Paylaş
Kurmay Albay Baki Kaya can dostumdur, ailemizdendir.
Hem iyi bir asker, hem de iyi bir kültür, sanat ve düşünce insanı olan Baki Kaya, aynı zamanda rekor sayılacak kadar fazla sayıda kitap okuyan, okuduklarını özümseyen, yorumlayan bir entelektüeldir.
Sağlık nedeniyle kısa bir süre önce emekli olmak zorunda kalınca, okuma oranını daha da artırdı.
Okuduğum kitapların önemli bir kısmını Baki Kaya’nın önerisiyle okumuşumdur.
Yayınlanan binlerce kitaptan hangisine öncelik vereceğimizi, hangilerini seçeceğimizi; bu kitapları okuyan, tanıyan, izleyen bir “kılavuz” vasıtasıyla belirleyebiliriz. Tarzımızı, duyarlılıklarımızı, eğilimlerimizi; hatta üzüntülerimizi, sevinçlerimizi bilen, hisseden birisi kitap seçimi konusunda bize yardımcı olabilir ancak.
Aslında herkesin bir Baki Kaya’sı olmalıdır.
Bunun adına ne denir, bilmiyorum. “Kitap Okutma Rehberi” ya da “Okuma Koçu” gibi.
*
Baki Kaya’nın elime tutuşturduğu, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Zoraki Diplomat” adlı kitabıydı.
Kitabın ilk sayfasına şöyle yazmıştı Baki Kaya: “Bir bakıma sizin bu gidişiniz de zoraki bir diplomatlık olduğundan; bir de; böyle bir zorunlu gidişi, böyle bir edebî esere dönüştüren başka bir örnek olmadığından, aklıma bu kitap geldi.
Size orada sağlıklı, üretken, verimli günler dilerim.”
*
Yakup Kadri’yi, daha çok romanlarıyla tanırız.
Onları da gençliğimizde, biraz da önyargıyla okumuştuk.
Ne kadar yanılmışız.
*
“Zoraki Diplomat”, Yakup Kadri’nin anılarını yazdığı bir kitaptır.
Bin dokuz yüz otuzlu yıllardaki yönetim kadrolarının yakın arkadaşıdır Yakup Kadri. “Kadro” adında bir dergi çıkarmaktadır.
Bazılarının kıskançlığını, bazılarının da düşmanlığını üzerine çeken Yakup Kadri, hiç istemediği, aklından bile geçirmediği halde, kendisini Tiran Büyükelçisi olarak bulur. Ve bu süreç, değişik ülkelerde, tam yirmi yıl devam eder.
Yazarın yaşadığı dönemin siyasal, sosyal, ekonomik hayatına; insan ilişkilerine, devlet yönetimindeki üslup ve içeriğe ilişkin birçok ayrıntıyı anı kitaplarında bulabiliriz.
Anılar, hep ilgimi çekmiş, büyük bir titizlikle okumuşumdur bu tür kitapları.
*
Kitabı, Almanya’nın Nürnberg kentine ininceye kadar elimden düşürmedim.
Gerçi zihnim de beni rahat bırakmıyordu.
Görmediğim, bilmediğim yerlere gidiyordum.
Yerleşmek, yeni bir düzen kurmak; işine odaklanmak; buradaki vatandaşlarımızla, onların çocuklarının sorunlarıyla ilgilenmek, çözümler üretmek, kimliklerini koruma çabalarında onlara destek olmak gibi konular zihnimi sürekli yokluyordu.
Yabancı bir ülkedeki insanımıza ulaşmak, dokunmak, gönül bağı kurmak, hizmet etmek düşüncesi beni hem heyecanlandırıyor, hem de onurlandırıyordu.
*
Anılarını pek az kişi yazıyor bizde.
Elbette anı yazmanın zorlukları vardır.
Anılar, hayatın bizzat kendisidir.
Ve anılar geçip gitmiş gibi görünseler de, canlı, dinamik, dipdiridirler. Yok olmazlar. Hatta anılar, bizzat bugünden, şimdiden daha güçlüdürler.
Çünkü anıların dönüşü yoktur.
*
Anı yazmak sadece kendini, kendi yaşadıklarını yazmak da değildir.
Başkalarının durumunu, tutumunu, tarih önündeki exposure ve pozunu da yazmak zorundasınız.
Bu da hem cesaret, hem de vicdan sahibi olmayı gerektirir.
*
Bugünü, bütün ayrıntılarıyla geleceğin insanının önüne koymak, yazarların boynunun borcudur.
Paylaş