Adresi bulan 5’inden 2’si de gol oldu. Beşiktaş, ilk golü 18. ortada buldu. Gönül’ün olağanüstü desteğiyle ortaların çoğu Quaresma’nın ayağından çıktı. Ama Portekizli, gol öncesi ortalarda topu sadece 17’de Atiba ile buluşturabildi. Q7-Gönül’lü ateşli sağ kanada göre daha serinkanlı olan Adriano-Babel kanadının beklenen gole imza koyması manidardı.
Gole kadar topla yüzde 28 oynayan, tek şutu ve korneri olmayan Osmanlı, bir anda oynamayı öğrendi(!) 33-35 arasına 1 şut, 1 mutlak gol pozisyonu ve 3 de korner sığdırdı! İrfan Buz’a sormazlar mı, “O dakikaya kadar neredeydin birader?”
Evvelinde atağı düşünmeyen Osmanlı, üstelik kapanmasını da beceremiyordu.
Ve öte yandan Babel, Quaresma’nın bilmem kaçıncı ortasını gole çevirip, sağ kanadın emeklerini de ödüllendirdi.
OĞUZHAN-TOLGAY’A MESAJ
Maç esasen ilk devre bitti. Güneş, dün Atiba-Medel ikilisiyle başlayarak ezber bozdu. Ve Medel, dün sade futbol resitali verdi. Savunma bir yana, hiç gevelemeden ileri dönük tek toplar oynayarak, serilik ve hız kattı. Dünkü Medel, Tolgay ve Oğuzhan’a şu mesajı verdi: “Atak arayışında topu ayağınızda çok tutmayın. ‘Tık, tık’ oynayın.” Negredo da gole ihtiyacı olsa da bir iki önemli pozisyonda yine hazırlayıcı olmayı tercih etti. Nihayetinde golünü de attı. Peki Tosun, o nasıl bir gol? Müthiş bir vuruştu...
Sonuç itibarıyla Beşiktaş, dün kanatları çok yoğun kullandı. Merkezden de topu çok hızlı dolaştırdı ve sonuca rahat gitti. Bu standardı koruduğu taktirde ‘kapalı savunma’lara karşı önceki haftalarda düştüğü sıkıntıları yaşamaz. Beşiktaş, dün ‘şampiyonluk ayarları’na döndü.
MAÇIN ADAMI: MEDEL
Bu oyun hâlâ daha istatistikleri ters yüz edebildiği ve sonucu tam olarak kestirilemediği için izleniyor.
Son dönemlerde futbolu sadece istatistiki verilerle okur hale geldik: Hepimiz ‘asist’, ‘gol’ ve ‘başarılı pas yüzdesi’ ile kafayı bozmuş durumdayız. Oysa istatistiki veriler ancak doğru yorumlandığında size ‘bilgi’ oluşturur.
Mesela istatistiklere göre Quaresma son 14 deplasman maçında skora doğrudan katkı yapmamış. Ne golü var ne de asisti. O halde Quaresma ölmeli(!)
Peki son Kayserispor maçına bakalım. Ricardo Quaresma ne yapmış? Oğuzhan Özyakup’a ‘al da at’ diye bir pas vermiş. Oğuzhan ne yapmış? Penaltı gibi bir pozisyonda topu auta atmış.
Golü atsa, Quaresma’nın da başarı hanesine bir ‘asist’ eklenecekti. Ama Oğuzhan’ın beceriksizliği Quaresma’nın yarım gol sayılabilecek pasını istatistik olarak kıymetsizleştiriyor! Bu gerçeği veren bir görüntü değil ama..
İSTATİSTİKLER YALAN SÖYLER!
- Gelelim Beşiktaş ve Bayern’in Şampiyonlar Ligi’ndeki temel istatistiklerine:
1-
Dün bu maske Kayseri’de düştü. Cenk ve Oğuzhan, iki net pozisyonu kullanamadı. Hele ki Oğuzhan, penaltı gibi bir vuruşu dışarı attı. Derbi de mutlak golü atamadı. Onun klasına yakışmıyor. Diğer sıkıntı da Atiba-Tolgay ikilisinin ritm bulamamasıydı.
Kayseri, kontra kovalasa da net pozisyon bulamadı ama Beşiktaş savunması Umut’a golü ikram etti. Kayseri, tüm şehir olarak savunma yaparken de Beşiktaş, pozisyona girdi. Akhisar ve Malatya maçları düşünülünce bu iyiydi. Beşiktaş’ın penaltısı hakem yorumcularını bile ikiye böldü. Bu durumda pozisyon için ‘gri’ demek sanırım en doğrusu.
10 KİŞİ DEZAVANTAJ OLDU
- Kayseri’nin 10 kişi kalması esasen Beşiktaş’ın lehine değildi. Zaten kapanan Kayseri, eksilince daha imanlı bir şekilde kemik bir savunma yaptı. Nitekim Beşiktaş, pozisyon dahi bulamazken 70’ten itibaren Kayseri, çok tehlikeli kontralar yaptı.
Güneş, Gökhan’ı çıkarıp Negredo’yu alırken üçlü savunmaya geçti. Ancak bu hamleyi daha erken yapmalıydı.
Derbi sonrası basın toplantısında Güneş’e “Kapalı savunmaları açmakta zorlanıyorsunuz, önümüzdeki haftalarda benzer şekilde oynayacak takımlara karşı nasıl çareler üreteceksiniz” diye sormuştum. Hoca, verdiği yanıtta kabahati hakemlere yüklemişti. Dün akşam ise, özellikle ikinci yarıda kabahati yükleyeceği kimse de yoktu.
Derbide kazanılan üç puan taçlandırılamadı ve Beşiktaş Leipzig’e as takımın yarısını götürmese de Avrupa dönüşü yine puan kaybetti.
MAÇIN ADAMI: UMUT BULUT
İNGİLİZ futbolunun başına gelen en kötü şey nedir? Birçok İngiliz, “1966 Dünya Kupası zaferi” der!
Çünkü, bu zaferin aslında İngiliz futbolunun bir karşılığı olmadığı ve sonrası için büyük bir yanılsama yarattığı iddia edilir.
Evet, İngilizler yarım asırdır “Ah o 66” diyerek, mazide yaşamaya devam ediyor. 2018 Dünya Kupası’na da 66’nın gölgesinde gidecekler.
David Winner, ‘Kökler: İngiliz Futbolunun Yakın Tarihi’ kitabında İngilizlerin ‘mazi saplantısını’ çok güzel örneklerle anlatır. Öyle ki, onların ‘geçmiş’ dediği bazen sadece 1 hafta öncesidir...
Türkiye futbolu için nadir görülen bir lüks. Daha önce de yazdım; mühim olan bu başarının sürdürülebilir olması. Bu nedenle G.Saray derbisi, dün akşamki Leipzig maçından daha önemliydi. Çünkü gelecek sezon da bu arenada olması için Süper Ligi ilk ikide bitirmesi lazım. Yoksa, son iki yılın tecrübesi ve dün akşamın lüksü sıfırlanacak.
Lens, sağdan yaptığı bindirmelerde golün işaret fişeğini yaktı ve nihayetinde kazandırdığı penaltıyla Negredo, Beşiktaş’ı öne geçirdi. Devamında kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan Leipzig, ailecek yüklendi. Bu esnada yakalanan kontrada Negredo-Lens ikilisi fişi çekecek fırsatı kullanamadı.
Almanların baskısına karşı savunmada Mitrovic, kaledeyse Tolga öne çıkan isimlerdi.
TOLGA, TOLGA, TOLGA!
İkinci 45’e Leipzig, Beşiktaş’ın G.Saray derbisindeki başlangıcını yaptı. Ama kalede hata yapan bir Muslera değil, Tolga vardı. 6-7 tane mutlak gole izin vermedi. Golde hatası yoktu. Sahanın iyilerinden Mitrovic’in ayağının kayması talihsizlikti. Ama 87’de golü yiyip 4 dakika içinde karşılık vermek hatta 3’ü, 4’ü kaçırmak... Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi takımı olduğunu bir kez daha kanıtladı.
3 puan ve rekorların yanı sıra Güneş’i en çok sevindiren Tolga, Mitrovic, Lens, Negredo ve Orkan’ın performansları da olmuştur.
Şimdi herkes ayağa kalkıp Beşiktaş’ı alkışlasın...
MAÇIN ADAMI: TOLGA ZENGİN
Yeldeğirmenlerine karşı savaşan bir Don Kişot’tu Beşiktaş... İyi niyetli, çalışkan ve inançlı... Ama ceza sahasına giremediği için hayallerine kavuşamayan bir Beşiktaş...
Devrenin son 10 dakikasında ceza sahasına girdiği ilk pozisyonda üst üste 3 pozisyon buldu. İlk pozisyonda Fırat Aydınus’un penaltı çalması gerekiyordu. Ama o sanırım avantaja bıraktı! Umarım böyle değildir çünkü öyleyse hakemliği bırakması lazım.
MUSLERA TELAFİ ETTİ!
Aydınus’un hatasını Muslera, ikinci 45’in ilk saniyelerinde yaptığı büyük hatayla telafi etti. Futbolun cilvesi.
Maça Akhisar-Malatya taktiğiyle başlayan Tudor, geriye düşünce takımını mecburen öne çıkardı. Beşiktaş 5 dakika bocalar gibi görünse de devamında tarihi farka ulaşacak 4-5 net pozisyon buldu. Beşiktaş, bu kadar net pozisyonu geride kalan 13 haftada bile bulamamıştı. Oğuzhan ve Quaresma gibi klas ayaklar inanılmaz goller kaçırırken düz stoper Tosic, geldi 2. golü attı.
G.Saray, güçlü rakiplere karşı açılınca ne olacağını Başakşehir maçında görmüştük. Dün Beşiktaşlılar bulduklarını atsalardı maç 10-0’a bile giderdi. Düşünüyorum da o son vuruşları yapan Cenk veya Negredo olsaydı, ne olurdu?
Ben Fenerbahçe’nin hocası olsam Beşiktaş’ın kazanmasını istemezdim; uzun yarışta Beşiktaş’ın daha tehlikeli olacağını düşünerek.
DAKİKA 88’DE NELER OLUYORDU?
Türkiye’de başarıya ulaşmak için çok acılar çekilir. Ama güç bela kazanılan başarılara da üç gün sonra burun kıvrılır. 2002’de Şenol Güneş’in Dünya üçüncülüğünü, “Avrupalı rakiple karşılaşmadı” diyerek, küçümseyenler şimdi de Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkmasını pek beğenmiyorlar.
Niye?
Daha önce kupayı kazanan ve final oynayan Porto ve Monaco’lu grup ‘Avrupa Ligi’ tadındaymış! Bunu diyenler Galatasaray’ın Östersunds’a, Fenerbahçe’nin de Vardar’a elenip Avrupa Ligi’ne dahi kalamadığını unutuyorlar, her nedense!
Derdimiz bu tür ‘ergen’ sataşmalarından daha büyük. Asıl sorunumuz, ‘sürdürülebilir başarı’dır.
Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi gruplarından bu sezon tesadüfen çıkmadı. Bu başarının arkasında geçen sezonki tecrübe var. Aziz Yıldırım’ın yıllar önce ortaya attığı iddia da doğru değildi: Galatasaray, UEFA Kupası’nı tesadüfen kazanmadı. O zaferin arkasında 4 yıllık bir Şampiyonlar Ligi deneyimi vardı. G.Saray, o ligde öyle büyük sınavlardan geçti ki, UEFA Kupası maçları çerez gibi geldi. Fakat... Devamı gelmediği için o başarıya ‘tesadüfi’ etiketi yapıştı, kaldı. Beşiktaş, iki sezondur Şampiyonlar Ligi’nden ‘know-how’ denilen, çok kıymetli bir değere sahip oldu. Yani ‘tecrübe edilmiş bilgi’. İlk sezon bu bilgiden mahrum olduğundan yenilgisiz gittiği son maçta Kiev’de 6 gol yiyerek, elendi. Elbet hakemin de kusuru büyüktü ama bu tür kötü düdüklere yenilmemek de bir deneyim gerektirir.
3 DEĞİL, 12 PUAN DEĞERİNDE
Şimdi Beşiktaş, yarın bir yol ayrımında. Sadece Süper Lig’in zirvesi için değil, gelecek sezonun Şampiyonlar Ligi için de bir ‘karar maçı’na çıkacak.
Derbiyi kaybederse,
Buna rağmen, Quaresma, Babel ve onları yedeklemesi düşünülen Lens’i kesmesini beklemiyordum. Ancak bu çocuğun Beşiktaş formasıyla ilk resmi dakikalarını 28 Kasım 2017’de alacağını da düşünmüyordum. Geçen sezon Aras’a reva görülen durumdu bu. Oysa Beşiktaş, Malatya deplasmanında 2 puanı kaybederken Orkan, sahada 3-5 dakika alsa daha fazla ne kaybedilirdi? Dün ince bilekleriyle özellikle Beşiktaş’ın son haftalarda kapalı defanslara karşı yaşadığı sıkıntıları aşmak için çare olabileceğini gösterdi.
9 ATMAK ETiK Mi?
- Beşiktaş’ın kadro derinliği dünkü görüntüyle biraz daha arttı. Yedeklerin performansı son haftalarda düşüşe geçen ‘as’ları da toparlanmaya sevk edecektir.
9-0’lık sonuç ‘etik’ tartışmasına da konudur. Beşiktaş’ın belli noktadan sonra oyunu rölantiye alması gerekir miydi? Bu felsefecilerin de el attığı bir mevzudur. İki görüş vardır: Maçı veya tur atlamayı garantileyecek skoru aldıktan sonra rakibinize acıyıp durmak mı etik, yoksa rakibi ciddiye almaya devam ederek, atabildiğiniz kadar gol atmak mı?
İkinci görüşü savunanlar, ciddiye almanın rakibe duyulan saygıyı da ifade ettiğini düşünüyor. Ben ikinci görüşe yakınım.
MAÇIN ADAMI: ORKAN ÇINAR
◊ İstatistikler Lens diyor. Negredo onu izliyor. Ama ben oyumu ilk kez forma giyen ve şansını iyi kullanarak kenarda oturtulmaması gerektiğini gösteren Orkan’a veriyorum.