Örneğin ben son aşamada, B1’de, 40-49 yaş arası bireylerde bulunuyorum. Kısacası bekleyeceğim. İkinci ve üçüncü aşamalarda son gruplarda yer alanlar ne kadar bekleyecek? Kısacası sipariş edilen diğer aşılar ne zaman gelecek? Türkiye’de yapılan CoronaVac aşısının Brezilya’daki testlere göre etkinlik oranı yüzde 50,4 çıktı. Bu rakam doğru mu? Doğru ise ne anlama geliyor? Aşılanmak rahata ermek anlamına gelmiyor mu? İddialar doğru mu; Avrupa Birliği, Çin aşısı olanları almayacak mı? Soruları aşı olanlardan Bilim Kurulu üyesi Doç. Dr. Afşin Emre Kayıpmaz’a sordum... Kayıpmaz, önce aşılama anını ve sonrasını anlattı: “Pandemiden kurtuluşumuzda aşının en önemli araç olduğunu düşünüyorum. Çünkü aşı olan insanların bu hastalığı daha hafif atlatacağına inanıyorum. Tıpkı şu anda görmediğimiz çiçek hastalığında olduğu gibi. Aşının uygulandığı sol kolumda kısa süreli bir ağrı dışında çok şükür bir yan etkiyle de karşılaşmadım” dedi. Bu arada hemen ekleyeyim, kime sorsam aldığım yanıt bu. Yani aşının olduğu kolda kısa süreli ağrı. Bunun dışında bir yan etki duymadım.
14 TEMEL KURALA UYMAYA DEVAM
“Aşı oldum, artık rahatım, maskeyi bir kenara atabilir miyim” diyecek miyiz? Hemen yanıt vereyim: “Hayır!”. Bunun Brezilya tarafından açıklanan yüzde 50.4’lük koruma oranı ile ilgisi var mı? Bakın bu konuda Afşin Hoca neler söyledi:
“Aşıyı olanlar sanırım rahat rahat davranamayacaklar. Brezilya’daki çalışma, COVID-19 açısından en yüksek riskli grupta yer alan sağlık çalışanları üzerinde yürütülmüştü. Ayrıca hasta olan kişilerin PCR ile doğrulaması yapılmamış, yalnızca klinik bulgular üzerinden hareket edilmişti. Ülkemizde ise sağlık çalışanları katılımcıların küçük bir kısmını oluşturmaktaydı. Gönüllülerin büyük bölümü sağlık çalışanı olmayan sağlıklı kişilerden oluşmaktaydı. Elbette üç ülkede yapılan çalışmaların en detaylı sonuçlarını, bu çalışmalar makale haline geldikten sonra göreceğiz. Ancak aşı olanlar yalancı bir güven hissine kapılmamalı. Bu oranlardan daha önemlisi, hâlâ elimizdeki tedbirlerdir. Aşı olsak da temel 14 kurala uymaya devam etmek durumundayız.”
Kısacası, aşı da olsanız maske, mesafe ve hijyen başta olmak üzere kurallara uymaya devam etmeniz gerekiyor. Çünkü aşı olan da taşıyıcı olabilir.
İLK DOZU ALANIN İKİNCİ DOZU GARANTİ ALTINDA
Şu an sadece 3 milyon aşı var. İlk aşamada yer alanlar ikinci dozu alacaklar. Peki diğer gruplar, özellikle de benim gibi sonda yer alanlar ne zaman aşılanacak? Afşin Hoca’nın yanıtı şöyle oldu:
“Acil kullanım onaylarının ülkemizde ve Endonezya’da verilmesiyle birlikte önümüzdeki haftalarda aşıların ikinci partisinin de ülkemize geleceğini umuyorum. Zaten planlamalar da gelen dozlara göre yapılıyor. İlk doz aşıyı olan kişilerin ikinci doz aşılaması garanti altına alınmadan herhangi bir adım atılmıyor. Endişeye gerek olmadığını düşünüyorum.”
İTTİFAKLARI GENİŞLETMEK YA DA İTTİFAK DEĞİŞTİRMEK KOLAY MI?
Sonda söyleneceği başta söyleyelim, ilerleyen satırları okurken unutmayalım: “Siyasette 24 saat bile uzun bir zaman.” Yeni sistem getirilirken her ne kadar yola “Koalisyonlar devri kapanıyor” diye çıkılmış olsa da, yeni sistem “ittifak” adı altında bir anlamda koalisyonu dayattı. Üstelik koalisyonlarda, koalisyonlara katılan siyasi partiler hükümete ortak olarak, tüm sorumluluğu birlikte üstleniyorlardı. Bu sistemde ise sorumluluk ağırlıklı olarak hükümette olanın üzerinde. İttifaka katılan ama hükümet olmayan diğer parti ya da partilerin üzerinde hukuki bir sorumluluk bulunmuyor. Ancak taleplerini dile getirip, o taleplerin uygulanmasını isteyebiliyorlar. Bazen görüşmelerde, bazense kamuoyuna yapılan açıklamalarla beklentiler, politikalar ortaya konuluyor ve bir anlamda gereğinin yapılması isteniyor.
Konunun diğer boyutu: Siyasi partilerin iktidarda yıpranmaları normal bir süreçtir. Buna oy kaybı, hedeflenen oy oranından uzaklaşma, atılması gereken güçlü adımlar için daha fazla destek bulma arayışı ya da karşı cephe ya da cepheleri zayıflatma arayış ve ihtiyacı eklendiğinde, ister istemez ittifakların başka partilerle güçlendirilmesi ve genişletilmesi arayışına giriliyor. Yaşamakta olduğumuz süreçte izlediğimiz gibi.
Siyasi partiler, iktidarların ittifakında, politikalarını uygulatmak, güçlenmek, isteklerini yerine getirtmek başta olmak üzere birçok sebeple yer almak isteyebilirler. Ya da iktidarın başını çektiği ittifakta yer alan partiler politikalardan memnuniyetsizliği dile getirip, karşı tarafa geçebilirler. Seçimin yapılacağı tarihi 2023 olarak görürsek, henüz önümüzde kesin bir yargıya varabilmek için uzun bir süre var. Bu süreçte birçok denge, ittifaklar açısından değişebilir. Burada unutulmaması gereken siyasi partilerin yönetimsel olarak alacakları bu kararlara, o partilerin seçmenlerinin, tabanlarının ne tepki vereceği... Kutuplaşmanın bu kadar arttığı ülkemizde, üstelik bu kutuplaşma tüm siyasi partilerin kullandıkları dil ve yürüttükleri politikayla körüklenirken, buna alışmış seçmen, bir ittifaktan diğerine geçen siyasi partisine uyum sağlayacak mı? Ya da siyasi partiler, olası bir ittifak değişikliğinde, kendisine destek verenlerin ne kadarını kaybedecek? Siyasi partiler kendi seçmenini kaybetmemeyi mi, yoksa ittifak değiştirerek güçlenmeyi mi tercih edecekler? Tüm bu soruların yanıtlarını zamanla hep birlikte göreceğiz. Unutmayalım, yeni sistemin siyasette yol açabileceği değişikliklere hepimiz ilk kez tanıklık ediyoruz.
EN KRİTİK GRUP Z KUŞAĞI
Siyasetin, siyasetçinin iyi tanıdığı seçmeni ve tabanın yanı sıra, soru işaretleri ile dolu ve oy kullanmaya hazırlanan “Z kuşağı” var. Bu yüzden siyasi partiler harıl harıl Z kuşağını anlamaya çalışıyor. Allah kolaylık versin, işleri zor. Hele de arada bu kadar yaş ve bakış farkı varken. Edindiğim bilgiye göre bu konuda Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politika Kurulu da bir araştırmayı görüşmüş. Kamuoyuna henüz açıklanmayan bu araştırmada, “Z kuşağı apolitik” tanımlaması yapılmış. İşin uzmanı değilim ancak etrafımdaki Z kuşağına mensup gençlerden yola çıkarak, bu tespite katılmam mümkün değil. Diğer yandan bu kuşağın üzerinde çevre politikalarının ve hayvan haklarının etkili olduğu belirtilmiş. Z kuşağına ilişkin beş ayrı rapor hazırlanmasına karar verilmiş. Yine etrafımdaki Z kuşağına mensup gençlerden yola çıkarak şunu söyleyebilirim: Dünyayı umursamaz, sadece bilgisayar karşısında yaşayan, TikTok çeken, sosyal medyada boş boş vakit geçiren gençler olarak tanımlamak hem onlara büyük haksızlık hem de büyük yanılgı olur. Zekâları, mizah anlayışları çoğu zaman dudak uçuklatıyor. Hayvan haklarına, çevreye çok duyarlılar. Aynı zamanda teknolojiye çoğumuzdan daha hâkimler. Bilgiye çok rahat ulaşıyorlar. Başka ülkelerdeki örnekleri inceliyorlar. O yüzden kendileri, ülkeleri, özgürlükleri için daha iyisini istiyorlar. Hiç beklemediğiniz bir anda, hatta “Bu konuyu bilmez” dediğiniz bir anda, öyle bir yorum yapıyorlar ki, ister istemez bir an siyaha düşüyorsunuz. Siyaset onları anlamak istiyorsa mutlaka onları dinlemeli.
İki yüzyıllık süreçte değişen sahnelerde rol alan Kızılderililer, zenciler, köleler, işçiler, dünyanın dört bir yanından gelen göçmenler; bu çeşitliliğin birbiriyle savaşarak oluşturduğu ya da oluşturmaya çalıştığı devlet, toplum, demokrasi, liberal değerlerin ve demokrasinin yükselişi, vahşi kapitalizmin hikâyesi... Tüm bunlarla birlikte süreçte yaşanan sorunlar, halının altına süpürülmüş nefretin gün yüzüne çıkışı, ırkçılık, aşırıcılık, aşırıcılığı körükleyen siyaset dili, kutuplaştırma, kutuplaşma, hukuk tanımazlık, şiddet, pervasızlık, “Her yol mubahtır” anlayışı, son olarak kongre binasının basılmasına neden oldu. Sürecin neye ya da nereye evrileceğini hep beraber izleyeceğiz. Bunu Trump’ın normalleşme mesajlarına rağmen söylüyorum. Çünkü yanıt aranacak ve tartışılacak sorular var.
Geçmişteki yaralar kaşınır, üstüne aşırılık, radikallik körüklenirse, yeniden normale dönülmesi için bir zamana ve söyleme ihtiyaç olur. Bu normalleşme sağlanabilecek mi?
Tüm dünyada yıllardır demokrasi ve özgürlüklerin simgesi haline gelmiş ABD, gerçekte de tüm Amerikalılar için demokrasi ve özgürlüklerin simgesi miydi?
ABD normlar ve kurumlar açısından gerçekten tüm dünya için bir model miydi?
Aslında bir modeldi de ABD kötü yönetildiği için mi bu noktaya geldi? Kutuplaşmada ve toplumlardaki gerilimlerde yöneticilerin, siyasetin dili ne kadar suçlu?
ABD temelinde bu sorular tüm dünyada tartışılacaktır. Yanıtlar aranırken ABD Başkanlığı’na seçilen Joe Biden’ın kongrenin basıldığı gün yaptığı konuşmadaki bir cümleyi göz önünde bulundurmanızı isterim. Ben not ettim. Biden, “Demokrasi kırılgandır. Onu korumak için iyi niyetli insanlar, ayağa kalkmaktan korkmayan, güç peşinde olmayan liderler gerektirir” dedi. Amerika Trump ile demokrasinin kırılgan olabileceğini öğrendi. Bakalım sezon finali böyle mi bitecek...
Virüs hayatlarımızı, ekonomimizi, psikolojimizi bozdu.
Ortaya çıkan mutasyonun doğurabileceği olası sonuçlar konusunda farklı yorumlar var.
Aşıların koruma oranları, koruma süreleri birbirinden farklılık gösteriyor.
Grip aşısı gibi her yıl aşı yaptırmak zorunda kalabileceğimiz söyleniyor.
Toplumsal bağışıklığın kazanılması için nüfusun en az yüzde 60’ının aşılanması gerektiği söyleniyor.
Kısacası aşı tüm dünyaya gerekli. Parası olana da olmayana da... Haberlerde görmüşsünüzdür bazı ülkeler ihtiyaçlarından fazla aşı alırken, bazı ülkeler aşı alamıyor. Bazı ülkeler aşılamaya başlamışken, bazı ülkeler sadece hayal ediyor, kimi ise bir yol arıyor. “Gücü olan, parası olan alır aşıyı. Hızla da vatandaşlarını aşılar” diyenleriniz olacaktır. Ancak dünyadaki adaletsizlikler sadece o ülkelerin insanlarından, iyi yönetilip yönetilmediğinden, tercihlerden kaynaklanmaz. Bu adaletsizliklere bazen başka ülkeler sebep olabilir, bazen ise tek başına belli bir coğrafya bile en ağır adaletsizliği yaşamanın nedenidir. İşte bu yüzden aşı adaletsizliğine isyan ediyorum. Keşke diyorum:
Keşke bunun küresel bir salgın olduğu unutulmasa...
Keşke ihtiyaç fazlası aşı alınmasına müsaade edilmese...
2020’nin son gününde Cumhurbaşkanı Erdoğan yayımladığı yeni yıl mesajında bir kere daha reformların altını çizdi. Erdoğan, “Reformları milletimizin takdirine sunacağız. 2021’de de koşuşturmaya devam edeceğiz. Özgürlükler çıtasını yükselteceğiz” dedi. Bu çok önemli mesajın takibi ve talebi de bizlere düşüyor. Bir önceki yazımda altını çizdiğim gibi ‘ama’sız, ‘fakat’sız, istisnasız herkes için daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, talep etmeliyiz. Batı ya da bir ülke istiyor diye değil; çağın gereğine uygun olarak, kendimiz, çocuklarımız, ülkemiz, geleceğimiz için istemeli ve takipçisi olmalıyız. Özgürlüklerimizi birbirimizin alanlarına saldırmadan, saygı göstererek kullanmalıyız. Hepimizin aynı gemide olduğunu unutmadan, nefret dilini, hakaretleri, kutuplaşmayı artık arkada bırakmalıyız.
LİYAKAT VE BAŞARI
Bu güzel ülkemiz ve insanlarımız başarıyı, demokrasiyi, güçlü ekonomiyi, milli çıkarlarını sonuna kadar korumayı hak ediyor. Haksızlıkları, torpili, akraba ilişkilerini tarihe gömmeliyiz. Liyakati devlette hem ülkemizin başarısı, hem insanlarımızın geleceği ve bu ülkeye yönetimlerine şevk ile bağlanmaları için ana kural haline getirmeliyiz.
EĞİTİM ŞART
Sorun sadece bizde değil. Sorun aynı zamanda tüm dünyada. En önemli sebep ise salgın. Ancak bu salgın da son bulacak ya da biz bu virüsle, virüs de bizimle yaşamaya alışacak. Tüm bunları göz önünde bulundurarak “kayıp nesil” oluşması önlenmeli. Müfredatlar yenilenerek, eksiklikler tespit edilerek, önümüzdeki süreçte çocuklarımızın kaybettikleri, yeteri kadar öğrenmedikleri ne var ise kapsamlı bir çalışma ile telafi edilmesi için yol haritası hazırlanmalı. Gerekirse yaz tatili süresi azaltılmalı.
EKONOMİDE YOĞUN MESAİ
Pandeminin iyice derinleştirdiği ekonomik sorunlar hepimizi vurdu. Yönetim gerekli tedbirleri alarak, demokrasi ve hukuku güvenilir hale getirerek, Türkiye’nin dış dünya ile ilişkilerini daha da iyileştirerek sorunları çözmeli.
EYYY ERKEKLER! YETER ARTIK!
Yalnızlığı öğrendik. Hastalanınca ya da ölüm döşeğinde tek başına kalmanın zorluğunu gördük. Sevdiklerimize dokunamamanın, büyüklerimizi görememenin, onlara sarılamamanın ne büyük eksiklik olduğunu anladık. İnsan çok hızlı unutur. Umarım bu eksikliklerin içimizde yarattığı boşluğu tamamen unutmaz ve bundan sonrasında birbirimize daha çok önem ve değer veririz.
Teknolojinin sayısız faydasını yaşadık. İşlerimizi bir cep telefonundan idare ettik, toplantılarımızı bilgisayarlardan yaptık. Çocuklar uzaktan eğitime geçtiler. Salgın bizi teknolojiye mecbur etti. Ama herkes aynı imkâna sahip olamadı. Bundan sonra her olasılığa karşı hazırlıklı olmanın önemini anladık. Devletlerin teknoloji, teknolojiye erişim, her çocuğa bilgisayar sağlayabilme konularında hazırlık yapması gerekiyor. En kısa sürede normal hayatlarımıza dönmek istiyoruz. Normal hayatlarımıza döndüğümüzde de bir gün yeniden yaşanabilecek bir salgına karşı tüm altyapımızın hazırlıklı hale gelmesi gerektiğine şüphe yok.
Devletlerin süreçten dersler çıkararak, olası bir salgın ya da felakete karşı her an uygulamaya sokulabilecek bir eylem planı hazırlamaları gerekiyor. Alanında uzman isimlerle, kapsamlı, adım adım ne yapılacağının yer aldığı ve gerektiğinde güncellenebilecek bir yol haritası olmalı.
Dünyanın bundan sonraki yıllarda biz insanlar nedeniyle daha çok felaketlerle karşılaşacağını ve bunun mutlaka önlenmesi gerektiğini anlamalıyız. Bir başka salgın ya da en az salgın kadar yıkıcı etkisi olan küresel ısınma... Devletler istemese de vatandaşları baskı yapmalı. Küresel ısınmayla mücadele ve dünyayı korumak için gereken adımlar mutlaka atılmalı. Küresel ısınmanın kuraklık, açlık felaketlerini getireceği ve önlem alınmazsa da bunların kaçınılmaz olacağı unutulmamalı.
Tüm dünya, sağlık sektörüne yatırımın önemini gördü. Hastane kapasitesi, altyapı kadar aşı ve ilaç çalışmalarında da öncü olabilmenin ne kadar hayati olduğu anlaşıldı.
Salgının ekonomi üzerinde yarattığı tahribat ağır. Faturası kimi ülkeler için yıllarca ödenecek. Daha güçlü devletler daha hızlı atlatacak. Bir kere daha güçlü ekonominin önemi anlaşıldı.
Umarım 2021’in ilk aylarında aşıların da etkili olmasıyla salgının yarattığı karanlık dağılmaya başlar. Yarattığı her tahribatın düzelmesi zaman alacaktır. Önemli olan yola dersler çıkararak ve hataları tekrar etmeden devam edebilmektir.
2021 REFORM YILI OLACAK MI?
POLEMİKLER SÜRER
Belli ki iç siyasette kutuplaşma, liderler arası polemik son sürat 2021’de de devam edecek. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2020’nin son çeyreğinde söylem değiştirerek “erken seçimi” gündeme taşımasının ardından, muhalefetin önümüzdeki yıl da erken seçim ve sistem tartışmasına ağırlık vereceği öngörüsünde bulunmak yanlış olmaz. Erken seçim söyleminin kendilerine yakın TV ya da internet medyasında, sokak röportajlarıyla gündemde tutulması talebi de bunun önemli göstergelerinden. Diğer yandan İYİ Parti’nin yeni yılın ilk ayında açıklaması beklenen “sistem değişikliği” önerisi de bu tartışmaya yeni bir boyut getirecektir. İYİ Parti bir Anayasa değişikliği üzerinde çalışmıyor. Sistemin A’dan Z’ye nasıl olması gerektiği konusunda bir yol haritası hazırlıyor.
AB İLE İLİŞKİLER
2021 yılının zorlu başlıklarından biri de Avrupa Birliği ile ilişkiler. Kriz ve sorun mart ayına ertelendi. Bu süreçte tarafların atacağı adımlar önemli olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Yeni yılda Amerika ve Avrupa ile olan münasebetlerimizde yeni bir sayfa açmayı arzu ediyoruz” açıklaması, reform çalışmaları ve söylemleri önemli. Diğer yandan Türkiye’nin milli çıkarlarını, haklı taleplerini de unutmamak lazım. Buna rağmen Avrupalı yetkililerin de Türkiye’den beklentileri var. Henüz Oruç Reis denize açılmadan konuştuğum Avrupalı yetkililer, “Mart ayı öncesinde Türkiye Doğu Akdeniz’de tansiyonu düşürmeli. Türkiye bunu yaparsa aramızdaki diğer meselelere de eğileceğiz” demişlerdi. Oruç Reis’in açılması ve Türkiye’nin bundan sonra atacağı olası adımlar, ‘ilişkileri nasıl etkileyecek’ göreceğiz. Türkiye ve Yunanistan arasında yapıcı diyalog isteyen Avrupalı yetkililer, “Türkiye’den partnerlerine yönelik olumlu adımlar gelmeli. Diğer yandan reform söylemleri olumlu karşılanmakla birlikte artık Avrupa bunların hayata geçirildiğini görmek istiyor” ifadesini de kullandılar. Tüm bu sohbetlerde Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş konularına da özel yer ayırdıklarının altını çizmek gerek.
ABD İLE İLİŞKİLER
Reform söyleminin hayata geçmesini bekleyen bir diğer ülke de ABD. 20 Ocak’ta göreve başlayacak olan Joe Biden ve hükümetiyle yapılacak ilk görüşmeler, yeni yılda önem taşıyacak. Ankara arka kapı diplomasisi ile yeni yönetimle temasta. Şu an ABD’ye göre en sorunlu konu S-400’ler. Ancak Ankara’ya göre ise terör örgütlerine verdikleri destekler. Türk yetkililer bunu kamuoyuna yaptıkları açıklamalar gibi Amerikalı muhataplarına da ilettiler. Görüşmelerde “Aramızdaki en büyük sorun S-400 değil, PKK... YPG ve PKK aynı. Aynı değil derseniz, aklımızla alay etmiş olursunuz. YPG, 24 saat Kandil’den talimat alıyor. Bu konuda Türkiye’nin hiçbir tavizi olamaz” dediler. Diğer taraftan CAATSA’nın devam edip etmeyeceği ya da daha da ağırlaşıp ağırlaşmayacağı da gündemde olacak. Bunu da başkanın kongreye vereceği raporlar belirleyecek. Kısacası iki taraf açısından baktığımızda S-400’ler ve PKK/YPG terör örgütleri iki ülke arasında yeni yılda en çok konuşulacak başlıklar. FETÖ, Halk Bankası gibi başlıklar da önemli sorunlar arasında.
F-35’LER NE OLUR?
Diğer dikkat çeken başlık da bu. Her ne kadar Türk firmalar üretime devam etseler de, Türkiye parasını ödediği halde uçaklarını alamıyor, ortaklığına da son verildi. Peki ne olacak? Türkiye uluslararası hukuk yoluyla hakkını arayacak mı? Cumhurbaşkanlığı’nda bu konuda bir çalışma yürütülüyor. Ancak şunu söyleyelim F-35’lerde 9 ortak için de geçerli olan özel bir mutabakat zaptı var. Ortaklar arası sorunun konuşularak çözüleceğini belirten mutabakat zaptına rağmen Türkiye’ye bir haksızlık yapıldığı açık. Bu nedenle uluslararası alanda neler yapılabileceği araştırılıyor. Diğer yandan Amerikalılardan alınan izlenim, Türkiye’nin zararının karşılanması için görüşmeler yapılabileceği yönünde.
YAPTIRIM SÜRECİ
Bu bölümde ilgili okurların yakından takip ettiği resmi açıklamalara, ABD’ye açık açık söylenenlere girmeyeceğim. Önce “Türkiye neden S-400 almaya karar verdi?” sorusuna yanıt vereceğiz. Türkiye’nin S-400 kararı öncesinde Çin ile görüştüğünü, anlaştığını ve bu durumdan ABD’nin yine rahatsızlık duyduğunu hatırlatmakta fayda var. Süreçte ABD ve Avrupalıların bulunduğu firmalara, Türkiye aynı talep listelerini gönderdi. Bir süre Ankara kendi içinde “savunmaya mı yoksa saldırı sistemine mi ihtiyaç olduğunu” da tartıştı. Çinlilerle anlaşmanın bozulmasının ardından, sistem tartışması sürerken Rus uçağı düştü. Askerlerin savunma sistemine ihtiyaç olduğunu ifade etmesinin ardından, firmalarla yeniden görüşmeler yapıldı. ABD’nin Patriot’lar konusundaki olumsuz tavrının ardından ise S-400’lere karar verildi. Kararda Ruslarla ilişkilerin düzeltilmesi amacının da bir parça etkili olduğu yorumunu yapabiliriz.
YAPTIRIMLARLA İLGİLİ NE MESAJ VERDİLER?
Yaptırımların uygulanacağının açıklanması öncesinde, Amerikalıların bürokrasi düzeyinde yaptıkları temaslarda “yaptırımların ağır olmadığı” mesajını verdikleri öğrendim. Diğer yandan Amerikalı yetkililerle görüşen işinsanlarına da benzer olumlu mesajlar verildi, “Yaptırımlar Türkiye’ye karşı hasımlık değil. Kanunlara uyma mecburiyeti” denildi. Gelinen noktada özel şirketler yaptırım kapsamında değil. ABD ancak ilişkileri daha da germek isterse ve böyle bir adım atarsa, iki ülke ilişkileri farklı bir boyuta taşınır. Ankara şu an böyle bir beklentide değil. Yaptırımların devam edip etmeyeceği ABD Başkanı’nın kongreye vereceği rapora bağlı olacak. Burada da Biden ve ekibi ile yapılacak görüşmeler etkili olacak.
BIDEN VE EKİBİ İLE TEMAS VAR MI?
ABD ile üç yıl önce başlayan, arka kapı diplomasisi olarak da tanımlayabileceğimiz resmi olmayan temaslar sürüyor. Bu kapsamda son dönemde de hem Demokratlarla, hem Cumhuriyetçilerle hem de kurumlarla yine görüşmeler yapıldı. Ankara’nın “ABD ile ilişkilerin iyileştirilmesi isteniyor” mesajı da iletildi, hassasiyetler de... Edindiğim bilgiye göre, Biden’ın seçim dönemi iktidarın değişmesine yönelik sözleri için de Ankara’ya “Seçim konuşmasıydı. İç siyasete yönelikti” mesajı iletildi. Tüm bunlara rağmen ABD ve AB’nin Türkiye’nin reform söylemini olumlu bulduğunu ancak bu sefer hayata geçirilmesi gerektiğini düşündüklerini de ekleyelim.
TİCARİ İLİŞKİLER İLK ADIM OLABİLİR Mİ?
Bu arada TAİK’in mektubuyla iki ülkenin ticaret hedefini 100 milyar dolara çıkarması gereği yeniden dillendirildi. İşinsanları ticarette adım atılırsa, diğer sorunlu alanların da önünün açılabileceğini düşünüyor. Amerika’dan aldıkları mesaj da