Selülitlerimizle mi uğraşalım, aldığımız kiloları vermekle mi uğraşalım, uzaktan uzağa içimiz sahil kesimlerine gitse de, korkudan gitmemek için direnen nefsimizle mi uğraşalım bilemez haldeyiz.
Ama artık kesin olan bir şey var ki yeni trend sağlıklı ve fit görünmek.
Pandemi süresince ülkemizde ve dünya genelinde insanların en çok izlediği yayınlar sağlıkla ilgili olanlardı.
Sağlıklı bir ten, güçlü bir bağışıklık sistemi ve sağlıklı iç organlar sonunda kılık kıyafetten daha önemli bir yere geldi.
İnsanlar artık sadeleşmek, organik yaşamak, sağlıklı beslenmek ve doğaya katkı sağlamak istiyor.
Yakında birçok kişi Avusturya’da bulunan dünyanın en iyi sağlıklı yaşam merkezi olan Vivamayr’ın felsefesini benimsemeye başlayacak.
Mağazada sadece 2020 yaz koleksiyonu olmayacak...
Bodrum için sınırlı sayıda üretilen Bodrum baskılı çanta, mayo, aksesuvar, terlik ve bileklikler de olacak.
Geçen sene aynısı Capri ve Forte dei Marmi için tasarlanmıştı ve birçok yabancı trendsetter, bu ürünleri elde edebilmek için bu sahil yörelerine akın etmişlerdi.
Umarım aynısı güzel ülkemin incisi Bodrum içinde geçerli olur.
Bodrum bu sezon yabancıların radarına girmeye devam ediyor.
Dünyanın her noktasında tekne kiralaması yapan Book the Boat’un sahibi Barış Selamioğlu ile konuştuğumda çok fazla ülkeden özellikle Bodrum ve Hisarönü koyları için ciddi oranda talep olduğunu söyledi.
YouTube’da yoga ve meditasyon videolarının tıklanma oranlarında dünya genelinde ciddi artış olmuş.
Peki bu kadar içe ve maneviyata dönmemizin sebebi sadece pandemi süreci mi?
Yoksa kendimize daha fazla tahammülümüz kalmadı mı?
Ya da ne kadar hırslı olduğumuzu, elimizdekiyle yetinmeyi bırakıp, bizde olmayanın peşine düşmekten helak olduğumuzu, bu uğurda kimleri kolaylıkla gözden çıkartabileceğimizi görüp kendimizden korkar mı olduk?
Bundan mı maneviyata, doğaya dönme çabamız?
Kendimizden daha zor durumda olanlara yardım etmekten mutlu olan, “Bu bana çok iyi geldi” diyen çok kişi tanıyorum.
O kadar özledim ki Güney’i, Ege’yi, denize girip ağaç gölgesinde kestirmeyi.
Tamam az kaldı, neredeyse bitiyor, normale dönüş başlıyor, yakında hepsi geride kalacak derken; son birkaç gündür okuduklarım ve Amerika’daki yetkililerin 3.5 saat boyunca senatörlerin sorduğu sorulara canlı yayında verdikleri cevaplar, 2020-21 dönemine ait öngörü paylaşımları ve Asya’da hayat normale dönmeye başlamışken eğlence mekanlarının yeniden kapatılması ve vaka sayılarında artışların başlaması üzerine “eyvah bitmeyecek mi” endişesiyle baş başa kaldım.
Hayat “yeni normal”e döndürülmeye başlandıkça, aldığımız tedbirler de aynı oranda gevşiyor ve saat aksi yönde ilerlemeye başlıyor.
Bu sarmal ne zaman bitecek hiçbirimiz bilmiyoruz.
Aşı bulunmadığı sürece bitmesi çok zor deniyor.
Uzun süreler test edilmemiş bir aşının deneği olmak da var.
Kaldı ki Covid-19’un biyolojik silah olduğunu düşünenlerdenim, o yüzden çıkacak aşıya da kesinlikle güvenmiyorum.
Sonra topluca “zorunlu” evde kalmak fikrinden rahatsız olduk.
Aradan aylar geçti bu düzene alıştık mı alıştık.
Şimdi “yeni normale dönüş” zamanı ve eski tempoma dönmeye hiç hazır değilim.
Biraz daha kalaydık iyiydi aslında.
Bu sakinlik bana ve gözlemlediğim kadarıyla birçok kişiye çok iyi geldi.
Yeni normale hazır mıyız peki? Hiç sanmıyorum.
Farkındaysanız mağazalarda yazın kış, kışın yaz sezonu alışverişlerine maruz bırakılıyoruz.
Sektörün öncüleri tüketim çılgınlığının önüne geçmek için hazırlıklara başladılar bile. Artık altı sezonu bulan koleksiyon üretiminin, iki sezona inmesine, yazın yaz, kışın kış ürünlerinin satılmasına, üretim kaynaklarının plansızca tüketilmesine ve işçilerin sömürülmesine karşı yapılan boykotlar dünya çapında artmaya başladı.
Zaten olması gereken bu değil miydi?
Tüketim çılgınlığı çığrından çıkıp, aç gözlülük alıp başını gitmişken pandemi sayesinde birilerinin buna dur demesine çok seviniyorum.
Peki, lüks tüketimin akıbeti ne olacak?
Bilirkişiler bu konuyla ilgili çok farklı bilgiler ortaya atıyorlar ama herkesin hemfikir olduğu tek bir ortak nokta var ki, o da lüksün daha az üretilip daha pahalıya satılacağı yönünde.
Peki pandeminin markalar üzerindeki etkileri
Dior, Louis Vuitton, Prada gibi dünya devi markaların tıbbi tulum ve maske üretimi yapmaya devam etmelerinden bahsetmeyeceğim.
Hadi çıktık diyelim sahil kıyısında, deniz sonrası arkadaşlarla toplaşıp uzun uzun oturduğumuz yemeklere gidebilecek miyiz?
Hadi gittik diyelim her canımız nefes almak istediğinde, yurtdışını geçtim Çeşme veya Bodrum’a gidebilecek miyiz?
Her şey düzeldi ve hepsine “evet” dedik diyelim.
Şimdi asıl soruyu soruyorum.
Bunları ekonomik olarak yapabilecek güce sahip olabilecek miyiz?
Bir sürü kriz atlattık ama hiç böyle bir krizle karşı karşıya kalmamıştık.
Çünkü ilk defa karılarının, kocalarının iş hayatında nasıl bir karakter sahibi olduklarına şahit oluyorlarmış.
Okuduğumdan beri bu konuyu birçok arkadaşıma ve tanıdıklarıma sordum...
Hayretler içinde kalanlar da var, çalışanlarının yanında daha neşeli ama evde bildiğin suratsızın teki diyenler de...
“Bana hep şirkette çok önemli bir kişilikmiş gibi aksettirmişti kendini ama evdeyken toplantılarına kulak verdiğimde ne göreyim, bildiğin patron yalakası çıktı” diyenler inanın az değil.
“Dünyanın en tatlı, komik patronuydu ne oldu anlamadım, adamın içinden şeytan çıktı, bağırmasından ekran karşına geçmeye çekiniyorum diyenler” de var.
Her şey normale dönüp hayatımıza devam etmeye başladığımızda dünya çapında boşanma vakalarında patlama olacak orası kesin.
Sizin kaç yüzünüz var
Karantina size ne öğretti diye soranlara verdiğim yeni cevabım, kaç kişiliğim var onu çözmeye çalışıyorum oluyor.