Paylaş
GEÇEN hafta Antalya Akra Caz Festivali’nin kapanışını iki özel konserle yaptı Fazıl Say. Dünyaca ünlü piyanist ve bestecinin caz aranjmanlarından oluşan konserlerde kendisine usta davulcu Ferit Odman eşlik etti. Bu konserleri özel kılan Fazıl Say’ın sanat hayatının 50’inci yılını kutladığı özel bir program olmasıydı.
Bugün onu klasik müzik alanında dünya çapında bir piyanist ve besteci yapacak yolun ilk adımını 5 Ocak 1975’te, üstün yetenekli çocukların keşfedilmesi yolunda öncülük etmiş besteci ve eğitmen Mithat Fenmen’den ders almaya başlayarak attı. Henüz 5 yaşındaydı. Bu tarihi kariyerinin başlangıcı olarak kabul eden Fazıl Say, ‘Piyano Başında 50 Yıl’ adını verdiği ve kendi bestelerini Anadolu’nun dört bir yanında seslendirdiği büyük bir turneye başladı. Turnenin ilk konserini de 5 Ocak’ta İzmir’de verdi. Ardından İzmir, Uşak ve Eskişehir’de müzikseverlerle buluştu. Yarım asırdır piyano ile adeta bütünleşmiş, hayatını müziğe adamakla kalmamış bunu bir görev olarak kabul ederek Türkiye ile dünya arasında kültür köprüsü olmuş bir misyoner o. 2002 yılında Sivas’ta Aşık Veysel’in mezarı başında verdiği mini anma konserinde bizzat tanıdığım ve sonrasında yurtiçinde ve dışında pek çok konserinde bulunduğum Fazıl Say’la çeyrek asra dayanan dostluğumuza dayanan samimi bir konuşma yaptık. İşte ‘piyano başında geçen 50 yılın’ hikâyesi:
* İlklerden başlayalım, ders almaya başladıktan sonra ilk hangi besteyi yaptın?
- Sekiz yaşında TRT’de çaldığım, kendi çapımda yaptığım bestelerim var. ‘Piyano Bana Ne Dedi’, ‘Kemençe’ gibi çocukluk besteleri. Benim ilk ciddi eserim ‘Nasrettin Hoca’nın Dansları’ydı. 20 yaşında yaptım o besteyi ve ona ‘Opus 1’ dedim, çünkü o beni ve müziğimi temsil eder diye düşünüyordum, ki öyle oldu.
* Konser verecek düzeyde çalmaya başladığın besteciler kimlerdi?
- Yedi-sekiz yaşında Mozart, Bach çalıyordum. Özellikle ikisini de konserlerimde çalmaya halen devam ediyorum.
* Müzisyen olmak kader çizgin gibi ama sonrasında bir kariyer planına dönüştü mü?
- İlk okuduğum kitaplar hep büyük bestecilerin, Mozart’ın, Beethoven’ın hayatlarını anlatan kitaplardı açıkçası. Müzisyen olacağım çok belliydi ve hiç bir tereddüt de yoktu bu konuda ama çok da planlanmış diyemeyiz. 15 yaşındayken bugün olduğum noktayı kestirebilir miydim? Hayır kestiremezdim. İnsan hep önündeki merdiveni görüyor. Onu aştıktan sonra bir sonrakini görmeye başlıyor. Hiçbirimiz en baştan on beşinci merdiveni göremeyiz. Dolayısıyla geleceği tahmin edemeyiz. Uzun bir yolculuk tabii ki.
BÜNYEM TURNE İNSANI OLMAYA ÇOK ALIŞKIN
* Çok yoğun bir turne programın var. Takip etmekte zorlanıyor insan. Nasıl kaldırabiliyorsun bu tempoyu?
- Son 35 yılımı düşünürsek yılda 100’ün üzerinde konser verdim. Bu da hayatım boyunca 4 bine yakın konser verdiğim anlamına geliyor. Farklı ülkeler, farklı kıtalar, Japonya, Kore Çin, Amerika, Avrupa.. Benim bünyem, fiziğim çok alışkın turne insanı olmaya. Bunun güzel tarafı sahnede kendimizi ifade ettiğimiz müziğimizle olmamız ve bunu özgürce yapmamız. Kötü tarafı, uçaklar, oteller, bunların yorgunluğu. Kahırlı yolculuklardır, bin bir türlü şey gelir insanın başına. Ama uğrunda yaşadığınız şey müzikse, sanatsa, 21. yüzyılın kültürel hayatını temsil etmek ve bir yandan da var etmek ise bunları düşünmüyorsunuz. Türkiye’den dünyaya, dünyadan Türkiye’ye bir köprü kurma işlevim var benim. Felsefi ve teknik olarak bunu yapabilmek için yorulmamaya, maksimum tempoda ilerlemeye çalışıyorum.
Fazıl Say piyano hocası Mithat Fenmen ile.
* Ne kadar devam edecek bu yoğunluk?
- Benim bünyem alışmış bu tempoya. Tamamen yok etmek diye bir şey olamaz ancak biraz azaltmak olabilir. Seneye de ona başlıyorum.
Bu yıl 120 -130 konser var programımda. Gelecek yıldan itibaren bunu yarıya, hem Türkiye hem dünya toplamında 70 konsere indirmek istiyorum. Biraz daha evde ya da başka bir yerde daha uzun kalıp daha fazla beste yapmaya ihtiyaç duyuyorum. 35 yıllık bu koşuşturmacanın içinde pek çok beste yaptım ama daha rahat edeceğim bir tempo bulmak ve bundan sonraki 15-20 yılı böyle geçirmek istiyorum.
RÜYANDA BİLE MELODİ DUYARSIN
* Yeni eser bestelemeye nasıl zaman bulabiliyorsun?
- Zaman yaratıyorsunuz beste yapmak için. Mesleğimiz bu. Sadece evde piyano başında çalışıyoruz diye bir şey yok. Piyanosuz da beste yapıyorum. Notayı kafamda canlandırarak renkli kalemlerle not almak gibi bin tane yöntemim var. Bazen uçakta çalışmak zorundayım, hava alanında, otelde, beste yapmak zorundayız. Her yerde her an çalışabilirim. Hatta benim nota defterim aklıma iyi beste gelirse diye hep cebimdedir. Uyurken bile yakınımda olması lazım. Rüyanda melodi duyarsın.
İLHAM KAYNAĞIM TÜRK KÜLTÜRÜ
* Edebiyattan çok besleniyorsun. Beste yaparken, diğer ilham kaynakların neler?
Edebiyat müzik ilişkisine çok önem eriyorum. Olaylar ve mekânlar da etkilemiş olabiliyor. Mesela ‘İstanbul Senfonisi’, ‘Cumhuriyet’in 100. Yıl Senfonisi’ var. Bir antik kent ‘Kehanetler Tapınağı Klaros’ bestesi olabiliyor. Aşık Veysel, Nâzım Hikmet, Atatürk ilham veriyor. Bu anlamda Türk kültürü benim beslendiğim en önemli kaynaklardan biri. Ve onu dünyaya taşımaktaki köprü görevimi iyi başardığımı düşünüyorum. ‘Mozart ve Mevlana Oratoryosu‘ geçen yıl prömiyer yaptı. Son çalınan yeni bestelerimden ‘Dünya Anne’ Piyano Konçartosu geçen haftalarda Osaka’da ilk kez seslendirildi. Onu şimdi bütün dünyada çalmaya devam ediyorum. Konusu da dünyanın ekolojik tehlike altında olması...
PANDEMİDE 25 BÜYÜK BESTE VE 10 YILLIK BİR REPERTUAR HAZIRLADIM
* Pandemi bir fırsat oldu o zaman senin için, üretimini nasıl etkiledi?
- Ne yapayım, evde oturup dizi mi seyredeyim? Pandemide sabahın ilk ışıklarından akşamın körüne kadar çalışmakla geçti zamanım. Türkiye’de henüz çalınmamış 30 - 40 eserim oluştu benim son yıllarda. Özellikle pandemiden yani 2020’den beri. O iki yıllık boş zamanda çok fazla yeni repertuar öğrendim, çok fazla yeni beste yaptım. Büyük kapsamlı 25 eser besteledim. Onlar şimdi dünyanın her tarafında çalınmaya başlandı. O dönemde öğrendiğim Bach, Schubert, Ravel’i şu anda konserlerimde çalıyorum. On saatlik yepyeni bir repertuar yarattım. Pandemide önümüzdeki on yılın çalışmasının tüm hazırlığını yapmıştım ben. Açık söyleyeyim bu da çok işime yaradı. On tane bir saatlik konser repertuarının olması demek, bir şehre on kere daha gidebilirsin demek. Elbette zaman kısıtlaması ve yetiştirme kaygısı olmadığı için iyi geldi bana.
DİNLEYİCİ ARASINDA ASLA AYIRT ETMEM
* Dinleyicinin kim olduğu etkiler mi seni? Tunceli’deki dinleyici ile Fransa’daki dinleyicinin karşısına aynı duygularla mı çıkarsın?
- Hayır asla öyle bir ayrımım olmaz. En önemli olay benim kendime verdiğim konser. Kendimi ifade edişim önemli, eseri kendimden çıkarışım. Bu en önemli faktördür. New York Carnegie Hall’de, Tokyo’da, Berlin’de, Paris’te de olabilir. Anadolu’nun bir ücra köşesinde, Tunceli’de, Kaz Dağları’nda, filanca Japonya köyünde de olabir. Mekân bizi etkilememeli. Salondaki insanların enerjisi her zaman çok önemlidir. Her enerji farklıdır, çünkü her insan topluluğu farklıdır. Anadolu’daki bir köydeki seyirciden de çok iyi bir enerji alabilirsiniz, Paris’teki yüksek entelektüel sevideki seyirciden de. Farklı farklıdır ama bu farktır zaten güzel olan.
Paylaş