Hayatı anlamlandırmak için yarattığımız hikâyelerde gizli emanetleri, hafıza ve hatırlama kavramlarını sorgulayan eserler daha sonra İstanbul’da, MSGSÜ Tophane-i Amire’nin yüksek kubbeli salonunda sergilendi.
‘Emanet’ sergisinin en ikonik eseri, somut bir emanete dayanan ve sanatçının ‘Yaşamın Göbek Bağı’ adını verdiği büyük boyutlu çalışması şimdi Troya’nın ödüllü müze binasının önünde yükseliyor. Vuslat’ın büyük annesinin hediyesi olan zincirden esinle yarattığı heykeli bir DNA sarmalı gibi bize emanet edilen genetik hafızayı da temsil ediyor adeta.
‘Emanet/Troya’ sergisinin bu kez çıkış noktası Homeros’un Troya Savaşı’nı anlattığı İlyada destanı. Troya Kazısı Başkanı Prof. Rüstem Aslan ve Troya Müzesi Müdürü Rıdvan Gölcük’ün davetiyle gerçekleşen serginin küratörlüğünü ise Paolo Colombo üstlendi.
6. İstanbul Bienali’nin küratörü olarak da tanıdığımız Colombo, Vuslat’ın sanatsal pratiğini kolektif hafıza, kültürel miras ve insani sorumluluk ile derinden bağlantılı olarak tanımlıyor.
Doğu söylenceleri de Batı mitolojileri de insanlığın ortak emanetleri. İlyada’da insanın içindeki yıkıcı güç ve bu gücün dünyaya yaşattığı her şey anlatılıyor özellikle çıkardığı savaşlar. İranlı mutasavvıf, şair Ferîdüddin Attâr da ‘Mantık Al-Tayr’ kitabında karşılaşılan zorlukları aşk sayesinde aşmanın yollarını gösteriyor. Sergide bu iki metinden yola çıkarak kendi hikayesini yazıyor sanatçı ve kurduğu masal evinde bunu seslendiriyor.
Müzenin iki katına yayılan sergide seramik heykeller, çizimler, metalle kaplanmış bitki kökleri, keçe işler ve seramik heykeller yer alıyor. Arka bahçeye çıktığınızda ise 5 bin yıl öncesinin kuş seslerinden oluşan bir senfoni duyuyorsunuz. İlyada destanında adı geçen kuşların seslerinden yapılmış bu enstalasyon yaşlı bir meşe ağacının gölgesinde
GEÇEN hafta Antalya Akra Caz Festivali’nin kapanışını iki özel konserle yaptı Fazıl Say. Dünyaca ünlü piyanist ve bestecinin caz aranjmanlarından oluşan konserlerde kendisine usta davulcu Ferit Odman eşlik etti. Bu konserleri özel kılan Fazıl Say’ın sanat hayatının 50’inci yılını kutladığı özel bir program olmasıydı.
Bugün onu klasik müzik alanında dünya çapında bir piyanist ve besteci yapacak yolun ilk adımını 5 Ocak 1975’te, üstün yetenekli çocukların keşfedilmesi yolunda öncülük etmiş besteci ve eğitmen Mithat Fenmen’den ders almaya başlayarak attı. Henüz 5 yaşındaydı. Bu tarihi kariyerinin başlangıcı olarak kabul eden Fazıl Say, ‘Piyano Başında 50 Yıl’ adını verdiği ve kendi bestelerini Anadolu’nun dört bir yanında seslendirdiği büyük bir turneye başladı. Turnenin ilk konserini de 5 Ocak’ta İzmir’de verdi. Ardından İzmir, Uşak ve Eskişehir’de müzikseverlerle buluştu. Yarım asırdır piyano ile adeta bütünleşmiş, hayatını müziğe adamakla kalmamış bunu bir görev olarak kabul ederek Türkiye ile dünya arasında kültür köprüsü olmuş bir misyoner o. 2002 yılında Sivas’ta Aşık Veysel’in mezarı başında verdiği mini anma konserinde bizzat tanıdığım ve sonrasında yurtiçinde ve dışında pek çok konserinde bulunduğum Fazıl Say’la çeyrek asra dayanan dostluğumuza dayanan samimi bir konuşma yaptık. İşte ‘piyano başında geçen 50 yılın’ hikâyesi:
* İlklerden başlayalım, ders almaya başladıktan sonra ilk hangi besteyi yaptın?
- Sekiz yaşında TRT’de çaldığım, kendi çapımda yaptığım bestelerim var. ‘Piyano Bana Ne Dedi’, ‘Kemençe’ gibi çocukluk besteleri. Benim ilk ciddi eserim ‘Nasrettin Hoca’nın Dansları’ydı. 20 yaşında yaptım o besteyi ve ona ‘Opus 1’ dedim, çünkü o beni ve müziğimi temsil eder diye düşünüyordum, ki öyle oldu.
Çevre sorunları üzerine bilimsel alanda çalışmalar yapılsa da farkındalık yaratma konusunda en büyük görevlerden biri sanatçılara düşüyor. Tam da bu noktadan hareketle yola çıkan bir sergi açıldı geçen hafta Arkas Sanat Alaçatı’da.
Willem de Haan ‘Motor Home’
İnsanoğlunun kendi sebep olduğu ve aynı zamanda da kurbanı olduğu iklim krizi meselesini ve ona karşı duyarsızlığını konu alan ‘Sahnelenmiş/Staged’ sergisinde 35 sanatçıdan 86 eser yer alıyor.
Billur Tansel’in küratörlüğünü üstlendiği sergi, doğayla bağlarını yitirmiş ve kendi yarattığı yapay gerçekliklere sığınmış insanın varoluşsal açmazlarını, sanat aracılığıyla sorguluyor.
Arkas Sanat Merkezi Direktörü Müjde Unustası’nın deyimiyle sergi, kafasına kuma gömerek kendi kurguladığı sahne üzerinde farklı bir gerçeklik yaşayan insanoğlunu sanat aracılığıyla uyarmayı amaçlıyor.
Unustası, “Bu sergiyle sadece izleyiciyi etkilemeyi değil, aynı zamanda doğayla kurduğumuz kırılgan ilişki üzerine düşündürmeyi, empati kurmaya ve harekete geçmeye davet etmeyi amaçlıyoruz. Sanat ile ekolojik duyarlılık arasında bağ kuran işbirliklerine odaklandığımız bu süreçte, sergiye eşlik eden etkinliklerle bu diyaloğu derinleştirmek ve sanat aracılığıyla sürdürülebilir bir geleceğe katkı sunmak istiyoruz” diyor.
Sinema dünyasının önemli adlarıyla çalışmış, Elia Kazan’ın Türkiye ziyaretinden Yılmaz Güney’in yurtışına kaçışına kadar pek çok olayda baş rolü üstlenmiş.
Anılarını kaleme aldığı Devrim Çiçeği kitabı onun hayat hikâyesi kadar yakın tarihin kültür ortamına dair ilginç tanıklıklarından oluşuyor.
Canan Gerede, babası diplomat Cemil Vafi’nin görevi nedeniyle 1943 yılında New York’ta dünyaya geldi. Annesi piyes çevirmeni Reşiha Akman Vafi.
Hayatı gibi eğitimi de çok kültürlü, çok dilli olmuş. İsviçre ve Venezuela Caracas’ta devam eden eğitimini New York’taki Amerikan Sahne Sanatları Akademisi’nde tamamlamış. Elia Kazan ile Actor Studio’da çalışmış. Adı ülkelere ve insanlara göre bazen Jeannie, Chanan ya da Djanan olmuş. Gördüğü rüyaların gerçekleştiğine tanık olmuş ve sinemayla bağını o rüyalar daha da güçlendirmiş.
CHE GUEVARA İLE ÖLDÜRÜLEBİLİRDİM
Caracas’taki tiyatro okulunda ilk aşkını bulur Canan Gerede. Gecekondu semtlerinden gelen yetenekli sanatçı Rolando Peña’dır bu genç adam. Amerika’ya gidip kariyerine orada devam etmesi için ikna ettiği Rolando daha sonra Pop Art’ın kurucusu Andy Warhol’un ekibine dahil olup ‘Siyah Prens’ lakabını alan dünyaca ünlü bir sanatçı olur. Uzun yıllara dayanan, sağlam bir dostluğa dönüşen, New York ve Paris’te her fırsatta devam eden bir ilişkileri olur.
Hatta yıllar sonra New York’ta buluştukları bir gün şöyle der
Hatta Melih Cevdet Anday bu kareyi “Dört kişi parkta çektirmişiz, Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi” diye başlayan ‘Fotoğraf’ şiiriyle de ölümsüzleştirmişti:
“Dört kişi parkta çektirmişiz, / Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi... / Anlaşılan sonbahar / Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli / Yapraksız arkamızdaki ağaçlar... / Babası daha ölmemiş Oktay’ın, / Ben bıyıksızım, / Orhan, Süleyman efendiyi tanımamış. / Ama ben hiç böyle mahzun olmadım; / Ölümü hatırlatan ne var bu resimde? / Oysa hayattayız hepimiz.”
Türk şiirinde en köklü devrimi gerçekleştiren ‘Garip’ hareketinin üç şairinin bir arada görüldüğü bu tek fotoğraf geçen hafta Phebus Müzayede tarafından satışa çıkartıldı.
Fotoğrafın edebiyat severleri, efemera meraklılarını, imza koleksiyonerlerini heyecanlandırmasının bir diğer nedeni de Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat ve sınıf arkadaşları Şinasi tarafından, edebiyat öğretmenleri şair Yahya Saim´e (Ozanoğlu) “Çok sevgili hocamız Şair Yahya Saim Bey´e” ithafıyla, imzalanmış olmasıydı.
100 dolar başlangıç fiyatıyla müzayedeye çıkan ikonik fotoğraf masraflar ve vergiler hariç 11 bin dolara (yaklaşık 428 bin TL) satıldı.
GİLGAMEŞ’İN GÖRKEMLİ YOLCULUĞU
Pek çok antik kentte bir yandan bilimsel kazılar yürütülürken diğer yandan ortaya çıkan yapılar hızlı bir şekilde ayağa kaldırılıyor. Bakanlığın verdiği bu desteğe özel kurumların katkısı da eklenince arkeoloji dünyasında neredeyse bir altın çağın yaşandığını söylemek mümkün.
Laodikeia antik kenti Septimius Severus Anıtsal Çeşmesi
Türkiye İş Bankası geçen hafta Denizli’deki UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan Laodikeia ile önemli ticari yolların geçiş güzergâhındaki stratejik konumuyla tarihte önemli bir yerleşim yeri olan Tripolis antik kentlerindeki bilimsel kazı ve araştırma çalışmalarına destek vermeye başlaması nedeniyle bölgeye bir basın gezisi düzenledi. Banka, Laodikeia antik kentinde Pamukkale Üniversitesi tarafından Prof. Dr. Celal Şimşek başkanlığında, Tripolis antik kentinde ise Prof. Dr. Bahadır Duman başkanlığında yürütülen bilimsel kazı ve araştırmalara 5 yıl boyunca destek sağlayacak.
Prof. Dr. Celal Şimşek
İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Suat Sözen, şu ana kadar Gaziantep’te Zeugma, Antalya’da Patara, İzmir’de Teos, Aydın’da Nysa, Muğla’da Stratonikeia antik kentlerine ve Kırşehir-Kaman’daki kazı çalışmalarına katkıda bulunduklarını söyledi. Sözen, “Köklü bir geçmişin sessiz tanıkları olan tiyatrolardan agoralara, sütunlu caddelere birçok anıtsal yapıya ev sahipliği yapan bu antik kentlerde önümüzdeki dönemde de arkeolojik mirasımıza dair pek çok yeni bilgi ortaya çıkacaktır” dedi.
Prof. Dr. Bahadır Duman
EN ÇOK ZİYARETÇİ GÜNEY KORE’DEN GELİYOR
İlk önce Anadolu’nun en önemli arkeolojik kazı alanları arasında yer alan, antik dönemlerde ticaret, kültür ve inanç açısından önemli bir merkez olan Laodikeia’yı ziyaret ediyoruz.
Heykeli o zamanki adıyla Halk Sigorta’nın (daha sonra Yapı Kredi Sigorta) siparişi üzerine üretiyor ve 1980 yılında teslim ediyor.
Şirketin Büyükdere Caddesi’ndeki genel müdürlük binasının önüne yerleştirilen heykeli hakkındaki düşüncelerini “İnsanın kucaklaşması, sevgisi anlatılırken Akdeniz aklıma geldi. Akdeniz büyüktü, bizden bir denizdi. Kucak açmayı bu adla anlatmak istedim. Sevgiyi ve kucaklaşmayı anlatırken bir kadının bütünlüğünden yararlanmak istedim” diyerek aktarmıştı daha sonra.
Yıllar içinde gökdelenlerin arasında kalan, tahrip edilen bu anıtsal heykel şu anda Yapı Kredi Kültür Sanat binasının üçüncü katından Galatasaray Meydanı’ndan geçenlere kucak açıyor.
Koman’ın bir konuşmasında dostu, fotoğraf sanatçısı Güneş Karabuda’ya “Şöyle güneyde bir Akdeniz kentinin liman girişine konsa, gelen geçen gemiler ona düdük çalsa, selam etse güzel olurdu” demesi üzerine zaman zaman bu yönde kampanyalar yapılsa da arzusu şimdiye kadar yerine getirilememişti.
Bir vasiyet niteliğindeki bu dilek İlhan Koman’ın ölümünden 39 yıl sonra nihayet gerçekleştiriliyor.
Antalya Kültür Sanat, İlhan Koman Vakfı işbirliğiyle sanatçının muhtelif dönemlerinden retrospektif bir seçkiyi ve en önemlisi ünlü eseri ‘Akdeniz’i Antalya’yla, Akdeniz’le buluşturuyor. Koman’ın 50 kadar eserinden oluşan ‘Akdeniz’e Doğru’ adlı sergi 16 Mayıs Cuma günü açılacak ve 10 Ağustos’a kadar ziyaretçilerini ağırlayacak.
DENİZ KOKULU BİR İLAHE
Ağırlıklı olarak sanat, kültür ve eğitim konularında faaliyet gösteren Mehmet Nuri Göçen Vakfı tarafından düzenlenen çalıştaya Türkiye’nin yanı sıra 9 farklı ülkeden 38 resim sanatçısı katıldı.
Sanatçılar 10 gün boyunca Göçtur Turizm bünyesinde restore edilen Eski Tabakhaneler bölgesindeki (Old Town Tanneries) sanatsal etkinliklere ayrılan binada çalıştıkları yerde sergilerini açtılar. Ustaların eserlerine lise ve üniversiteler arasında yapılan yarışmada ödül alan öğrencilerin resimleri de yerleştirilmişti.
Vakfın davetlisi olarak katıldığım açılışta küratörler Emel Atalay, Elçin Ünal ve Umur Türker çalıştay hakkında bilgi verdiler. Davet usulü yapılan çağrıya Türkiye’den ve yurt dışından cevap veren sanatçılar burada hem eser üretip hem sanatsal pratiklerini birbirileriyle paylaşıyorlar. Bu yıl çalıştaya Türkiye’nin yanı sıra Arnavutluk, Fildişi Sahili, Fransa, Hindistan, Polonya, Sırbistan, Singapur ve Suriye’den sanatçılar katıldı. Burada üretilip sergilenen eserler daha sonra Göçtur Turizm’in Çam Limanı’nda bulunan Pine Bay Hotels & Resorts’un koridorlarında, sosyal alanlarındaki duvarlarında yerini alıyor.
Otel duvarlarında ve ortak alanlarında yalnızca resim çalıştayında üretilen tablolara değil pek çok seramik esere de rastlıyorsunuz. Hatta seramiklerin ağırlığı resimlere göre daha fazla. Nedeni ise vakfın resim çalıştayından önce yine uluslararası bir seramik çalıştayı düzenlemesi. Geçen yıl sonbaharda yapılan 11. Uluslararası Seramik Çalıştayı’na da Türkiye’den ve dünyanın çeşitli ülkelerinden 31 seramik sanatçısı katılmış.
RESTORASYON PROJESİNİ