Sınavda kafanız evde bıraktığınız evcil hayvanınızda kalır, arkadaşlarınızla buluştuysanız bir an önce ayrılmak için bahane ararsanız. Kediniz ya da köpeğiniz her zamankinden biraz farklı davrandığında aklınıza gelebilecek ilk şey hasta olduğudur ancak bu her zaman doğru değildir.
Evcil hayvanınızın hasta olduğunu düşünmeniz ve onu veteriner hekiminize götürmeniz için dikkat etmeniz gereken bazı noktalar var. Eğer bunlar yoksa evham yapıyor olabilirsiniz.
Kedi ya da köpeklerin ateşi olup olmadığını anlamak sanıldığı kadar kolay değil. Özellikle kılların az olduğu karın bölgesinde vücut sıcaklığı daha fazla hissedildiğinden ateşi olduğu düşünülebilir. Bu bölge her zaman vücudun diğer noktalarına göre daha sıcak olacaktır. Ateşi yükselen hayvanda halsizlik, titreme hali görülür. Ateşi vücudun diğer noktalarından da hissedebilirsiniz. Bu koduna bir deneyiminiz yoksa kulak ya da anal bölgeden kullanılan derecelerle ölçüm yapmak en doğrusudur. Ateş ölçümü konusunda veteriner hekiminizden destek almalısınız. Petinizin gerçekten ateşi varsa enfeksiyona bağlı bir durum, bakteriyal ya da viral bir hastalık söz konusu olabilir.
*
Kabızlık evcil hayvanlarda iki güne kadar normal kabul edilir. Bu süreyi geçen kabızlıklar sorunun habercisidir. Kabızlık dönemine karında şişkinlik, iştahsızlık eşlik edebilir. Tuvalete çıkamama durumu devam ediyorsa veteriner hekime gitmekte fayda var. Nadiren de olsa mamalar kabızlık yapabilir bu geçici durumdur. Bağırsakların yabancı bir cisimle, kıl topağı ya da parazitlerle dolu olması kabızlığı tetikler.
Basit sindirim düzensizlikleri dahil birçok şey ishale neden olabilir. Birkaç dışkı cıvık sonradan normale döndüyse prebiyotik desteği işinizi görecektir. İshal sürekli devam ediyorsa müdahale etmekte fayda var. Bağırsak florasınız bozulması ve çeşitli bakteriyal hastalıklar ishali tetikler.
Durduk yere evcil hayvanınız kusabilir. Bir iki kere kusma nomal kabul edilir. Ancak sürekli hale geldiyse, yediği mamayı içtiği suyu hemen çıkarıyorsa vakit kaybetmeden hekimine gitmelisiniz. Mide yolunun yabancı cisimle tıkalı olması, sindirim problemleri, yoğun bakteri varlığı ya da siz fark etmeden yediği zararlı bir madde kusmayı tetikliyor olabilir.
*
Veteriner kliniklerinin takip ettiği hasta kayıtları ile belediyelerce takip edilen sahipsiz hayvanlar dışında ciddi bir kayıt yok. Kaç tane kedi ya da köpek evlerde besleniyor, sahipleri kim net olarak bilinmiyor. Sokağa terk edilen hayvanın kimin sorumluluğunda olduğuna dair bilgi yok. Hayvanların ne kadarı aşılı ne kadarı aşısız kayıt yok. İller arası hayvan değişimlerine ilişkin bir veritabanı yok. Birkaç ayırt edici özellik dışında hayvanları tanıyabilecek bir sistem yok. Tüm bu yokların arasında var olmaya çalışan bir sistem var mikroçip.
*
Mikroçip pirinç tanesi kadar bir implant. Her mikroçipin dünya üzerinde benzersiz bir numarası var. Evcil hayvanların sırt bölgesine enjektöre benzeyen özel aparatı sayesinde kolayca yerleştirilebiliyor. Mikroçip uygulaması veteriner kliniklerinin uygulama yetkisine sahip olduğu kısa süren ağrısız bir işlem.
Mikroçip uygulamasının ardından numarası hem aşı karnesine işleniyor hem devletin oluşturduğu sisteme kaydediliyor. Mikroçip numarası ile 18 yaşından büyük sahibinin TC kimlik numarası eşleşiyor.
Yeni sahiplenilen her hayvanın karnesiyle birlikte mikroçip kaydının oluşturulması gerekiyor. Daha eski sahiplenilmiş hayvanların da tanınan süre içinde mikroçip işlemlerinin tamamlanması gerekiyor.
*
Mikroçip modeli fark etmeksizin her nitelikli okuyucu ile tespit edilebiliyor. Tüm evcil hayvanlar mikroçipli olduğunda sokakta bulunan ve kaybolduğu düşünülen hayvanın sahibine kolayca ulaşılması mümkün. Hayvanın kime ait olduğuna ilişkin itilaflı durumlarda mikroçip gerçek sahibi ortaya çıkaracak. Sokağa terk edilen hayvandan kim sorumlu ise cezai yaptırımla karşılaşması yasal düzenleme ile mümkün.
Özellikle salam, sosis, sucuk da dahil olmak üzere çiğ et ürünleri parazitler için bulunmaz bir kaynaktır. Parazitli hayvanlarla temas durumu, onların dışkı yaptıkları alanda ve çevresinde bir şeyler kemirmek parazit oluşumunu tetikler.
Kedi ve köpeklerde oldukça basit olan iç parazit ilaçlamasını düzenli yaptırmayan hayvanlar ve onlarla birlikte yaşayan insanlar da risk altındadır. Hayvandaki parazit varlığı bu parazitlerin sahiplerine de bulaşabileceği gibi parazitler iç organlara yerleşirse kiste neden olabilir. Parazit küçük ama yol açabileceği sorunlar oldukça büyüktür.
*
Kliniğimizi ilk kez ziyarete gelen her evcil hayvan sahibine bunu ısrarla anlatırız. Dinlemediğini fark edersek tekrar tekrar anlatmaktan çekinmeyiz. ‘Doktor bunlar para tuzağı, külahıma anlat’ tavrındaki hayvan sahiplerine kendilerinin ve çocuklarının taşıdığı riski de vurgularız. Biz üzerimize düşeni yaptıktan sonra sorumluluk hayvan sahibindedir.
Hekimini can kulağı ile dinleyen, uygulamalarını ihmal etmeyen evcil hayvan sahiplerinin içleri her zaman rahattır. Diğerleri ise kedinin kumunda, köpeğin oturduğu koltukta, çocuğun battaniyesinin üstünde bağırsak solucanlarını görünce can havliyle veteriner kliniğine atarlar kendilerini. Sonunda onlar da hekimin sözüne itibar etmeye karar verirler.
*
Antiparaziter mücadele sadece evcil hayvanınızı ve sizi ilgilendirmez. Parazitler ortak kullanım alanlarına oradan başka hayvanlara o hayvanlardan diğerlerine taşınır durur. Bu sırada her fırsatta toprakla, kumla haşır neşir olan çocuklara da kolaylıkla bulaşır.
Kurumsal işletmelerin daha önem verdiği iş güvenliği küçük işletmeler için çok da önem taşımıyor. Sadece çalışanlar değil, işletmelerde barınan köpekler iş kazalarından ciddi oranda payını alıyor. Üstelik iş kazasına maruz kalan köpeklerin sonu barınaklara terk edilmek.
*
Kimyasal madde kullanılan işletmelerde zehirlenme, asitli maddelerle yanıklar sıklıkla meydana gelirken; metal ürünlerin yer aldığı işletmelerde kesik ve yaralanma vakaları görülüyor. Köpeklerin maruz kaldığı iş kazaları inşaat sahalarında da sıklıkla görülüyor. İnşaat makinelerince ezilen, üzerine atık malzemeler düşen köpeklerin sağ kalırlarsa akıbeti yine barınak oluyor.
Son bir hafta içinde kliniğimize getirilen yaralı köpeklere acil müdahalelerini yaptık. Vakaların birinde tedavinin devamı konusunda ‘bunlar yeterli, daha fazlasına gerek yok, iyileşir’ diyerek köpek atölyeye geri götürüldü. Üzerine inşaatın 5. katından mermer düşen bacağı kırılmış köpekle ilgili sahipleri ‘melez hayvan zaten, masrafa gerek yok’ diyerek barınağa teslim edildi.
*
İş güvenliği çalışmalarının işyerinde görevli, barınan hayvanları da esas alarak genişletilmesi şart. Hatta güvenlik konusunda bir eğitime tabi tutulamayacağı, karar veremeyeceği için özel bir statüye alınması gerekiyor. İş kazalarında yaralanan köpeklerle ilgili ciddi cezai yaptırımlara da ihtiyaç var. Doğal yaşamdaki bir hayvanı bekçilik yapsın diye iş sahasına alıp, yaralandığında ya da iş bittiğinde terk etmeyi kimse kendinde hak görmemeli.
Oysaki bugünün Türkiye’de en çok tartışılması gereken konusu hayvan refahıdır. İster ticari amaçla bakılsın ister ev ortamında bakılsın hayvan refahı konusundaki notumuz zayıf. Nerede, kimde, ne durumda, kaç hayvan yaşıyor kimsenin haberi yok
Evcil hayvanı çoğaltıp yavrularını satma ya da eşe dosta dağıtma furyası çığ gibi büyüyor. Özellikle popüler ırklardan dişi bir kedi ya da köpeği satın alanlar, yavruya bu kadar para saydım ben de 2-3 yavru olsa satsam masrafımı kurtarmış olurum diye bakıyor. Ya da ‘ah bu ne tatlı yavrusundan mutlaka isterim’ diyen eş, dost, akrabaya evde yapılan kekten ikram edilir gibi yavrular el değiştiriyor. Bakmak zor geldiği için sokağa bırakanlar, kokuyor diye yazın güneş altında kışın soğukta balkonda bırakanlar, ortalığa saçılıyor diye kediye tuvalet için kum bile almayanlar var.
Köpeği hobi bahçesine bağlayıp hafta sonları gidince ilgilenen ve hafta içi başına bir iş gelir mi diye düşünmeyenlere ne demeli?
*
Sokakta her gördüğü yavruyu eve götürüp 20-30 hayvanı yarı aç yarı tok, pire içinde bırakıp sahip çıktığını iddia edenlerle ilgili nasıl düşünmeliyiz?
Mesele sadece kedi köpek değil. Kesime gidecek olsa dahi sığırların, koyun keçi gibi küçükbaş hayvanların sağlıklı koşullarda yaşamak hakkı yok mu? Ahırlarda üst üste tıkıştırılan, kıpırdayacak alan olmadığı için dışkısının üzerine yatmak zorunda kalan, temizlenmediği için sineklerin hücumuna uğrayan büyükbaş hayvanlar bunu hak ediyorlar mı? Değerini düşürmüyor diye hastalığı tedavi ettirilmediği için acı içinde yaşayan besi hayvanları refah içinde mi? Veteriner hekime para vermemek için kafasına göre hayvanlara ilaç yapan, tedavi yöntemleri icat eden köylü Hüseyin Emmi’yi takdir mi etmeli tenkit mi?
Yıl olmuş 2020, insansız karayolu araçları bile üretilebiliyorken hala atların faytonlara koşulmasını normal mi karşılamalı?
Orta ve büyük ırk, baskın karakterli köpekler değil bir canlının bir eşyanın sorumluluğu verilmeyecek kişilerde adeta bir silaha dönüşüyor.
Sosyal hayatta bir yer edinememiş, herhangi bir konuda başarılı olamamış, sevgiyle büyütülmemiş, kavganın şiddetin ortasında çocukluk geçirmiş, hor görülmüş, dışlanmış bu kişilerin kendini ispatlama çabasına köpekler kurban ediliyor. Ağırlıklı olarak pitbull bu kişilerin tercih ettiği köpeklerin başını çekiyor. Üretilmesi yasak ırklar arasında olmasına rağmen kolaylıkla çoğaltılan, sosyal medya gruplarında ucuz paralar karşılığında satılan köpeklerin temini oldukça kolay. Köpeği alanlar saldırgan, sert yetiştiriyor. Köpek dövüşleri düzenleniyor, bahisler kuruluyor. Dövüştürülmeyenler çevreyi korkutmak, terörize etmek amacıyla elde tutuluyor.
*
Pitbull Terrier, Japanese Tosa, Dogo Argentino, Fila Brasileiro ve bu ırkların melezlerinin üretilmesi, sahiplendirilmesi, satışı, reklamının yapılması 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu kapsamında yasak. Yasağa temel oluşturan baskın karakterli, güçlü çene yapısına sahip bu hayvanların art niyetli ellerde getirildiği durum.
Bu ırklar yasak olduğu için üzerine çok konuşuluyor ancak Türkiye’de kangal dövüşleri de oldukça meşhur. Çoban köpeği olarak yetiştirilen Sivas menşeili kangalların erkekleri 66 kiloya kadar çıkabiliyor. Bu kadar güçlü bir hayvanın dövüştürüldüğünde nasıl bir karaktere bürüneceğini tahmin etmek zor değil.
Hayvanların bu denli istismar edilmesine ‘dur’ denmesinin zamanı geldi geçiyor bile. Herkesin elini taşın altına koymasının tam vaktidir.
Sevgiyle kalın...
Fırçalamadan evcil hayvanların diş sağlığını nasıl koruyabiliriz? Birçok insan kedi köpeklerin dişlerinde tartar, plak oluştuğunu, dişlerinin çürüdüğünü, diş etlerinin iltihaplandığını bilmediklerinden diş sağlığının korunmasıyla ilgili kafa yormaz. İnsanlarda olduğu gibi kedi ve köpeklerde de diş sorunları doğal bir süreçtir ve çeşitli tedavi yöntemleri ile problem çözülebilmektedir. Önemli olan diş sağlığı bozulmadan gerekli tedbirleri alabilmektir.
*
Kedilerde, köpeklerde sağlıklı dişlerin anahtarı doğru beslenmedir. Doğru beslenme ise kuru mamalarla sağlanır. Kuru mama taneleri mekanik olarak dişleri fırçalar. Uzun yıllar kuru mamayla beslenen evcil hayvanlarda ağız ve diş problemlerine çok az rastlanır. Tanelerin köpeklerde ırk büyüklüğüne uygun olması ve kırılarak yenmesi gerekir. Kırmadan hızlıca yutulan mamanın daha büyük taneli ile değiştirilmesi uygun olacaktır.
Sürekli yumuşak gıda tüketimi sonucunda dişlerde tartar ve plak oluşumu artar. Yumuşak gıdalar arasında çikolata, dondurma gibi şekerli besinlerin yer alması çürüklere zemin oluşturur. Dişler zamanla sararır, çürür. Bunlara diş eti iltihaplanmaları da eşlik eder.
*
Ağız kokusu, dişlerde sararma, kuru mama yemede zorlanma evcil hayvanınızın diş problemiyle karşı karşıya olduğunu gösterir. Bu süreçte veteriner hekiminizden destek almanız yerinde bir davranış olacaktır.
Veteriner hekiminiz iltihaplanma varsa ilaç tedavisine başlayacaktır. Beraberinde diş taşı temizliği yapılabileceği gibi, kurtarılmayacak durumdaki çürük dişlerin çekilmesi gerekebilir. Röntgen çekimi ile diş kökünün durumuna göre çekim yapılıp yapılmayacağı kararını hekiminiz verecektir. Size düşen sağlıklı dişler ve sağlıklı bir yaşam için evcil hayvanınızı kuru gıdalarla beslemek olacaktır. Sağlıcakla kalın…
Et ürünleri ya da tahıllar gibi herhangi bir gıdaya karşı alerjisi olan evcil hayvanda ilk görülecek belirti, kaşıntı ve beraberinde gelen kızarıklıklardır. Kıl dökülmesi de alerjilerin neden olduğu fiziksel bulgular arasındadır. Kaşıntı çok şiddetli olduğunda çok huzursuz olan hayvan sürekli kaşıyarak hatta dişleyerek vücudunda yaralar açar. Yara hatları kaşındıkça genişler, derinleşir ve olası bir enfeksiyona açık hale gelir.
Gıda alerjisine bağlı olarak deride görülen belirtiler sıklıkla iki şekilde ortaya çıkar. Birincisi baş bölgesi ve kuyrukta kuru-kepekli görünüm, şiddetli kaşıntı. Bu durum kronik seyir gösterir.
*
İkincisi ise baş, boyun, ensede yaralar ve doku kayıpları şeklindedir. Alerjiler tüy dökülmelerine de neden olur. Gıda alerjisine etken olan madde tespit edilerek ortadan kaldırılmadığı sürece kronik deri problemleri inatçı bir vaka olarak devam edebilir ve oluşan lezyonlar yayılır.
*
Proteinler, ciddi bir alerji kaynağı oluşturabilir. Özellikle bazı hayvanlar et proteinine karşı hassastır. Kanatlı eti en sık alerjiye neden olan hayvansal proteindir. En az alerjiye neden olanı da kuzu etidir. Deniz ürünleriyle hazırlanan gıdalarda da alerji oranı daha düşüktür.
Sadece hayvansal proteinler değil tahıllar da alerjiye neden olabilir. Kedi köpek mamalarının içinde bir miktar tahıl bulunur. GDO’lu tahılların kullanımıyla birlikte tahıllara bağlı reaksiyonlarda artış görülmektedir. İşlenmiş tahıllar da yine alerji kaynağı olabilir. Tahıllardaki gluten yine insanlarda olduğu gibi hayvanlarda da sorunlara neden olabilir.