVI SABUN
“Babam memurdu. Memur maaşıyla üç çocuk okuturken, yaşadığı sıkıntılara da tanıklık ettim. Öyle olunca da içten içe ‘ben memur olmayacağım, bir gün kendi işimi yapacağım’ diye iç geçiriyordum. Bir süre sonra Ankara’dan Aydın’a taşındık. Ortaokul ve liseyi bu kentte okuduktan sonra üniversite için tekrar Ankara’nın yolunu tuttum. 1975’te Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği’ni kazandım. Siyasi karışıklıklar nedeniyle o yıllarda üniversite okumak çok zordu. İlk girişimcilik adımımı da aslında o yıllarda attım. Arkadaşlarla birlikte sıvı sabun ürettik. Ve ‘herkes memleketinde bunları satsın’ dedik. Ben de Aydın’da kolu komşuya litre litre sıvı sabun sattım, ama arkasını getiremedim. Hem hammadde alacak param hem de üretecek yerim yoktu. Babamın, ‘Bırak bu işleri. Elindekini sat, bir daha da karışma’ sözü bu serüvene noktayı koymama neden oldu.”
ARMAN Esen Dans Akademi... Hangi yaşta olursa olsun yetişkin ya da çocukların, geniş bir yelpazede dans, müzik ve sporla tanışmasını sağlıyor. Bunu da eğlenerek hayata geçiriyor. Arman Esen Dans Akademisi’nin kurucusu Arman Esen ile hem akademinin kuruluşunu hem de dansın eğitimdeki yerini konuştuk. 1982 doğumlu olan ve anne-babasının memuriyeti nedeniyle bir çok kenti gezerek geçen bir eğitim serüveni olduğunu anlatan Arman Esen, dansla tanışma hikayesini şu sözlerle dile getirdi:
OLUMSUZ SÖYLEMLER KAMÇILADI
“Her şey ortaokulda coğrafya öğretmenimin beni okulun halk oyunları topluluğuna önermesiyle başladı. Elemelere gittim. Ama seçilemedim. İtiraz edince son dakika beni de aldılar. Sonraki süreçte de hep kılpayı elemeleri geçerek halk danslarına devam ettim. Olumsuz söylemler üzerine daha fazlasını yapmak istedim. Kafkas danslarıyla ilgili çok sayıda projede dansçı olarak sahneye çıktım ve birçok ülkeye gittim. Ailem inşat mühendisliği okumamı istiyordu. Öyle de oldu. Ama ben aynı zamanda konservatuvar sınavlarına da girdim ve kazandım. Babamın rızasını da alarak 17 yaşında Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı Türk Halk Oyunları Bölümü’nün yolunu tuttum.”
DANSLA SPORU BİRLEŞTİRDİ
Öğrencilik yıllarında Süleyman Demirel Üniversitesi’nde ders veren Arman Esen, okulu bitirdiğinde ise bunu Ege Üniversitesi’nde devam ettirir. Arman Esen, “Tabii bu dersler daha çok üniversite öğrencilerinin hobi amaçlı katıldığı kulüplerde oldu. Dansı Egelilere sevdirme amacı ile çok sayıda projede yer aldım ve yarışmalara sporcular yetiştirdim. 2009’da ise kendi hikayemi yazmak ve dansçılar yetiştirmek hedefiyle okuldan ayrıldım. Bornova Evka-3’te Arman Esen Dans Akademisi’ni kurdum. Uzmanlık alanım dans sporu. Ama dünyanın hiçbir yerinde bu alana yönelik bir okul olmadığını gördüm. Ve ağırlığımı bu alana verme kararı aldım. Sağlık Bilimleri Enstitüsü Spor, Sağlık Bilimleri Anabilim Dalı’nda yüksek lisans yaptım. Ve dansla sporun birleştiği bir okul ortaya çıktı.”
İŞE MATEMATİĞİ DE KATTI
Arman Esen, dansla sporun birleştiği okulla ilgili şu bilgileri paylaştı: “Bu okul 4 yıl sürüyor. Biz çocuğu 7 yaşında alıyoruz ve 4 yıllık bir eğitim ardından mezun ediyoruz. Sayısala olan yatkınlığımla da dans eğitimleri sırasında çocukların pek de sevmediği matematikle barışmalarını sağlıyorum. Dolaylı yoldan matematik öğretiyorum. Ayrıca, sınav, ödev, ödül ve ceza gibi sürekli hayatlarında var olan bu kavramlara farklı bir anlam yüklüyoruz. Okulumuz şu anda İngiltere merkezli ‘Uluslararası Dans Öğretmenliği Birliği’nin Türkiye’deki tek üyesi. Bu üyelikle birlikte bizden mezun olan bir öğrenci, dans sporu antrenörlüğü belgesi için ilgili bakanlığa başvurduğunda çok kolay alabiliyor. Şimdi çıtayı bir adım yukarı taşıyoruz. Bugün baleden mezun olan biri öğretmenlik yapabiliyor. Bu sağlıklı bir süreç değil. Şimdi biz üye olduğumuz kurum aracılığıyla ‘uluslararası dans öğretmenliği’ sertifikası da vereceğiz. Zorlu bir süreçte geçilecek ama bu sertifikanın tüm dünyada karşılığı olacak.”
DÜNE kadar emeklilik projelerinde yaşanacak kentler listesinin en başında yer alan İzmir, artık hem şirketlerin merkezini taşıdığı, hem de nitelikli göç alan bir yapıyla konuşmanın ötesine geçmiş durumda. Nüfusu her geçen gün artan İzmir’e 2017’de göç edenlerin yüzde 44’ü yüksekokul mezunu. İzmir, 18 bin 506 kişiyle en fazla göçü ise İstanbul’dan aldı. Yine 2017’de dünyanın 150 metropolü arasında yüzde 18.5’lik konut değer artışıyla 2’nci sırada yer buldu. Her geçen gün yükselen bir trendle gayrimenkulde de hareketli günler yaşayan İzmir’in sağlıklı bir yapıda büyümesi için tüm kapılar kentsel dönüşüme çıkıyor. Tabii gelen göçü iyi yönetmek şart. Management Plus da bu bakış açısından yola çıkarak geçen hafta ‘Her Yönüyle Kentsel Dönüşüm Zirvesi’nin 11’incisini İzmir’de gerçekleştirdi. Benim de konuşmacı olduğum zirvenin son oturumunda İzmir Geliştirme Vakfı (İGV) Başkanı Şener Bayyurt, göçle ilgili çok önemli paylaşımlarda bulundu.
Bu kez kaynak İstanbul
Son dönemde İzmir’e olan göç akınının eskilerden çok farklı olduğuna dikkat çeken Bayyurt, geçmişteki göçün taşradan büyük kentlere olduğunu söyleyerek, “Taşra göçü çaresizlik sonucu oluştu. Gelenlerin maddi imkanları kısıtlıydı. Köprüleri yakarak, sırtlarında yataklarıyla geliyordu. İzmir’den tekrar memleketine geri dönmeleri mümkün değildi. Burada fedakarlığa hazırdılar. Bu kitlenin hayat pahalılığına karşı duyarlılığı vardı ve iş, eğitim, barınma temel konularıydı. Göçle birlikte bu temel konulara yönelik talep hızla arttı, konut ihtiyacı giderek yükseldi ve bu durum da rant sağlamak isteyen tarafların iştahını kabarttı. Sürecin yönetilememesi nedeniyle de kentte sosyal, kültürel, fiziki hasarlar oluştu. Gelinen noktada kentsel dönüşüm bir ihtiyaç ve zorunluluk olarak ortaya çıktı. Bu süreçte İzmir ikinci göç dalgasıyla karşı karşıya” diyerek bu göçün de İstanbul kaynaklı olduğunu paylaştı.
Özel çözümler gerekiyor
İzmir’in göçün etkilerinden olumlu yönde etkilenmesi için hazırlık yapması gerektiğini ve göçü fırsata çevirmesi gerektiğini söyleyen Şener Bayyurt, “Göç tüm bu bilgiler ışığında hem fırsat, hem tehdit. Göçün çok iyi yönetilmesi lazım. Her gelen misafire ihtiyacımız var. Onların sosyal, kültürel, fiziksel farklılıklarıyla ilgili çözümler yaratmalıyız. Bu iş, merkezi yönetimle çözülmez. Çünkü her göç kentten kente, coğrafyadan coğrafyaya farklı özellikler sergiliyor. İzmir’in bu konuda özel çözümler üretmesi gerekiyor. Biz göçü yönetirken proaktif olmalıyız. Gelecek planlarını hazırlamamız gerekiyor. Hem göçenin, hem İzmirlinin beklentilerini karşılamamız gerekiyor. Çatışmayı engellememiz gerekiyor. Kentleri tasarlarken insanların neler isteyeceklerini dikkate alarak bir daha kentsel dönüşüme ihtiyaç olmasın diye farklı tasarımlar yaratmalıyız” dedi.
Gizem Acar Yavuz, çevresindeki makine mühendislerinin etkisiyle de üniversite tercihini bu branştan yana kullanır. Gizem Acar Yavuz, deneyim kazanmak için öğrencilik yıllarında sanayide çalışır. İstanbul’da çeşitli firmalarda önemli görevlerde bulunur. 4 yıllık İstanbul macerasını ardından da İzmir’e gelerek 2015’te kendi şirketini kurar ve yüksek lisans tezi olan 3 boyutlu yazıcılar üzerine yoğunlaşır. Suya yazı yazma hedefiyle yola çıkan Yavuz, bugün geliştirdiği 3 boyutlu yazıcıyla kahve köpüğü başta olmak üzere birçok gıdanın üzerine desen çiziyor. Yurtdışına da açılan Yavuz’un gündeminde ise sağlıktan gıdaya birçok alanda dünya çapında ilklere imza atacak 3 boyutlu yazıcılar var.
GİZEM Acar Yavuz... ‘Hayattaki tek sınırınız kendi hayal gücünüz’ diyerek erkek egemen makine mühendisliği alanında farkındalıklara imza atan bir kadın girişimci. “Kendi mesleğimde sanat yaratmak istedim” diyen Food Art Mühendislik Makine Sanayi ve Tic. A.Ş.’nin kurucusu Gizem Acar Yavuz ile hem girişimcilik serüvenini hem geliştirdiği 3 boyutlu yazıcıları hem de geleceğe dair planlarını konuştuk. 1988 Burdur Bucak doğumlu Gizem Acar Yavuz, hikayesini şöyle aktardı:
SANAYİDE BİR KADIN