“Tarih dediğiniz, üzerinde anlaşmaya varılmış bir yalanlar silsilesidir...”
Hap kadar çocukların, hayattan hızlı koşmak gibi lanetli bir marifete sahip mermilerden, roketlerden kaçamadığı günler...
İsrail’in kurt/kuzu meselinde olduğu gibi ırmak boyunda kendisinden aşağıda durmasına rağmen “Suyumu bulandırıyorsunuz” diyerek Gazzeli çocukları, masumları göz göre göre yediği günler...
Tarih denen yalanlar kitabına ölüler istatistik olarak geçer ancak, ne yazık ki bunu bildik, bunu öğrendik.
O kitapta, “Gazze’ye bombalar yağarken ölüm manzaralı tepelerde biriken bazı İsrailliler tezahürat eşliğinde seyrediyordu olanı biteni” yazmayacak büyük ihtimal...
O kitapta, “Türkiye’de o günlerde akıl almaz şekilde bir başka ölüm makinesi, Adolf Hitler yüceltiliyordu. Hitler’e ruh çağırma seansları düzenleniyor, ırkçı bir gazete bulmacasında fotoğrafı eşliğinde ‘Seni arıyoruz’ mesajı veriyordu” da yazmayacaktır herhalde...
O kitapta, Almanya Şansölyesi’nin, ABD Başkanı’nın başını çektiği bazı liderlerin üç maymunu oynadığı, hayâsız saldırılara onay verdiği ve mesela Fransa’nın Filistin’e destek mitinglerini yasakladığı da görülmeyecektir...
İstiklal Caddesi 20 gidiş-20 geliş bir yaya otobanıdır artık; coşkudan insan sıcaklığının kentle bütünleşmesinin timsali olan bu asfalt üzerinde yuvarlanmak istiyorum.
Kolay gelinmedi bugünlere ey okur...
1990’da araç trafiğine kapatıldıktan sonra nice müteahhit cebini doldurdu yol yapımı sayesinde hey hey de hey hey!
Emektar arnavutkaldırımlarına veda ettikten sonra hop söküldü, hop takıldı İstiklal Caddesi yıllar içinde.
Sadece son 10 yılda iyimser bir yaklaşımla 10 milyon dolar harcandı.
*
2005’te döşenen Çin granitini hangimiz unutabiliriz mesela?
Bir: Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Vizyon Belgesi’ni açıkladığı toplantıya katılan ünlülere hakaret edilmesi saçmalığın daniskasıdır, haksızlıktır, ayıptır.
İki: İsteyen şarkıcı, edebiyatçı, heykeltıraş, oyuncu, ressam, televizyon yıldızı vb. istediği siyaseti, siyasetçiyi açıkça destekler, destekleyebilmelidir.
Üç: Başbakan Erdoğan’ın “Biz böyle linçlere, linç kampanyalarına prim vermeyiz” diyerek toplantıya katılan ünlülere sahip çıkması da iyidir, hoştur, doğrudur.
Dört: Ancak bu “mesele”nin bir de “ancak” kısmı vardır! O ancak kısmında mutabık kalamazsak bir ilkeye değil, yanımızda durana sahip çıkmış oluruz ki; yapılan da maalesef “herkes açısından” bundan ibarettir.
*
Başbakan Erdoğan’ın sanat ve sanatçılarla ilgili tavrı, başka alanlarda da olduğu gibi “Ya benimsin, ya kara toprağın” çizgisine yakın.
“Linç kampanyalarına prim vermeyiz” sözlerinin samimiyetini basit bir dayanıklılık testine tabi tutmaya kalktığımızda çatırdayarak dağıldığını görebiliriz.
Hem bir gazeteci hem de oyu cebinde bir vatandaş olarak iki daveti de severek kabul ettim.
Üçüncü aday olan Başbakan Erdoğan’ın cuma günkü toplantısı için bir davet gelmedi. Gelseydi elbette seve seve katılırdım ama neticede bir Ajda, bir Arda değilim...
Soru da soramayacağım için orada bulunmamayı bir kahır meselesine çevirmem zaten; her zaman olduğu gibi evden seyrederim; problem yok (Yazar burada ulaşamadığı ciğere mundar diyor, hı-hı, evet!).
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun toplantısına bugün katılacağım ve onunla ilgili düşüncelerimi pazar günü yazmak üzere saklayacağım.
Bugün sıra, dün Taksim’de bir otelin mütevazı bir salonunda dinlediğimiz, sorular sorup fikir beyan edebildiğimiz Demirtaş’ın toplantısında.
*
Demirtaş’ın tırnak içinde “özetleyeceğim” şu görüşleri, tespitleri benim de katıldığım ve oy pusulamı etkileyecek tarzdaydı:
Din âlimi değilim, bu konuda ahkâm kesecek birikimim, donanımım da yok.
Ama çocukluk yıllarımdaki ramazan aylarında böyle neredeyse “ayıp” tartışmalar hiç yapılmazdı.
Müslümanlığın en kutsal ayı tevekkül içinde, hoşgörü ve dayanışmayı öne çıkararak ve yılın kalan kısmına göre daha patırtısız şekilde geçerdi diye hatırlıyorum.
Oysa ‘2014 model ramazan’da gazetelerde, sosyal medyada okuduklarım, televizyonda gördüklerim, af buyurun “yanımdaki insan azarlanıyormuş” gibi bir his yaratıyor içimde sadece.
*
Ramazana bu yıl, özel televizyon kanallarında program yapan popüler din âlimlerinin alacakları ücretleri tartışarak girdik.
Dünya Kupası’nda 4 yumurta çarpışacak ve ikisi final için mutlu sona ulaşacak. Performans bazında Almanya, teknik direktör farkıyla Hollanda öne çıkan takımlar oldu. Fakat ev sahibi olması sebebiyle Brezilya ve Messi faktörüyle Arjantin arasında oynanacak bir final efsane olacaktır.
Belçika hemen her futbolseverin kalbini kazanan türden bir ‘Sürpriz güzel takım’ görüntüsüyle yükselirken, Arjantin de ‘Messi’ye kuvvet’ ilerlemişti. Maça hayal ettiği türden giriş yapmak Arjantin’e nasip oldu. Belçika defansından ‘asist’ şeklinde seken top Higuain’in önüne düştü.
‘Kurt’ oyuncu, Courtois’nın kıpırdamasına bile fırsat vermeden golü attığında henüz 8’inci dakika oynanıyordu. O dakikadan itibaren Arjantin, genç ve dolayısıyla deneyimsiz Belçika’nın da iplerini eline aldı. Belçika’nın ritmini bulduğunda çok tehlikeli bir futbol makinesine dönüşebildiğini ABD maçında gören Arjantin, gerekli tedbirleri eksiksiz uygulayarak ilk yarıyı kazasız atlattı böylece...
FARKINDALIK YOKTU
İyi futbol ve heyecanlı bir çeyrek final maçı umutlarıyla açıldı ikinci perde... Belçika biraz kıpırdadı ama attığı taşlar bırakın kurbağaları ürkütmeyi, göle bile erişmeyecek irilikteydi. Fellaini dışında Dünya Kupası’nda çeyrek final oynadığının farkında bir oyuncu göremedim açıkçası... Arjantin doğal olarak, elini kolunu nereye koyacağını bilemeyen rakibi gereken yerlerde durdurmakla yetindi, maçı rölantide tamamlamayı tercih etti.
MUTLUYUM AMA...
Neticede her turnuvada Arjantin’i tutan bir futbolsever olarak elbette mutluyum. Fakat turnuvanın en kötü maçlarından birini seyretmenin ızdırabının da etkisiyle ‘daha ötesi’ için çok umutlu değilim. Ama Messi’nin olduğu yerde umutlar bitmez, bunu da biliyorum...
TRT muhalefete süre vermiyor, HDP’ye hiç vermiyor.
Haklı mı?
Hem de nasıl!
Çok yakın geçmişten bir örnekle açıklamaya çalışayım...
Geride bıraktığımız yerel seçim öncesinde RTÜK’ün muhalif üyeleri “TRT hangi partiye ne kadar süre ayırıyor?” diye sordu.
22 Şubat-2 Mart arasındaki haftayı inceleyen RTÜK İzleme ve Değerlendirme Dairesi rapor hazırlayıp cevap verdi:
“TRT, bu süreçte yayınlarının 812 dakikasını AKP’ye ayırırken muhalefete toplam 95 dakika verdi.