Fenerbahçe'nin Monaco’yu devirip Avrupa Şampiyonu olduğu akşam, Takım Kaptanı Melih Mahmutoğlu’nu izledim. Öyle güzel bir jest yaptı ki, kupayı kaldırma onurunu bütün maç forma giyen takım arkadaşı ve kendisinden sonraki kaptan Guduriç’e verdi. Sportmenliğin, özverinin, ete kemiğe büründüğü andı o an benim için. İçimden, “Bravo Kaptan” diye haykırdım. Kaptan olarak asla unutulmayacak tarihe geçecek o anda, o özveriyi göstermek her sporcunun harcı değildi. Ben yapabilir miydim bilmiyorum ama Melih Mahmutoğlu yaptı.
Kupa töreninin hemen arkasından kameralar Melih Mahmutoğlu’na döndü. yürekten alkışladığım Kaptan bu kez sözleriyle yüreğimi burktu.
Biz yanak okşatmadan da şampiyon olabiliyoruz. “Yapma kaptan o güzelliğine bu sözler hiç yakışmadı” dedim içimden. “10 dakika önce yaşattığın tüm güzellikleri 5 kelime ile geri aldın.”
Profesyonel sporcuların kulüplerine değil, mesleklerine yürekten bağlı olması gerektiğine inanırım. Bu ülkede imza attığı kulübün çocukluktan bu yana taraftarı olduğunu söyleyen çok sporcu gördük. Pek çoğu da palavra çıktı. Profesyonel sporcu emek satar. Emeğini sunduğu sürece de kulübüne bağlıdır. Emeği ile sözcüsüdür kulübünün. Sözleri ile değil.
Bunları düşünüp Melih Mahmutoğlu’nu eleştirecektim ki, aklıma İcardi geldi. Ali Koç forması giyerek aklınca bu ülkenin en büyük spor kulüplerinden birinin başkanı ile dalga geçti, geçmeye de devam etti. Ne yazık ki, kulübünden de hiç bir uyarı almadı. Aksine desteklendi, hoş görüldü. Bu durumda nasıl eleştirebilirdim Mahmutoğlu’nu. “Fenerbahçeli bir oyuncu, rakip kulüp başkanına saygı, saygısızlık yapmaz” diyebilir miydim. Dersem de bu adil olur muydu? İcardi’ye tek bir söz ettim mi ki, Melih’e söz söyleme hakkım olsun.
Onun için vazgeçtim Kaptan’ı eleştirmekten. Sözüm sporculara değil. Başkanlara.. Öncelikle Sayın başkan Dursun Özbek’e. Bu akımı bir Galatasaraylı futbolcu başlatmışsa, “Dur” diyecek de sizsiniz sevgili başkan. Ve bu konuda ilk adımı siz atmalısınız. Lütfen o formayı İcardi’nin üzerinden çıkarın. Çıkarın ki, bundan böyle hiçbir sporcu, bir başkana söz söyleme, onu aşağılama cesaretini ve cüretini kendinde bulamasın.
Sayın Ali Koç’a gelince... Sayın Başkan’ın en büyük hatası, çok şey anlatmaya çalışması ve saatler süren basın toplantılarıydı. Konuşma uzadıkça vermek istediği mesaj kayboluyor, monologdan öteye geçemiyordu. Önceki gün uzun zaman sonra ilk kez kamuoyunun önüne çıktı. Dedim ya dikkatle izledim. Ve notlar aldım. İşte çarşamba akşamının Ali Koç’u...
DERS VEREN DEĞİL ANLAŞILMAK İSTEYEN BAŞKAN
1- Başarısız sonuçlar ve kaçan şampiyonluk, Sayın Başkan’ın beden diline de, sözlerine de yansımış.
2- Yaşadığı hayal kırıklığı ve mahcubiyet bir yanda, bunu kendisine ve Fenerbahçe’ye yakıştıramama duygusu diğer yanda. Sanki bir şampiyonluk gelse, ‘Alın koltuk sizin olsun’ diyecek noktaya gelmiş. Ama ‘Başaramadı’ damgası onu motive ediyor. Başarmak için devam ediyor.
3- Fenerbahçe Kulübü Başkanı olarak ilk yıllarında sergilediği o agresif ve üstten bakan tavrını biraz törpülemiş. Ama zaman zaman bu yanını açığa vurdu.
4- Yukarıdaki olumsuzluklara rağmen, ders veren değil, anlaşılma isteği duyan bir Ali Koç duruşu sergilemeye çalıştı.
5- Mali yapıdaki düzelmeyi bir başarı olarak gösterme kaygısı içindeydi. O konuda başarılı. Hakkını teslim edelim. Ama sportif başarısızlığı bununla örtemeyeceğini de görmeliydi.
FENERBAHÇE TARİHİNİN EN PAHALI KADROSU AMA EN İYİSİ DEĞİL
İstanbul’un kadim kenti Eyüp’te, bir antrenör takımı, bir futbol kültürü oluşturmaya çalışan ‘Genç bir teknik adam’ın tüm olumsuzluklara rağmen verdiği çabanın ve pes etmemenin öyküsüdür. Başlayalım... Sezonun sürpriz takımıydı Eyüpspor. Arda Turan ile birlikte çıktıkları Süper Lig’de daha ilk sezon Avrupa’yı hedefledi. Oynadıkları futbolla herkesin beğenisini kazandı. Ve ligin zirvesine koştu. Ama ikinci yarı ile birlikte bir şeyler değişti. O takım gitti, yerine son 6 maçta kazanamayan bir takım geldi.
- Ne oldu da Eyüpspor’un performansı düştü?
- Sorun Arda Turan’da mı?
- Bir atımlık barutu mu vardı hocanın?
GALATASARAY VE FENERBAHÇE İLE BERABERE KALDILAR
· Sordum, soruşturdum. Ve çok ilginç sonuçlarla birlikte, Türkiye’de teknik adamlık yapmanın ne kadar zor olduğunu da gördüm. Önce Eyüpspor’a bir göz atalım...
· 25 maç 11 galibiyet, 7 beraberlik, 7 yenilgi.
·
Futbolun en güzel yanı skorun/ sonucun bilinmezliği. Galatasaray-Kasımpaşa beraberliğinden sonra bu altın kuralın, Kadıköy’deki Fenerbahçe-Antalya karşılaşmasında geçerli olmayacağı çok açıktı.
1) Galatasaray’ın puan kaybı hem takımda hem de tribünlerde motivasyonu zirveye çıkarmıştı.
2) Mourinho etkisi. Ben de dahil, çoğunluk, Fenerbahçe’nin takım ve bireysel oyuncu becerisinin gelişme göstermediği düşüncesindeydi. Ama itiraf edelim, Mourinho, ligin ikinci yarısı ile birlikte Fenerbahçe’yi, oyun planına sahip, etkili ve ligin en dengeli takımına dönüştürdü.
GÖRÜNMEYEN AMA HiSSEDiLEN BAĞ
3) Antalyaspor kadro derinliğine sahip bir takım değil. 13-14 oyuncu ile mücadele ediyorlar. Emre Belözoğlu’nun seçenekleri çok kısıtlıydı.
O ‘altın kural’ı zihnimde alt üst eden ve Fenerbahçe’yi galibiyete götüren 3 ana etken bunlardı. Bir unsur daha var... Yıllar önce Mesut Özil’e, Real Madrid’deki (birlikte çalışıyorlardı) Mourinho’yu sorduğumda, “O bizi çok rahatlatıyor, hatta güldürüyor” diyerek bir oyuncu olarak sevgisini dile getirmişti. Dzeko’yu ve diğer oyuncuları izlediğimde Mourinho’nun öğrencileri arasında görünmeyen ama hissedilen muazzam bir bağ oluştuğunu düşünüyorum.
EN-NESYRi’NiN HARiKA DÖNÜŞÜMÜ
38 yaşındaki Dzeko’nun müthiş performansını, ilk 10-15 haftada yerden yere vurulan En-Neysri’nin o harika dönüşümünü sadece profesyonellikle açıklayamıyorum çünkü. Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen elbette eleştilerim de var...
Süper Lig’de şampiyonluk yarışının kaderinde belirleyici olması beklenen Galatasaray-Fenerbahçe maçını yönetecek hakemin ismi merakla bekleniyor.
Sarı - lacivertliler 24 Şubat Pazartesi günü saat 20.00’de RAMS Park’ta oynanacak derbi karşılaşmasını dünya çapında bir yabancı hakemin yönetmesi konusunda ısrar ediyor.
Sarı - kırmızılı yönetim isehenüz resmi bir açıklama yapmaması rağmen yabancı hakem konusuna soğuk yaklaşıyor.
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Yönetim Kurulu ve Merkez Hakem Kurulu (MHK) ise kritik derbi maçın hakemiyle ilgili çalışmalarına titizlikle devam ediyor.
F.BAHÇE’NİN YABANCI TALEBİNE G.SARAY SOĞUK BAKIYOR
TFF ve MHK kaynaklarından edindiğim bilgiye göre Galatasaray-Fenerbahçe karşılaşmasını yabancı bir hakemin yönetme ihtimali yüzde 51.
Karşılaşmayı yönetecek yerli ve yabancı hakem konusundaki bütün alternatifler tek tek ele alınıyor.
Federasyondan edindiğim bilgiye göre derbi maçını yabancı hakemin yönetmesi konusunda gerekçe olarak kamuoyunun isteği ve baskısı gösteriliyor.
TÜRKiYE Futbol Federasyonu (TFF) Yönetim Kurulu’nun, kulüplerden gelen talepleri dikkate alarak Trendyol Süper Lig’in 20. haftasından itibaren VAR görevini yabancı hakemlere emanet etmesi, hakem tartışmalarını büyük ölçüde dindirmiş ve bu durum Türk hakemlerin üzerindeki baskıları bir nebze olsun azaltmıştı.
Durum böyle olunca Süper Lig’in 25. haftasında oynanacak Galatasaray-Fenerbahçe derbisinin orta hakeminin de yabancı olması gündeme geldi. Bunun ne kadar mümkün olduğu son birkaç gün futbol otoritelerinin en çok konuştuğu konulardan biri oldu.
Bir tek şart öne sürdüler
TÜRKiYE Futbol Federasyonu (TFF) Yönetim Kurulu, son toplantısında bu konuyu etraflıca tartışıp kararını verdi ve bunu Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerine de bildirdi. Buna göre; derbiyi yabancı hakemin yönetmesi tek bir şartla mümkün:
“Her iki kulüp de yabancı orta hakem talep ettiklerini yazılı olarak TFF’ye iletirlerse...”
Yabancı VAR talebinin öncülerinden biri olan Fenerbahçe Kulübü’nün orta hakem konusundaki tavrı son derece net oldu:
“Derbiyi yabancı hakem yönetmeli. Bu noktada üzerimize düşeni yapmaya hazırız.”
F.Bahçe TFF’ye yazı gönderecek
Hem kulübün hem de teknik adamın bu öfkeli ve sinirli yapısı ister istemez taraftara daha agresif bir takım hayali kurduruyordu. Ama sezon başından bu yana Fenerbahçe’yi hep sakin, hep durağan bir takım olarak izledik. Taraftarın arzu ettiği önde baskı yapan, rakibi bunaltan takım hüviyetinden hep yoksundu Fenerbahçe. Midtjylland önünde ilginç bir dizilişi vardı Fenerbahçe’nin. 1.90 boyunda iki forveti sahadaydı ama onlara top indirecek kanat oyuncuları yoktu. İrfan Can Kahveci kadrodaydı ama sağ kanada İsmail’i devşirmeyi tercih etmişti Mourinho.
YiNE UZUN TOP DENEMELERi
BUNA rağmen beklenenden iyi başladılar oyuna. İlk 25 dakika Fenerbahçe’nin hakimiyetindeydi ama bu hakimiyete rağmen orta alanı yine pas yapmadan/yapamadan uzun toplarla geçiyor, gol bulmaya çalışıyorlardı. Bu 25 dakikanın ardından Fenerbahçe Göztepe ve Samsun maçlarında düştüğü hataya bir kez daha düştü rakibin 3-5 dakika boyunca topa sahip olmasını ve atak tazelemesini engelleyemedi. Sonunda da golü yedi. Kanatlardan orta alandan yeterli desteği alamayan son haftaların golcüsü En-Nesyri’yi en iyi besleyen oyuncu Dzeko oldu. Onun pasıyla En-Nesyri beraberliği getirdi.
TOPU RAKiBE BIRAKIYORLAR
iKiNCi yarının hemen başında Dzeko’nun golü sonrası yine savunmaya çekildi Fenerbahçe. Savunmada bireysel hataların da önüne geçemediler. Hiç ders almamışçasına, ligde puan kaybettikleri maçların bir tekrarını da Danimarka’da yaşadılar. Bu takımın DNA’sına aykırı savunma futbolu. Ama öne geçtikleri her golden sonra topu rakibe bırakma alışkanlığından da vazgeçmiyorlar. Ve faturayı da epeyce yüksek ödüyorlar.
24. OLARAK PLAY-OFF’A KALMAK BAŞARI DEĞiL UYARIDIR
SEZON başından beri Fenerbahçe’nin sıkıntıları çok açık:
1 - Orta alanda rakibe baskı yapacak fizik güce ve futbol aklına ihtiyaçları var.
Futbol Federasyonu Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, önceki gün gündemi sarsacak açıklamalar yaptı.
· EURO 24 için 4 milyon 681 bin Euro konaklama harcaması yapılmış.
· Bazı arkadaşlar şampiyona bittikten sonra 2-3 gün lüks otelde kalmış.
· Ekstra 70 bin Euro harcama yapmışlar.
· Biz bir çiftlik devraldık. Ankara büroda 4 çalışan var 30 kişi maaş alıyor. Sayın Başkan, geçmiş yönetimin hesaplarla oynadığını, “Niye yaptınız? diye sorduğunda da, “İbra edilmek için” yanıtını aldığını söylüyor.
İBRAHİM HACIOSMANOĞLU’NUN ATLADIĞI VERGİ KONUSU
Okuduğunuz gibi futbolun yapısal sorunlarını çok açık ve net bir şekilde ortaya koymuş Hacıosmanoğlu. Ama bir konuyu atlamış.
Ya da dile getirmemiş, getirememiş.