Üstelik bu duygu ta Arsenal maçlarından kalmaydı. Çünkü bu Beşiktaş, Topçulara da bir iki gol atmalıydı. Ancak atamadı tıpkı dün gece ilk devre Tottenham’a atamadığı gibi. Herkes atacağını atsa ilk devre 3-1, bilemedin 4-2 Beşiktaş’ın lehine kapanmalıydı.
AVRUPA’DA BİR BAŞKA...
GOLÜ yiyene kadar rakibe top göstermeyen, oyunu şuurlu bir şekilde daraltan ve en güçlü silahı Demba Ba’yı pozisyona da soktu fakat olmadı. Buna karşın İngilizler ilk yoklamalarında fileleri buldu. “Şut çektirmemiz lazım” diyen spikerin sesini duymadı siyah beyazlı savunma(!) İnsanda 80’ler bahtsızlığını hatırlatan bir duygu oluşturdu Kane’in golü. Keyifli ve tempolu geçen ilk devre, “Beşiktaş, Avrupa’da bir başka oynuyor ama bir o kadar da şanssız” hissiyle kapandı.
Skoru bulan Tottenham’ın oyunu soğutma girişimine Kartal, izin vermemeye çalıştı ki Ba’nın pasında Olcay cezayı kesse oyun gerçek rayına oturacaktı. Ne yazık ki Süper Lig’de vurduğu gol olan Olcay, dün akşam çok daha müsait pozisyonlarda çerçeveyi bulamadı. Veli’nin yerine Oğuzhan’ı alan Bilic, iyice hücuma yüklenirken Sosa-Ozi yan yana oynar mı sorusuna da cevap verdi.
SKOR ALDATMASIN!
İNGİLİZ medyası bugun bizim klişe tabiri kullanacaktır: “Ey Tottenhamlılar bu sonuç sizi aldatmasın. Beşiktaş’ın yerinde bir başka takım olsaydı beşlik yapardı”. Maalesef öyle. Bu maçın özetlerinin rengi siyah beyaz. Kara Kartal, baştan sona doğru oynadı. Çünkü deplasmanda olduğu halde ev sahibine daha az pozisyon verirken onu ikiye katlayan oranda pozisyona girdi. Beşiktaş’ın Londra’dan yenik dönmesi vicdanen kabul edilemezdi. Penaltı golü Beşiktaş’a sadece bir teselli olabilir yoksa oyunun geneli düşünüldüğünde galibiyeti kaçırdığı gerçeğini örtmez. Fakat Tottenham’ı deplasmanda yenemediği için Beşiktaş’a kızmanın ve hayıflanmanın keyfi de bir başka güzel...
Öyle ki ‘cefakâr’lıkla övünen taraftar bile daha fazla dayanamayıp, üst kattan alt kata geçmek için bağırdı. Neyse ki sesleri duyuldu. Bilic, Bursa’da iyi sınav veren Serdar’a yeniden sağı teslim ederken, geçen hafta 43’te yanına alarak üzdüğü Oğuzhan’ı ise yine ilk 11’e koyup bir ‘husumet’ olmadığını gösterdi. Ozi de minnet duyarak, canla başla koştu.
HAKEM 42 FAUL ÇALMIŞ
İlk 45’te kaydadeğer iki pozisyon vardı. Biri Olcay’ın golü diğeri Mori’nin ofsayt gerekçesiyle sayılmayan golü. Başka bir hakem bu pozisyonları tersine çevirebilirdi. Golden sonra oyunu Eskişehir domine etti. Beşiktaş, soyunma odasına sadecemücadele ettiği için 1-0 önde girdi.
Bursa’da ikinci devre silkinerek maçı çeviren Beşiktaş, bu kez aksine uyku moduna geçti. 60’ta Oğuzhan da çıkınca pozisyon yaratma sevdasına düşen pek olmadı. Oyunun genelinin durağanlaşmasında çalınan 42 faul düdüğünün payı büyük. Hakem de isterse zemine sığınabilir. ‘Uzaklaştırılamayan top’tan yenilen bir gol var ortada. Bilic’in savunması az ama öz goller yiyor, bilmem dikkatini çekiyor mu? Beşiktaş’ın ‘mücadeleci’ karakterinden oyuna hükmeden, kendisini rakibe kabul ettiren bir havaya bürünmesi şart.
90’da ortaya konulan arzunun maçın geneline yansıması lazım. Beşiktaş, dün 1 puandan fazlasını pek hak etmedi. Feyenoord ve özellikle Arsenal maçlarından kazanılan kredi tükenmek üzere. Avrupa maçlarında ‘lider karakteri’ de koyan Demba Ba, acilen golle buluşmalı. Olimpiyat ‘soğuktu ve yağmur çiseliyordu’. Beraberliğe üzülecek bir avuç taraftar zor bulunuyordu!..
Artık espriye de topuk pasına da tahammül yok. Zira yönetici kadar taraftar da ‘businessman’ havalarında.
Sahaya sırtını dönüp maç izleyen taraftardan basketbol koçu gibi yerinden taktik veren taraftara hızlı bir dönüşüm yaşanıyor. Gol dışında hiçbir harekete sevinmeyen bir taraftarlık yerleşiyor...
Fenerbahçe-Gaziantepspor maçında Emenike’nin topuk pasına önce kaptanı Emre Belözoğlu, sonra da tribünler posta koydu. “Vay efendim sen nasıl topuk pası yaparsın”! İki pas üst üste yapamayıp kaybedilen onca topa ses çıkarmayan taraftar, Emenike’nin oyuna şıklık katacak topuk pasında ise infiale kapılıyor...
DAHA FAZLA ARTİSTLİK
Topuk pası ne zamandan beri ‘sahalarımızda görmek istemediğimiz hareketler’ kategorisine girdi? Galibiyetten başka sonucu bir sindiremediğimizden beri... Emenike topuğu maç 0-0 iken değil de 1-0 galipken yapsa “Ooooooo!” nidalarıyla alkışlanır. Oysa daha çok topuk pasına ve artistik harekete ihtiyacımız var. Lakin artistik düşüşler falan değil; daha çok üst üste çalımlar, ver-kaçlar, bol rövaşatalar, voleler ve dömivoleler lazım.
Bazı başka statlarda topuk pasının ıslıklanması belki makul karşılanır da Brezilya ekolüyle özdeşleşmiş Fenerbahçe’nin stadında böyle bir şeye tanıklık etmek şaşırtıyor insanı. İster Kazablanka filminin meşhur sahnesine, ister Ferdi Tayfur’un Emmeoğlu’na atfedin: “O topuk pasını bir kere daha yap Emenike”...
AYNI TAS AYNI BEŞİKTAŞ!
Beşiktaş geçen sezonu kapatırken öğretmeninin verdiği yaz tatili ödevi belliydi: 1-Sağ bek, 2-Stat, 3-Sakatlık. Yeni sezonun üç haftası geride kalırken Beşiktaş’ın defterinde yine aynı üç problem yazılı: 1-Sağ bek, 2-Stat, 3-Sakatlık.
6 sezondur oynayan Necip, hâlâ altyapıdan yeni çıkmış çaylak tedirginliğinde. Bakambu, sağa ağırlık verse de Kartal’ın solunu da epey hırpaladı. Beşiktaş, orta alanı top yapamayınca defansın mesaisi bitmek bilmedi. Nadir çıkılan hücumlarda kaptırılan toplar da gollük kontra olarak döndü. Beşiktaş, ilk 45’i ayağının titrediği maçın son 10 dakisı gibi oynadı.
Oğuzhan’ın itibarı
“Demba Ba çaredir” dedim ancak arkadaşları onun semtine hiç top atmadı ki... Soyunma odasında muhtemelen Güneş, hücum hattına “Bu kadar da kaçar mı” diye, Bilic ise orta alanına “Neredesiniz” diye fırça attı. Zaten Bilic, Oğuzhan’ı devreye 2 dakika kala Sosa ile değiştirerek, fırçasını herkesin önünde attı! Bu hamle, takımı uyarmak için iyi ama Ozi’nin itibarını sarstığı için kötüydü.
İkinci 45’e de Necip-Serdar değişikliğiyle başlayan Bilic, iki müdahalesinin de meyvesini aldı. Önce oyunu dengeleyen Beşiktaş, Olcay ve Demba ile de golü koklamaya başladı. Timsah’a bu bölümde çok daha etkili basan, daha iyi organize olan Kartal, sorun yaşadığı oyunun son kısmında golünü buldu.Üstelik taçtan.Hatırlanırsa, Rize’den taçtan yenilmişti. Beşiktaşlı, Bursa’dan 3 puan çıkarılmasına, her ne şartta olursa olsun, sevinecektir. Sosa’ya da sevinsinler ama Ozi’ye de sahip çıksınlar. Çünkü dün Sosa’nın Olcay’a yaptığı nefis asistin aynısını Asteras maçında Ozi, Töre’ye yapmıştı...
Beşiktaş için tam manasıyla ilk devresi siyah, ikincisi beyaz bir maçtı. Bizim içinse dün tamamen siyahtı. Çünkü İlhan Söyler Abimizi kaybettik... Güle güle Güzel Adam...
Mainz ve Maccabi gibi kendisinden daha iyi ekipleri eleyen Yunan ekibi ister istemez bir çekince oluşturuyordu. Ancak komşunun galip geldiği maçlarda bile evlere şenlik bir defans anlayışı vardı.
Özellikle çizgi halindeyken büyük açıklar veriyorlar, kademe anlayışları da sorunluydu.
Kendi yarı alanına yığınak yapan Asteras’ın kontra bir gol kovaladığını kimseden saklayacak hali yoktu. Ki Bandibanga ve Zisopoulos ile iki pozisyonda buna çok ciddi niyetlendiler.
Beşiktaş ise Çaykur Rizespor maçının ikinci devresindeki gibi kampını rakip 18 üzerine kurdu. Serbest vuruşu çizgiden çıkan Oğuzhan’ın arzusu ve sorumluluktan kaçmayan tavrı maçın sonu için umut veriyordu. Nitekim Töre ile girdiği şık işbirliğinden gol çıktı. Kartal, arayışçılığı ve bol bol şut denemeleriyle ofansif olarak doğru bir ilk 45 oynayıp soyunma odasına girdi.
YiNE SON BÖLÜM SENDROMU
İkinci devre inisiyatif tamamen Beşiktaş’ın eline geçti. En azından öyle göründü çünkü 80. dakikaya kadar rakip atağa bile yeltenmedi. Bu dakikaya kadar maçı koparması gereken siyah beyazlılar, Asteras’ın yenilgiyi kabullenmiş görüntüsüne aldandı ve faturası da ağır oldu. Asteras, sıklıkla yediği golün benzerini Beşiktaş’a attı. Mersin, Rize ve Asteras maçları Beşiktaş’ın yaldızını döktü. Feyenoord ve Arsenal maçlarındaki disiplinden uzaklaşıp, havaya girmenin bedeli ödeniyor. Bu takım Demba’sız yalanmış! Ve Bilic, bu takıma son 10 dakikayı oynatmayı ve beklerine oyuna katılmayı ne zaman öğretecek?
Hangi takımlar arasında oynandığını bilmeyen birisi, maçın eski İBB’nin maçı sanırdı. Trafik çilesinin yanı sıra Çarşı’nın e-bilet protestosuna bir de ‘darbecilik protesto’su eklenince Olimpiyat’taki manzara içler acısı bir hal aldı. Bu durumu görünce kulüplerin seyircisiz maçlar karşısındaki gürültülerini anlamakta güçlük çekiyorum. Öte yanda Manisa’da da Akhisar ile Sivasspor, ‘tencere bakır tam takır’ tribünlere karşı oynuyordu. Hani nerede 300 bini aşan e-biletli seyirci?
Maçın ilk devresi için size kalbim kadar temiz bir kağıt verebilirim! Hafta sonu tırnak kemirten maçlardan sonra futbolseverin umut bağladığı Beşiktaş da sıkıntıdan oflattı puflattı.
Orta alanı kalabalık tutan Rize’nin Holosko ve Lua Lua gibi patlayan oyuncularına karşı emniyet kemerli oynamak zorunda kalan Beşiktaş, ağırlıkla Töre’nin duran toplarına bel bağladı. Pektemek’in azminde düşüş görülürken Tosun’un kanat değiştirmeleri de sonuçsuz kaldı. Tosun-Pektemek ikilisi biraz ‘Burak Yılmaz yalnızlığı’ yaşadı. Çünkü orta sahadan besleyecek adam yoktu.
TAÇ ATIŞINDAN GOL YEMEK
2. devreye konuk taç atışından yarattığı pozisyonda golü buldu. Beşiktaş için düşündürücü. Golle birlikte maç kaotik bir görüntüye büründü. Tempoyla top kaybı da arttınca maç pinpona dönüştü. Golden sonra Beşiktaş yüklendi ama atakların niteliği ‘doldur-boşalt’a büründü. Etkisiz Pektemek’in yerine Kerim’i oyuna alıp dikine arayışlara giren Bilic, Motta’nın yerine de Necip’i sağa koyup İsmail’i sola çekti. Töre’nin kornerinde bu kez hatayı Rizespor yaptı. Olcay’ın, Giray’ın önüne düşürdüğü topu tek vuruşla ağlara göndermesi de alkışı hak etti.
Oğuzhan, Demba Ba ve yeni umut Sosa’nın yokluğunda ve milli takım arasının ritmini bozduğu Beşiktaş, 2 puan kaybetmedi aksine ‘evindeki deplasman’da 1 puan kazandı...
Eski F.Bahçe Stadı, Ali Sami Yen, İnönü Stadı birer birer moloza dönüştü. En son İnönü hatıraları Yenikapı’daki dolguya gömüldü. Papazın Çayırı’nda en son Saracoğlu, Dolmabahçe’de Vodafone Arena, Sami Yen’in yerindeyse 10 işçiye mezar olan devasa inşaatlar yükseldi, yükseliyor. Ve şimdi de İzmir’de Alsancak hafızalardan siliniyor.
EN ŞANSLI SPOR ADAMI FATİH TERİM
Endüstriyel futbol ölçülerine göre artık ‘gecekondu’ya dönüşen bir çok stat yıkılırken, başka arazilerde yenileri yapılıyor. Habihazırda 23 ilde güya 7/24 saat para basacak; taraftarın her hareketini de kayda alacak 25 yeni stadın inşaatı sürüyor.
Statlar yıkılırken yenilerin tabelalarına da yeni isimler çıkıyor. İnönü silinirken yerine Seba değil, sponsor ismi yazılıyor. Bursa’daki arena için Timsah’ın adı sevimsiz bulunmuş! Trabzon’un yeni mabedine cumhurbaşkanının adı verileceği de tartışılıyor.
Memleket, stat isimlerinde çok da ‘sportif’ davranmamış. Spor Genel Müdürlüğü’ne bağlı görünen 113 stadın 24’ü Atatürk’ün adını taşıyor! İsmet İnönü’nün 4, Adnan Menderes’in, Turgut Özal’ın ve Recep Tayyip Erdoğan’ın ise 1 statta ismi var.
Osmanlı padişahları Fatih ve Genç Osman ile maraşal Gazi Osmanpaşa’nın da statlarda adı asılı. Bunun yanı sıra iki doktor, bir mimar, bir general ve bir şeyhe de (Edebali) rastlıyoruz. Kurtuluş günlerine rağbet yüksek. Pek tercih edilmeyen futbol adamlarının en şanslısı Fatih Terim ki iki statta tabelaya çıkmış durumda.
ATATÜRK YAVAŞ YAVAŞ TABELADAN İNİYOR
Vakti zamanında vur denilmiş ve öldürülmüş zira bir çok şehirdeki stada Atatürk adı konmuş. Oysa kurucu için biraz daha seçici olunmalı ve adı verilen stadın mimarisiyle de bir abide olması gerekirdi. Bunların içinde öne çıkan İzmir’deki Atatürk Stadı da, İstanbul Halkalı’daki Atatürk Olimpiyat Stadı da onun adına yaraşır değil. Bugünse Atatürk statları, tabelalarıya birlikte kaldırılıyor. Atatürk, Kayseri’de yerini Kadir Has’a, Rize’de şehir adına bıraktı. Bursa, Eskişehir ve Antalya’da da bırakacak...
Zira bir güzellik olsun diye başlatılan ‘5 şampiyonluğa 1 yıldız’ uygulaması bugün neredeyse ‘futboldaki bütün kötülüklerin anası’ olmuş durumda. En başta, bu sezon isimlendirme işi sadece üç büyüklerle sınırlı kalırsa Trabzon da itiraz eder Bursa da. Hatta Gençlerbirliği de haklı olarak ‘İlhan Cavcav Sezonu’ isteyebilir. Mühim olan yaşarken kadir kıymet bilmektir demedik ki Seba için de...
‘Süleyman Seba Sezonu’ fikri hoş. Fakat ne yazık ki amacına ulaşması zor. Futbol, bu memlekette kaçıp sığınılacak bir ada değil. Aksine, nereye kaçsanız da size gerçeği gösteren memleketin bir aynası.
Kısa pas: Ekonomimiz, siyasetimiz ya da 'cemiyet hayatımız' neyse, futbolumuz da o dur
Uzaklara gitmeyelim. 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda cumhurbaşkanıyla ana muhalefet lideri tokalaştı mı, hayır! Düşünün ki ‘yedi düvele karşı’ kazanılmış bir zaferin yıldönümünde şeklen de olsa bir centilmenlik gösterisi yapılamıyor. Devletin zirvesinde bu kadar soğuk rüzgârlar eserken biz nasıl kalkıp da futbolda barış olsun, centilmenlik olsun, Seba olsun, Canaydın olsun, Ilgaz olsun diyebiliriz ki...
SiYASi SLOGANLA NASIL OLACAK?
Ben de siyasetle futbolu aynı kaba sokmak istemezdim ama ne yazık ki bizatihi futbolu yönetenler bu konuda titiz davranmıyor. Bakın TFF başkanı, Süleyman Seba Sezonu’nu ilan ederken, ‘Yeni Türkiye’ tabirini kullanıyor. Bu bir siyasi parti sloganı. Muhalefet partilerine oy vermiş futbolseverlerin hassasiyetini dikkat almayan başkan, bizatihi kendi kalesine gol atmış olmuyor mu? TFF Başkanı ana muhalefetin ‘Türkiye’nin birleştirici gücü’ ifadesini alıp futbolun başına koyabilir mi, hayır! O halde...
Hayatın her sahasında olduğu gibi futbolda da barışı sağlamanın yolu bellidir: Adalet! Adaletin olduğu yerde güven vardır, güvenin olduğu yerde sonuçları kabullenme vardır.
iSiMLERiNE YAZIK ETMEYiN