PaylaÅŸ
Bu nedenle İstanbul-Brüksel hattında ziyaretler sıklaştı. En son Ülker ekibi Belçika’da idi. Godiva-Ülker ekibi, şubat ayı sonunda tamamlanacak satın alma işlemini ve sonrasını görüştüler. Bu görüşmelerde şu konular üzerinde duruldu, anlaşmaya varıldı.
-Satın alma işlemleri Şubat ayı sonunda tamamlanıyor.
-Yeni dönemin stratejileri ve büyüme planları hazırlanıyor. Yeni dönemde ‘daha iyi’ nasıl yaparız ve sinerji yaratmanın yolları aranıyor.
-Organizasyonun nasıl bütünleşeceği üzerinde tartışılıyor. Yönetim, işin uzmanı olduğu için aynen korunacak. Ülker’le entegrasyon konusu sonuca bağlanacak.
-Yönetim kurulunun yeni yapısı belirleniyor. Ülker’den birkaç kişi yeni yönetim kuruluna ay sonunda girmiş olacak.
Ülker’den bir yöneticiden şunu duydum: ‘Türkiye ve dünyada bu konu çok büyük ilgi gördü. Herkes büyük beklenti içine girdi. Bu beklentiyi boşa çıkarmamak için büyük çaba sarf ediliyor.’
Bu kapsamda 8 Şubat Cuma günü bu kez Brüksel’den Godiva ekibi İstanbul’a geldi. Görüşmeler burada devam edecek, belki de son şekil verilecek. Ben yakında ‘hazırız’ diye bir açıklamanın gelebileceğini tahmin ediyorum.
‘Krizde miyiz’ diye soran vatandaş, hükümetten daha fazla çaba bekliyor
İstanbul, Kayseri, Eskişehir, Konya… Okurlarla nerede karşılaşırsak, giderek artan oranda aynı soruyu yöneltiyorlar: ‘Türkiye krize girer mi?’ Gördüğüm kadarıyla vatandaşın, hatta işadamının kafası giderek karışıyor.
ABD’de başlayan, dünyayı sarsan dalganın Türkiye’ye ne ölçüde yansıyacağı, bunun yeni bir kriz getirip getirmeyeceği merak ediliyor. Bütün bunlar olurken de bekledikleri, hükümet düzeyinde önlemler, hiç değilse de açıklamalar… Biraz bilgilenmeye, ‘her şey kontrol altında’ sözünü duymaya ihtiyaçları var. Çünkü, anormal bir bilgi bombardımanı var. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Televizyonlar, internet ve çeşitli iletişim araçları nedeniyle, anlık değerlendirme ve haberlere ulaşılabiliyor. Hatta bu ‘kesintisiz iletişim’ bazen sıradan insanları paniğe bile sürüklüyor.
Â
Email mesajı gönderen bir okurum, ‘Televizyonlarda ekonomistleri ve uzmanları dinlerken, elimde ne var ne yok satayım duygusuna kapılıyorum. Bazen ne yapacağımı bilemiyor, abartılı davranışlar sergiliyoruz. Hatta dolar almaya başlayan arkadaşlarım bile var’ diye yazıyor.
Benim de kişisel kanaatim, Türkiye’de her şey normalmiş gibi bir hava var. Hükümetin dikkati başka noktada… Dünya önemli bir dönemden geçiyor. Ekonomiyi yönetenler ve bakanlar, ‘Türkiye’ye bir şey olmaz’ diyorlar. Ben de çok kötümser değilim. Ama vatandaşın daha fazlasına, gerçekten ikna olmaya ihtiyacı var. Belki de yakında bu tür açıklamalar gelecektir.
‘Ne önersiniz’ diye soran okurlarıma birkaç başlık altında değerlendirmemi paylaşmak istiyorum:
-Yaşadığımız dalga gerçekten çok büyük. Bu sayfaya bir tablo koydum. 2000 yılındaki borsa çöküşünden daha ağır. Hem balon büyük hem de zarar gören kurum sayısı fazla.
-Şimdiye kadar ABD ve Japonya gibi ülkelerde yaşanan dalgalanmalardan en fazla 260 milyar dolarlık zarar ortaya çıkmış. O da Japonya’daki konut krizinde. Şimdikinin 400 milyar dolara kadar ulaşacağı tahmin ediliyor.
-İkinci tabloda 10 ülke ve Türkiye’nin resesyonda geçirdiği süreyle ilgili veriler var. 1962-2007 yılları arasını kaplıyor. Görüyorsunuz, ABD’de, resesyonda daha az vakit geçiriyor. Geçmiş yazılarımda da yer vermiştim. Düşüş süresi ortalama 7 ay düzeyinde. Önemli olan, bu dalganın Avrupa ve Japonya’ya ulaşmaması. Ulaşınca, işler daha da kötüye gidebilir.
-Resesyon konusunda kesin bir veri henüz yok. Ayın ortasında ABD’de tüketim verileri açıklanacak. Buradan çıkacak veriler daha güçlü sinyal olacak. Takip etmekte yarar var.
-Bir de bu gibi durumlarda ‘kötü haber’ önceden satılır. Özellikle borsada kötü haber ciddi şekilde satıldı. Önümüzdeki aylarda ‘iyi haberler’ de alınmaya başlanabilir. Tabii yönetimlerin attığı adımlar sonuçlarını verirse.
-Böyle bir ortamda vatandaş ne yapabilir? Paniğe kapılmaya hiç gerek yok. Hangi para ile geliri varsa, onunla borçlanmakta yarar var. En azından önümüz açılıncaya kadar….
KOBİ’lerin internette düştüğü 6 önemli hata
1. Bir yerlerden elde edilen email adreslerine, gelişi güzel gönderim yapmak, çok anlamlı bir strateji değil. Bunların bir bölümünün çeşitli şirketlerce engellendiğini, ‘spam’ ve ‘önemsiz’ gibi kategorilere girdiğini unutmayın. 5 bin adrese birden gönderim yerine, gerekirse bir gün ayırıp, kişi ve şirkete özel gönderimler yapın.
2. Bazı KOBİ’lerin araba ve kartvizitlerinde hala ‘http://www’ diye başlayan adres var. Artık buna göre yok. Doğrudan adresinizi yazmanız, akılda tutulması açısından çok önemli.
3. ‘Bir web sitem olsun’ diye artık tüm KOBİ’ler internette varlar. Ancak, önemli bölümünde içerik neredeyse ilk yapıldığı gibi duruyor. Hiçbir güncel bilgi yok. Hatta tarihçe, yönetimle ilgili bilgilere bile yer verilmiyor. Müşteri, sizin kim olduğunuzu bilmeden sipariş vermez, iş yapma talebinde bulunmaz ki!
4. Çok sayıda KOBÄ° sitesinde ‘iletiÅŸim’ için email adresi ya yok ya da olanlar asla yanıt vermiyor. Büyük ÅŸirketlerde bile bazen genel müdür ya da CEO’lar kendi kiÅŸisel adreslerini koyabiliyorlar. Küçük ÅŸirketlerin bu tip uygulamalardan kaçınmamaları gerekiyor.Â
5. Bir site yapıp, etkinlik beklemek yeterli deÄŸil. Özellikle de yurtdışı ve yurtiçinden müşteri bekleyenler için… Mutlaka Google benzeri arama motorlarına baÄŸlantı yaptırmanız gerekiyor. Bunu organize eden ÅŸirketler var.Â
6. Ve belki de hepsinden önemlisi, ağır resim ve görüntüler nedeniyle, sunucuları zayıf olan bu siteler çok zor açılıyor. Oysa, en azından açılış sayfalarının yalın olması gerektiğini göz önünde bulundurmalıyız.
PaylaÅŸ