Aylık müzik dergisi istihkakımı almak üzere uğradığım gazete bayii, “Bak böyle bir dergi de geldi” dedi.
Uncut ve Mojo dışında sektirmeden takip ettiğim bir dergi yok.
Kapak konusuna göre Rolling Stone, Q (eskiden o da sektirmediklerimdendi), nadiren Classic Rock, bazen de rastlarsam Downbeat, o kadar.
İnternete kuvvet takip ettiklerim de var fakat genelde Mojo ve Uncut işimi görüyor.
Gazete bayii dostumun uzattığı dergiye, “Alacağımdan değil ama bir bakayım” tribiyle yaklaştım.
Derginin adı ‘Vintage Rock’.
Henüz ikinci sayısı.
Önce Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, internet ortamında nefret kusan habervaktim.com tarafından hedef gösterildi.
Yeni Akit’in web sayfası olarak yayın yapan site akla, vicdana, mantığa sığmayacak bir dizi suçlamanın arasına Bayramoğlu’nun “Ermeni olabileceği” iddiasını da sıkıştırdı.
Nefret söylemini içselleştirmiş bu haber ekolüne yeri geldiğinde “Aman canım, bizim mahallenin yaramaz çocuklarıdır onlar, aldırmayın” şeklinde arka çıkan bazı yazarlar da dahil olmak üzere medyadan tepkiler yükseldi.
Ali Bayramoğlu’na destek verenlere ayrıca hakaret, tehdit yağdırıldı aynı site tarafından, o da ayrı...
Üstündeki tişörtte “Benim güzel ülkem” yazıyordu.
Ya ne yazacaktı?
“Benim binlerce vatandaşını katleden tatlişko kocam” olmaz.
“Benim yıllardır sistematik işkence uygulayan, adam kaybeden, gırtlak kesen istihbarat servisim” fazla gerçekçi olur.
Son 3-5 dakikaya kadar manzara şöyleydi: Herkes İrlanda Cumhuriyeti’ni yendi, kalan maçlarını da “birlik ve beraberlik” içinde tamamladı.
İtalya, İrlanda Cumhuriyeti karşısında futbol kalitesi olarak düşük kalsa da özellikle ilk 45 dakikada rakibinin 3 veya 4 katı pas yaptı.
İrlanda Cumhuriyeti takımı gücü oranında katkı sağlayabildi maça ve turnuvaya. Euro 2012’ye asıl büyük katkıları müthiş sempatik tribün gücüydü.
Skor İtalya’yı İspanya’nın ardından çeyrek finale taşıyacak şekilde belirdi tabelada ama oynadıkları top ilerki aşamalar için umut verici değildi. İkinci golün gecikmesi büyük bir felakete yol açabilirdi ancak İrlanda’nın hali yoktu.
Yine de İtalya’dan söz ediyoruz; misal, 2006 Almanya’yı hatırlayalım... Ne yapacakları hiiiç belli olmaz.
Kupadaki “temsilcimiz” Cüneyt Çakır, bir kere daha bu düzeyde maç yönetmesinin tesadüf olmadığını kanıtladı. Vahim boyutta olmayan birkaç yanlışı olabilir ama bahsetmeye değecek boyutta değildi. Çakır’a en az bir maç daha verileceğine inanıyor, tebrik ediyorum.
Tanpınar’ın kitap mirası durup dururken aklına düşmemişti şairin.
Doçent doktor Handan İnci, Tanpınar’ın ardında bıraktığı kitapların listesini yollamış, bir yazı istemiş.
Hilmi Yavuz 371’i yabancı dillerde toplam 586 kitaptan oluşan kütüphaneyi “zayıf” bulduğunu belirtiyordu.
Yavuz’un makalesi bir kenara ayrılacak türden hem ruhu olan, hem kafa kaşıtıcı/karıştırıcı sorular soran (Örnek: Acaba Wittgenstein, o da yalnız ve bekârdı, öldüğünde kaç kitap bırakmıştı? Belki de, hiç!) türdendi.
İlk maçında Rusya karşısında tutunamayan Çek Cumhuriyeti 5 dakika içinde iki gol buldu; tam “rüya gibi” denilecek türden bir giriş...
Yunanistan’ı önce Petr Jiracek ile, hemen ardından Vaclav Pilar ile vurdu Çekler. Henüz “formayı şortun içine mi soksam, dışarı mı çıkarsam daha rahat ederim” tarzı düşünceler aleminde gezinirken 2-0 geri düşen Yunanistan’ın toparlanması “haliyle” zor oldu.
* * *
Ancak ilk maçta eksik olmasına rağmen maça ortak olan hatta kazanacak duruma bile gelen Yunanistan, 1980’lerin korku filmlerindeki “öldürülemeyen kötü adam” gibi.
“Bu sefer belini doğrultamaz” denildiği durumlarda bile gösterdikleri direnç, yenilmeme azmi bir noktadan sonra takdirle karşılanacak seviyeye geliyor. İlk yarı biraz da haksız yere golleri iptal edilse de yılmadılar, maçtan vazgeçmediler.
Bu süreçte Çek Cumhuriyeti’nin maçı rölantiye almak konusunda becerikli olmadığını ve Milan Baros’un etkisiz oynunu da hesaba katmak gerek.
* * *
İkinci yarının hemen başında Yunanistan’ı maça dahil eden bizzat Çek Cumhuriyeti’nin neşhur kalecisi Petr Cech oldu.