Hande Fırat

F-35’ler için üretime devam

21 Aralık 2020
Savunma Sanayii Başkanı (SSB) İsmail Demir gazetelerin Ankara temsilcileriyle buluşarak, ABD’nin CAATSA çerçevesinde Türkiye’ye uyguladığı yaptırımları değerlendirdi. S-400’lerin imzasının 2017 yılından önce atıldığını hatırlatan Demir, “Yaptırıma girmemesi gerekirdi” dedi. ABD yaptırımlarından büyük projelerin etkilenmeyeceğini söyleyen Demir’in açıklamaları özetle şöyle:

YAPTIRIMLAR SADECE SSB’Yİ KAPSIYOR

 Yaptırımlar SSB’nin tedariklerini nasıl etkileyecek? Acil durumda tedarikler TSK üzerinden yapılabilir mi?

SSB’nin doğrudan satın aldığı pek birşey yok. Biz SSB olarak güvenlik güçlerimizin ihtiyaç duyduğu bir projeyi tanımlıyoruz, olgunlaştırıyoruz, ihalesini yapıyoruz, ana yükleniciye veriyoruz ve sonrasında biz takip ediyoruz. Bu süreçte doğrudan alımları da ana yüklenicilerimiz yapıyor. Bu şirketler de yaptırım kapsamında değil. Bu karar Türkiye’ye yaptırım demek değil, bu karar SSB’yi, beni ve ekibimden 3 arkadaşımı kapsıyor. MSB ve savunma sanayii sektörümüz genelde bu kapsamda değil.

 Yaptırımların Türkiye’ye 1,5-2 milyar dolar zararı olur yorumlarına katılıyor musunuz?

Ben o yorumları gerçekçi bulmuyorum. Bu CAATSA yaptırımlarının şu an için açıklanan çerçevesinde olacak bir şey değil. Bunun ötesinde bir uygulama ve niyet varsa o başka bir şey. Uzunca bir süredir yavaşlatma ve engelleme uygulamaları zaten var.

BÜYÜK PROJELERİMİZİ ETKİLEMEZ

 

Yazının Devamını Oku

Hulusi Akar’dan ABD’ye: Yaptırım kararını gözden geçirmesini bekliyoruz

17 Aralık 2020
ABD’nin Türkiye’ye yönelik CAATSA yaptırımlarını Savunma Sanayii Başkanlığı’nı hedef alacak şekilde hayata geçirmesinin ardından Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, bir grup gazeteci ile bir araya geldi. Bakan Akar, başta yaptırımlar ve ABD ile ilişkiler olmak üzere gündemdeki tüm soruları yanıtladı. S-400 alımının Türkiye’ye yönelik tehdit ve ABD’nin Patriot’ları satmakta ayak diremesinden kaynaklandığını belirten Bakan, “Teknoloji transferi, ortak üretim gibi kriterler konuldu. Şeffaf işlem yapıldı, saklı gizli bir şey yok. Temennimiz ABD’li müttefiklerimizin uygun olmayan karardan dönmeleridir” dedi.

Akar’ın sorulara verdiği yanıtlar şöyle:PKK/YPG’DEN BAŞLAMAK GEREKİYOR

 CAATSA yaptırımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yaptırım ne olursa olsun uygun değil. Güveni, dostluğu sarsıyor. Temennimiz uygun olmayan karardan ABD’li müttefiklerimizin dönmeleri, sağduyunun, aklıselimin hâkim olması, orta ve uzun vade planlarımızın dikkate alınması. Biz dostluktan yanayız. ABD’de yönetim değişiyor. Önümüzde neler olabilir, bakacağız. Eski Varşova Paktı ülkelerinden NATO’ya dahil olan dostlarımızda, Ruslardan kalan onlarca mühimmat, Yunan dostlarımızda S-300 var. ABD’li dostlarımızın objektif olmalarını istiyoruz. Diyalog, uzlaşma, hoşgörü ve problemleri çözecek yaklaşım olması lazım. Aramızdaki en büyük problem S-400 değil. PKK/YPG terörist mi değil mi? Önce oradan başlamamız gerekiyor. ABD’li dostlarımızın bunun cevabını vermesi lazım. Bunun adının konulması lazım.

 Yaptırımlar savunma projelerini nasıl etkileyecek?

Sıkıntılar olabilir ama bunların ölümcül olmayacağı da kesin. Bakanlık da Savunma Sanayii Başkanlığı da sıkıntıların tespiti ve çözümü için çalışıyor.

 ABD’nin S-400’leri hangara kaldırma talebi hayata geçer mi?

Ülkemizin ve milletimizin hava ve füze savunması için aldık. Süreç devam ediyor. Kullanmak için aldık, başka ülkelere satışı gündemde değil. Kullanımda Ruslar olmayacak. Kullanım yetkisi, emir-komutası kontrolümüzde olacak.

Yazının Devamını Oku

AB açısından Türkiye ile ilişkiler

15 Aralık 2020
Türkiye, ABD ve AB’nin çifte yaptırımlar sürecinde. Süreç dememin sebebi, her ne kadar şimdilik AB konusu krize dönüşmeden atlatılmış görünse de, ABD Başkanı Trump Türkiye ile ilgili maddelerin bulunduğu tasarıyı Çin’e yarayacağı gerekçesiyle imzalamayacağını açıklamış olsa da henüz sorunlar çözülemedi ve yaptırımlar dosyası her iki kanatta da kapanmadı.

Öncelikle Avrupa Birliği, Fransa ve Yunanistan’ın taleplerinin aksine Ankara’ya şimdilik sembolik yaptırım kararıyla yetindi. Şimdilik dememin nedeni, ek listelemeler yapılacak ve Türkiye’nin durumunun 25-26 Mart 2021’de yapılması öngörülen AB Liderler Zirvesi’nde bir kere daha masaya yatırılacak olması. Türkiye-AB ilişkileri büyük bir krize girmeden, sorun mart ayına ertelenmiş oldu ve taraflar yaklaşık üç aylık bir süre kazanmış oldu.

AB SORUNU NASIL VE NEDEN MART AYINA ERTELEDİ?

Peki bu karar nasıl çıktı? AB ve Brüksel kulislerinde yapılan değerlendirmeler şöyle:

 NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in Türkiye’nin müttefikliğini önemseyen açıklaması önemliydi.

 Dönem başkanı Almanya, hem birlik içinde hem de ulusal stratejisi olarak Türkiye ile olumlu gündem yürütme hedefine odaklandı. Amaç Türkiye ile köprüleri hiçbir zaman atmamaktı.

 İyi ve dengeli bir çözüme odaklanıldı. Bu kapsamda iki tarafta da yer almayan, başını Almanya’nın çektiği İtalya ve İspanya gibi ülkelerden oluşan üçüncü grup zirve öncesinde taraflarla yoğun bir trafik yürüttü. Bir anlamda uzlaştırma formülünün hayata geçebilmesi için arabulucu rolü üstlendiler.

 Merkel, Biden yönetimindeki yeni ABD hükümetinin olası etkisini başta Fransa olmak üzere üye ülkeler üzerinde kullandı. Biden’ı işaret ederek yeni yönetimin ABD-AB-Türkiye üçgeninde yeni bir ilişki formatını geliştirebileceği mesajını verdi. Bu sonuç bildirgesine de “Türkiye ve Doğu Akdeniz ile ilgili konularda ABD ile koordineli çalışmak istiyoruz” ifadesi ile yansıdı. Bir anlamda AB, hem ABD’nin Türkiye politikasını görmek istiyor, hem de Biden’ın transatlantik ilişiklerini geliştirme hedefine ve bu çerçevede yürüteceği politikalara güveniyor.

AB’NİN TÜRKİYE’DEN BEKLENTİLERİ NELER?

Yazının Devamını Oku

Bir veli yazısı

11 Aralık 2020
Sabah zorla uyandırma girişimleri, bilgisayarı açıp önüne koymalar, adeta “Ders çalış” yalvarışları, “Kendini geliştir” tavsiyeleri, “Telefonu ya da oyuncağını kaldır, derse odaklan” talimatları...

Diğer yandan bilgisayarsızlık, internetsizlik, çocuk sayısına yetmeyen televizyon... “Aman çocuğum hastalanmasın, ya okulda virüs kaparsa” ile “Eee ama sokağa çıkıyor” ve “İki yıl kaybetti, nasıl toparlayacak, ne olacak bu çocuğun durumu” arasında gidiş gelişler... Çocukları karşımıza oturtup, durumu anlatıp, kendini geliştirmek için neler yapması gerektiğini söylemek, dil dökmek... “Ekran karşısında bu kadar uzun durma”dan, “Ekranın karşısından sakın kalkma”ya geliş. Sahi, ne olacak bu çocukların hali? Telafi edebilecekler mi kaybettiklerini? Türk Eğitim Derneği Başkanı ve Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu üyesi Selçuk Pehlivanoğlu ile bu konuda uzun uzun sohbet ettik. Bir bölümünü sizlerle de paylaşmak istiyorum. Pehlivanoğlu, dünyadaki araştırmalara da dikkati çekerek, önce “Uzaktan eğitim değil, uzaktan öğretim olur. Üstelik uzaktan öğretim de 15 yaş üstü içindir. Bilimsel açıdan böyledir. Akıllı ya da zengin olmakla ilgili değil. Bu beyin gelişimiyle ilgili” dedi.

EN SON OKULLARI KAPATMALIYDIK

Birçok veli gibi ben de dünya ülkelerinin salgın sürecinde ne yaptığına bakmaya çalıştım. Ülkemizde bir süre her yer açık ama okullar kapalıydı, üstelik yaz aylarını da değerlendiremedik. Bu düşüncelerimi Selçuk Pehlivanoğlu ile paylaşınca şöyle dedi:

“Kesinlikle ve kesinlikle bizim başından beri okulları en son kapatmamız gerekirdi. Dünya böyle yaptı. İl ve ilçe bazlı planlama yapmalıydık. Örneğin Fransa’da sokağa çıkma yasağı var ama okullar açık. Hem dünyada hem Türkiye’de okullara giden çocukların bulaştırıcılığı, gitmeyen çocuklardan çok daha az. Geçtiğimiz yaz aylarını değerlendirebilirdik. Almanya, Fransa gibi ülkelerde yaz tatili 6 hafta. Bizde 13 hafta.”

YENİDEN PLANLAMA ŞART

Olandan ders çıkarmakta fayda var. Ama asıl mesele, kazanımların bile kaybedilme riski bulunduğunu göz önünde bulundurursak, gelinen noktanın nasıl telafi edileceğinde. Ya da son dönemde dile getirilen “kayıp nesil” oluşumunun nasıl önleneceğinde... Selçuk Pehlivanoğlu’nun reçetesi şöyle:

“Doğru planlama ve irade şart.

Aşılama ile birlikte ortaya çıkacak tabloda, yaş gruplarına göre okulların açılması için yeni bir planlama yapılmalı. Yani salgının seyrine göre il, ilçe, köy bazlı ayrı değerlendirmelerle, okullar koşullara göre açılmalı.

Yazının Devamını Oku

Batı ne yapacak?

8 Aralık 2020
Kritik bir haftaya girildi. Haftanın aktörleri Batı ve Türkiye. Bir yanda Avrupa Birliği, diğer yanda ise ABD. Temel sorun her ikisinin de Türkiye’ye yaptırım uygulayıp uygulamayacağı ve her ikisiyle de ilişkilerin nasıl bir noktaya geleceğinde. Hem ABD’de hem de AB’de Türkiye’nin yürüttüğü politikalara öfkeli ve bu nedenle Türkiye’nin cezalandırılması gerektiğini düşünen kalabalık siyasi aktörler bulunduğuna şüphe yok.

AB’nin kararı için 11-12 Aralık zirvesi bekleniyor. Dönem başkanı olarak kilit rol üstlenen Almanya’dan son dönemde gelen mesajların olumlu olduğunu söylemek de mümkün değil. Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Margaritis Schinas’ın AB’nin Türkiye’ye yaptırım kararı alacağını ve bunların sadece kısa vadeli değil, orta ve uzun vadeli de olacağını söylediği açıklaması tabloyu daha da kötümser hale getirdi.

Hem AB hem de ABD açısından bakacak olursak, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerinin, Libya ve Kafkaslar politikasının, S-400 alımının ve Rusya ile olan ilişkilerinin rahatsız edici başlıklar olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye kendi çıkarları yerine sadece Batı’nın çıkarlarını öncelese, saydığım başlıklarda gerekli adımları atmasa sorun yaşanmayacaktı. Türkiye milli çıkarları doğrultusunda politikalarını oluşturdu ve ne yazık ki tam da bu yüzden ayağına basılan Batı içinde bir grup tehdit ve yaptırımlarla Türkiye’ye ‘dur’ demeye hazırlanıyor. Yine de aklıselim ve AB’nin Türkiye’yle ilgili başta mülteciler olmak üzere çıkarları baskın gelir mi, bu hafta içinde göreceğiz.

ABD açısından duruma bakacak olursak, Joe Biden hükümeti 20 Ocak’ta göreve başlayacak. Ancak CAATSA yaptırımları şimdiden gündemde. İnişli çıkışlı Türkiye-ABD ilişiklerinde son dönemde en dikkat çeken gelişme Dışişleri Bakanı Pompeo’nun tavrı ve açıklamaları oldu. Bir anlamda giderayak Türkiye’yi hedef tahtasına koydu. Türkiye ziyareti sırasında kendisine açılan telefona rağmen “Ankara’ya gelmeyeceğini ve kendisinin bir görüşme gündemi bulunmadığını” söylemesi, ardından da NATO toplantısında Türkiye’ye sert suçlamalar yöneltmesi... Bu şovu NATO’da yaptı. NATO üyelerinin büyük bölümünün AB üyesi ülkelerden oluştuğunu hesaba katarsak, bir anlamda AB’nin önünde yaptı. ABD’de Cumhuriyetçi senatörler Lindsey Graham ve James Lankford’un The Wall Street Journal’a yazdıkları makaleyi de unutmayalım. İki senatör halen ABD Başkanlık görevini yürüten Trump’ı CAATSA yaptırımlarını uygulamaya çağırdılar ve “Türkiye’yi ABD yerine Rusya’yı seçmek konusunda cezalandırmak, açık bir uyarı olur” dediler. Trump gitmeden yaptırımları uygulayacak mı, bilinmez. Ancak belli bir grubun amacı giderayak Trump’a bu yaptırımları uygulatmak.

TÜRKİYE AÇISINDAN DURUM

Hem ekonomideki genel gidişat, hem de salgının dünyada yarattığı etki göz önünde bulundurulursa, Türkiye yaptırımlarla karşılaşmak istemiyor. CAATSA yaptırımlarının Trump tarafından imzalanmaması gerektiği belirtiliyor. Trump imzalamazsa değerlendirme Biden’a kalacak. Bu durumda Türkiye görüşmeler için de zaman kazanmış olacak. Ancak buna rağmen yaptırım seçeneğinin hayata geçebileceği de hesaba katılıyor ve buna göre de hazırlık yapılıyor. Şimdilik ABD açısından bir bekleme dönemine girildi.

Diğer yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye’nin yeri Avrupa” açıklamasının ardında, yeni dönem ve bir dizi çalışma bulunuyor. Bunu “Batı ittifakı, yeni dönem ve bunun için hazırlık” olarak da tanımlayabiliriz. AK Parti içinde bir grubun bu konuda çalıştığı belirtiliyor. AB ve ABD ile ilişkilerin boyutu, reformların altının doldurulması, AB şirketlerinin Türkiye’deki haklarının korunması, ekonomik açıdan ortak hangi adımların atılabileceği konularında çalışma yürütülüyor. Bu çalışmaların yanı sıra NATO’nun Batı ile ortak çalışma alanı olduğuna dikkat çekilerek, Türkiye’nin sahada güçlü adımlar attığı ve bundan sonra da atabileceği söyleniyor. İşte bu söylemin ABD ve AB ile paylaşılması da gündemde. Türkiye önümüzdeki süreçte, NATO’nun doğu kanadının güçlendirilmesini de ön plana çıkarabilir.

Yazının Devamını Oku

Bilim Kurulu tüm seçenekleri gündemine aldı

4 Aralık 2020
Gözümüz kulağımız her akşam Sağlık Bakanlığı’nca açıklanan vaka sayılarında. Alınan tedbirlere rağmen rakamların artışı sürüyor. Üstelik henüz aralık ayının başındayız. Dünyadaki aşı çalışmalarındaki olumlu gelişmelere rağmen bahara, yani açık hava avantajına kavuşmamıza daha epey vakit var.

Vaka sayısındaki son durumu konuşmak için Bilim Kurulu üyesi Doç. Dr. Afşin Emre Kayıpmaz’ı aradım. Günlük vaka sayısının 32 bine yaklaştığını hatırlatarak, “Tedbirler mi yetersiz yoksa uygulamada mı sorun var?” sorusunu yönelttim. Kayıpmaz, Bilim Kurulu’nun gündemindeki seçenekleri açıkladı:

CİDDİ DÜŞÜŞ OLMAZSA KAPSAMLI KAPATMA GÜNDEMDE

“Kamu yönetimi aşama aşama tüm tedbirleri devreye sokuyor. Bizim de kısıtlamalara ve bireysel tedbirlere uyarak buna destek vermemiz lazım. İşin sağlık boyutuna baktığımızda, elbette ki tam kapanma vaka sayılarını ve dolayısıyla sağlık hizmetlerinin üzerindeki yükü azaltmak açısından yararlıdır. Bununla birlikte hastalığın bir süre daha yaşantımızda olacağını göz önünde bulundurarak akılcı kapama seçeneklerini de düşünmeliyiz. Bir başka deyişle sağlık, eğitim, temel üretim ve tedarik konularında sürdürülebilirliği sağlayıp riskli grupları korumamız temel olmalıdır. Bununla birlikte şu anki önlemlerle hasta ve ağır hasta sayılarında ciddi bir düşüş sağlanamadığı takdirde daha kapsamlı bir kapatma da gündemimizdedir. Özel sektörde uzaktan çalışma ve esnek mesai uygulamasının da insan hareketliliğini azaltmaya katkısı olacağı açıktır.”

YENİ YIL KARARI VAKA SAYILARINA GÖRE VERİLECEK

Yeni yıl kutlamalarındaki kısıtlama da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları ile gündeme gelmişti. Peki yeni yıl akşamının perşembe gününe denk gelmesi nedeniyle dört günlük bir kısıtlama gündemde olur mu?

“Yeni yılda cuma akşamı saat 9’dan itibaren pazartesi sabahına kadar bir kısıtlama söz konusu. Buna perşembe ve cuma gündüz de ilave edilebilir. Önümüzde bunu değerlendirmek için yaklaşık bir ayımız var. Tarih yaklaştıkça, o zamanki vaka sayılarına göre bir tavsiyemiz olacaktır. Yılbaşında özellikle dikkat etmemiz gereken kalabalık ev kutlamalarından kaçınmak ve yeni yıla sadece hane halkımızla bir arada girmektir.” 

AŞININ UZUN DÖNEMDE BİR YAN ETKİSİ OLUR MU?

Bilim Kurulu’nun son toplantısında Türkiye’de aşılamanın nasıl yapılacağı da konuşuldu. Dört gruba ayrılarak aşılamanın yapılacağı açıklandı. Ancak aşı hangi ülkeden gelirse gelsin bazı kesimler,

Yazının Devamını Oku

194 yıllık CSO’ya yeni bina

3 Aralık 2020
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın 62 bin 500 metrekarelik yeni yerleşkesi bu akşam açılıyor. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, bu merkezle birlikte Ankara’da bir kültür vadisi oluşturulacağını söyledi.

ANKARA bu akşam, 194 yıllık Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın (CSO) yeni yerleşkesinin açılışına hazırlanıyor. Açılış öncesinde son hazırlıkların yapıldığı yerleşkede Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy medyanın Ankara temsilcileri ile buluştu. Ersoy hem yerleşke hakkında bilgi verdi hem de yerleşkeyi gazetecilere gezdirdi. Temeli 23 yıl önce atılan binanın inşaatı senelerdir tamamlanamamıştı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın talimatı, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un çalışmalarıyla 21 ayda tamamlanan yerleşke 3 ve 4 Aralık’taki konserlerle sanatseverlere kapılarını açacak.

Bina, 62 bin 500 metrekarelik kapalı alandan oluşan üç bölümden oluşuyor. Orkestranın çalışma alanları, koroların çalışma alanları ve performans salonları. Toplam 2023 koltuk kapasiteli ‘Büyük Salon’, 500 koltuk kapasiteli ‘Mavi Salon’ ve 600 kişilik ‘Tarihi CSO Salonu’ndan oluşan bir kampüs.

İŞLETMESİNDE PARİS ÖRNEĞİ

Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy, “Burayı bir kültür adası haline getirmeye karar verdik. Tarihi CSO binasını da restore ederek hizmete açacağız. CerModern ve Resim Heykel Müzesi ile birlikte sonuçta bir kültür vadisi oluşacak” dedi. Merkezin işletmesi için Paris örneğinin incelendiğini belirten Bakan, işletme için özel bir yapılanma kurulduğunu söyledi.

MÜZE VE MÜZİK YOLU

BAKAN Ersoy’un anlatımıyla merkezdeki yenilikler şöyle:

Yazının Devamını Oku

‘Karar partim adına normal kendi adıma üzücü’

1 Aralık 2020
Hayatını anlattığı ‘Aklımda Kalan’, Kürt meselesiyle ilgili hazırladığı raporlar ve eski yazılarından derlediği ‘Ardımda Kalan’ kitabının ardından verdiği mülakat çok tartışıldı. Hatta mülakattaki bazı ifadeler AK Parti Merkez Yürütme Kurulu’nda görüşüldü ve disiplin kuruluna sevk edildi. Mehmet İhsan Arslan... Kuruluşunda önemli rol oynadığı AK Parti’nin eski milletvekili, Kürt meselesi çalışmalarıyla öne çıkan siyasetçi.

Disiplin kuruluna sevkine neden olan ifadeleri, kuruldan nasıl bir karar beklediğini ve nasıl bir yol izleyeceğini kendisine sorma imkânım oldu. İhsan Arslan partisinin kendisiyle ilgili aldığı disiplin kuruluna sevk kararının ardından ilk kez Hürriyet gazetesine konuşurken “Kararı partimiz adına normal, kendi adıma üzücü buluyorum” dedi. Mehmet İhsan Arslan’a sorularımız ve yanıtları şöyle:

YOL ARKADAŞLARIMI İNCİTTİYSEM HELALLİK DİLİYORUM

 AK Parti tarafından disiplin kuruluna sevk edilmenizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Partimiz adına normal, kendi adıma üzücü buluyorum. Sözlerimin özellikle AK Parti muhalifleri tarafından bambaşka yerlere çekilmeye çalışıldığı bir ortamda, elbette düzeltme yapma ihtiyacı duyuyorum. O mülakata dair bir hususu burada paylaşmak durumundayım. BBC benim özel tercihim değildi. Onlara konuşmam, kitaplarımın yayına hazırlanmasına katkı sunan arkadaşın tavassutu ve ricası üzerine oldu. Röportajı yazıya döktüklerinde, benim onayımı alıp öyle yayımlayacaklardı. Ama öyle yapmadılar. Hal böyle olunca, okurlara sundukları o metinde, yanlış anlaşılmaya ya da benim kastetmediğim anlamlar yüklenmeye müsait ibareler de yer aldı. Nihai metin benim onayım alınarak oluşturulsaydı, bunlar yaşanmazdı. Ama olan oldu. Gereksiz bir tartışmaya sebebiyet vermiş olmak beni tabii ki üzdü. Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Tayyip Bey’e ve partimize ne kadar değer verdiğimi bizim camiada tüm arkadaşlarımız gayet iyi bilirler. O sadece partimizin değil, davamızın da lideridir. Aramızda özel bir hukuk var. Ona ve ailesine daima saygı ve sevgi beslemişimdir. Bu husustaki hassasiyetim herkesin malumudur. İstemeyerek de olsa yol arkadaşlarımızı incittiysem kendilerinden helallik diliyorum.

SİYASETTEKİ SON DURAĞIM AK PARTİ

 AK Parti’den ihraç edilebileceğinizi söyleyenler de var...

Bence herkes işini yapmalı. Hiç kimse kendini disiplin kurulunun yerine koymasın. Partimizdeki ilgili arkadaşlarla meseleyi kardeşçe konuştuk. Takdir arkadaşlarımızındır. Ben AK Parti’ye kuruluş günlerinden itibaren dava şuuruyla gönül vermiş bir insanım. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de bu davanın bir neferi olmaya devam edeceğim. Benim siyaset serüvenim Milli Nizam’la başlamıştır. Bu fani hayatta siyasetteki son durağım ise AK Parti’dir.

Yazının Devamını Oku