Kenan Başaran

Bulut kopya çekti Güneş göremedi

26 Kasım 2017
CEZALI Tosic ve Medel’den sonra Pepe de maça dakikalar kala sakatlanınca senaryo değişti; savunmaya dair bir soru işareti oluştu.

Bu endişeyi en çok da Emre Oktay’ın Hürriyet’e geçtiği fotoğraflara bakınca “Hadi Pepe, oynarsın” diyen Quarsema taşıyordu. Mitrovic-Necip ikilisinden oluşan bir savunma bel kemiği, Quaresma’yı da endileşendirmişti.

Beşiktaş’ın en sıkıcı ilk devrelerindedi. Malatya, çok iyi kapanırken kuşku taşıyan Beşiktaş savunmasının hatalarını gözledi. Özellikle de duran toplarda, ki 8’deki kornerde Sadık’ın kafası direkten döndü. Bu ilk 45’in tek heyecanlı anıydı.

80 MODEL YENİ MALATYA

Quaresma orta kesemedi, Babel yine kayıp bir ilk devre yaşadı. Şut çekilemedi,  gölge futbolu oynayan Talisca da şapkadan tavşan çıkaramayınca Beşiktaş, soyunma odasına pozisyonsuz girdi. İlk devre özetlerinde Cenk’in adı yok. Quresma’nın ikili mücadelelerde hep hakeme bakması motivasyon sıkıntısına işaretti.

Erol Bulut, taktiğini Akhisar’ın hocası Okan Burak’tan kopyaladı. Güneş ise bunu göremedi. 11 kişiyle taviz vermeden savunmada kalan Malatya, Akhisar gibi Beşiktaş’tan çok daha net pozisyon buldu. Güneş’in umut bağladığı Oğuzhan ve Negredo da kilidi kıramadı. Yeni Malatya, ‘80 model futbol’ oynarken ‘Avrupa model’ Beşiktaş da hücumda son yılların en çaresiz maçını oynadı. Hücumcular, boşluk bulamadığından ivmelenemedi. Doldur-boşalt hava toplarında da Negredo’nun direğe vuran topu dışında, üstünlük kurulamadı. Talisca genelde yok, Quaresma son 3 maçta vasatın altında. Temel sorun kulübe katkısının geçen sezona göre düşmesi. 1.5 pozisyonla açıkçası bu 1 puana takla atılır! Derbi, zirveye el koyma olacakken şimdi ‘devam mı tamam mı’ maçına dönüştü...

MAÇIN ADAMI: SADIK ÇİFTPINAR

SADIK dün işini en iyi yapanların başındaydı. Havadan geçit vermedi, ikili mücadelelerde üstün geldi ve hücumada destek verdi ki kafa vuruşu direkten döndü.

Yazının Devamını Oku

Beşiktaş Çarşı'ya karşı mı?

24 Kasım 2017
Beşiktaş, başarısız olduğu sezonlarda taraftarlar Çarşı kimliğini adeta bir ‘üst kimlik’ olarak öne çıkardı. Ama stat başta olmak üzere, değişen Beşiktaş’ta Çarşı kimliği zayıfladı.

Yeni bir ‘Metin-Ali-Feyyaz’ çağı yaşayan Beşiktaşlıların çift kimliği vardır: Beşiktaşlı ve Çarşılı... Mutlu günlerde Beşiktaş, zor günlerdeyse daha çok Çarşı kimliği gösterilir.

Doç. Dr. Ahmet Talimciler’in 15 Kasım’da T24’deki yazısında dikkat çektiği ilginç bir araştırma var. Bahçeşehir Üniversitesi’nden Fatih Karanfil’in ‘Avrupa ve Türkiye Liglerinde Ezeli Rekabetin Performans Etkileri’ isimli çalışmasına göre Beşiktaş, F.Bahçe ve G.Saray ile rekabetinde geride kaldığında Beşiktaşlılar kendilerini Çarşı Grubu’nun üyesi ya da sempatizanı olarak da görmeyi tercih ediyor.

Karanfil, Çarşı’nın Beşiktaş’ın varlığından doğmakla birlikte performansından bağımsız gelişen ve büyüyen bir sosyal kimliğe dönüştüğünü belirtiyor.

Evet, bunu biz de yıllardır gözlemliyoruz. Beşiktaş, şampiyonluk yarışından koptuğu sezonlarda siyah beyazlı taraftar, hep Çarşı’nın dillere destan tezahüratları ve toplumun sempatiyle karşıladığı sosyal eylemleriyle gururlandılar.

KULÜP, ÇARŞI’NIN ROLÜNÜ ALDI

Başarısız dönemlerde Beşiktaşlıların, Galatasaraylı ve Fenerbahçelilere karşı “Biz Çarşıyız” demesi, “Çarşı rol çalıyor” eleştirilerine de neden olmuştur.

Karanfil, Beşiktaş kimliğinin öne çıkması için saha başarısını şart koşuyor: “Beşiktaşlılık kimliği, Fenerbahçe ve Galatasaray ile saha içi rekabeti zayıf kaldığından, yeterince beslenemeyecek ve Çarşı’nın bir üst kimlik haline gelmesi ihtimali ortaya çıkacaktır.”

Esasen

Yazının Devamını Oku

Tebrikler Beşiktaş! Bu tarihin devamı var

22 Kasım 2017
GÜNEŞ’in korktuğu gibi Porto golü kontradan değil, ezber bozan çalışılmış bir duran top organizasyonundan buldu. İlk 45, her anlamda dengeli bir oyun oldu ve nihayetinde bu skora da yansıdı.

İki stoperinin arasından oyunu başlatan Tolgay’ın kaleye uzak mesafede kalması ve uzun top tercihleri Beşiktaş’ın olgun atak sayısını sekteye uğrattı. Porto’daysa Brahimi orta alanda buluştuğu her topla ceza alanına yüklendi veya topu aktardı. Beşiktaş’ın şeklen bu pozisyondaki adamı Talisca ise ‘Aylak Adam’ gibi gezdi tozdu. Şeytan tüyü taşıdığı için de golü atan isim oldu. Ama gol gönüllerde pozisyonu yoktan var eden Cenk Tosun’undur.

İkinci yarıya Güneş, Tosic-Medel değişikliğiyle girdi. Bu esasen şaşırtıcı bir hamle değildi. Zira Sırp futbolcu pozisyon hatalarının dışında iki üç pozisyonda topu çok riskli kullandı.

45-60 arası Beşiktaş, çılgın şekilde Porto’yu resmen kalesine hapsetti. Savunmasını orta alana kadar çıkardı Güneş. Beraberliğin yettiği Beşiktaş’ın bu riski alması Güneş’in kendisini
hâlâ korkak görenlere verdiği bir cevaptı sanki.

KIRILMA ANI

Babel’in direkten dönen topu kırılma anlarındandı. Porto’nun baskıyı kırıp Ricardo ile inanılmaz bir golü kaçırması da müthiş bir kırılma anıydı.

Son 20 dakikada taraflar beraberliğin iyi sonuç olduğuna kanaat getiren bir dikkatle oynadı.

2012’den itibaren ekilen tohumların dün ikinci hasadı yapıldı. Son iki yılda ligde alınan şampiyonluk ve geçen sezon acı da olsa bu ligde elde edilen büyük tecrübe dünkü tarihi başarıyı getirdi Beşiktaş için. Türkiye için de elbet.

Yazının Devamını Oku

Beşiktaş’ın kredisi kalmadı

18 Kasım 2017
BABEL’siz Beşiktaş bir değil, iki eksik. Hem bir kanadı kırılıyor hem de içe kat eden kimsesi olmuyor.

Dün ilk 45 bittiğinde sahadaki Beşiktaş, “Babel, Babel, Babel” diye bağırıyordu.

Onun yerine sahne alan Lens, ataklarda yoktu ama 2 gollük pozisyonu harcayan isimdi.

Lens modu’ diye bir şey var; dünya yıkılsa umurunda olmaz!

Akhisar, kendi yarı sahasında çift duvar örüp cepheden geçişleri kapattı. Duvara karşı gedikleri Tolgay aradı ama çok başarılı olamadı. Siyah beyazlılar topu çok yavaş ve ağırlıkla da yana doğru çevirdi.

Her şeye karşın biri penaltı olmak üzere, Beşiktaş, 4 pozisyon buldu.

Güneş, ikinci 45’e beklendiği gibi Lens’i çıkarmadı. Ancak Babel’i değil de oyuna Cenk’i alması benim için sürprizdi.

Güneş’in ekibi topu dolaşıma daha hızlı sokmaya başlayınca baskıyı artırdı. Akhisar, faullerde ‘ölü numarası’ yaparak, oyunu soğuttu. Hakem, bu tür hareketleri önleyeceğine maçın sonuna 7 dakika ekleyerek günah savuşturdu. Oysa Lukac’a o sarıyı daha ilk devre gösterebilirdi. 

HİÇ HESAPTA YOKTU

Yazının Devamını Oku

Yerli oyuncu sınırlansın!

17 Kasım 2017
YABANCI sınırı konusunda futbol dünyası kocaman bir yalan topu oluşturmuş ve onu çevirip duruyor.

Türk futbol tarihinin en büyük başarılarının temeli yabancıların bu ülkeye ayak basmasıyla atıldı. Jupp Derwall kulüp, Sepp Piontek de milli takım düzeyinde devrim ateşini yakan isimlerdi. İki Alman giderken de iki yerli; Mustafa Denizli ve Fatih Terim’i yadigar bıraktı.

Galatasaray’ın UEFA Kupası şampiyonluğunda aslan payını Taffarel-Hagi-Popescu-Capone’ye biçmedik mi? Biçtik.

Yabancı sayısının 2’yi geçmediği 90’lara kadar milli takım destan mı yazıyordu? Hayır!

Milli takım atılım yaparken liglerdeki yabancı sayısı da artmaya başlamıştı. Sonuçta kulüpler de milli takım da en büyük başarılarını yabancı oyuncu sayısı arttıktan sonra yakaladı.

EMRE MOR VE ARDA NEREDE?

Yabancı oyuncunun değil sınırlanması, bence tamamen sınırsız olmalı. “14 çok” diyenler yerli oyuncu lobisidir. Çünkü yabancıyla hem ekonomik hem de sportif rekabette zorlanıyor. Oysa kendi takımında yabancıyı alt edebilen yerli, bu başarısını zaten milli takıma da yansıtacaktır. Bizim sorunumuz yerli futbolcudur, yabancı değil!

‘Üstün yetenek’ dediğimiz Emre Mor, niye gittiği yerin bankosu olmuyor? Arda Turan, zirveye çıktı ama orada gördüğünüz gibi kalamadı. Mesele yetenekten ziyade, sahip olunan yeteneği sürdürülebilir bir sporcu kimliğine dönüştürememektir. Yılmaz Vural geçenlerde “Ben yabancıya yaptığım yüklemeyi yerliye yapamıyorum çünkü vücudu kaldırmıyor” dedi.

Yerli, 24 saat sporcu gibi yaşamıyor. Bu yüzden de yabancının yedeği oluyor.

Yazının Devamını Oku

Peki ODTÜ’lü ve Boğaziçili hoca görecek miyiz?

10 Kasım 2017
FUTBOLU artık Oxford’lu ve Cambridge’liler yazacak” diyen İngiliz yazar Jonathan Wilson’ın pasını alan Ertuğrul Özkök, sordu: “Peki biz de ODTÜ’lü ve Boğaziçili spor yazarı görecek miyiz?”

Wilson’ın en ünlü kitabı Inverting The Pyramid, yani Piramidi Ters Çevirmek’tir.

Aslında Özkök de Wilson’ın sözlerini ters çevirdi. Wilson, “İngiliz ligi, Premier Lig olarak yeniden yapılandı ve kalite arttı. Bu taraftar profilini de değiştirdi. Sonuçta daha iyi yazar talebi oluştu” diyor.

Oysa bizim ne ligimiz ne de tribünümüz Premier Lig kalitesinde. Taraftarlarımız, ‘pre-Premier Lig’ dönemindeki İngilizler gibi, hâlâ sahaya bıçak-çakmak atıyor ve hakem de bıçağı dünya aleme gösterdikten sonra maça devam ediyor!

 Herkesten daha zeki oldukları öngörülen(!) ODTÜ’lü ve Boğaziçililer, zamanlarını böyle bir lige harcayacak kadar aptal olabilir mi?

2002 DESTANININ YANG’I VE YiNG’i

- Wilson, kitabında futbol taktiklerinin tarihini anlatırken onlarca futbol adamının biyografisinden yararlanır. Asıl tartışmamız gereken nokta budur.

Bizim futbol adamlarımızın dobra dobra yazılmış 3 tane biyografi kitabı yoktur.

Futbolumuza damga vuran futbolcu ve hocaların başarılarının veya başarısızlıklarının arka planında neler olup bittiğini bilmiyoruz. Ancak dost sohbetlerinde ‘

Yazının Devamını Oku

Güneş’in Necip çaresizliği

6 Kasım 2017
4 haftalık bunalımdan sonra Beşiktaş, Alanya’yı yenerek, tedaviye başlamıştı. İzmir’e ise taburcu olmak için gitti. İlk 10 dakika 3-0 Göztepe lehine olacak maçın resmi tabelasında 1-0 Beşiktaş yazıyordu.

Bunun sebebi büyük takım tecrübesi ve klas ayak farkıydı: Babel’den ciğerine pas, Talisca’dan da filelere gol...

Göztepe, Monaco gibi Beşiktaş’a önde baskı uyguladı ve bu da siyah beyazlı savunmaya çok sayıda hatalı pas yaptırdı. İlk 45’te Tosic-Pepe ikilisinin hatalı pas sayısı 12! Net pozisyonlar bulan İzmirlilerin engeli ne Atiba ne Tosic ne de Pepe’ydi. Tek engel Fabri’ydi.

Rakiplere çok pozisyon vermek bu sezonki Beşiktaş’ın temel hastalığı. Diğer hastalığı da esas golcüsünü yeterince besleyememesi. Tosun, ancak 45’te ceza alanında topla buluşabildi. Neyse ki dün akşam kaleyi gören her Beşiktaşlı şut attı. Bu da övülecek yanıydı.

2. devrenin ilk 8 dakikasında Beşiktaş maçı bitirecek skoru yakaladı. “Babel sağına çekerse gol olur” der Beşiktaş taraftarı. 47’de de bunu yaptı. Cenk de 2. devrenin hemen başında ceza alanında iki kez topla buluştu ve ikincisinde golü attı.

CANER’SİZ DAHA İYİ

Haftalardır söylediğim şu: Ceza sahasına yerden de gir. Caner Erkin’li oyunda Beşiktaş daha çok bir ‘hava topu takımı’ydı. Ta orta sahadan şişirilen toplara tanıklık ediyorduk.

Beşiktaş, havadan gol ararken yer topunu geri plana atmıştı. Caner’in yokluğu hava ve yer topunda bir denge sağlayacak ve Beşiktaş daha etkili olacak.

3-1

Yazının Devamını Oku

Trabzonspor’un ligle işi yok

5 Kasım 2017
SONDA söyleyeceğimi, en başta söyleyeyim: Trabzonspor’un bu sezon da bu ligle pek bir işi yok. Kestirmeden Ziraat Türkiye Kupası’na odaklansın, en iyisi.

Kayseri’deki maça 90 dakikasını harcayan insanlar, eminim ki pişman olmuşlardır. Elle tutulur doğru düzgün pozisyonun olmadığı; kaybetmemenin öncelikli olduğu bir oyun planını izlemek zorunda kaldı izleyiciler. Ama kaybetmemeyi daha çok isteyen taraf Trabzonspor’du. İsabetli şutu dahi yok! Golü daha çok koklayansa ev sahibiydi.

Trabzonspor’un dün iki temel sorun vardı:

1- Takım boyu çok uzundu.

2- Yaratıcılık sıfıra yakındı.

Trabzon’un mücadele gücü ve takım savunma terbiyesinde bir iyiye gidiş var ancak gol yollarında kısırlık çekiyor. Bunu sadece Burak ve Rodellaga’nın yokluğuyla açıklayamayız. Kanatlar ve merkezden yaratıcı işler çıkmadı dün. Yaratıcılık denince gözlerin çevrildiği iki isim var: Yusuf ve Sosa.

Sosa, Beşiktaş’taki gibi kendine bir eş bulmakta güçlük çekiyor. Olcay ve Burak sahada olsa daha verimli olabilirdi.

HAMLEDE GEÇ KALDI

Bu

Yazının Devamını Oku