Durgunlukta borsalar ne yapar?

Uzun süredir ABD resesyona (durgunluk) girdi mi, girmedi mi tartışmaları yapılıyordu.

Haberin Devamı

Sonunda giriş tarihinin Aralık 2007 olduğu açıklanınca, şimdi de ne zaman çıkılacağına yönelik tahminler öne çıkıyor. Daha önce de yazmıştım. 2009 ortası diyen de var, 2010’u, hatta 2011’i işaret edenler de…

Resesyonun uzunluğunu tahmin etmeye çalışanlar, geçmiş deneyimleri de göz önüne alıyorlar.

Dünyadaki borsaların, özellikle ABD borsalarının geleceÄŸini öngörmek isteyenlerin de ilk baÅŸvurduÄŸu kaynak geçmiÅŸ durgunluklar oluyor. Bugünün, geçmiÅŸe benzeyeceÄŸinin garantisi olmasa bile, parayı yönlendirenler için eski deneyimlerin anlamlı olduÄŸunu da unutmamak gerekiyor.  Â

Geçmişte neler yaşandı?

ABD’de yaşanan 14 resesyonda ortalama süre 11 ay olarak gerçekleşti. En uzunu 43 ay, en kısası ise 6 ay sü/images/100/0x0/55eb19fff018fbb8f8ab2415rdü. İşin ilginç tarafı 14 resesyon süresince Dow Jones Endeksi ortalama yüzde 8.7 oranında değer kazandı. Ancak, bazı dönemlerde, örneğin 1929-33 arasında değer kaybı yüzde 76.9 düzeyine ulaştı.

Haberin Devamı

1929-2001 arasındaki 14 resesyon deneyiminden, 8’inde, dönem sonunda Dow Jones Endeksi artıya geçti.

Durgunluğun ilk yılında borsanın performansına bakıldığında ise farklı bir tablo çıkıyor.  1948-2001 arasındaki 10 durgunluğun 7’sinde Standard&Poors Endeksi (S&P) yılı yükselişle kapattı. 1’inde endeks aynı değerini korudu, 2’sinde ise eksi olarak tamamladı.

Bundan sonra neler olur?

İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) bayram dolayısıyla kapalıydı ama dünya borsaları birkaç gündür yükseliyor. Buna ‘Ayı piyasası rallisi’ deniyor. Borsalardaki yükseliş, aralıklarla devam edebilir. Ancak, ekonomiden olumlu işaretler gelmeden, borsaların kalıcı yükselişe geçtiğini söylemek anlamsız olur.
Geçmiş deneyimlerin ortaya koyduğu gibi, durgunluk bittiğinde, genelde borsalar artıya geçmiş oluyor. Reel ekonomiden ilk olumlu sinyaller satın alınmaya başlanıyor, yavaş yavaş yönler yukarı dönüyor.

Bu Türkiye için de aynı olacaktır diye düşünüyorum. Düşüş, ABD’de başladı, yükseliş ateşinin de oradan yakılacağını tahmin etmek zor değil. Özellikle 2008 bilançolarının açıklanıp, zararların ortaya dökülmesiyle birlikte belki de ‘en kötü’ geride kalacak, ardından beklenen iyileşme işaretleri küçük de olsa gelecektir.

Haberin Devamı

Bir çalışanı çıkarmanın bedeli çok yüksek

Önceki hafta yazmıştım. Boyner Holding’in başkanı Cem Boyner, yeni dönem stratejisini anlatırken, ‘Büyük ölçekli işten çıkarmalar yapmayacağız. 2001’de yaptık, sonra çok acısını çektik. Çünkü, hepsi çok önemli arkadaşlardı’ sözlerini kullanmıştı.

Sadece Boyner değil, 2001’deki krizde çok sayıda şirket, binlerce çalışanını işten çıkarmıştı. Üstelik bu çalışanlar arasında ciddi eğitimden geçen, yıllık birkaç maaş tutarında eğitim harcaması yapılanlar da vardı. Sonradan bazı şirketler yüksek bedel ödeyerek o çalışanlarının yerlerini doldurdular.

ABD’deki şirketler aynı eğilimi 2001 ve 2002 döneminde sergilediler. McKinsey’in bir araştırmasına göre, şirketlerin yüzde 54’ünü çıkardıkları çalışanlarını geri almak zorunda kaldılar.

Haberin Devamı

Bir başka araştırma ise yatırımcıların tercihi ile ilgili… Harvard Business Review’de yayınlanan araştırma, hisse senedi yatırımcılarının, çok geniş kapsamlı işten çıkarmalar yapan şirketleri cezalandırdıklarını ortaya koyuyor.

1 çalışanın bedeli çok yüksek

Evet, bir çalışanın bedeli gerçekten çok yüksek… Önce buluyorsunuz. Bunun için ortalama 45-50 gün arası zaman harcıyorsunuz. Saratoga Institute’un araştırmasına göre ABD’de bunun bedeli 3 bin doların üzerinde…

Türkiye’de ortalama çalışan için bu kadar yüksek bedeller ödenmiyor. Ancak, bırakın danışmanı, gazete ilanları bile kullanıldığında, ciddi rakamlar ortaya çıkıyor. Sonra eğitiyorsunuz. Bazı sektörlerde eğitim maliyeti yılda 1 maaşı geçiyor. Üstüne şirketin her türlü bilgisini koyuyor, yetiştiriyorsunuz. Her türlü müşteri ve ürün bilgisi ile donatıyorsunuz. Ardından ilk sıkışıklıkta bunların bir bölümü ile vedalaşıyorsunuz.

Haberin Devamı

İşin doğrusu, çalışanı çıkarmak, şirketler dünyasında stratejinin bir parçası… Ancak, yöneticiler ve patronlar, ilk önlem olarak buna başvurmamalı… Bence üretimden son tüketiciye kadar giden bütün süreçler masaya yatırılıp, nereden ne kadar tasarruf edileceği ortaya konulmalı. Gerekirse ampuller değişmeli, ısıtmadan tasarruf edilmeli. Klasik olacak, 5 kuruşun dahi hesabı yapılmalı. Artık bıçak kemiğe dayanınca çalışana sıra gelmeli…

IBM’in CEO’su nelerden vazgeçmeyecek?

Dünyada bir kısım şirketler küçülmenin yolunun ‘çalışan çıkarmaktan’ geçtiğine inanıyor. Her gün açıklanan rakamlar da bunun göstergesi… Bazı şirketler ise ‘smart downsizing’ (Akıllı küçülme) denilen yaklaşıma yöneliyor. Çalışan sayısını azaltmadan önce diğer taraflara bakıyor, ‘başka nereden tasarruf sağlarım’ sorusunun yanıtını arıyor.

Haberin Devamı

Türkiye Genel Müdürü Eray Yüksek’ten dinlediğim kadarıyla IBM’de de bu yaklaşım benimsenmiş durumda. Şirketin CEO’su Sam Palmisano, geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye gelmişti. Orada yeni dönem stratejilerini anlatırken, ‘iki şeyden vazgeçmem’ diye konuşmuş:

1. 6.2 milyar dolarlık AR-GE bütçem var. Bunu kısmam, yatırıma devam ederim.

2. insan kaynağına yatırıma devam ederim, işten çıkarma yapmam.

Peki dünya krizden kasıp kavrulurken ve şirketler işten çıkarırken IBM farklı olanı nasıl yapacak?

işin sırrı ‘Akıllı küçülmede’

Sam Palmisano, Türkiye’deki toplantıda, ‘Yeni dönemde iş birimlerinin paylaşımına odaklanacağım Bazı işleri ortak yapıp, oradan kaynak artıracağım’ demiş ve eklemiş:

‘Yılda yaklaşık 90 milyar dolar giderim var. Bunun yüzde 10’unu iyileştireceğim. Yani 9 milyar dolar tasarruf edeceğim. Bunu da AR-GE’ye ayıracağım.’
Sam Palmisano ve IBM’in stratejisinin arkasında şöyle bir hedef var. Türkiye’de teknoloji harcamaları 2008 yılında 5.1 milyar dolara ulaşacak. Bunun 2 milyar doları kurumsal, yani hizmet, yani insan beyni… Küçülme, hem inovasyondan hem de gelir getiren insan beyninden tasarruf anlamına gelecek. O nedenle de önce gider cephesine bakmayı tercih ediyor.

Yazarın Tüm Yazıları