Kurmay Albay Baki Kaya can dostumdur, ailemizdendir.
Hem iyi bir asker, hem de iyi bir kültür, sanat ve düşünce insanı olan Baki Kaya, aynı zamanda rekor sayılacak kadar fazla sayıda kitap okuyan, okuduklarını özümseyen, yorumlayan bir entelektüeldir.
Sağlık nedeniyle kısa bir süre önce emekli olmak zorunda kalınca, okuma oranını daha da artırdı.
Okuduğum kitapların önemli bir kısmını Baki Kaya’nın önerisiyle okumuşumdur.
Yayınlanan binlerce kitaptan hangisine öncelik vereceğimizi, hangilerini seçeceğimizi; bu kitapları okuyan, tanıyan, izleyen bir “kılavuz” vasıtasıyla belirleyebiliriz. Tarzımızı, duyarlılıklarımızı, eğilimlerimizi; hatta üzüntülerimizi, sevinçlerimizi bilen, hisseden birisi kitap seçimi konusunda bize yardımcı olabilir ancak.
Aslında herkesin bir Baki Kaya’sı olmalıdır.
Bunun adına ne denir, bilmiyorum. “Kitap Okutma Rehberi” ya da “Okuma Koçu” gibi.
*
O nedenle hepimiz korkarız sürgün olmaktan.
Yeni, tanımadığımız bir çevreye girmek, herkesin bakışlarına muhatap olmak; ev bulmak, taşınmak, yığınla sıkıntıyı göğüslemek elbette kolay değildir; ürkütücüdür, sancılıdır.
*
Sürgün kavramına bir de başka pencerelerden bakmalıyız.
Sürgünler gelir geçer, önemli değildir. Bazen daha da iyi olabilir; beklemediği, düşünmediği, hesaplamadığı kapılar açılabilir insana.
Cep telefonumuzu bir yerlerde unuttuğumuz zaman panikliyor, bir uzvumuzu kaybetmişiz gibi, bu dünyada yapayalnız kalmışız gibi bir duyguya kapılıyoruz.
İçimiz huzursuzlukla doluyor.
Sanki dünya kuruldu kurulalı cep telefonuyla yaşıyormuşuz gibi geliyor bize.
* * *
Bir de televizyon.
Pasi Sahlberg’in, Türkiye Özel Okullar Birliğinin Antalya’da düzenlediği sempozyumda yaptığı konuşmayı, Hürriyet’in eğitim editörü Nuran Çakmakçı, dünkü yazısında oldukça güzel özetlemiş.
Konuşmayı, Nuran Çakmakçı’nın yazısından okudum.
Anladığım kadarıyla Pasi Sahlberg konuşmasında, Finlandiya eğitiminin başarısını, bu başarıyı sağlayan etkenleri anlattıktan sonra, bizim için de birtakım önerilerde bulunmuş.
*
Pasi Sahlberg’in önerilerine elbette bir şey demiyoruz.
Bazen dışarıdan bakanlar da farklı şeyler görebilir, katkı sağlayabilirler.
*
Bizi bırakıp nereye gidiyorsun Lili / Demek bizi bırakıp gidiyorsun Lili / Sen daima güzeller güzelini bulursun Lili / Sen istesen de taş yürekli olamazsın / Sen daima güzeller güzeli olursun Lili
*
Hepimizin hayatında birazcık vardır çekip gitmek.
Bazen gönlümüz kırılınca, kanayınca, yorulunca; bazen inandıklarımız, güvendiklerimiz, bağlandıklarımız kendi dünyalarına çekilince ve unutunca eskiye dair ne varsa; bazen de hayatın dayattıkları bizi aşınca, çekip gitmek gelir içimizden.
*
Uzaklara, çok eskilerde kalan anılara dalmak, bugünden kopmak, yaşanmış ve bitmiş olan ne varsa bütün ayrıntılarıyla zihninde canlandırmak ve oralardan saatlerce kopamamaktır çekip gitmek.
Sığındığın bir yerdir bazen.
Nereli olduğu örneğin.
Ya da mesleği, ne iş yaptığı, ne kadar kazandığı, kaç çocuğunun olduğu, bunların durumları hep merak konusudur.
Bazıları daha da ileri götürebilir bu işi.
Babası, dedesi, ninesi, soyu, sopu…
Ama adı lazım değildir; ya hiç sorulmaz, söylenmez ya da söylenir ama unutulur çabucak.
*
Aslında, yaşanmış ne çok hikâye var ve bunların tamamı dağlar gibi birikmiş olarak duruyor insanların içlerinde.
Okullar gecikmeli tatil edildi, elektrikler kesildi, insanlar evlerinde üşüdü filan da demeyeceğim.
*
Ben olaylara beyaz tarafından bakanlardanım.
*
Kar yağdı Ankara’ya.
Kar, birçok şeyin üzerini örttü aslında.
*
Kar yağarken bir sevinç, bir huzur, beyaz bir mutluluk indi göklerden.
Dileğimiz bu.
Ama yine de, yeni yılda neler olabileceğini sıraladım.
• Herkes yüz yüzeyken birbirine güzel şeyler söyleyecek, ayrılınca ne diyecek, bilmiyorum.
• Herkes hayat pahalılığından şikâyetçi olacak, ama lüks yaşamaya devam edecek.
• Herkes kendi dertlerini bu dünyanın en büyük derdi sanacak.
• Herkes “Herkesin var da benim niye yok.” diye düşünecek.
*
• Herkes birbirine, “Yıllar geçtikçe gençleşiyorsun.” diyecek.