Oysa bu kaçıncı ölmek. Tribünde de, durakta da taraftar öldürüldü; bir takım da yok edilmek istendi.
TRABZONSPOR delegeleri, 2013’teki seçimde en güçlü aday konumundaki Muharrem Usta’yı, ‘iktidarın adayı’ gerekçesiyle çizdiler ve tercihlerini İbrahim Hacıosmanoğlu’ndan yana kullandılar...
ADETA TRUVA YAPTI
Gezi döneminde Kazlıçeşme’deki AKP mitinginde sahnede Hacıosmanoğlu’nu gören delegelerin başından kaynar sular dökülüyordu.Yine de ‘2010-11 sezonu şampiyonluk kupasını Trabzonspor’a getirme’ sözü veren Hacıosmanoğlu’nun bu siyasi çalımını sineye çektiler. Hatta onun bu çalımı, kupa için attığını da düşünüp, sindirimi kolaylaştırmaya da gayret ettiler.
BORÇ 375 MİLYON
‘O kupa’ hâlâ daha alınmış değil. Diğer yandan Hacıosmanoğlu başkanlığındaki takım, 2013-14’ü 4., geçen sezonu da 5. bitirebildi. 3. sezonuna 5. hocayla giren Hacıosmanoğlu’nun eskittiği yöneticinin ise, haddi hesabı yok. Ve her sezona sil baştan ‘vira’ dedi. İlk sezon kiradan dönenlerle birlikte 22 futbolcu geldi, 24 kişi gitti.Geçen sezon 38 futbolcu geldi, 36 kişi gitti. Bu sezon da 24 futbolcu geldi, 21’i de gitti. Toplam giden 84, gelen 81.Biliyorum, başınız döndü. Trabzonspor muhasebecisinin de başı dönmüştür zira kulübün borcu 375 milyon liraya çıktı. Kaynakları üç büyükler gibi fazla olmayan bordo mavililer için bu borç artışı ürkütücü...
KAYYUM KARARI
Beşiktaş’ta da bir ilk çeyrek sendromu oluştu.
Verimsiz geçen bu bölümün ardından Beşiktaş, kendi kendine gol attı!
Zira, Adem’in ortasında Rhodolfo, Milosevic ve Tolga istese Japon kale oynayacak kadar rahattı.
O topu Tolga alabilecekken Sırp stoper, asist için Tunay’a gönderdi.
1-TEK PATRON BENİM
Şenol Güneş, ideal gibi gözüken ‘sportif direktörlük’ veya ‘futbol şubesi’ istemedi. “Ümraniye’de tek patron benim” dedi. Sert zemini nedeniyle sakatlıklarda rol oynadığı düşünelen Ümraniye’de zeminler değiştirildi. Tesisleri elden geçirip ‘yaşam alanı’na dönüştürdü. Stat konusunda da İstanbul dışına çıkmadı.
2-SAKATLIKLAR AZALDI
HER şeyin başı sağlık sıhhattir. Önceki 3 sezonda her hafta sakatlık haberinin geldiği Beşiktaş’ta, bu sezon başı göreve getirilen Sarper Çetinkaya başkanlığındaki yeni sağlık heyeti bariz bir değişim yarattı. Bu sezonun sakatlarından Veli, esasen geçen senenin bakiyesi. Tolgay ise, sezon başı kampında sakatlandı. Ancak 9 haftalık dönemde takımda çok ciddi sakatlıklar yaşanmadı.
3-BURUN BÜKÜLEN NECİP
GÜNEŞ, ‘geliştirici’ ve ‘onarıcı’ kimliğini takıma hemen yansıttı. Kaleci Tolga, iyi günlerine dönüş sinyalleri veriyor. Tolgay ve Veli’nin yokluğunda Oğuzhan ve Necip’i kullanarak sorunu çözdü. Özellikle Necip’i bir ‘kilit oyuncu’ yaptı. Skora göre Necip’i Atiba’nın yanına koyup Oğuzhan’ı da ileri atarak oyunun gidişatına müdahale etti ve hemen hemen hepsinde istediğini aldı.
İki taraf da en kestirme yoldan kaleye inmeyi düşündüğünden orta sahalar süzgeçti.
İlk 45’te maç, ‘güneş enerjili’ yeni stadın açılışı şerefine oynanır gibiydi.
Sanki kaybetmenin bir önemi yokmuşçasına defansif terbiye düşüktü.
Gençlerbirliği’nin katı oyunundan dert yanmış Şenol Güneş, iştahını kabartan bir rakip bulmanın mutluluğunu içinde yaşıyordu zira Antalyaspor, yeyiceğinden ziyade atacağını düşünür bir havada arkasında büyük boşluklar bırakarak oynadı.
Önce Konya, sonra Kayseri... Üst üste biraz ağır oldu bu yüzleşmeler... Sinip, kaybolurcasına babasının kucağına sığınan küçük Ahmet’in o yaralayıcı bakışları, bir iki yıl sonra oğluyla maça gitmeyi hayal eden beni ayrıca ürküttü.1 liraya bile bilet satamayan Kayserispor, ne ara böylesi bir ‘holigan ruhlu’ amigolar yetiştirdi? 4 yaşındaki taraftarın üzerindeki Fenerbahçe formasına katlanamayan amigo, bilmez mi şehrinde pastırma fiyatına kombine satılamadığını? Bu ‘gözü dünmüş’ sevgi, iş iki kuruşluk bilet almaya gelince nereye firar ediyor?Amigo şiddetini kınamaya vakit bulamadan bu kez valiliğin organize ettiği Kayseri işi PR’la bir tuhaf barış yapıldı! Barış demeye dilim varmıyor. Amigo Recai, korkuttuğu küçük Ahmet’ten özür diledi. Bu arada “Şimdi sana bir tokat atarmış” suflesiyle küçük Ahmet, amigonun suratına tokadı indirdi; kahkahalar arasında! Şiddetin intikamı şiddetle alınarak barış sağlandı amigoyla küçük Ahmet arasında! Amigo şiddeti de küçük taraftarın tokat atarak ‘eşitliği sağlama’sı da trajik. Yıllardır ekilen nefret ve ötekileştirme tohumlarının sokaklarda ve ondan azade olmayan tribünlerinde zehir bir meyveye dönüşmesinden başka bir şey değil. Bunun diğer meyvesi de yıllardır derbilerde başkanların doğru düzgün yan yana gelememesi, deplasman taraftarına da yasak uygulansasıdır. İşin özünde bir çoğumuz amigo Recai ile aynı ruh halindeyiz...
GAZETECİ, GAZETECİNİN KURDU
Fenerbahçe, beş gazetecinin stadına girişini yasakladı. Dahası kulüp, TSYD Başkanı Oğuz Tongsir’i de çağırıp “TSYD üyesi olmayan hiç kimseyi akredite etmeyeceğiz” notası verdi! Fenerbahçe yönetiminin keyfiyeti ayrı bir konu. Daha vahim olan gazetecilerin kendilerini düşürdüğü pozisyon. “Hak verilmez alınır” derken, biz olan hakkımızı da verir hale geldik.
1-Öncelikle, en azından kamuoyuna yansıdığı kadarıyla, şekli bir sıkıntı var. Maruzatı olan Fenerbahçe’dir. Dolayısıyla onların TSYD Başkanı’nı ziyaret etmesi icap ederdi, TSYD Başkanı’nın değil.
2-TSYD Başkanı Oğuz Tongsir’in kabul ettiği ‘Sevr Anlaşması’na göre, dernek üyesi olmayan gazeteciler basın tribününe giremeyecek.
3-Bir gazetecinin mesleğini yapması için TSYD üyesi olması şart değildir. TSYD, çalışma yetkisi veren bir Mimarlar Odası veya Eczacılar Odası mı? Her gazetecinin halkın haber alma hakkı çerçevesinde sportif müsabakaları izleme hakkı vardır.
4-Ben bir TSYD üyesiyim ancak gidişatını beğenmeyip istifa edebilirim. Sırf akreditasyon hakkımı kaybetmemek için demokratik bir hak olan istifa müessesinden nasıl yoksun bırakılabilirim? Ne hakla?
İki takım da yüksek tempoda canla başla oynadı ama sahip oldukları araçları ofansif bölgede kullanmayı beceremediler. Ev sahibi daha atak başlasa da ilk yarım saatten sonra oyunun rengi siyah beyaz tona döndü. Beşiktaş, topu alıp yüksek bir pas sayısına ulaşarak (324’e 191) kontrolü eline aldı. Sadece pas sayısında değil, diğer istatistiklerde de Kartal, Lokomotiv’e üstünlük sağladı. Diğer yandan Lokomotiv’in iyi yaptığı işlerden olan kontralara da yakalanmamayı becerdi Beşiktaş.
Quaresma ve Gökhan Töre, bireysel zaafları yumuşak karnı olan rakibi, daha fazla zorlayabilseydi gol de bulmak mümkün olabilirdi. Siyah beyazlıların gol için en kestirme yolu, elbette Gomez. Fakat, Alman oyuncunun yeterli beslendiği de söylenemez.
SOSA DÖKÜLÜYOR
İkinci 45’e Beşiktaş golle başlayabilirdi. Fakat, ilk kez defans arkasına sarkıp kaleciyle yüz yüze gelen Töre, evlere şenlik bir vuruş yaptı. Sezon başından beri dökülen Sosa’nın hatasıyla başlayan bir saçmalıklar dizisi golle sonuçlandı. Niasse ve Maicon işbirliği, Güneş’e stoperlerinin hamle sıkıntısını belgeledi.
Atiba’nın ekürisiyken de Lokomotiv kalesine sızmaya çalışan Oğuzhan’ın pasında Gomez yine klasını konuşturdu. Rakibi ekarte edişi ve vuruşuyla şık bir golle beraberliği sağladı. Güneş’in üç oyuncu değişikliği de yerindeydi, sadece Quaresma’yı daha erken kenara çekebilirdi. Güneş’in Kerim’e, özellikle maç trafiğinin yoğunlaştığı şu günlerde daha fazla süre vermesi gerekir.
Rize, tetikte durup her kaptığı topta kaleye indi; tıpkı Beşiktaş’ın önceki maçlarda rakiplerine yaptığı gibi.
Rize’nin bir topu direkte patladı, bir de sayılmayan gol attı ki bana göre ofsayt değildi.
Geriyi kalabalık tutan Rize’de gedikler açmak isteyen Töre, uzun süre içe kat edip Beck’e kanatta koridor açmaya çalıştı.
Sonuç alamayınca sol kanattaki çiçeklere gitti fakat yine bal yapamadı.
Değil ölüm, bir yaralanmaya bile sebebiyet olmayan bir kazadan sonra Kishi’nin intihar etmesi de bizi utandırmalıydı; “Biz neden böyle bir ahlaka sahip değiliz” diye.
Tamam, intihar etmeyelim fakat en azından büyük felaketlerden sonra küçük bir utanma emaresi gösterip kenara çekilme erdemine sahip olalım.
Soma’dan Ankara’ya çok sayıda toplumsal trajediler yaşadık. Birinin yıldönümü dolmadan diğeri patlak verdi.
Her defasında birisinin de çıkıp “Özür dilerim, istifa ediyorum” demesini bekledik... Ah Godot!