Zaten Bilic de oyundan aldığı Holosko’yu sonra bir daha sahaya sürerek maçın bir sondaj çalışması olduğunu bize hatırlatmayı ihmal etmedi.
Yine de dün Bilic’in ideale yakın kadrosu ilk yarıdakiydi. Olcay, Veli ve Fernandes bu bölümdeki en etkin isimlerdi ama ileride tek başına kalan Almeida ‘yalan’ olur. İkinci yarıdaki kadrodaysa Gökhan Töre’nin çok çabaladı ama pas trafiğinde uyusuzluktan kaynaklı çok hata yaptı. Ömer Şişmanoğlu ise hevesiyle göz kırptı.
St. Pauli maçında Holosko’yu sağbekte deneyen Bilic, dün bu mevkiye daha istekli olan Tanju Kayhan’ı koydu. Fakat Serdar Kurtuluş’u zorlayacak gibi değil. Geçen senenin çok gol yiyen takımında denge yaratmak isteyen Bilic’in formülü ofansif kısırlığı getirmemeli. İki maçta gol olmaması bir yana QPR maçını pozisyonsuz kapattılar. Aybaba’nın takımı kaybettiğinde bile ofansif coşkusuyla seyredilirdi. Bilic, bunu gözardı ederse sezon boyunca kafasına bu durum kakılacaktır...
Teşvikten şikeye kadar bütün illegal yolları açıkça tanımlayıp verilmesi gereken cezayı da ayan beyan ilan ediyordu bu talimat. Talimat berraktı da kafalar değildi. Kimin? Futbolu yönetenlerin!.. TFF’nin yasaları çerçevesinde gerektiği gibi hareket edilseydi 3 Temmuz süreci sportif açıdan çoktan kapanmıştı; ama mahkumiyetle ama beraatle...
ÖYLE ‘BEN YAPTIM OLDU’ OLMUYORMUŞ!
Fakat Türkiye Futbol Federasyonu’nun oluşma biçimi ne yayıncı kuruluşa ne de yargılanan kulüplere değil yaptırım, normal prosedürü uygulama gücü dahi vermiyor. Dolayısıyla 3 Temmuz sürecinde TFF’nin bağımsız bir şekilde hareket edip karar oluşturmasını beklemek hayaldi. Zaten TFF de enerjisini kurullarını işletip karar oluşturmak yerine ‘sanık’ pozisyonundaki kulüplerle ‘asgari zarar’la işin içinden çıkmak için harcadı. Kulüpler ise bir koldan ‘müzakereci’ görünürken diğer koldan yüzde yüz ‘redci’ydi. Mehmet Ali Aydınlar’ın ‘elbirliği’yle karar almak için genel kurulu toplayıp disiplin talimatının 58. maddesini değiştirme arzusu gerçekleşmeyince TFF çöktü. Çöken aynı zamanda UEFA ile eşgüdümlü oluşturulmaya çalışılan karardı. Aydınlar sonrası Yıldırım Demirören ise UEFA’yı dışlayıcı, “Ben yaptım oldu” mantığıyla sadece sanık kulüplerin menfaatine -ki geldiğimiz noktada tam aksi bir duruma mahal verdikleri görülüyor- hareket etti. Son bir yılda UEFA’nın hiçbir şekilde mevzuya müdahil olmayacağı yolunda dezenformasyon “Bu iş bitti”, “Bize teşekkür edilmeli” denilerek...
PLATINI Mi CEZA iSTiYOR DENiLiR Mi?
TFF ve kulüpler içeride buldukları çözümle çuvalladıkları gibi UEFA’daki yargılama sürecinde de yanlış taktikler izlendi. “Bu kadar ceza verilmesini Platini mi istiyor” lafıyla UEFA’da savunma yapmak hiç akılcı değildi mesela... Beşiktaş’ın seçtiği yabancı hukukçuların CV’sine bakıyorsunuz esasen ticaret hukukçuları.. Ancak bütün bunlar artık teferruat. Mesele UEFA’nın verdiği cezaların haklı veya haksız olması filan değil. Sorun, gerek Aydınlar gerekse Demirören TFF’sinin sağlıklı bir sportif yargılama yapmamış olmasıdır. Daha doğrusu yargılamadan kaçmalarıdır. TFF, asla talimat değişikliğine gitmeden ve de ceza yargısına kendisini endekslemeden fezleke ve iddianameyi eline alıp adı geçen herkesin de savunmasını alarak bir karar oluştursaydı bugün çok daha farklı bir noktada olurduk. Ne Aydınlar’ın kulüpleri bir formüle ikna etmesine gerek vardı ne de Demirören’in talimatı değiştirmesine. Çünkü bu girişimler yargılanan kulüpleri kamuoyu nezdinde daha yargılanmadan zaten mahkum etmiş oldu. Sözün özü TFF kulüpleri kendince kurtarmak isterken cezalandırdı. Teşekkürler(!)..
ESKi YÖNETiCiLER TANIKLIK YAPMALI
Önce mali sonra sportif şikeden iki sezon Avrupa’dan men edilen Beşiktaş’a bu cefayı yaşatanların heykeli dikilsin ki bu utanç unutulmasın. Fenerbahçe dosyasında kafaların netleşmesi için Mehmet Ali Aydınlar’ın konuşması gerekiyorsa Beşiktaş için de dönemin yönetim kurulu üyeleri konuşmalı. Mesela Yıldırım Demirören mahkemede İbrahim Akın ve İskender Alın transferlerinden bihaber olduğunu, bu konunun yönetimden konuşulup konuşulmadığını hatırlamadığını söyledi. Serdal Adalı ise konuyu yönetime taşıdığını söylüyor. Çözüm basit: O günkü yöneticilerden birisi çıkıp tanıklık yapacak. İşin doğrusu bunun mahkemede yapılmasıydı. Ceza yargısında siyah beyazın mahkum olmasındaki en büyük etken bu “Hatırlamıyorum” ifadesiydi!..
SİYAH
Eneramo, Ömer ve Sezer gibi yeni transferler ise ‘kadro genişletici ve derinleştirici’ olarak yorumlanıyor. Ancak bombalardan ziyade elzem transferler henüz yapılmadı. Hilbert’e yol verilerek dertsiz başa dert alındı. Üç yıldır en sorunsuz kulvar olan sağbek için şimdi yeni bir kan aranıyor. Fenerbahçeli Gökhan Gönül’ün yarattığı fark nedeniyle bu mıntıkada beklentiler çok yükseldi. Hasılı herkes sağında bir ‘Gönül ferahlıığı’ istiyor. Geçen sezon bir kamyon gol yenilmesinin başat nedeni mahir bir ön liberonun olmayışıydı. Ne Veli ne de Necip, deva olamadılar. Bu bölgeye kalender bir ön liberonun alınması şart. Takım içinden yapılacak pansumanlarla geçiştirilecek bir yara değil siyah beyazın bu derdi... İsmail Köybaşı’nın dönecek olması nedeniyle solbek ise sezonun ilk haftaları ‘nöbetçi ayaklar’a bırakılacak anlaşılan.
GÖNÜL NIETZSCHE OKUYAN BİR KALECİDEN YANA AMA...
Ve kale... Öncelikle Cenk Gönen’in umarsızlığına hayranım(!).. İnsan, “Nietzsche’nin de dediği gibi...” diye bir cümle kuran Gönen’in Beşiktaş’ın kalesinin değişmezi olmasını istiyor. Fakat o, aynı ihtirası ortaya koymuyor. Koca sezonu evlere şenlik McGregor’un arkasında geçirmeye tahammül etmiş olması eldivenleri kerhen giydiği izlenimi veriyor. Neredeyse forma giydirilen Tolga Zengin’e Trabzonspor cevaz vermedi. Anlaşma olmamasının nedeni sadece 500 bin Euro! Ne olursa olsun Beşiktaş için lafı edilecek bir rakam olmamalıydı bu. Kemer sıkma politikasının biraz abartıldığı görülüyor...
İNÖNÜ STADI’NI YAP BiTiR, YILDIZLAŞ
‘Beşiktaş’ta Önder Özen çatlağı’ türünden haberlerin bu kadar erken çıkacağını ummuyordum!.. Özen’in Eneramo ve Sezer Öztürk transferlerinde onayı olmadığı için rahatsız olduğu söyleniyor. Oysa ki Özen, kendisinin yanısıra hocanın da yönetimin de transfer tasarrufları olabileceğini söylemişti. O halde Eneramo’yu Bilic’in, Öztürk’ü de Orman’ın hanesine yazarsak da bir sorun olmaması gerekiyor. Fenerbahçe’den oyuncu alınması da çelişkili değil. Evet, Özen “Almayacağız” demişti ama “Bazen size yalan söyleyebiliriz” diye de eklemişti... Kampa menejer gelmesi mevzusu ise açıklanmaya muhtaçtır. Siyah beyazlıların bu sezonki en iyi transferi bir ‘model’dir. Yönetim futbol takımını Özen’in kumandasına bıraktığı ölçüde bu model başarı getirecektir. Orman ve arkadaşları yeni İnönü’yü tekrar diktikleri gün bu kulübün tarihine birer yıldız olarak zaten geçecektir. Bu bakımdan yeni stat projesi futboldaki profesyonelleşme için de bir şanstır. Yöneticiler dikkatlerini stada verirlerse daha rahat kalacak olan Özen ile girişilen yeni modelin başarı şansı da artar... Yılların alışkanlıklarına karşı yöneticiler de medya da ayak diretebilir. Bu yüzden Özen, sabır skalasını geniş tutup sonuna kadar direnmelidir...
SİYAH: Olimpiyat ihtimalinin güçlenmesi.
BEYAZ: Basketboldaki yeniden yapılandırma hamlesi.
Memlekette kaldığı sürede malum olduğu üzere, hep bir rock yıldızı muamelesi görecek. Başarılı olduğunda bu rocker’lık baştacı, aksi halde ise sırtına atılacak bir taş olarak kullanılacak. Biliç, dikkatleri üzerine çekecek bir futbolcu alsa iyi eder kendi hesabına (!)..
‘Yararlı’ oyuncu kadar, biraz da çorbanın tuzu hesabı ‘Fiyakalı’ bir iki isim almak her başlangıcın şanındandır. İnönü de olmadığına göre ‘Yüzer gezer taraftar’ı peşinden koşturacak bir yıldız fena olmaz. Nasıl bir yıldız olmalı? Ben de tarifimi Önder Özen’den feyz alarak yapacağım: Hem bir çok şeyi başarmış hem de mütevazılığı elden bırakmamış biri. Bu ‘Tip’in somut halini bu topraklar daha önce izlemişti: Pierre van Hooijdonk...
MADALYONUN İKİ YÜZÜ VE ALMEIDA
TUZU bir yana bırakıp çorbaya bakalım: Esasen Beşiktaş’ın kadrosunda yıldız yok değil. Hem ‘Olmuş’ hem de ‘Olma’ ihtimali olan yıldızlar var. Kağıt üstünde olduğu kadar sahada da takımın bir numarası Fernandes’tir. Hemşehrisi Almeida da bir diğer ‘Gök adamı’dır. Ancak Hugo, sık ve uzun süreli sakatlıklardan ötürü ağırlıkla kağıt üstünde kalan bir yıldız maalesef... Yine de sahadayken farkını hissettirdi.
Beşiktaş’ın geçen sezonun iki ayrı devresinde farklı bir renge bürünmesini açıklayan en önemli faktör Almeida’nın varlığı ve yokluğudur. Sakata gelmeyip en az 40 maç sahada kalacak bir Almeida yeni sezon için yeni bir transfer etkisi yaratabilir. Defanstaki istikrar abidesi Sivok da benim nazarımda bir yıldızdır. Geçen sezonun en iyi ‘Çaylak’ı Oğuzhan, bu yıl bir yıldız muamelesi görecektir.
PEKTEMEK ‘NAZAR’A GELMEZSE...
Elbette ayaklarının yerden kesilmemesi şart. Ha keza Olcay Şahan... Sakatlık sonrası iyi bir dönüş yapan Mustafa Pektemek de ‘Nazar’a gelmezse ne ala... Bakarsınız daha fazla ‘Oturma izni’ almak için Dentinho da yıldızlaşır bu takımda!... Ez cümle Aybaba döneminde revire dönen takım sağlam bir takıma dönüştüğü ve Aykut Kocaman’ın sıklıkla dillendirdiği ‘antrenör takımı’na evrildiği oranda mevcut kadrodan da umutlu olmak mümkün.
OYSA O DA U20’DE OLMALIYDI
Evet, UEFA Disiplin Komitesi’nin Beşiktaş ve Fenerbahçe’ye verdiği cezalarda gözler artık UEFA Tahkim Kurulu’nda… Olmazsa CAS’ta, yine olmazsa İsviçre yerel mahkemelerinde ve belki bir yandan da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde… Peki bu gözler ne zaman Mehmet Ali Aydınlar ve onun muhatap olduğu isimlerde olacak?
3 Temmuz’un bu kadar uzamasının başlıca sorumlusu TFF’dir. Lafa gelince “Türkiye’de futbolu TFF yönetir” diyen Federasyon ne yazık ki bu iddiayı taşıyacak güçte değildir. 3 Temmuz sürecinde iki ayrı Federasyon yönetimine tanıklık ettik. Bir yanda özellikle Fenerbahçe’yi puan silmeye razı edip işi kapatmak isteyen bir anlayış vardı, sonrasında ise talimat değiştirip ne anlama geldiğini kimsenin anlamadığı bir iki kişiye verilen ‘ucube cezalar’la dosyayı kapatan Yıldırım Demirören anlayışı.
AYDINLAR DÖNEMİ’NDE NE OLDU?
BURADA fena halde bir yanlış olduğu muhakkak. UEFA kanadında verilen cezalardan ziyade TFF’nin verdiği veya veremediği cezaları konuşmamız lazım. Demirören’in göreve geliş süreci ve özellikle disiplin talimatı değişikliği onun kurullarının alacağı kararları zaten daha baştan tartışmalı hale getirmişti. Fakat bugün gelinen noktada talimat, kanun, disiplin, UEFA vs’ye göre yorum yapmanın faydası yok. Çünkü artık kimin ne diyeceğini ezbere biliyoruz. Artık bilmemiz gereken esas konu Aydınlar döneminde kapalı kapılar ardında ne olup bittiğinin ayan beyan ortaya dökülmesidir. O dönemin tanıkları blöfleri bir kenara bırakıp konuşmadıkça ne bu yarar kapanır ne de hangi sportif kurumdan çıkarsa çıksın yeni kararlarla futbolumuzda iç huzur sağlanamayacaktır…
İYİ GÜZEL DE PEKİ YA BİR ÖZÜR YOK MU?
BEŞİKTAŞ’ın Avrupa’ya gidemediği yıllar yok değil fakat biri mali diğeri sportif şikeden iki yıl üst üste gidememesi acı bir ilk olacaktır. Bu cezanın mali külfetleri üç-beş senede bertaraf edilir ancak bunun manevi tahrifatı futbol topu döndükçe ortadan kalkmayacak. Beşiktaş için her ‘Avrupa faslı’ açıldığında bu ayıp (Tahkim’den dönmezse) ister istemez siyah beyaz tonlu cümlelerdeki yerini alacak. Öyle ya da böyle, siyah beyazlıları bu sürece bulaştıranlar farkında mısınız bilmiyorum ama, henüz bir özür dilemediler taraftarlardan!. Onlar, dönüp dolaşıp suçsuzluklarına olan inançlarını dile getiriyorlar. Eyvallah, o işin bir boyutudur fakat bir de bir biçimde buna mahal vermiş olmaktan ötürü kendi renkdaşlarınızdan bir af dileseniz… Slaven Bilic ile yeni bir döneme adım atan Kartal’ın Avrupa arenasından uzak kalacak olması tek kelimeyle yazıktır. Anlaşılan o ki bir rocker olan Bilic, Türkiye’de bir yıl ‘Anadolu Rock’ yapmakla yetinecek. Ha bu arada UEFA müfettişi, 2011/12 sezonunda “Bende sıkıntı yok” diyerek Avrupa kupalarına katılan Beşiktaş için temyiz başvurusu yapıp ekstra ceza da isteyebilir.
SİZİN HİÇ OĞLUNUZ OLDU MU?
CEMAL Süreya
BEŞİKTAŞ ve Fenerbahçe, Avrupa’dan men edilmemek için UEFA Disiplin Kurulu önünde sırayla ter döktüler. İki kulübün şike yapmadıkları konusunda disiplin kurulunu ikna edip edemediklerini pazartesi, en geç salı göreceğiz. Ancak, asırlık kulüplerimizin bu sürece çok iyi hazırlandıklarını söyleyemeyiz.
Öncelikle iki kulüp de savunma ekiplerini tabir caizse yumurta kapıya dayanınca apar topar oluşturdu. Avukatlar arasında ‘uluslararası’ isimler geçince belki taraftarlar ferahlıyordur ama bu isimlerin ne zaman tercih edildikleri de önemli. Beşiktaş, daha önce kendisini Del Bosque davasında 8 milyon Euro mahkum eden Javier Ferrero Munoz, ‘kaptan’ tayin etti. Bu seçim, 1987’de çizgiden çıkardığı topla Beşiktaş’ı şampiyonluktan eden Malatyasporlu Bünyamin Süral’ın ertesi sezon edilmesine benziyor!. Bu mantıkla Beşiktaş, Ferrari’nin avukatı Fabrizio Bergamaschi’yi de seçebilirdi. Zira o da 7.2 (Feda edilmiş rakam!) milyon Euroluk bir tazminat kopartmıştı Kartal’dan!..
HAZIRLIKLAR ÇOK GEÇ BAŞLADI
F.Bahçe’yi savunan ekibin başındaki Dirk Reiner Martens’in yetkinliğine de diyecek laf yok. 2005’teki olaylı Türkiye-İsviçre maçında ay-yıldızlı ekibi savunan Alman avukat, özellikle UEFA Tahkim Kurulu’na giden davalarda başarılı sonuçlar alan bir isim. Zaten mesele avukatların kalitesi değil ne zaman bu işle görevli kılındıkları. İki kulüp de bugün gelinen süreci aylar öncesinden öngörüp çalışmalara başlamadı.
Apar topar kurulan bu ekibin son bir savunmayla disiplini etkileme ihtimali biraz daha zayıf. Neden geç kalındığının da yanıtı verilmelidir zira iki kulübün de disiplin kuruluna sevkedileceğine dair haberleri vardı! Evet, UEFA ve CAS çevrelerine yakın bir avukat her iki kulübe de yaklaşık iki ay önce UEFA Müfettişi’nin hangi taleplerle disipline sevk isteyeceğini söyledi ve bunun için çalışmalara bir an önce başlanmasını tavsiye etti. Sonuç, kulak arkası!.
SORU SORULMADIYSA VAZİYET İYİ DEĞİL
Peki UEFA Disiplin Kurulu’ndan nasıl bir karar çıkar? Eğer kurul üyeleri çok soru sormuşsa bu iyiye dalalet sayılıyor. Aksi halde vaziyet pek parlak olmuyor. Çok fazla soru sorulmadığını biliyoruz. Ayrıca F.Bahçe yöneticisi Şekip Mosturoğlu’nun dün “Bu bir iki günlük bir süreç değildir” demesi de bir karamsarlık işaretiydi. Bir nokta daha var: Yöneticilerin, ceza alırlarsa ömür boyu futboldan men edilecekleri için, savunmalarını bireysel hak ve özgürlükler üzerinden götürmelerinde de fayda vardı. Disiplin kurulundan ceza çıkarsa sonraki basamak UEFA Tahkim Kurulu olacak. Buradan da negatif bir karar çıkarsa CAS’a gidilebilecek. Bu noktada Fenerbahçe’nin durumu açıklığa kavuşturulmalı zira daha önce CAS davasından feragat ettiğinden 3 Temmuz ile ilgili hiç bir şekilde CAS’a gidemeyeceğini söylenmişti.
Yeniden başkanlığa seçilen Fikret Orman, bu kez de kulübünün şike yapmadığına kurulu ikna etmek için ter dökecek. Orman’ın yazgısına bakın!, geçen sene koltuğa oturur oturmaz yine UEFA kapılarında kulübünün ‘mali şike’ yapmadığını anlatmak zorunda kalmıştı. Ne var ki Kartal’ın Avrupa semalarından bir yıl men edilmesine mani olamamıştı. Oysa Orman yönetiminin bugünlerde savunma namına yapması gereken tek şey iyi birer sol ve sağbek ve bir stoper bulmak olmalıydı. UEFA ikna edilemezse siyah beyazlılar ikinci kez Avrupa’dan ihraç edilecek. 110 yıllık çınarın boynu, iki kupa almasa da bükülmezdi ama bu tür cezalar onu karşılıksız sevenleri mahçup ediyor. Mahçubiyet, gönül verdiği renkleri hayatında bir çok şeyin üstünde tutanlar için ağır bir duygudur... ‘Şerefli ikincilikler’le övünen kulübü alıp, öyle ya da böyle, mali ve sportif şikelere muhatap edenlerden sadece bir kenara çekilmelerini beklemek çok mu fazla bir şey!...
BU TAKIM KÜME DÜŞMEZ HERHALDE!
Seçim öncesi Orman’a en çok sorulan soru yeni teknik direktörün kim olacağıydı? Başkan, soruları hep, bu konuyu seçim malzemesi yapmak istemediğini söyleyerek savuşturdu. Biz de bundan “Orman seçildiğinin ertesi günü hocasını açıklayacak demek” anlamı çıkarıyorduk. Meğer manzara öyle değilmiş. İki seçenekten birine hâlâ imza attırılamadı. Beş gün sonra yeni sezon kampı başlıyor fakat ortada hoca yok! Futbol genel direktörü Önder Özen, Beşiktaş’ta hoca olmayı asla düşünmediğini söylemişti ancak bu gidişle sezonbaşı için eşofmanları giyebilir(!).. Dilerim bu satırları okuduğunuzda yeni hoca açıklanmıştır...
Diğer yandan Orman yönetimi, yeni sezonun sportif hedefini açıkça ortaya koymalı. ‘El statları’nda geçirilecek bir sezonda bu takımın hedefi şampiyonluk mu değil mi? Bilelim ki ona göre sezon sonu yorum yapalım. Malum geçen sezon başında kimin ortaya attığı belli olmayan “Bu takım küme düşer” ipine yönetim sıkı sıkıya sarılmış ve nihayetinde üçüncülüğü kutlamıştı. Yine de hocasını niye yolladığını da tam olarak açıklayamamıştı!... Önder Özen, bir sezonu kurtaracak şampiyonluktan ziyade geleceği kurtaracak bir takım yapısını hedeflediğini söylüyor. Geçmişe bakıldığında Özen’in arzusu çok daha makul. Futbol direktöründen hoca ve oyuncularına kadar yeniden organize olan bir takımdan şampiyonluk beklemek pek olası değil. Yönetim, takımı samimi bir şekilde Özen’e terk edip, kendisi dört elle stat işine sarılmalı. Camia da stat inşaat sürecinde yönetimin başında Damokles’in Kılıcı misali sallanıp her aşamayı sıkı sıkıya denetlemelidir. Kimsenin, ileride ‘koz’ olarak kullanmak için olası yanlışlıklar karşısında bugünlerde susmaya hakkı yoktur çünkü...
EN İYİ TRANSFER ÖNDER ÖZEN
Beşiktaş Futbol Genel Direktörü Önder Özen, salı günü etkileyici bir basın toplantısı yaptı. Kendisine dair yaptığı konumlandırma övgüye değer. Ne “Benim dediğim olmazsa” türünden bir restleşmeye, ne de “Herşey yönetimin ve hocanın taktirinde” şeklinde bir teslimiyetçilik duygusuna mahal veriyor. Misal, endüstrileşen oyunun ihtiyaçlarını gözardı etmiyor; o yüzden de Ronaldinho transferine kendisi ihtiyaç duymasa da kulübün ihtiyaçlarından ötürü cevaz verebiliyor. Herkesin penceresinden bakabilmek bu memlekette kolay bir meziyet değildir!..
Özen’in basın toplantısına dair tepkileri Twitter denilen ‘baş belası’ndan da ölçmeye çalıştım. Sadece siyah beyazlılar değil, diğer renklerin peşinden koşanlar da Özen’e tam not verdi. Şu gün itibariyle Orman yönetiminin en iyi transferi Önder Özen’dir. Bir diğer transferi de geçen sezon sıcak bir bağ kuramadığı taraftarla barışması olacaktır çünkü İnönü’süz günlerde Çarşı’dan gayrı sırtını dayayacağı bir güç yoktur...
Misal, genel kurulda çok fazla konuşmaya bile gerek duymadı. Bu tavır aynı zamanda bir seçim stratejisiydi. Rakibinin kendisine yönelik eleştirilerine yanıt vermeyerek adeta onu yok saydı. Sanki tek başına yarışıyordu... Adalı, son gün Orman’ın bu hamlesini boşa çıkartacak bir çıkışı yapamadı.
Emirates ‘darbesi’
ORMAN, çok fazla yıpranmamış bir iktidar olmanın avantajıyla zaten yarışa 1-0 önde başlamıştı. Adalı’nın yıldız transfer ve ezeli rakipleri geçme gibi Demirören dönemini çağrıştıran vaatleri de Orman’ın ekmeğine yağ sürdü!.. Stada kazma vurulması ve Vodafone ile yapılan ön anlaşma da Orman’ı iyiden iyiye öne geçirirken, Emirates’in ajansından gelen yalanlama ise Adalı’ya darbe vurdu.
Stat süreci kritik
KUŞKUSUZ Adalı’nın yediği en büyük çelme UEFA Disiplin Kurulu’na verilmesi oldu. Demirören’e yakın delege oyları da beklentinin aksine Orman’a gitti. Adalı, galiba en çok buna şaşıracak!
Bir nevi baskın seçime gitmenin de avantajını kullanan Orman’a delege bir dönem daha şans verilmesine hükmetti. Orman’ın yeni dönemdeki kaderini ise şampiyonluk değil, yeni stadın yapılıp yapılamaması belirleyecek...