Futbolu takip etmek kesinlikle duygularla ilgilidir. Hele hele bir kulübü takip edenler, o kulüpte oynayanlar için bu duygu elbette çok daha güçlü olacaktır. Ama itiraf edelim ki, özellikle son yıllarda ve sosyal medya sayesinde, bilgiden daha çok bir gürültüye maruz kalıyoruz.
Birkaç örneğin dışında ana akım medya, bu gürültüye alternatif bulmaya çalışmaktansa, olduğu gibi kopyalamaya çalışıyor.
Dolayısıyla, bir ses kirliliğinin içinde, sorunu ve çözümü dillendirmektense, kendi uzmanlığını ve yandaşlığını kanıtlama çabası içindeki seslerin içinde kayboluyoruz.
Bu yazıyı yazmamın sebebi de kısmen bu.
Türk futbolunun en büyük yıldız oyuncu adayı Arda Güler bir karar arefesinde. Fenerbahçe’de kalacak mı, gidecek mi?
Haydi soruyu biraz daha açalım, “Arda Güler gitmeli mi, kalmalı mı? Hangisi onun gelişimi için daha faydalı olacak?”
GELiŞiMiNi F.BAHÇE’DEN AYIRMAK MÜMKÜN DEĞiL
Bu soruların yanıtını vermek için her şeyden önce “Kulüp kimliğinden sıyrılmak” gerektiğini düşünüyorum. “Arda’yı mı önemseyeceğiz, Fenerbahçe’yi mi? Yoksa her ikisini birden mi?” Bu konudaki tavrım net. Ben Arda Güler’in gelişimini Fenerbahçe’den ayıramıyorum. Çünkü:
Suudi Arabistan zengin bir ülke ama ciddi bir sorunu var; insan hakları ihlalleri konusunda sabıkalı. Dışarıya verdikleri görüntü olumlu değil. Ayrıca tamamen petrole bağımlı bir ülke olmaktan kurtulmak istiyorlar. Yeni ticari alanlara ihtiyaçları var. Bu alanları açabilmenin ve ülkenin sarsılan imajını tazeleyebilmenin en kestirme yollarından biri de spor.
Suudi Arabistan, dünya futbolunu sarsıyor.
Önce Cristiano Ronaldo. Sonra Karim Benzema.
Suudiler bu iki futbolcuyu tam 1 milyar 200 milyon Euro ödeyerek transfer etti. 1 milyar 200 milyon Euro. Bırakın bu parayı ödemeyi, bu rakamı telaffuz etmek bile insanı şaşkına çeviriyor.
Hiçbir kulübün aklından bile geçiremeyeceği rakamlar bunlar. Üstelik devam ediyorlar. Sırada N’Golo Cante var. Roberto Firmino, Pierre-Emerick Aubameyang, Luka Modric, Wilfried Zaha, İlkay Gündoğan, Wilfried Zaha var.
Evet zengin bir ülke, petrol zengini.
“Paraları bol, verirler tabii ki” dediğinizi duyar gibiyim. Paraları var ama dünya sıralamasında 58. sırada bulunan bir lig için niye bu kadar para döküyorlar? Atletich’in yorumuyla; “Suudiler, dünya futbolunu bozmak mı istiyorlar?”
Daha doğrusu hakaret etti. Aziz Yıldırım’ın geçmiş yıllarda pek çok doğru habere “Yalan” diyerek açıklama yaptığı herkesin malumu. “Kulübün menfaati için o haberi yalanladım” ifadeleri bizzat Aziz Yıldırım’a aittir ve arşivlerde yer almıştır. Eğer unutmuşsa o ifadeleri kendisine gönderebilirim.
Merak ediyorum bu yalanlama da kulübün menfaati için mi sayın Yıldırım?
<iframe width="760" height="480" src="https://www.youtube.com/embed/tvyytznAt1g" title="Icardi'den sonra Firmino, asitsiz kola gibi | İsmail Yüksek & 'Şampiyonluğu siz mi hak ettiniz?" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture; web-share" allowfullscreen></iframe>
Bu gelişmeleri size maddeler halinde sıralayacağım ve ayrıntılarını anlatacağım. Ama hemen bir gerçeğin altını çizmeliyim. Yazacaklarım, konunun muhataplarından olduğu kadar yakın çevrelerinden aldığım bire bir doğru gelişmeler.
İşte o maddeler:
1- Teknik direktör Jorge Jesus gidecek mi, kalacak mı?
2- Jesus giderse yerine kimler gelecek ya da gelemeyecek?
3- Fenerbahçe Kulübü’nün 17 Haziran’da yapılacak mali genel kurulunda başkan Ali Koç’un hamlesi ne olacak?
4- Ve son bomba!.. Başkan Ali Koç’un karşısına rakip çıkacak mı? Şimdi ayrıntılara geçelim...
TÜRKİYE KUPASI FİNALİ JESUS'UN F.BAHÇE'DEKİ SON KARŞILAŞMASI OLACAK
Jorge Jesus’u ligin ilk 10 haftası itibariyle büyük bir coşku ve sevgi ile bağrına bastı Fenerbahçeliler. Ama o güzel günler 2022 Dünya Kupası ile birlikte geride kaldı. Fenerbahçe, yarın Başakşehir karşısında Jesus ile son maçına çıkacak. Benim aldığım bilgiler son derece net. Başakşehir’i yenip Ziraat Türkiye Kupası’nı kazansa da, kalma ihtimali yüzde 1 bile değil. Portekizli teknik adam yarın son maçına çıkacak ve Türkiye defteri kapanacak.
Premier Lig’de M.City’nin şampiyonluğunun ardından yapılan bir ankette (The Ahtletic) City’nin ve ligin en iyi oyuncusu olarak Kevin De Bruyne işaret ediliyordu. Futbol severler bir sezonda 36 gol atarak Premier Lig rekorunu kıran Haaland’a tercih etmişti Belçikalı oyuncuyu. Aynı ankette futbol izleyicisinin yüzde 52’si Manchester City’nin şampiyonluktaki en büyük itici faktörünün harcama gücü olduğunu söyledi. Yüzde 32’si de Pep Guardiola’nın koçluğuna bağladı. İngilizler Pep’in, İngiliz futbolunu geliştirip dönüştürdüğüne de inandıklarını söyledi. Sadece yüzde 3’lük bir kesim, rakiplerinin City’e meydan okumada başarısız olduklarının altını çizdi.
NE M.CiTY KADAR HARCAMA GÜCÜ VARDI NE PEP GiBi DÜNYACA ÜNLÜ BiR HOCASI
Galatasaray’ın şampiyonluğundan sonra Manchester City’den söz etmemin bir nedeni var elbette. Ne onlar gibi bir harcama gücü var Galatasaray’ın, ne de Pep Guardiola gibi dünyaca ünlü bir teknik direktörü.
Üstelik Galatasaray’a meydan okuyan rakipleri de vardı.
Fenerbahçe gibi, Beşiktaş gibi...
Bunlara rağmen nasıl şampiyon oldular?
iCARDi iLE TORREiRA G.SARAY’IN HAALAND iLE DE BRUYNE’Si OLDU
Bana sorarsanız bu başarının dört önemli ismi var.
Kesinlikle seçkin bir futbolcuydu. Atletico Madrid ve Barcelona ile futbolculuk kariyerinin zirvesine oturmuştu.
Messi, Neymar gibi dünya yıldızlarıyla birlikte oynamıştı.
Türk futbolunun en kariyerli futbolcusuydu.
50 milyon Euro’lara ulaşan bir değeri vardı. Hayranlıkla izledim onu.
Ama her şeyin olduğu gibi futbol hayatının da bir sonu vardı. Futbola nokta koymadan önce bile bundan sondaki kariyer planlarında hep ‘Futbol’ vardı.
Önce Atletico Madrid’e gitmeyi düşündü. Atletico Madrid Teknik Direktörü Diego Simeone ile çalışmayı ve ülkeye geri dönmeyi planladı.
SAHUR SOFRASINDA GELEN iŞ TEKLiFi
Beni en çok etkileyen sözü, “Yunanistan’ın yaşadığı depremde bile böyle bir seferberlik görmedim” oldu, bir feribot dolusu yardımı Bodrum Belediyesi’ne teslim ederken. Sami Payzanoğlu ile birlikteyim. Bodrum’a en yakın 2 ada Kos ve Leros halkının yardımlarını Bodrum’a getiren ekipte yer alan Türk kökenli Yunan vatandaşı. Payzanoğlu, Yunanistan eski başbakanı Aleksis Çipras’a, Adalar’da yaşayan Türklerle ilgili danışmanlık yapan bir isim. 1961 doğumlu, Çipras’ın partisinden ve Leros Belediyesi’nde Türk turizminden sorumlu. İzlenimlerini merak ediyordum.
İNANMAYACAKSINIZ AMA ÖNCE KİLİSELER BAŞLADI BAĞIŞLARA
İnanmayacaksın ama önce kiliseler başlattı. Biliyorsun, mum dikerler, mum için para atarlar kiliselerdeki yardım kutularına. Önce kiliseler bu yardım paralarını bağışladı. Ve herkesi yardıma çağırdı. Leros metropoliti beni aradı. Nasıl yardım toplarız diye, çok duygulandım. Kiliseler beni şaşırttı doğrusu. Onları çok katı milliyetçilikleri ile tanıdım ben. Ama haksızlık etmeyelim. Ana okulundan liseye kadar bir kampanyaydı bu. Öğrenciler harçlıklarını, polisler ve öğretmenler maaşlarını bağışladı
YUNAN ÇOCUKLAR, TÜRK KARDEŞLERİ İÇİN MEKTUP YAZDI
· Ne tür yardımlar getirdiniz?
· Çocuklar, Türk çocuklarına oyuncak göndermiş. Konserve yiyecekler var, battaniye, yatak. Aklınıza ne gelirse. Mektup bile varmış.
· Mektup mu? Kim, kime yazmış?
· Okulda öğretmenleri, depremzede Türk kardeşlerinize mektup yazın diye ödev vermiş.
17 Ağustos 1999 depreminde eşim, kızım ve ben İstanbul’un hemen dışında kiraladığımız bir yazlıkta Silivri’deydik.
Depremin boyutunu kestiremeden yurt dışına, İspanya’nın Sevilla şehrindeki Dünya Atletizm Şampiyonası’na gidecektim.
Avcılar’daki kiralık evime korka korka gittim. Pasaportumu almalıydım. Ev yıkılmış mıydı, hasar mı görmüş müydü bilmiyordum.
Yerlebir olmuş onlarca binanın ve yardıma koşan binlerce insanın önünden eve ulaştım. Bina ayaktaydı ama evin içi harabeye dönmüştü.
Pasaportumu aldım ve ayrıldım.
FELAKETiN BOYUTLARINI iSPANYA GAZETELERiNDEN ÖĞRENEBiLDiM
Ertesi gün uçağa bindiğimde felaketin boyutlarını henüz tam olarak bilmiyordum.
Haberlere göre ölü sayısı 3 bin civarıydı. Daha fazla can kaybı olmaması dualarıyla uçağa bindim. Akşam saatlerinde Barcelona’ya indim.