Kireçle yazılmış devrimci sloganlar veya devrimci örgüt adlarıydı, patlak plastik topu vurduğumuz...
Darbe sonrası silinmeye yüz tutmuş yazılar, çocukluğumun 12 Eylül Ankarası’ndandı... O yazılarda hep bir gün cuntanın yenileceği yeminleri vardı. Fakat yenilmiyordu bir türlü. Kimi zaman ‘post’ formasayla, kimi zaman ‘elektronik’ formasıyla yine topa ayak uzatıyordu...
Her serinin(!) bir sonu vardır. Öyle böyle, beş darbe yaşamış halk, altıncısına kalesini kapattı; canı pahasına... Evet, direnince çok güzel oluyor Türkiye...
Sağından soluna kadar, “Demokrasi ulan” tezahüratı yapanlar yan yana durdu...
Ve futbol kulüplerimiz... Onlar da tereddütsüz şekilde ‘Darbeye hayır’ pankartı açtı... 27 Mayıs darbesinin liderinin adını formasına yazmak zorunda kalmış Beşiktaş, 15 Temmuz darbesine ilk dakikalarda kırmızı kart gösterdi...
Misal gelecek bu sezon Avrupa’da olmayacak olan Galatasaray’ın rakipleri Manchester United ve Atletico Madrid... Elbette bu olanak, sarı kırmızlıların uzun yıllar sonunda oluşturduğu Avrupa deneyiminin sonucu. Şampiyonlar Ligi’nde sükse yaparsa, eminim ki gelecek sezon Beşiktaş’a da Avrupa’nın devlerinden maç teklifleri gelecektir.
TOLGA TAMAM
Şenol Güneş, Avusturya kampındaki idmanlardan belki memnundur, ancak aynı şeyi hazırlık maçları için söylemek zor. Planlanan 4 maçın biri güvenlik nedeniyle iptal edildi, diğeri de yağış nedenyile yarıda kaldı. Bu hazırlık maçları esasen Oğuzhan ve Aras Özbiliz için oynandı. Dünkü Eibar maçı da, Sosa sonrası (giderse) takım için çözüm arayışının testiydi. O çözüm de belli: Oğuzhan, ‘yeni Sosa’, Tolgay da ‘yeni Oğuzhan’ olacak. Bu formülde sakatlık yaşamazsa, Tolgay’dan yana sorun yaşanacağını düşünmüyorum. Oğuzhan, topla etkili olan bir isim. Eibar karşısında topla münasebeti düşüktü. Dolayısıyla da etkisiz göründü.
Saha zeminindeki bozulma şaşırtıcıydı.
Takım, Süper Lig’deki oyun karakterinden uzaktı.
Başakşehir, bu zemin ve oyunla devam edemez. Aslında oyundaki sıkıntı sezo başı sendromundan. Abdullah Avcı’nın ekibi haftalar ilerledikçe klasik çizgisine ulaşacak, ama yine de Avrupa için daha hazır bir görüntü vermeliydi. Geçen sezon AZ Alkmaar karşısında hayal kırıklığı yaratmışlardı.
Kulüplerimizin sadece Avrupa’ya gitmekle yetinmemesi; ülke puanına da katkı sunması gerekiyor ki Şampiyonlar Ligi koşullarımız negatife dönmesin...
UEFA, koyduğu Finansal Fair Play Kriterleri’ne uymayan kulüplere men dahil, artık ağır cezalar veriyor. Başta yaptırımlar kulüplerin aleyhine gözükse de uzun vadede lehte olacak.
UEFA, Beşiktaş, G.Saray ve F.Bahçe ile mali kriterler nedeniyle çeşitli anlaşmalar yaptı. G.Saray, daha önce yaptığı anlaşmaya uyamadığı için bir yıl Avrupa’dan men cezası da aldı. Şimdi yükümlülüklerini yerine getirirse ekstra bir yaptırıma uğramayacak. Anlaşmalarla kulüpler harcama ve kadro sınırlamasına tabi tutuluyor. Beşiktaş ve F.Bahçe’nin UEFA katılım gelirlerine de tedbir uygulandı.
ARTIK BONSERVİSE PARA YOK
ŞAMPİYONLUKLAR güzeldir ancak keyfini sürmek pek uzun sürmez çünkü hemen ertesi gün transfer tartışmaları başlar.
Kimi ücretine zam ister, kimi teklif aldığını söyler... Ancak ülkemizin yaşadığı özel koşullardan ötürü bu sezon sıkıntılara bir de siyasi nedenler eklendi. İşte
Mario Gomez.... Darbe girişimi nedeniyle Beşiktaş’ta oynamak istemeyeceğini açıkladı. Daha öncesinde Sosa, terör saldırılarını bahane etti...
1- 100. YIL SENDROMU YAŞANIYOR
Amatör branşlar futbol gibi ‘sektör’e dönmemiş olsa da oraların koridorlarında da çok büyük rekabetler var.
Teşkilatlar içinde veya teşkilatlar arasında alttan alta büyük çekişmeler var. Keza sporcular ve antrenörler arasında...
Amsterdam’daki Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda devşirme atletlerin 9 madalya kazanması, memlekette müstehzi bir sevinç yaratırken, atletizm dünyasındaki kazanları da yeniden kaynatmaya başladı.
YERLiLER DE DEVŞiRME OLACAK!
Ancak bizim futbolumuzda bu ‘zirve’ anı, bir keyif ve doyum olarak yaşanmıyor! Gol sevinci, genelde bir ‘hınç’ şekilnde yaşanıyor. Son örneğini Burak Yılmaz verdi; Çek Cumhuriyeti’ne attığı gole nasıl sevindiğine bakın. Bu içinde ‘sevinç olmayan sevinç’, Euro 2016’daki fotoğrafımızdı esasında...
Burak, muazzam bir asist yapan genç Emre ile sarmaş dolaş olup onore edeceğine; büyük bir öfkeyle tribünlere koşup her yerinden öfke akan yüz ifadesi ve kol hareketiyle tek başına sevindi.
Elbet bu bir sevinç değildi. Kol hareketiyle golü Çeklere değil, takımdaki bazı kişi ve prim kavgası nedeniyle eleştirenlere atıyordu.
Bir de tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonası’na katılan Galler’in sevincine bakın... Öfke yok, intikam duygusu yok, bencillik yok... Bale’in kol hareketiyle Burak’ınki arasındaki fark, biraz da bizim neden eve döndüğümüzü onların ise, neden çeyrek finale kadar yükseldiğini de gösteriyor.
Biz Çek galibiyetini kupayı almışçasına hezayanlar içinde, onlarsa, Kuzey İrlanda karşısındaki çeyrek finali sakin ve gülümsemelerle kutladı. Kutlama demişken, İzlandalılara da tebrik...
MİLLİ Takım, Euro 2016’ya nokta koydu. Yapı bitti paydos! Bizim için şampiyonanın bir anlamı kalmadı. Asıl bu noktada kaybediyoruz. “Biz bitti demeden bitmez”in bir başka versiyonu da “Dünya bizim etrafımızda dönüyor”...
Fatih Terim’in yerinde olsam, yardımcılarım ve ‘abiler’le birlikte finalin son düdüğüne kadar Fransa’da kalırdım.
Turnuva başladığından kimin hangi taktik veya stratejiyle oynadığına dair elle tutulur bir tartışma var mı?
TOPAL CEVABI YOK