Paylaş
Futbolun en güzel yanı skorun/ sonucun bilinmezliği. Galatasaray-Kasımpaşa beraberliğinden sonra bu altın kuralın, Kadıköy’deki Fenerbahçe-Antalya karşılaşmasında geçerli olmayacağı çok açıktı.
1) Galatasaray’ın puan kaybı hem takımda hem de tribünlerde motivasyonu zirveye çıkarmıştı.
2) Mourinho etkisi. Ben de dahil, çoğunluk, Fenerbahçe’nin takım ve bireysel oyuncu becerisinin gelişme göstermediği düşüncesindeydi. Ama itiraf edelim, Mourinho, ligin ikinci yarısı ile birlikte Fenerbahçe’yi, oyun planına sahip, etkili ve ligin en dengeli takımına dönüştürdü.
GÖRÜNMEYEN AMA HiSSEDiLEN BAĞ
3) Antalyaspor kadro derinliğine sahip bir takım değil. 13-14 oyuncu ile mücadele ediyorlar. Emre Belözoğlu’nun seçenekleri çok kısıtlıydı.
O ‘altın kural’ı zihnimde alt üst eden ve Fenerbahçe’yi galibiyete götüren 3 ana etken bunlardı. Bir unsur daha var... Yıllar önce Mesut Özil’e, Real Madrid’deki (birlikte çalışıyorlardı) Mourinho’yu sorduğumda, “O bizi çok rahatlatıyor, hatta güldürüyor” diyerek bir oyuncu olarak sevgisini dile getirmişti. Dzeko’yu ve diğer oyuncuları izlediğimde Mourinho’nun öğrencileri arasında görünmeyen ama hissedilen muazzam bir bağ oluştuğunu düşünüyorum.
EN-NESYRi’NiN HARiKA DÖNÜŞÜMÜ
38 yaşındaki Dzeko’nun müthiş performansını, ilk 10-15 haftada yerden yere vurulan En-Neysri’nin o harika dönüşümünü sadece profesyonellikle açıklayamıyorum çünkü. Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen elbette eleştilerim de var...
Fenerbahçe’nin bireysel olarak rakibe ve topa hamle ritmini geliştirmesi gerekiyor.
Özellikle orta alanda hatalı ve riskli pas istatistiğini minimuma indirmek zorunda.
Rakipten dönen topların geri kazanılması (bu maç hariç) süresini geliştirmeli. Savunmaya kadar koşup topa yeniden sahip olmaya çalışmak takımı hem yoruyor hem rakibe avantaj sağlıyor.
İlk yarı Antalyaspor 2, Fenerbahçe ise 4 faul yaptı. Ve oyun su gibi aktı. Bu istatistiğe bakarak “Temassız oyun” yorumu da yapabiliriz. Ama ben, “Ne mutlu ki sahada hakemi aldatan sahtekâr oyuncu yoktu” demeyi tercih ediyorum.
Paylaş