“Beyaz atlı şimdi geçti buradan / süvarisi can evinden vurulmuş.”
Yüksel Özkasap dokunaklı sesiyle söylerdi.
Almancıların gurbet hüzünlerinin sokaklarımıza taşan ağıtlarıydı bir bakıma.
Ama o vakitler her yer gurbetti ve hepimiz nasibimizi alıyorduk bu türküden.
Türkü, gösterişsiz, bakımsız, tek tük insanların geçtiği sakin caddelerde inlerken; hayalimiz devreye girerdi. Beyaz bir atın üstünde, karşı tepelerden, heybetlice geçip giden bir adam canlanırdı zihnimizde.
Beyaz atın sırtındaki adam, bazen bilmediğimiz, tanımadığımız bir yabancı; bazen de kendimiz olurduk.
Türküde anlatıldığına göre, beyaz atlı “can evinden vurulmuş” biriydi. Bu, bizimle aynı kaderi paylaşmak demekti.
Bu dönüşüm sırasında, ne yazık ki kendi kültürel kaynaklarımıza dayalı yeni değerler üretemiyoruz.
İnsanı, toplumu, hayatı kendi ürettiğimiz yeni değerler üzerinden konumlayamıyor, açıklayamıyoruz.
Bize öğretilen ve bize ait olmayan değerlerle yaşamaya çalışıyoruz.
Bu nedenle de yaşamı, ilişkileri bir yere oturtamıyoruz.
Örneğin bireysellik, en başta başkalarına güvenmemizi engelliyor.
Kendi mutluluğumuzu, en yakınlarımızın bile mutluluğuna tercih ediyoruz.
Dolayısıyla kimseye güvenemiyor, kendimizi “korumanın” çabasıyla dolaşıyoruz ortalıkta.
*
Bir basamak daha yükselmek, biraz daha yetki sahibi olmak için çabalayanlarla karşılaşırız sık sık.
* * *
* Umduğuna ulaşanlar vardır, ulaşamayanlar vardır.
* Oturduğu makama güç katanlar vardır, oturduğu makamdan güç alanlar vardır.
* “Ben neymişim meğer” diye düşünenler vardır, “Kısmet işte” diye karşılayanlar vardır.
* “Artık beni kimse durduramaz.” hayaline kapılanlar vardır, “Buralar emanettir, geçicidir, önemli olan emaneti yüzümüzün akıyla teslim etmektir.” diye bakanlar vardır.
* Durumun farkında olanlar vardır, hayal âlemine dalanlar vardır.
* İnsanı derinden sarsan yazarlardan ve eserlerinden çoğu kişi habersizdi.
* Bu yazarlar ders kitaplarında yer almıyordu.
* Birçok yazarın sanat edebiyat içerikli köşelerinde bile konu edilmiyorlardı.
* Bazı çevreler yok sayıyorlardı bu yazarları, düşünce adamlarını.
* Nuri Pakdil de kapalı bir tutuma sahipti.
* Konuşmayan, kitleler karşısına çıkmayan, reddeden bir yaklaşım içindeydi.
* Gizemliydi.
Bazılarımız bu ırmağın tam ortasında; dalgalarla boğuşuyor, hayat sınavı veriyor.
Başkalarını duyma şansı yok böylelerinin, kendi sesini başkalarına duyurma olanağı da yok.
Bağırıyor, çağırıyor, çırpınıyor. Kendi yanına çekmek için başkalarını da, uğraşıyor.
Gönlümüz, ruhumuz, iç dünyamız paramparça.
Böylelerimiz için güven, arkadaşlık, dostluk duyguları yerle bir olmuş durumda.
* * *
Bazılarımız hemen kıyısındayız bu ırmağın.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımlarıyla, son yıllarda yapımı tamamlanan eğitim tesislerinin açılışı gerçekleşti.
Tören, Tevfik İleri Anadolu İmam-Hatip Lisesi’nde yapıldı.
Törene, ünlü yazar ve düşünce adamı Nuri Pakdil’in yanı sıra Bakanlar, bürokratlar, öğrenci ve öğretmenlerle vatandaşlar katıldı.
* * *
Son yıllarda yapılan okulların mimari özellikleri, aydınlık, ferah yapısı bir yana, tamamı en hızlı ve en güvenli şekilde sunuluyor öğrencilerin hizmetine.
Sınıf başına düşen öğrenci sayısı sürekli azalıyor. Okullar çocuklarımızın evlerine yakınlaşıyor.
Eğitimde birikmiş altyapı sorunları hızlı bir şekilde giderilmeye çalışılıyor.
Bir buçuk saatten fazla süren konuşmanın bana göre satırbaşı sayılacak başlıklarını not aldım.
* Aidiyet duygusu çok önemlidir. Ailemizi, soyumuzu, nereden geldiğimizi bilmeliyiz.
* Her birimiz iki tarihi bilmeliyiz: Türk tarihi ve İslam tarihi.
* Kendi durumunu, bulunduğu yeri bilmeyenler; bu yeri tanımlayamayanlar, durumlarını konumlayamazlar.
* İslam, medeniyet hâline Maveraünnehir’de gelmiştir. İmam Mâtürîdî, Buhârî, Birûni, Hârizmî, İbn-i Sina ve daha birçok bilim insanı Türk kökenli ve 800-1000’li yıllarda yaşamışlardır.
* Türk bürokrasisi kötü bir karaktere sahiptir; cezalandırır ama ödüllendirmez.
Davranışları değiştirmenin en iyi yolu ödüllendirmedir.
Geçmişimizle, geleceğimizle, çocuklarımızla ilgili konuşuyoruz.
Nuri Pakdil’e ödül verilmesi, yeni çıkacak kitaplarım, günlüklerim, adı henüz konmamış ama bitme aşamasındaki romanım, “Bir Köpeğin Günlükleri” adlı hiçbir türe sığdıramadığımız henüz yarım kitabımız bu aile sohbetinin konu başlıklarını oluşturuyor.
Aile dostlarımız, Baki Kaya ile seyahatimiz; Ömer Faruk Ergezen’in, Zeki Sayılır’ın, Fatih Yurdakul, Ali Karaçalı’nın ve diğerlerinin yıllara dayanan, eskimeyen ve sürekli yenilenen dostluk birikimleri sohbetin diğer başlıkları.
Her konu, her olay, hayatımızda yeri olan herkes gündeme geliyor, yorumlanıyor.
* * *
Zaman zaman bunu yapmalıyız.
Ailenin “ortak bakışı” böyle oluşuyor.