Mete Tamer Omur

O tohumlar yok olmasın diye

27 Ağustos 2018
Hikaye bir TV programındaki ‘yerel tohumlar yok oluyor’ sözüyle başlar.

Feray Karapınar da bu yok oluşu durdurmak adına bir şeyler yapması gerektiğini düşünür. Şehirden rotayı köye çeviren Feray Karapınar, Torbalı Karaot köyüne yerleşir. Kaybolmaya yüz tutan yerel tohumlar uğruna köy köy dolaşır. Yöre halkıyla birlikte Karaot Tohum Derneği’ni kurar. Birçok yerel tohumun bulunup çoğaltılması ve tekrar üreticilere dağıtılmasına önayak, takas etkinlikleriyle de belediyelere rol model olur. Zaman zaman yol kazaları yaşasa da dernek, bugün Mevsim Kutusu markasıyla sağlıklı gıdaları aracı olmaksızın tüketiciyle buluşturuyor. Hem üreticinin hem tüketicinin kazanması hem de yerel tohumların çoğalması adına mücadele veren dernek, Mevsim Kutusu’nu kooperatife dönüştürmeyi hedefliyor.

KARAOT Tohum Derneği... Kendi yağıyla kavrulan ve zor olanın peşinden giden bir oluşum. Yerel tohumların yok olmamasını kendine misyon edinen ve bu uğurda AB fonu kullanmayan, ticari şirketlerle işbirliği yapmayan, sürdürülebilir tarım misyonuyla hareket eden bir yapı. Karaot Tohum Derneği’nin kurucu başkanı Feray Karapınar ile şimdiki başkan Aytuğ Gündüz ile hem derneğin kuruluş hikayesini hem gelecek planlarını konuştuk. İşin fitilini ateşleyen 1975 Aydın Koçarlı doğumlu ve ortaokul ikiden terk Feray Karapınar, o süreci şöyle aktardı:


TV PROGRAMIYLA BAŞLADI
“Terzi çıraklığı, ardından da tekstil atölyelerinde geçen bir yaşam ve bu alanda kendi işimi yaparak gelişen bir kariyerim oldu. Daha sonra ise öğretmen olan o dönemki eşimle yolum Bitlis Tatvan’a düştü. Burada bir akşam TV programında karpuz tohumlarının yok olduğu anlatılıyordu. Tabii, çiftçilikte var serde. ‘Bu tohumlar nereye gidiyor’ diye dert edinmeye başladık. TV programının çekildiği Dicle Üniversitesi’ne gittim. Orada tabloda tohumların kaybolma hızının tahminimden çok daha büyük olduğunu gördüm. Ufak ufak Tatvan’da kaybolan tohumlarla ilgili araştırmalara başladım. Daha sonra yine bir tayin durumuyla yolumuz 2004 gibi bu kez Torbalı Karaot köyüne düştü.”


Yazının Devamını Oku

Bata bata batmamayı öğrendi

19 Ağustos 2018
İlk girişimcilik deneyimini 20’li yaşlarda internet kafe açarak yapar.

Ama sonu istediği gibi gitmez ve batar... Daha sonra PVC’den kuruyemiş satışına kadar çeşitli iş deneyimi olur. Fikret Şen, girişimcilik kariyerine ortaklı İzmir Alsancak’ta kafe açarak devam eder. Ancak sonuç yine değişmez. Kafe ortaklığından Fikret Şen’e yüklü bir borç kalır. Aynı dönemde eşi de işten çıkarılan Fikret Şen, yeni arayışlara girer. 2009’da 35 metrekarelik bir dükkanda dondurma ve waffle ile çıkışı arayan Fikret Şen, bu kez başarıyı yakalar. Ve Çıtır Waffle markasını 6 yılda 32 noktaya çıkarır. Fikret Şen, şimdi ise waffle, dondurma ve kahveyi bir arada sunacağı ikinci bir markayla büyüme planları yapıyor.

 

FİKRET Şen... İş hayatında kazanmanın da kaybetmenin de olduğunu en iyi yaşayanlardan. Tüm birikimlerini açtığı kafede sıfırlasa da farklı olana odaklanarak azmiyle başarıyı yakalayan genç bir iş insanı. Çıtır Waffle markasının kurucusu Fikret Şen ile hem girişimcilik serüvenini hem de gelecek planlarını konuştuk. 1980 İzmir doğumlu olduğunu söyleyerek hikayesini anlatmaya başlayan Fikret Şen, şöyle devam etti:


İLK ADIMIN SONU HÜSRAN
“Babam TV tamiri yapıyordu. Baba mesleğini devam ettirme hedefiyle lisede elektronik okudum. Tabii, o dönem bir yandan da bilgisayar ve ona bağlı programlama merakı ortaya çıktı. Babam da bu merakla beni bir arkadaşının yanına çırak olarak verdi. Bu çıraklıkla birlikte zamanla bilişimde iyi bir çevre yaptım. Lise sonrasında da bilişim odaklı kariyerime yön verdim. 2000’de ise internet kafe modası başladı. Bir arkadaşım, ‘bunu yapmalıyız’ değince de o yıl girişimin ilk adımını atmış oldum. Ama işler istediğimiz gibi gitmedi ve ilk girişimin sonucu hüsran oldu. Ve battık.”


Yazının Devamını Oku

10 kuşaktır üretiyorlar

5 Ağustos 2018
İLK adım Osmanlı zamanında büyük büyük dedelerden gelir. Başta helva olmak üzere, lokum, akide şekeri ve kadayıf yapımı babadan oğula geçer.

Osmanlı saraylarına helva yapan Helvacıoğlu ailesinin 9’uncu kuşak temsilcisi Mürteza Helvacıoğlu da küçük yaşta sürece dahil olur. Avukat olsa da rüyalarında bile helva yapınca, Balıkesir Edremit’te 2000’de Tıflıpaşa’yı kurarak babasına rakip olur. Adliyeyle helva üretimi arasında yıllarca koşuşturan Mürteza Helvacıoğlu’nun yardımına önce eşi, sonra oğulları yetişir. Bugün üretimi Fatih, Halil ve Burak Helvacıoğlu kardeşlere emanet eden Mürteza Helvacıoğlu, çocuklarından aldığı güçle geleneksel yöntemlerden vazgeçmeden yoluna devam ediyor.

MÜRTEZA Helvacıoğlu... ‘Sabırla koruk helva olur’ sözünün hakkını sonuna kadar veren bir isim. Oldukça yoğun emek isteyen ata mirası helva ve lokum üretimine sahip çıkarak gelecek kuşaklara aktaran önemli bir iş insanı. Avukatlıkta da isim yapmış biri. Tıflıpaşa’nın 9’uncu kuşak temsilcisi Mürteza Helvacıoğlu ile hem girişimcilik öyküsünü hem de geleceğe dair planlarını konuştuk. 1955 Edremit doğumlu olan Mürteza Helvacıoğlu, babası merhum İsmail Helvacıoğlu’nun 500 yıllık helvacı olduklarını söylediğini paylaşarak, şöyle devam etti:

EDREMİT’TEN OSMANLI SARAYINA
“Aslında her şey 1360’lı yıllarda Osmanlı’nın Edremit’e tahinhane kurmasıyla başlıyor. Bu tahinhaneyle birlikte yıllar sonra büyük büyük dedelerimin de sürece dahil olduğu helva üretimi gerçekleşiyor. Tabii Edremit, Osmanlı sarayının arka mutfağı. Manda kaymağından bala, helvadan zeytinyağına hepsi buradan gidiyor. 1300’lu yıllarda Karaman’dan Edremit’e gelen 8 aileden biri olan atalarım da helva üreterek Osmanlı sarayına gönderiyor. Ailede herkes helvacı. Merhum dedem de bayrağı amcalarım ve babama devretmiş. Babam ilk başta amcamla birlikte ortak helva, lokum, akide şekeri ve kadayıf üretiyor. 1960’da ise yollar ayrılıyor.”

RÜYASINDA BİLE ÜRETTİ

Yazının Devamını Oku

Bu rezidansların çiftliği de var

29 Temmuz 2018
Tamamlandığında 100 milyon dolarlık yatırımla hayata geçecek olan Barbaros Reserve ile Barbaros Valley projeleri, eklenen çiftlikle sıra dışı bir yapıya kavuşacak.

 

DÜNE kadar ağırlıklı yaz döneminde tatil yapılacak duraklar listesinin en başında yer alan Bodrum, artık kış nüfusuyla da dikkat çekiyor. Her geçen gün yükselen trendiyle Bodrum’un yerleşik nüfusu, gayri resmi verilere göre 250 bine dayandı. Erzincan, Gümüşhane, Tunceli’nin de aralarında bulunduğu 15 ili geride bırakan Bodrum, başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerden hızla göç alıyor. Göçle birlikte gayrimenkul sektörü de oldukça hareketli günler yaşıyor. Birçok kurumun yatırım yaptığı ortamda rotasını Bodrum’a çevirenlerden biri de bölgeye yabancı olmayan Sera Group oldu. Sera Group’un iştiraki Peska Turizm Yatırım A.Ş., 100 milyon dolarlık yatırımla iki projesini hayata geçirdi. “Barbaros Reserve ile Barbaros Valley projelerine Barbaros Farm’ı da ekledik. Projede yer alanlar aynı zamanda çiftlik sahibi oluyor” diyen Sera Group CEO’su Ahmet Ozan Şener ile hem Bodrum’u hem de bölgedeki yatırımlarını konuştuk.


İNANDIK YATIRIM YAPTIK
Türkiye’nin önde gelen inşaat ve yatırım şirketlerinden Sera Group’un CEO’su Ahmet Oğuz Şener, Bodrum’la geçmişlerinin çok eskiye dayandığını dile getirerek, “Aile olarak 30 yılı aşkın zamandır tatillerimizi Bodrum’da yapıyoruz. Otel ve farklı yatırımlarımız bulunuyor. TAV özelinde Milas-Bodrum Havalimanı’nı işletiyoruz. Yani gönül verdiğimiz Bodrum’a çok inanıyoruz. Beş yıl içerisinde Bodrum’un Türkiye’nin ilk beş kenti arasında yer alacağını düşünüyoruz. İstanbul’dan sonra Bodrum’un en önemli marka olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle Kempinski Hotel Barbaros Bay’ın işletmecisi Orhan Yılmaz ile birlikte Bodrum’a yatırım kararı aldık” diye konuştu.


Yazının Devamını Oku

Usta formülü vermedi ama...

22 Temmuz 2018
BİR yandan baba mesleği balıkçılığı yapar.

 

Öte tarafta amatör futbolcu olarak yoluna devam eder. Ta ki Arnavut dondurma ustasının ortaklık teklifine kadar. Ustası dondurmanın formülünü sır gibi saklasa da Erkan Altay, uzun uğraşlar sonucunda işin püf noktasını öğrenir. Altay, zaman içerisinde Arnavut ustayla yollarını ayırarak doğal dondurma üretimine odaklanır. Bugün Bodrum’da bulunan 25 metrekarelik satış yerinin yanı sıra iki bayisiyle tüketiciyle buluşan Türkbükü Doğal Dondurma’nın kurucusu Erkan Altay, her gün oluşan metrelerce kuyruğa rağmen büyümeyi düşünmüyor. Ünü Bodrum hatta Türkiye sınırlarını aşan Altay’ın gündeminde sadece ürün çeşidini artırmak var.




ERKAN Altay... Yaklaşık 6 ay boyunca her gün 20 saati bulan mesaisiyle kendini işine adayanlardan. Yılların emeği ve bilgi birikimiyle gündüzleri dondurma üreten, akşamları da ailesiyle birlikte bunun satışını gerçekleştiren emekçi bir iş insanı. Yoluna ‘Türkbükü Doğal Dondurma’ markasıyla devam eden Altay Doğal Dondurma’nın kurucusu Erkan Altay ile girişimcilik serüvenini ve gelecek planlarını konuştuk. 1970’te Bodrum’da doğan Altay, babasının balıkçı olduğunu söyleyerek, hikayenin devamını şöyle paylaştı:

FUTBOLCU OLACAKTI

Yazının Devamını Oku

Evin bir odasında başladılar şimdi ise...

15 Temmuz 2018
Yolları Dokuz Eylül Üniversitesi Makine Mühendisliği’nde kesişir.

Burada birçok projede birlikte çalışırlar. Üniversitenin ardından da farklı şirketlerde kariyerlerine devam ederler. Yasemin Elmas Sağır ile Hasan Onur Sağır, özellikle unlu mamuller sektöründeki ustaya bağlı sıkıntıları ortadan kaldırmak adına makine geliştirmeye karar verir. Sağır çifti, bir süre evlerinin bir odasında AR-GE çalışmaları yapar. 2017’de ise profesyonel iş yaşamına nokta koyarak Oktamak Makina’yı kuran Yasemin Elmas Sağır ve Hasan Onur Sağır, tortilla lavaş makinesi üretimine başlar. Lavaşın yanına otomatik şeker hamuru inceltme makinesini de ekleyen Sağır çifti, bir yandan da özel makineler tasarlayarak bugün yola devam ediyor. Kısa sürede ihracata da başlayan ikilinin gündeminde ise sıra dışı ürünler yer alıyor.

 

YASEMİN Elmas Sağır ve Hasan Onur Sağır... Profesyonel iş hayatında gördükleri eksik ve hataları eleştiren, ama eleştirmekle de kalmayıp yapıyı değiştirmek adına kendi makinelerini üretme yoluna giden iki genç girişimci. Hayat arkadaşlığının yanına iş ortaklığını da ekleyen Oktamak Makina’nın kurucuları Yasemin Elmas Sağır ve Hasan Onur Sağır ile hem girişimcilik hikayelerini hem de gelecekle ilgili hedeflerini konuştuk. 1988 Eskişehir doğumlu olan Yasemin Elmas Sağır, astsubay olan babasının görevi nedeniyle birçok şehri dolaştığını söyleyerek, şöyle devam etti:


ÜŞENGEÇLİK MUCİT YAPTI
“Son durak ise memleketimiz İzmir oldu. Aslında ortaokul ve lise yıllarında gelecekte ne yapacağım şekillendi. Babamın da etkisiyle meraklı bir yapım vardı. Bir şeyler tasarladım ve icat ettim bu süreçte. Bunlardan biri de lise 1’de yaptığımı yatak toplama düzeneğiydi. Bu da aslında annemin sürekli yatağını topla baskısıyla ortaya çıkmıştı. Bu tür meraklar üniversite tercihimde de etkili oldu ve Dokuz Eylül Üniversitesi Makine Mühendisliği’ni kazandım. Üniversite sonrası da hemen çalışmaya başladım. Gıda makineleri üzerine merdivenaltı denebilecek tarzda küçük bir yerde işe girdim. Burada çok şey öğrendim. Tasarımdan üretime her aşamada yer aldım. Daha sonra kurumsal şirketlerde de deneyim kazandım. En son ise gıda makineleri üzerine üretim yapan bir şirkette çalışmaya başladım.”


Yazının Devamını Oku

Pazar uçurdu

8 Temmuz 2018
Ticareti küçük yaşta babasının Siirt Tillo’daki bakkal dükkanında öğrenir.

 

Daha sonra ağabeyleriyle İstanbul’a giderek pazarlarda meyve sebze satar. Ağabeyleriyle birlikte Hayrettin Uçak, yoğun bir mesai yaparak pazar tezgahının yanına zamanla toptan satışı da ekler. Hayrettin Uçak, Ege başta olmak üzere meyve ve sebzelerin üretim yerlerini dolaşarak bire bir alımla Uçak kardeşlerin gücüne güç katar. Hayrettin Uçak, 80’lerde ise tesisleşme hamlesi için rotayı İzmir’e çevirir. 70’lerde pazar tezgahında başlayan serüveni bugün çeşitli kentlerde tesisle onlarca ülkeye ihracat yapan bir yapıya taşınmasında önemli bir aktör olan Hayrettin Uçak, şimdi ise bu yapıyı ikinci kuşağın gücüyle daha da yukarılara taşımak istiyor.

HAYRETTİN Uçak... Kimi zaman tüm kaynaklarını dönemin şartlarına rağmen kaybetse de mücadeleci kişiliğiyle bu zorlukların üstesinden gelen bir girişimci. Bir yandan kendi şirketinin bir yandan da sebze meyve sektörünün yurtdışına açılmasına katkı koyan önemli isimlerden biri. Uçak Kardeşler Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Hayrettin Uçak ile hem girişimcilik serüvenini hem de gelecek planlarını konuştuk. 1963 Siirt doğumlu Hayrettin Uçak, hikayenin devamını şöyle anlattı:


İLK ADIM O DÜKKANDA ATILDI
“Dedem Siirt Tillo’da çerçilik yaparak ticarete atılmış biri. Dönemin koşulları içerisinde at, katır ya da eşek sırtında köy köy dolaşıp insanların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır. Babam ise bunu bakkal dükkanıyla taçlandırır. Bu dükkanda iğneden ipliğe ne ararsanız vardı. Paradan çok takas sistemiyle işleyen bir yapı söz konusuydu. 11 kardeşten biri olarak ben de küçük yaşta bu dükkanda ticaret hayatına ilk adımı atmış oldum. 1974 yılında ise iki ağabeyimle birlikte birçok akrabamız gibi İstanbul’un yolunu tuttuk. Ve o dönemin en popüler işi olan meyve sebze odağında pazarcılığa yöneldik.”

Yazının Devamını Oku

Erkek egemen sektöre kadın eli

24 Haziran 2018
Yıl 1940’ların başları. Yer İzmir Kemeraltı.

Ömer Taşbaş, çırak olarak tarihi çarşıda değirmen taşı üreterek çalışma hayatına adıma atar. Mehmet Ali Taşbaş da babasının yolundan ilerler. Küçük yaşta taşa şekil veren Mehmet Ali Taşbaş, zaman içinde de birçok yapıya mermer montajı yapar. Mehmet Ali Taşbaş, yaklaşık 50 yıllık meslek hayatına nokta koymaya hazırlanırken, bu kez kızı Elif Taşbaş Öznur devreye girer. Elif Taşbaş Öznur, üçüncü kuşak olarak mermere yeni bir soluk getirir. Yıllarca mezar taşı ve merdiven basamağı olarak kullanılan mermeri çerez tabağından yemek masasına kadar birçok ürününe dönüştürür. Elif Taşbaş Öznur, Macore markasıyla şimdi ise hem ihracat yapmaya hem de İzmir Alsancak’ta mağaza açmaya hazırlanıyor.

ELİF Taşbaş Öznur... Hem dedesinin hem de babasının yıllarca emek verdiği mermer sektörüne yeni bir bakış açısı getiren genç bir girişimci. Erkek egemen sektörde artık ‘kadının da adı var’ diyen Macore Works’un kurucusu Elif Taşbaş Öznur ve emekli iş insanı Mehmet Ali Taşbaş ile hem girişimcilik hikayelerini hem de gelecek planlarını konuştuk. Mehmet Ali Taşbaş, 1870 İzmir Eşrefpaşa doğumlu dedesinin yıllarca develerle nakliyecilik yaptığını dile getirerek, şöyle devam etti:


BABASININ İZİNDEN GİTTİ
“Babam Ömer Taşbaş ise dede mesleği yerine kardeşleriyle birlikte önce mozaik taraklama işi yapar. Daha sonra ise 12 yaşında Kemeraltı’nda çırak olarak değirmen taşı işine girer. Zamanla bu iş mermere döner. İtalya’dan gelen mermerleri mezar taşı yapmak için elle keser ve işler. Daha sonra mermer kesme makineleriyle iş yeni bir boyut kazanır. Benim doğduğum yıl, yani 1954’te ise dört arkadaşıyla mezar taşının yanı sıra merdiven basamağı kesimi ve montajı için bir fabrika kurar. Bir süre sonra ortaklık sonlanır ve babam 1976’da Karabağlar’da kendi yerini açar. Ben de babam gibi çok küçük yaşlarda sektöre Kemeraltı’nda adım attım. İyi ustalardan el aldım. Babamın vefatıyla da ağabeylerimle birlikte işileri devraldık. 1984’te ise yoluma tek başıma devam etme kararı aldım. İnşaat sektörü odağında birçok otel, hastane gibi yapıya mermerlerimizle imzamızı attık.”


Yazının Devamını Oku