Ben, çocukken Şenol Güneş’tim. Mahalle maçlarında kaleye geçerdim; isteyerek! Sokakta top oynayan her çocuğun kafasında bir spiker sesi olur. Benim kafa sesim: “Şuuttt, top Şenol’un kontrolünde auta gidiyor.” O, yerli yersiz topa atlamazdı; auta giden topu önceden kestirip, reverans misali ellerini yana açardı.
Gün geldi, ‘kahraman’ımla tanıştım. Bu lafı sevmez: “Bizi ne kahraman yerine koyun ne de vatan haini.”
Ve gün geldi, teknik direktör olarak ‘ilk kez’ şampiyon olan Şenol Güneş’i yazıyorum. Bu ‘ilk’ ifadesine kızanlar olacaktır. Cevabı kendisi versin: “Benim CV’imde bu kupa görünüyor mu? Görünmüyor.” Ama artık görünüyor...
Oysa o, kendisini kupayla ölçmedi. ‘İkinci’ olurken de ‘en iyi’lerden olduğuna inandı. Tıpkı yazdığı her öykü, şiir, deneme ve makalesi ‘zalim editör’lerce iade edilen Martin Eden gibi... Güneş’i en çok etkileyen kişidir, Martin Eden...
Yarı gerçektir zira Jack London’ın kendi hayatından da paylar içeren bir roman karakteridir!
Bu kitap, bugün de başucundadır. Biz onun üzerine her gittiğimizde, muhtemeldir ki, açıp bir iki sayfa okuyarak iman tazeler...
LİMON KABUĞUNDAN HAYALLER
Beşiktaş, geçen pazartesi akşamından beri şampiyonluğu kutluyordu. Gecenin sürpriz adamı Marcelo, dün bu kutlamalara 24. dakika itibarıyla resmiyet kazandırdı. Gomez ise, attığı golle “Hey Marcelo yerime göz dikme” diyordu.
SERDAR’IN GÖZYAŞLARI
Seba sonrası ‘büyük oynama’ adına Beşiktaş ‘taraflı tarafsız’lar arasında sempati yitirmişti. Ama bu Beşiktaş, dün sempatinin de gönüllerin de şampiyonu oldu...
Kaybederken bile güzel kaybetti; ‘Daha iyi yenil’ diyen Beckett’e nazire edercesine...
Toplantıda kulüplere bugüne kadar 1.3 milyar lira kredi verdiklerini söyledi.
Ben de bunun yaklaşık 500 milyonunun, stat yapan Beşiktaş tarafından kullanıldığını söyleyeyim.
Ancak toplantıda dikkatimi çeken konu başka:
Aktifbank, artık kulüplere futbolcu da önermeye başlamış! Yaptığım araştırmaya göre detaylar şöyle:
Necip adeta, “Tamam, moral bozmak yok” diyordu, arkadaşlarına...
Çünkü, Beşiktaş bu sezon hiç bu kadar hırpalanmamıştı.
Oyuncuların ayaklarına sanki beton bağlıydı.
Yani stres yüklüydüler. Sosa, topu bir türlü arkadaşlarına aktaramıyor; defans top çıkarmakta zorluk yaşıyor; topu alan her oyuncu başını kaldırıp adam arıyor...
Bu üç takım da ikinci devreyi ağustos böceği misali geçirdi.
İlk devre 23 puan toplayan Gaziantepspor’un, dünkü ‘hayat memat’ maçına kadar ikinci devre topladığı puan sadece 9’du!
Eskişehirspor ise, ilk devrenin ağustos böceğiydi: 10 puanla ligin dibindeydi. Samet Aybaba ile birlikte müthiş bir direniş başlattılar ve dünkü maçı bir final kıvamına getirebildiler...
MUSLERA BOFFIN!
Açılış oturumu ve bakanların konuşmaları medyaya zaten yansıdı. Çalıştayın esas ürünü komisyonlardan çıkan raporlar olacak. Ben, e-biletin etkileriyle 6222 sayılı Sporda Şiddet Yasası’nın medyadaki algısına dair maddeyi tartışan komisyondan bilgiler vereceğim. Vali yardımcıları, hakimler, savcılar, akademisyenler ve benim gibi gazetecilerin de bulunduğu komisyonda öne çıkanlar şöyle:
RETİNA TARAMASI DEĞİL, ADALET
E-BILETE rağmen olaylar neden önlenemiyor?
-Oyunun adil olduğuna inanç düşük.
-Özel güvenlik göstermelik.
KARTALLAR, bir an önce cevap vermek istiyordu sanki. Öyle ya, hafta içinde manşetlere hep ‘kavga’ ve onların ‘tekzip’ haberleriyle manşet olmuşlardı. Ve yine hep onların maçlarının zor olduğu konuşulmuştu. Üstelik, Kayseri değil de, çok sonraki maçlarının röntgeni çekiliyordu. Nasıl ki stat yüzünden Kasımpaşa maçı gargaraya geldiyse dünkü maçın da bu yüzden gargaraya gelme ihtimali vardı. Ama Güneş’in çocukları, bu kez “Kuşa bak” diyene kanmamıştı. Daha ilk devrede Kayseri ile olan münasebetini bitirmek istiyordu.
Arena’ya gelene kadar hiçbir maçta 2 golden fazla yemeyen Kayseri’nin, Eskişehir’in de galip gelmesiyle 3 puana olan mecburiyeti daha artmıştı. Bu nedenle Hakan Kutlu, Deniz ve Oğulcan ile kanatlardan cüretkâr davranarak oyuna başladı. 1-0’dan sonra da korkunun ecele faydası olmadığını iyice anladı ve açıldı. Hâl böyle olunca da maç, Beşiktaş için çorap söküğü gibi gider oldu.
GOMEZ’İN NAZAR BONCUĞU
Erken bir gol Kayseri’ye umut olabilirdi ama Kutlu, tercihini ofanstan değil, hatalı gördüğü Simic’i cezalandırmaktan yana kullandı. Skoru bulan Beşiktaş, frene bastı ve 4. golü “Fırsat çıkarsa atarım” havasında oynadı ikinci 45’i. Arena’daki ilk golü atarak tarihe geçen Gomez, yeni mabeddeki ikinci penaltıyı da kaçırıp, bir başka türlü tarih yazdı. Ancak eminim ki Beşiktaşlılar, “Bu da onun nazar boncuğu olsun” diyordur. Dün attığı usta işi golüyle takımı sadece 1-0 öne geçirmedi, aynı zamanda arkadaşlarına ayak bağı olma ihtimali olan ‘stres topu’nu da taca attı. İki erteleme maçındaki gibi Tosic, dün de stoperde çıkarılan yangının abartılı olduğunu gösterdi. Beşiktaş’ın farklı kazanması kadar, gol yemeden maçı bitirmesi de önemliydi. Kafası savunmayla meşgul olmayan bir Beşiktaş, son üç hafta daha rahat olacaktır...
O.M’nin başkasının Passolig’i ile sahaya girmesi de bir çok kimseyi şaşırttı. Oysa beni hiç şaşırtmadı. Talimatlar veya kanunlar, uygulayıcıların samimiyetiyle doğru orantılı olarak güçlü veya zayıf olur.
Adı ‘elektronik’ olsa da Passolig sistemi esasen ‘el yordamı’yla yürütülen bir sistem! Sistemin üç büyük iddiası vardı:
1- Karaborsa önlenecek
2- Şiddet bitecek