Kenan Başaran

Donk topu şans topu oldu

13 Şubat 2014
Kasımpaşa, 9 Kasım 2013’ten beri 6 beraberlik 2 de mağlubiyet almış.

Bu süreçte sadece bir kez kazanmış. O da kural hatası nedeniyle sayılmayan 2-1’lik Beşiktaş galibiyeti. Fenerbahçe’nin beklenmedik kayıpları siyah beyazlıların yeniden potaya girmesi için fırsat doğurdu. Üstelik karşısında aralıktaki kadar güçlü bir K.Paşa da yoktu. Hal böyle olunca dünkü tekrar maçı üç değil, altı puan kıymetine sahip oldu. Ancak bütün bunların ilk yarım saatte Beşiktaş’ı hiç de iştahlandırmadığını gördük. İki ekip de ‘bitse de gitsek’ maçı oynuyordu.
26’da her şey değişti. Bilic’in arzuladığı başarılı final pasıyla sonuçlanan bir organizasyonda Almeida, iptal edilen maçtaki gibi, tabelayı ilk değiştiren isim oldu. Asist Olcay’ın da ama Veli’nin ‘ön asist’i daha mühimdi sanki. Olcay da sağ dışıyla yaptığı asistle geçen hafta aynı şeyi soluyla yapan Töre’ye nazire yaptı. Malum bu ikili ters ayak oynuyor. Bu işi çok iyi yaptıklarından rakibin pozisyon almasını fena halde güçleştiriyorlar.

‘İSVİÇRE ÇAKISI ATIBA’

İlk devre girilen üç pozisyonda yüzde yüzlük verim alınması Bilic’in hanesine yazılası bir artıdır. Franco ve Veli gollerinin değeri yan top ürünü olmasıydı. Biri ‘duran’ diğeri ‘hareketli’ yan top. Beşiktaş’ın rakibe pozisyon da vermeden ilk yarıyı 3-0 önde bitirmesi, ikinci devrelerde yaşadığı kabuslar düşünülünce bir nebze olsun rahatlatıcıydı. Ama hayır! bu takımın taraftarına rahat bir 90 dakika nasip olmayacak. 49’da Serdar, acemice atılınca siyah beyaz kasılmalar da başladı. Bilic, ‘İsviçre çakısı Atiba’yı sağ beke çekerken Şota da fırsatı kaçırmayıp forveti çiftledi. Ve maç da artık Beşiktaş yarı sahasında geçen bir romandı...

KIRILGANLIĞI AZALDIKÇA YÜKSELİR

Oyun siyah beyaz namına kontra formatına dönüşünce illa ki “Holosko’yu al hoca” repliği duyulur. Fakat benim tercihim Ömer Şişmanoğlu olurdu. Ne var ki kontrayı kiminle oynarsanız oynayın, evvela sakin bir adamın defanstan makul bir şekilde top yaparak çıkması lazım. Cansiparane uzaklaştırılan ‘Çanakkale geçilmez topları’yla da kontra atak olmaz. Aksine bu tür gelişi güzel uzaklaştırılan ‘bam-güm toplar’ rakibin imanını tazeler. Uzun süre bu ‘dönen top’larla uğraşan savunmanın sıtkı sıyrılmıştı ki Kartal yeniden ayağa oynayıp Paşa fırtınasını dindirdi. Nitekim ‘11 kişiymış gibi’ oynayınca rakibin de geri dönüş umudu kırıldı. Beşiktaş, set oyununu iyi oynadığı sürece rakiplerini alt edebilir ki Fenerbahçe maçının ilk devresi bunun öyküsüdür.10 kişi kalınmasına rağmen dün akşamki maç bu sezon son anları Beşiktaş için en kolay mücadele oldu. Gaziantep maçından sonra dün akşam da gözlerin Fernandes’i aramamış olması Beşiktaş namına bir kazançtır. Ne derler, şimdi o düşünsün!
Donk’un eline aldığı ve maç tekrarına neden olan o top bugün geldiğimiz noktada Beşiktaş için bir ‘şans topu’na dönüştü. Bilic’in ekibi maçların finallerini daha iyi oynadıkça ‘kırılma’larını azalttacak ve zirveye de böylece tırmanma olanağı bulacak...

Yazının Devamını Oku

Vize iyi final kötü

8 Şubat 2014
SEZONUN büyük bölümünde Beşiktaş maçların ilk devrelerinde iyiydi. Sivas maçından sonra bu mezihiyetini de kaybetmişti.

Dün akşam Kartal, ilk 45’i iyi oynadı ve skoru da buldu. Herkes ciddiyet ve dikkatle oynadı. Pres ve yardımlaşmayla (sosyalistçe mi desem!) rakibe şans tanımadı. Golü de yine bu sezon sıkça yaptığı gibi buldu.
Hücüma kalkan rakipten kapılan top iki pasta kaleye indirildi ve gol. Oğuzhan’ın presi, Töre’nin müthiş asisti ve Olcay’ın bitirici kafası. Haftanın golüne namzettir. Soyunma odasına giderken kimse “Fernandes niye ilk 11’de yok” diye sormaya gerek duymadı.
Sağ bek Serdar’ın özellikle hücuma çıkışlarda sol bekteki Ramon gibi iştahlı olması lazım. Bunun için de özgüvene ihtiyacı olduğu çok açık. Top Bilic’te.

ENERJİSİ YETER

SERGEN, İ.Akın ve Sapara değişiklikleriyle maçı iki taraflı bir oyuna çevirdi. Beraberlik de, 2. gol de mümkündü. Nitekim ikisi de gerçekleşti. Neyse ki önce Ömer attı ki Beşiktaş kırılmadı. Almeida’nın talihsizliği, maç Ömer’lik bir hal aldığı için, esasen talihti. Ömer, sakat değilse maç kadrosunda her daim olmalı. Her şey bir yana çok iyi bir enerjisi var. Ömer oynadığı her lig maçında somut katkı sundu. En azından skor olarak Pektemek’ten çok daha etkili olduğunu ortaya koydu. Franco için dediğimi onun için de söyleyeyim: Sadece geleceğe saklanmasın.

BAZEN BOMBAYDI!

VİZELERİ iyi olan Bilic’in talebelerinin ‘final’ sorunu devam ediyor. 2-1’den sonra yine bocaladılar. O telaş, yüzyıllık çınarın vakurluğuna yakışmıyor. Yine de zor bir deplasmanda kritik bir galibiyet çıkarıldı, tebrik etmek lazım. Dany? iki pozisyonda ‘saatli bomba’ alarmı verdi. Pedro Franco giderek savunmaya yerleşiyor.

Yazının Devamını Oku

Yaşasın ‘Seba’nın şeyleri’

6 Şubat 2014
Yakın vakitlere değin, başat siyasetçilerin cümleleri Atatürk ile başlar ve biterdi.

Sonra idrak ettik ki yasak savmaymış o ad vermeler. Ama bu, bize ‘Atatürkçülük’ diye de belletilen ‘şey’di aynı zamanda. Derler ki Atatürk’ün adını yerli yersiz emellerine katık edenler onun zihniyetinde en çok ofsayta düşenlerdir. Şekilcilik..
Süleyman Seba da Beşiktaş’ta aynı kadere uğramıştır. 15 yıldır onun boşalttığı koltuğa kim oturmuşsa bir amentü gibi ‘Sebacı’ olduğunu defaatle dile getirmiştir. Elbette adını her andıklarında da onun anlayışından bir adım daha uzağa düşmüşlerdir. Uzaklaştıkça da biz ‘Seba’ seslerini daha fazla duyar olduk. Seba, esasında gözlere ve kulakları indirilen bir perde, bir kisve olmuştur...
‘Şampiyonluk’, ‘artıdaki bilançolar’ veya ‘arena’lar değildir ‘Sebacılık’. Şampiyon olduğunda uzatılan mikrofona konuşmaktan çekinmektir, kaybeden rakibi rencide etme ihtimalinden utanmaktır. Asla ‘Kıskananlar çatlasın’ veya ‘Herkes haddini bilecek’ de değildir. Nedir peki? Şeydir, şey... Ne bileyim işte, ‘Öyle bir şeydir işte’...

FEYYAZ N’APİYORDUR?

O da yanlış transfer yapmıştır, fitne fesata yenilip Feyyaz’a küsmüştür. Sevdiğine küsmüştür. ‘Ahmet Dursun, Seba gitsin’ diye bağıranlara ise küsmemiştir(!) Ahmet Kaya’nın akıbeti; “Ulan ‘hepimiz’ oradaydık” denmez mi? Çünkü hepimiz sıkılmıştık mütevazılıktan, kibirsizlikten. Rıza’ların çarşıya uğramasına alışmış, kıymetini unutur olmuştuk. Sabahın kör vaktinde rüyasındaki ataklara yenik düşüp “Abi? Feyyaz n’apıyordur şimdi” diye sorduğunu öğrendiğimizde Zeki Demirkubuz’un kardeşini, çok ‘şey’ için çok geç kalmıştık.

SEBA MAKAMINDA

Televizyonda en son Demirel, Erbakan, Yılmaz ve İnönü nezaketle tartışıyordu, ki henüz ‘ileri demokrasi’ gelmemişti (!) En son ‘dört büyükler’in başkanlarını aynı ekranda memleket futbolunu konuşurken ne zaman gürdünüz peki? Yine ‘Seba zamanlardı’. Az önce ‘Beşiktaş Sanat Müziği Korosu’ndan ‘Civelek civelek’ şampiyonluk şarkısını dinlediniz sayın seyirciler. Yine ‘Seba makamında zamanlar’dı. Derbileri seyirci yasaklı, başkanları ‘Ayrılıkçı Barcelona’ ile ‘Kralcı Real’’den de kanlı bıçaklı.

Yazının Devamını Oku

Valerenga olacaktı

1 Şubat 2014
HANİ sıcak havalarda Olimpiyat’ta oynayacaktınız sayın Orman? Aksine en soğuk günde Kasımpaşa’yı bırakıp Olimpiyat’a gittiniz.

Beşiktaş’ın, film sonunda kopsa da rekor kırılan Halkalı’da sadece bir avuc taraftara oynaması keder vericiydi.
İlk çeyreği iki takım da ‘Olimpiyat iklimi’ ve bozulan zemine uyum sağlayarak geçirdi. 20’den sonra geriden Oğuzhan’ın, sağdan Olcay, soldan da Töre’nin bindirmeleriyle Kartal vites yükseltti. Fernandes de uzun bir aradan sonra biraz daha derli toplu görünüyordu. Defans göbeği, mıntıkasını tedbirsiz terk etmeyince öngörülen Erciyes kontralarına maruz kalınmadı. Karaman da Kartal’a geniş arazi vermemek için kendi sahasına yığma yaptı. Ama Karaman’ın personeli kuru bir kalabılıktan ibaretti zira siyah beyazlıların sızmalarına göz yumdular. Golü yemeleri sürpriz değildi. Belki Fernandes’in fileleri havalandırması sürprizdi(!)

GAZETECİYE YAZISINI YIRTTIRAN KARTAL

TAKTİK hamleleri seven Hikmet Karaman, ikinci bölüme Vleminckx ile giriş yaptı ancak ofsayt kokan pozisyon Töre ile akabindeki Oğuzhan golleri hocanın hevesini kursağında bıraktı. Mangane’nin golü Bilic’i endişelendirmedi ama Vleminckx 90’daki golünün Kartal’ı düşürdüğü hal oldukça acıklıydı. Hani gazeteciye yazısını yırtıp attıran bir portre çizdi siyah beyazlılar. Düşünün Kartal’ı bu vaziyete düşeren maçta 3-0 geri düşen ligin son basamağında yer alan bir takım. Neredeyse Valerenga faciası yaşanacaktı. Hani şu 3-0’ken “Kazandık” diye gidip yatan ama sabaha çocukların elenerek uyandıkları maç!..

VEDAT ABİ VE ATIBA

OLİMPİYAT’ta dün akşam bu kadar zayıf rakip karşısında son bölümde düşülen müşkül duruma bakınca haftaya Sergen’in sert cevizi Antep karşısında neler olacağını düşünmek rahatsız edici!.. Siyah beyazlıların bu dengesiz görüntüsünde kanaatimce yapılan oyuncu değişiklikleri de etkili oldu. İlla ki Muhammed... Genç oyuncunun oyuna girdikten sonra maçın aleyhlerine dönmesi konusunda payının olup olmadığını etraflıca düşünmesi lazım. Halı saha maçına çıkmadığını idrak etmezse kendisine bel bağlayanları büyük hayal kırıklığına uğrayacak...
Bilic’in, dün yerinde hamleleriyle göz dolduran Franco’yu ‘gelecek’ için saklamasının gereksizliği de görüldü. Bugünden itibaren sahadan eksik etmesin. Müsabakada Töre en iyi oyuncu, Oğuzhan en iyi yardımcı, Atiba ise en iyi karakter oyuncusuydu. Özellikle Atiba’yı izledikçe rahmetli Vedat Okyar aklıma geliyor. Onun Kanadalıyı izleyip o eşsiz sıfatlarıyla tanımlamasını isterdim.

Yazının Devamını Oku

Orman ile Çebi paralel değil(!)

30 Ocak 2014
Beşiktaş’ta vaziyet nasıl? Siyah-beyaz! Yönetimin bir parçası ‘siyah’, diğeri ‘beyaz’ diye bağırıyor.

Ne var ki bu birlik ve beraberlik tezahüratı değil...
Başkan Orman, “Bilic ile sezon sonunda sözleşme uzatabiliriz”, ikinci başkan Çebi ise ”Başkanın kendi düşüncesidir, mayısı görmek lazım” diyor. ‘Birinci’ ve ‘ikinci’ başkan fiyaskoyla sonuçlanan Ronaldinho transferinde de ters düşmüştü. Orman, mevzuyu iyi yönetemediklerini söylerken çuvaldızı sezon başından beri bu işle uğraşan Çebi’ye batırıyordu. Yönetici Metin Albayrak televizyonda Toraman’a ‘af’ ilan ederken, diğer yönetici Deniz Atalay, hocanın bu yönde bir karar vermediğini açıklamak zorunda kalıyordu. Görüldüğü üzere yöneticiler birbirine ‘paralel’ açıklamalar yapmıyor. Herkes birbirini yalanlıyor. Gına geldi ama Beşiktaş’ta da mı ‘paralel bir yönetim’ var acaba?(!)..

BU iŞ ZOR YONCA!

Ve işler güçler... Yeni stat için bakanlıkla protokole imza atılamıyor bir türlü; resmi tören için Başbakan’dan randevu da alınamıyor bir türlü!.. Mesele takvim sıkışıklığı değil de sanki taraftarın ‘34. dakika sloganı’ gibi.Resmi tören şart mı, değil. Çağır çarşı esnafını, koy iki kürek harcı olsun gitsin. Şeref Bey’in ‘Feda’sı kadar duyulsun kafi...
Peki sahadaki işler ne alemde? Değil Ronaldinho, ‘gelecek vaat eden’ yeni bir velet bile alınamadı. Ondan da düşündürücüsü, Bilic’in dağlar kadar puan farkına rağmen hâlâ, “Lig uzun bir maraton” demesi. Önder Özen, bile ideal direktör modelini bırakıp bu toprakların suyuna huyuna uyan ‘Sinan Engin modeli’ne soyunmak zorunda kalmışken Hırvat hoca, ‘Pollyanna demeçleri’ni sürdürüyor. Geleceği kurmak için Beşiktaş’ta toplananların ortak geleceğine dair şunu derim: ‘Bu iş zor Yonca’..

SiYASi SLOGAN ATMAK SUÇ DEĞİLDİR

Ne 6222 sayılı Şiddet Yasası ne de TFF talimatları, siyasi slogan attığı için insanların statta gözaltına alınmasını emrediyor. Saracoğlu’ndaki son gözaltılar ‘gözdağı’dır. Statlar artık bir ‘uyku tulumu’ değildir ve ‘şampiyonluk havuçları’yla sindirilemez.

TALiMCiLER YÜZÜMÜZE AYNA TUTUYOR

Yazının Devamını Oku

Devler Ligi de kaçtı kaçacak

26 Ocak 2014
Maç öncesi röportajda Slaven Bilic’in yüz ifadesini görünce Kartal’ın Avni Aker’den çıkamayacağını düşündüm.

Ve “Kaybedilirse lige havlu atılır mı” minvalindeki soruya da Hırvat Hoca “Lig uzun maraton” falan da deyince..
Bu sezon için benim zaten şampiyonluk beklentim yoktu ama en azından ikincinin doğrudan Devler Ligi’ne gideceği böylesi bir senede bu basamağın da siyah beyaz renkli olması gerekir. Sportif başarı bir yana, maddi açıdan meteliğe kurşun sıkan kulüp için de can suyu demektir ikincilik. Ligin ilk bölümünün son düzlüğündeki gidişat ikinciliğin de tehlikeye girdiğinin sinyallerini taşıyordu. Dün Beşiktaş, ligi ikinci sırada bitirme şansını da yüzde 90 ölçüsünde kaybetmiştir. Açıkçası ligi hangi dereceyle bitireceğini artık kestiremiyorum.

‘YARIMBUÇUK’
Trabzon, ilk beş dakikadaki karakteriyle sadece golün değil galibiyetin de haberini verdi. Golden Beşiktaş, oyunu dengeler gözükse de bu esasen bordo mavinin kontraya yatmasının da bir neticesiydi. Kartal, kağıt üzerinde en mahir ayakları olan Oğuzhan ve Fernandes’in maça ağırlıklarını koyamamalarının bedelini ödedi. Bilic’in başlarken Portekizliyi defans önüne, Ozi’yi forvet arkasına atması doğruydu ama bir futbolcu hangi mevkide oynarsa oynasın önce sahaya ruhunu koymalı. Aksi halde işte ‘ruh gibi’ gibi gezinmekle yetinir Fernandes misali... Neyse ki Dünya Kupası’nda oynama hevesi taşıyan Almeida var da hiç yoktan 1 puana razı gelindi. Kaleci Tolga da ‘yarımbuçuk’ pozisyonla gelen 1 puanda pay sahibiydi.

Bilic beraberlikten memnun ama,Çarşı’nın aynı duyguda olduğunu düşünmüyorum.

Yazının Devamını Oku

Futbolda paralel yapı var mı?

23 Ocak 2014
3 Temmuz 2011 öncesi kime sorsanız memleket futbolunda şikenin olduğunu söylerdi.

Öyle ki vaktinde medyada yayımlanan bazı yazı dizilerindeki iddialar, savcı Mehmet Berk’in 3 Temmuz iddianamesinden bile daha iddialıydı!.. Bu yargıyı besleyen en önemli etken her sezon kulüplerin birbirini suçlamasıydı.
Bu nedenle 3 Temmuz Operasyonu’nun içeriğine ilk başlarda kimse şaşırmadı. Şaşkınlık, daha çok futbolun en güçlü ismine dokunulmasından ötürü yaşanıyordu. Bir iki gün sonra ise operasyonun odağındaki F.Bahçeliler, isyan bayrağını açtı, çünkü fezleke ve sonrasında da iddianamede diğer ezeli rakip yoktu! Zaten Aziz Yıldırım da süreç boyunca “Herkes temiz bir biz mi kirliyiz” derken, esasen futbolumuzun tamamının yargılanması gerektiğini söylüyordu. Ve Yıldırım ayrıca, savunmasından adeta bir ‘G.Saray iddianamesi’ de çıkarmıştı. Mahkemede sanık olmayan G.Saray’ın maçlarından örnekler verip “Bakın şike böyle olur” demişti.

BAŞBAKAN TRABZON’A MI FENER’E Mİ YAKIN?

Genel olarak Türkiye’de askerin yönetimlere el koyma eğilimi olmadığı söylenebilir miydi, hayır. Zira memleket neredeyse on yılda bir askeri müdahalelere maruz kalmıştır. Ancak bir ceza yargılaması ne kadar güçlü olursa olsun sadece önyargılardan beslenip ‘adil’ bir sonuca ulaşamaz. Savlar hukuki delillerle yüzde yüz ıspata mahkumdur. 2005’ten bu yana özel yetkili mahkemelerin (ÖYM) baktığı davaların bu açıdan iyi bir sınav verdiği söylenemez. Özellikle de soruşturma aşamaları ve iddianemeler çok tartışıldı. Şike Davası da ÖYM’de görüldü. Çünkü iddia sahibi, şikenin bir örgüt tarafından gerçekleştirildiğini savunuyordu. Oysa mahkeme koridorlarında konuştuğum Trabzonlu avukatlar bile ‘örgüt’ işini inandırıcı bulmadıklarını söylemişlerdi.
Fenerbahçeli başından beri mahkemeyi tanımıyordu ama Başbakan’ın ‘paralel devlet’ iddiasıyla inançları katmerlendi. Hükümetin yeniden yargılama girişimlerine karşın sarı lacivertli taraftarlar ona da tepki göstermeyi sürdürüyor. Buna mukabil Fenerbahçe yönetiminden bazı isimler iktidarı azade tutmaya çalışıyor. Fakat ortada cemaatle 11 yıl birlikte yürünmüş bir yol var. Trabzonspor Başkanı Hacıosmanoğlu, kupayı isterken sık sık Başbakan ile görünmekten geri durmuyor. Rıdvan Dilmen de Başbakan’ın Fenerbahçe için çok uğraştığını söylüyor. Aziz Yıldırım’ın ise Yargıtay 5. Daire’deki hakimlerin cemaatin mi, devletin adamları mı olduğunu sorması ‘manidar’dır. Evet, ÖYM’lerin kararları ‘paralel devlet’ tartışmasıyla iyiden iyiye hüküm gücünü yitirmiştir. İtaat etmeyeni kınayamazsınız.

‘DECODER DAHA MÜHİM’ DİYEN ANLAYIŞIN HÜKMÜ

Sporseverlerin Şike Davası’nda yüzünü çevireceği asıl nokta spor yargısının karardır. “Futbolumuzun esas sorunu şike değil decoder’dir” diyen ve talimatları değiştiren Yıldırım Demirören’in kurullarının verdiği kararlara itimat edilebilir mi? Her şeye rağmen onun kurullarının dosyada “Hiç bir şey yok” diyemediğini ve en azından bazı kişiler için “Teşebbüs var” dediğini de hesaba katalım. Birbiriyle çelişen ceza yargısı ve spor yargısının kararları Türkiye futbolunda yeni bir sayfa açmamıştır. Yargılayanlar, sadece bir sezonla sınırlı kalarak ‘temiz futbol’ iddiasına inandıramamıştır. Yargılamalar sürerken yapılan talimat ve yasa değişiklikleri sanıkları baştan suçlu ilan etse de bunun sportif bir sonucu olmamıştır. Ceza yargısında olduğu kadar spor yargısında da ‘paralel’likler olup olmadığı sorgulanmaya muhtaçtır...

SİYAH:

Yazının Devamını Oku

Ronaldinho’yu ben istemem (!)

16 Ocak 2014
RONALDINHO’yu kim istemez ki cümlesini Slaven Bilic de Önder Özen de beş-on kere kurmak zorunda kalmıştır sezon başından bu yana.

Hani sanki bu işle ‘007’ misali özel olarak görevlendirilmiş olan Ahmet Nur Çebi, her şeyi bitirmiş de bu ikili ayak diretiyordu. Öyle bir atmosfer yaratıldı ki adeta istemeyen ‘Beşiktaş haini’ ilan edilecekti(!).. Sahi Ronaldinho’yu kim istemez? Soru buysa şahsen ben istemezdim!.. Oysa doğru soru “Ronaldinho’yu kim istiyor” olmalıydı. Radyo programında konuk ettiğimiz siyah beyazlıların eski yöneticisi İbrahim Altınsay, işte bu doğru soruyu soran nadir isimlerdendi. Beşiktaş dışında sambacıyı almak isteyen bir başka kulüp adı verene aşk olsun.
Bonservisi elinde olan koca Ronaldinho’ya para babaları Körfez şeyhlerinin bile yüz vermemiş olması garip değil mi? Elbette kendisine ‘Avrupa’da şampiyonluk’ hedefi koyan Fikret Orman’ın bu yolda yüzünü döneceği kulüpler de Batı’da olacaktır. Manchester, Milan, Bayern vs. Neden bu büyük yıldız düşünmemiştir, bir düşünelim. Üstelik Beşiktaş yönetimi tek kale oynadığı bu transfer maçında dahi golü atamayıp büyük beklentiye soktuğu taraftarını hayal kırıklığına uğrattığı gibi rakip taraftarların da diline düşürdü.

O PARAYLA STADIN ÜÇTE BİRİ YAPILIR

EVVELA bu transfer işiyle neden Çebi’nin uğraştığı cevaba muhtaç bir soru. İsimlerinin önünde ‘futbol komitesi’ unvanı bulunan yöneticiler ne işe yarar? Gaye, bir yıldız alırken kendi yıldızını mı parlatmak, bilemedim. Bundan da önemlisi şudur: Beşiktaş neden Ronaldinho’yu alma ihtiyacı duymuştur? Defalarca yazdım, mevcut yönetimin yapacağı en büyük hizmet yeni stadı açmaktır. Bir iki şampiyonluktan daha önemlidir stat işi. Boynunuzda böylesine tarihi bir yükümlülük varken ve bir yandan da yeni bir yapılanmanın içine girmişken ve de kimse sizden bir yıldız almanızı beklemezken neden Ronaldinho? Yönetim stadın finansman sorununu çözdü mü? Oysa Brezilyalı yıldıza verilmesi düşünülen parayla stadın üçte biri yapılır.

YILDIZ KOMPLEKSİ AŞILSIN ARTIK

BEŞİKTAŞ’ın ‘yıldız transfer’ kompleksini Guti’lerle, Quaresma’larla yenmiş olması lazımdı. Ronaldinho’nun geçmişine harcanan mesainin yarısı keşke Hakan Çalhanoğlu’nun geleceğine harcansaydı. Görülen o ki Ronaldinho, iyi bir emeklilik için kulübünden para kopartmak için siyah beyaz renkleri koz olarak kullanıp sözleşmesini bir yıl daha uzatmıştır. Ağabeyi de “İstanbul, rakı, şiş kebap çok güzel” keyfi yaşamıştır. Dilerim gelecek kış ona İstanbul’da yine mihmandarlık yapan Beşiktaş yönetimi olmaz. Adım gibi eminim ki seneye yine gelecek... Bu arada Ronaldinho’nun ‘Türkiye’deki menajeri’ olarak manşetlerde boy gösteren Ayhan Yeşilbaş’ın adına TFF’nin yetkili FIFA menajerleri listesinde rastlayamadığımı da belirteyim!..
Orman yönetimi, stadın açılışını yapacağı sezonun şerefine önünde yılları olan hatırı sayılır bir yıldız alsın, daha münasip olur. Statsızlıktan perakende olunan şu sezonda ve tüm futbolcuları sakatlanmasında başrolü oynayan Nevzat Demir Tesisleri’nin zemininde yıldızlar çok çabuk kayar gider.

SİYAH:

Yazının Devamını Oku