Çünkü Kartallar, beklentilerin çok üzerinde pozisyon bulup Arsenal’i hırpaladı. Atiba, Beşiktaş için bir oyuncudan çok daha fazlası. Varlığı her derde deva yokluğu ise büyük çaresizlik. Bundan ötürü risk alıp sağ bekte Köybaşı ile başlayan Bilic, takımını öne çıkararak iki Feyenoord maçındaki ezberi bozdu. Wenger’in takımı ise ezberini bozmadı, sağdan yüklendi ve Motta, zaman zaman müşkül durumlara düştü.
Beşiktaş, ‘tempoyu düşük tutmalı’ tavsiyelerine de kulak asmayınca bölüm bölüm maç iki taraf için de kopma noktasına geldi. Hata yapmamaya odaklanan Köybaşı, kanadını ofansif olarak etkin kullanamadı ama Cazorla’nın etkisizliği sayesinde defansif olarak zorlanmadı. Veli, bildiğimiz halinden uzaktı haliyle orta alanda pas trafiği istenilen akışkanlıkta değildi. Demba Ba kaçırsa da takımı ayakta tuttu.
HAMLELER YETMEDİ
İKİNCİ 45’te de maç ‘tek ayaklı’ymış gibi oynanmaya devam etti. Olcay’ın kaçırdığı pozisyonda ne yalan söyleyeyim, “Keşke Tanju Çolak olsaydı o anda” dedim. Son 20 dakikada tempo biraz düşerken topu daha çok dolaştıran Arsenal oldu. Kartal ise alan daraltıp avını kollar vaziyetini aldı. Siyah beyazlılar, İngilizlerin 18 civarında dolaştırdığı toplardan kaleyi tehdit edecek bir ara pas veya şut çıkarmalarına da mani oldular. Bilic’in Töre ve Kerim hamleleri istenilen sonucu doğurmadı çünkü hem yorgunluk hem de gol yememe psikolojisi geriden etkin bir desteği önledi. Oysa rakibin 10 kişi kalması daha iyi değerlendirilebilirdi.
FARKI KAÇIRDILAR
GİRİLEN net gol pozisyonlarını hesapladığımızda Beşiktaş’ın değil galibiyeti, farkı bile kaçırdığı söylenebilir. Beşiktaş, aynı mücadeleyi Londra’da da ortaya koyarsa bir sürprize de imza atabilir. Evinde gol yememiş olması da çok önemli. Atamazsa da en azından sahadan başı dik ayrılır. “Bu işin Londra’sı da var” diyelim! Bir salı akşamı ta Halkalı’ya kadar gelen 60 bine yakın siyah beyazlı taraftara da helal olsun.
SÜLEYMAN Seba... Onun
üzerine kim ne yazsa ‘mükemmel
bir yazı’ kalem
almış olur çünkü o, bize
çok güzel yaşanmış bir hayat bıraktı.
Dünkü cenaze töreni de son bir teyid
ve aynı zamanda da bir vasiyet oldu.
Beşiktaş’ta Önder Özen, ilk günden sevilmedi, o da kendini sevdirmeye uğraşmadı. Mecburiyetlerden ötürü çıkılan yolda ayrılık kaçınılmazdı. ‘Ayrılık da sevdaya dahildir’ ve fakat ortada sevda olmayınca ‘ayrılıklar üçüncü sayfalara dahil’ oluyor(!) Özen’in özel hayatına dair kurulan kumpas iddialarının tozu dinmemişken, bir başka mecburiyet ilişkisi olan Aziz Yıldırım-Ersun Yanal beraberliği de bitti. Evet, onlar da birbirlerini hiç sevmemişlerdi. Bu yüzden şimdi de ‘sarı lacicert üçüncü sayfa bir ayrılık’ okuyoruz...
Özen, üçüncü sayfalık malzemeye bir ‘yalanlama’ set çekti. Yıldırım ise, doğru olan haberleri bile, -bkz. Salih Uçan transferi- yalanlarken Yanal’ın özel hayatına dair iddiaları yalanlamadı. “Kimsenin özel hayatı beni ilgilendirmez” dese de Yanal’ın özelinin ifşasına katkı sundu. Bu ayrılık, o üzerine titrendiği söylenen ‘kurumsal imajı’ zedelemedi mi? 3 Temmuz’da tape mağduru olduğunu söyleyen Yıldırım, Yanal’ın sızdırılan tape’sine de sessiz kalarak kendi imajını zedelemedi mi?
Yanal vakıasıyla Fenerbahçe Cumhuriyeti’nin Türkiye Cumhuriyeti ile ne kadar paralel olduğunu da bir kez daha gördük. Giderek benzeşiyorlar:
İkisinde de büyüme yavaşladı.
İkisi de Avrupa’dan uzaklaştı.
İkisinin de yandaşları kayıtsız şartsız bağlı.
Ancak en büyük benzerlik liderlikte. Aynadaki akis. İkisi de personel ve sempatizanlarınca ‘baba’ olarak görülüyor! Dahası iki cumhuriyet de vedalaşmayı bilmiyor. Ayrılanı ‘öteki’leştiriyor, ‘hainleştiriyor’lar. Aslında ayrılmasını bilmiyorlar. 17. hocanın imza töreninde bile hale Daum, Zico ve Kocaman gibi ‘eski sevdalar’a laf atılıyor.Ve gidenin yerine gelen... İnsanlar neden ‘Yazık’ dercesine bakıyor gelene? Sosyal medyanın teşhisi hem bunun cevabını hem de iki cumhuriyet özdeşliğini net ortaya koyuyor: Aziz Başkan başbakanını seçti! Darısı..
SİYAH
Sorun, yaşayana verilmeyen kıymet. Soma, denetimsizliğin ve tedbirsizliğin son ağır faturasıydı. Futbol, bu acıyı sahiplendi ancak hafifletmek değil, unutturmamak için...Beşiktaş ve Fenerbahçe’ye Chelsea de uluslararası bir omuz verdi. Evet, skorun bir ehemmiyeti yok. Yine de ‘Maç maçtır’ diyenler için bir kaç söz... Bu ‘45’lik derbi’ye Kartal yedek ağırlıklı, Kanarya ise aslarla çıktı. Hazırlık maçlarındaki kötü sonuçlardan dahi Aziz Başkan’dan ‘fırça’ yenilince teknik kadro belli ki fanteziden kaçınmış!
Oyuna iyi başlayan Beşiktaş, bunun semeresini golle aldı. Fenerbahçe, çabalasa da beraberliği sağlayamadı. Anlaşılan başkanın futbolcularla toplantıları sürecek(!) Bu galibiyetin Beşiktaş için sembolik bir anlamı var çünkü tarihi 4-3’lük maçtan 9 yıl sonra Kadıköy’de kazandı.
Atılan golde Soma, yenilen golde Ali İsmail Korkmaz, 34’te Taksim sloganlarının iki farklı rengin ağzından ortaklaşa atıldığı ve dostça biten bir 45’lik derbiye tanıklık ettik...
Sadece Verhoek’in yerine ilk 11’e Miguel’i almıştı. Bu takımına güven beyanıydı. Bilic ise iki değişikle başladı. ‘On numara’sız, savunmada 4-4-2’ye dönüşen 4-2-3-1 dizilişli bir 11... Ama oyun fıtratı ilk maçın aynısıydı: Yine sinir bozucu bir sabır, pres ve kontra kollama... Feyenoord’u üzerine çekme riski sanki bedel ödetecek gibiyken soyunma odasında planlanan an 28’de gelip çattı. Pektemek, müthiş presiyle topu kaptı ve kale çizgisine kadar götürdü. İyi bir karambolcü olan Ba’nın ilk golünü atması da sürpriz olmadı.
İki maçta da rakip hücum pozisyonu almışken Beşiktaş’ın kaptığı toplardan iki gol bulması çarpıcı. Malum ‘günümüz futbolu’, organize ataktan ziyade rakibi düzensiz yakala ve cezayı kes diyor. Golden sonra ise Feyenoord’un da afallamasıyla Beşiktaş, atağa kalabalık çıktı. Buna karşın Hollandalı talebeler, ezberledikleri sisteme sadakatten ayrılmadı.
DAHA NELER OLACAK
BEŞİKTAŞ, 2. bölümde de topu rakibe verip sahasını savunmaya konsantre oldu. Siyah beyazlılar, uyku modundaki oyunda Ba ile 2. gole de yaklaştı. Bilic’in Feyenoord golünden önce oyuna Oğuzhan ile müdahale etmesi beklentisi vardı ama o sonrasında Kerim-İsmail değişikliği yaptı. İsmail, belki kariyerinde ilk defa sağ açık oynadı. Dün yan toplarda sıkıntılı çıkışlar yapan Tolga, 79’da Immers’in topu ile birlikte turu da tuttu. Akabinde Ba da muhtemel krizi bertaraf etti. Üç gol atan Ba, tam hazır olunca bakalım daha neler olacak!
Bilic, kafasında oynadığı 180 dakikayı oyuncularının müthiş özveri ve disipliniyle sahaya da iyi yansıtarak turu atladı. Play off’ta kalibresi ve hücumu daha zengin rakipler karşısında bu oyun taktiği, takkm iki üç kaliteli transferle takviye edilmezse aynı sonucu vermeyebilir. Zaten uzun lig maratonu da kadro derinliğini şart koşuyor. Yönetim, elini çabuk tutup bu güzel başlangıca katkı vermeli ki onlar da bunun farkındadır...
Neylersiniz ki bu romantiklik para etmiyor(!) Diğer yandan endüstriyelleşmeye teslim olunsa da futbolumuzda büyük bir sponsor krizi var. Bilgin Gökberk’in defaatle yazdığı gibi Süper Lig, 2. Lig ve 3. Lig’i devlet kuruluşu Spor Toto, 1. Lig’i de bir başka kamu kuruluşu olan PTT destekliyor. Türkiye Kupası da devlet bankası Ziraat’te.
Yayıncı kuruluş Digitürk ise devletin TMSF’sinin elinde. Yeni olan F.Bahçe’nin göğüs reklamı olmaksızın oynayacak olması; G.Saray ve Trabzon’un da henüz reklam bulmaması. Ayrıca Liv Hospital da Galatasaray Basketbol Takımı’ndan desteğini çekti.
JUVENTUS BEDELİNİ AĞIR ÖDEDİ
Sponsorluk bir prestij işidir. ‘Malın’ doğrudan satışına katkıdan ziyaden firmanın güvenilir ve kalıcı olduğunu anlatmak için kullanılır. Temel hedef sempati ve uzun vadeli çıkar. Kitabi bilgiye göre sponsor, adını yanına yazdırdığı yapının imajının zedelenmesini istemez. Olursa yollarını ayırır. Teori ile pratiğin uyuştuğu veya uyuşmadığı örnekler var. Ünlü golfçü Tiger Woods, özel yaşamındaki skandala rağmen öngörülenin aksine sponsorlarını büyük ölçüde korudu. Buna karşın Juventus, şikeden küme düştüğünde bazı sponsorlarını kaybederken bu kalemdeki geliri bir sonraki sezon yüzde 60 oranında düştü.
SEBEBİ 3 TEMMUZ DEĞİL ÇÜNKÜ...
Peki 3 Temmuz kulüplerin sponsorluk gelirini vurdu mu? F.Bahçe’nin göğüs reklamsız kalmasının sebebi 3 Temmuz mu? Evet, ama 3 Temmuz’un ticari değil siyasi ayağından ötürü! Çünkü 3 Temmuz’un en sıkıntılı döneminde terk etmeyen sponsorlar, vartanın atlatılmış göründüğü bir dönemde F.Bahçe’yi niye bıraksın? Siyasi diyorum çünkü Aziz Yıldırım, 26 Nisan’daki yüksek divan kurulunda reklam arayışlarının bazı baskılarla önlendiğini söylemişti. Kaldı ki Beşiktaş da 3 Temmuz’da yargılandı ve o da UEFA tarafından cezalandırıldı.
Ancak Beşiktaş son 2 sezondur sponsorluk rekoru kırıyor. 3 Temmuz’un olumsuz imajına karşın Vodafone gibi uluslararası bir markayı arkasına alabildi. F.Bahçe’nin Avrupa’da olmaması da bir neden olamaz. Öyle olsan üç yıldır Şampiyonlar Ligi’nin gediklisi G.Saray hâlâ göğsüne reklam aramazdı! Hadi futbolun genel imajı kötü peki sponsor, G.Saray’ın basketinden niye çekildi? Ve Trabzonspor neden bulamıyor?
Buna karşın ilk 11’de kendini ıspatlamak isteyen bir Kerim, vefa borcunu ödemek isteyen bir Mustafa ve kendini affettirmek isteyen bir de Serdar vardı. Toplamda da hocalarından aldıkları taktiği canla başla uygulamak için arı gibi çalışan bir ekip vardı Rotterdam’da...
Milli Takım kampından beri gelişini müjdeleyen Pektemek’in attığı gol Kartal için olduğu kadar kendisi için de önemliydi. Erken gol, siyah beyazlıların stresini azaltırken özgüvenini de artırdı. Orta alanda ani top kaybını kollayan rakibe karşı Beşiktaş, topu gocunmadan geride dolaştırıp kontrolü ele aldı. Bunun için Tolga’yı da Neuer gibi kullanmaya çalıştılar. Feyenoord, beklendiği gibi Boetius ve Schaken ile kanatlardan oyunu kurmaya çalıştı ama Beşiktaşlı futbolcular hem iyi kademe yaparak hem de kalabalıklaşarak pek izin vermedi. Immers de iyi perdelendi. Tolga, yere yatmadan ilk 45’i kapattı. Atiba, bildiğimiz ama Oğuzhan bilmediğimiz gibiydi!
ELENMEYİ ZORA SOKTU!
FEYENOORD, ikinci devreye daha iştahlı girse de belli ki gidenlerin yeri henüz dolmamış. Güzel olan Beşiktaş’ın rakibinin yüklendiği anlarda paniklemeden karşı koymasıydı. Oysa bu durum geçen sezonun en büyük arızasıydı. Bilic de etkisiz Oğuzhan’ı alıp Demba Ba’yı sahaya sürdü. Bu cesur hamle ister istemez pervasızca yüklenmeyi planlayan rakibi ürkütecekti. Takımın tek eksiği şuttu ve nitekim Kerim’in tek ortaya karışık şutu ikinci golü doğurdu. Bilic, her anlamda takımını maça çok iyi hazırlamış. Ah bir de pişmiş aşa katılan su misali o penaltı golü olmasaydı. Yine de tüm takımı tebrik edeceğiz ama küçükler Atiba’nın ellerinden büyükler de gözlerinden öpsün! Bu güzel skorla Beşiktaş, elenmeyi zora soktu! Artık Kara Kartal için uçma vakti...
Şimdiden ‘mutlu son’ diliyorum. Siyah beyazlılar, bugün maçı fırsat bilip Feyenoord’un son yılarını incelesinler. Bugünkü maç, aynı sorunları yaşamış ama çözümleri farklı iki kulübün maçı aynı zamanda.
Feyenoord, 2008’de düştüğü mali krizi ‘Friends of Feyenoord’ kuruluşu ve taraftarının sahip çıkmasıyla atlattı. Bunun yanı sıra Ajax’ın pabucunu dama atan bir altyapı hamlesi ve bunun bir sonucu olarak yetişen oyuncuların satışıyla borçlar sıfırlandı. 2010’da PSV Eindhoven’e 10-0 yenilen takımdan 2014 Dünya Kupası’na 5 futbolcu gönderildi! Onlar da yeni bir stat için kolları sıvadı. 300 milyon Euro’luk yeni stat mı, yoksa 120 milyon Euro’luk yenileme mi? Kulüp, taraftarına kulak verip tadilatta karar kıldı.
Orman yönetimi de futbolda altyapı ve üstyapıyı tek elde toplayan profesyonelleşme ve yeni stat hamlesi yaptı. Profesyonelleşme bir yılda çöktü. Yapım modelinde taraftarın hiç fikrinin sorulmadığı stat inşaatı ise ilan edilen bitiş tarihleri geçse de sürüyor. Son olarak stadın yeni yılın başında açılacağı söylendi ki camia buna da razı.
Ne var ki büyük bir destekle yola çıkan Orman yönetimi, tarihi bir iş olan stat inşaatına rağmen bugün aynı desteği taraftardan görmüyor.
Oysa ki yeryüzünün en ‘kara sevdalı’sı bir taraftara sahip. Geçen sene Olimpiyat’ta takımın yalnızları oynamasında en büyük neden soğuk havalar değil, ‘yönetim havaları’ydı. Aksi halde Kasımpaşa’nın bir avuçluk stadındaki maçlar tıklım tıklım dolardı. Görülüyor ki yeni sezonda da tam destek olmayacak.
TEŞHiSi ÇEBi KOYDU
Passolig ücretini üstlenme, yeni statta yarım sezon bedava maç izleme, önceki sezon fiyatları ve Demba Ba’ya rağmen taraftar kombineye de formaya da koşmadı. Neden? Cevap Ahmet Nur Çebi’den: “Taraftarlar galiba formayı değil, yönetimi beğenmiyorlar. Biz gidersek alırlar.” İyi de neden? Nedeni stat! Orman’a göre yeni statla Beşiktaş’ın cazibesi artacak ve gırtlağı değil, cebi sağlam taraftar tribünleri dolduracak. Bu bağlamda ‘eski taraftar’ (Çarşı) ister gelir, ister gelmez düşüncesi var.